SiteAna Sayfa
Güllük Dergisi
Şairlerimiz
Arama
Üyeler
Video
Yardım
Giriş Yap
Kayıt Ol
Oturum Aç
Kullanıcı Adı:
Şifre:
Şifremi Hatırlat
Beni Hatırla
Your browser does not support the audio element.
Akdeniz Radyo istek
Tıklayın-Okuyun/Güllük Dergisi
Web'de Ara
Sitede Ara
0 Oy - 0 Yüzde
1
2
3
4
5
Konu Modu
Prof. Dr. Umay Günay'la Türk Dili hakkında söyleşi
Site Yönetimi
Admin
Üyelik tarihi:
Jan 2008
Mesaj Sayısı:
12,518
Konu Sayısı:
11,588
#1
19/04/2009, 01:23
Söyleşi
Otuz yılı aşkın bir süre, bilimsel çalışmalarını sürdüren, pek çok öğrenci yetiştiren ve 1991-1996 yılları arasında Hacettepe Üniversitesi Türk Dili Edebiyatı Bölüm Başkanlığı'nı yürüten Umay Hoca'yla dilimizin sorunlarını tartıştık. 1962 yılında A. Ü. Dil ve Tarih Coğrafya Fakültesi Türk dili Edebiyatı Bölümü'nden mezun olan, 1968 yılında Erzurum Atatürk Üniversitesi Türk dili ve Edebiyatı Bölümü'nde başladığı akademik kariyerini başarıyla 1999 yılına kadar sürdüren, Türk Dili'ne hizmet etmiş Prof. Dr. Umay Günay'la, Dilimiz Web Sitesi İçerik Editörü Aybala Günay görüştü.
Forsnet: Son dönemde Türk dili konusunda yaşanan karmaşanın ve fikir ayrılıklarının temelinde neyi görüyorsunuz?
Prof. Dr. Umay Günay: 12 Eylül'den bu yana ülkemizin en önemli meselesi hayatî konularda toplumsal uzlaşmanın millî politikalara dönüştürülerek devlet kabulü olarak süreklilik kazandırılamayışıdır. Bu konulardan en önemlilerinden başında dilimize saygı gelmektedir. Devletin soyut bir kavram olduğu, bürokrasi ve siyasî iktidarlardan farkı toplusal kabul ve değerlere dayalı uzlaşma temeline dayalı bilgi ve gelişmeye açık ancak siyasal iktidarların sübjektif ve derinliğine inilmemiş uygulamalarına izin vermeyişidir.
Toplumsal uzlaşmayla şekillenen millet ve devlet olmanın gereklerini temsil eden ve belirleyen birlik, bütünlüğün temeli dildir. Gelişmiş ülkelerde sabit ve değişkenlik kavramlarının kapsamları ve uygulama alanları konusunda temel kabuller oluşmuştur. Ülkemizde en önemli eksiğimizin sürekli olması gerekenle değişken olabilecek anlayış ve yapılar konusundaki belirsizlik pek çok alanda olduğu üzere dilimiz konusunda da kargaşa ve kaos yaratmaktadır.
Hepimizin ortak dileği ve amacının dilimizin, doğru ve estetik kullanılması olduğu da bir gerçektir. Bunu nasıl başaracağımız konusunda görüş ve uygulamalarda farklılık bir türlü ortak bir anlayışa dönüşememektedir. Türk hayatının her döneminde ve hemen her alanında görüldüğü üzere metot farklılığı gibi algılanıp sert ve kırıcı tartışmalar ve iktidar gücünün sübjektif kullanılışı dil konusunda da ortaya çıkmıştır.
Forsnet: Bu tarz tartışmalar olumlu sonuçlar doğurur sizce dilimiz için faydalı oldu mu?
U.G.: Geçen asırdan beri Öz Türkçe'ciler ve Osmanlıca'cılar diye kısaca isimlendirilen ideolojik ayırımın Türkçe'yi belirsizliğe yöneltmiş olması çok düşündürücüdür. Batı'da bu türlü çatışmaların sonucunda genellikle yararlı ve uygulanabilir kabullere ulaşılmıştır. Hiçbir Türk aydını dilinin yabancı dillerin gölgesinde kaybolmasını istemez. Arapça ve Farsça etkisinden kurtularak kendi doğal gelişimine ulaşması için en azıdan üç nesildir bilinçli bir şekilde çaba gösterilmektedir. Ancak son yıllarda Türkçe, batı dillerinin etkisine girmeye başlamıştır. Kendi dilini iyi bilmeyen ve kullanamayan aydınlar kendi dillerinden daha iyi seviyede bildikleri yabancı dillerden yararlanarak kendilerini ve düşüncelerini ifade etmeye çalışmaktadırlar.
Forsnet: Konu açılmışken, dilimizi henüz Arapça ve Farsça'nın etkisinden arındıramamışken, batı dillerinin etkisi altına girmesini nasıl değerlendiriyorsunuz ve bundan nasıl korunabiliriz?
U.G.: Arapça ve Farsça ile oluşan yapay dil Osmanlıca yerine İngilizce, Fransızca ve Almanca'nın etkisinde standart Türkçe kadar lehçelerin de katkılarıyla yeni bir yapay dil şekillenmektedir.
Yabancı dillerin etkisinden ve gölgesinden korunmanın ilk şartı dilimizi yeterli seviyede öğrenmektir. Türkiye'de öğrenmenin nasıl yapılması gerektiği konusunda da bazı yanlış ve tehlikeli kabuller bulunmaktadır. İlk öğretimden itibaren bazı bilgilerin zor olduğu bunun için de öğrenilmesi gerektiği görüşü işlenmektedir. Harf devriminin sebebi hâlâ okullarda "Arap alfabesi zordu, çocuklar öğrenemiyorlardı onun için de Atatürk Lâtin alfabesine geçmeyi uygun buldu" şeklinde açıklanmaktadır. Böyle yetersiz ve yanlış bir açıklamayı hiç düşünmeden yetmiş yıldır tekrar eden anlayışa ne söylemeli bilmiyorum.
Böyle bir açıklama "Türk çocukları Arapça'yı öğrenenlerden aptal mı?" sorusunu beraberin de getirmiyor mu? Önemli bir devrimin sebebini böylesine basite indirgemekle devrimin gerçek değeri de kaybolmuyor mu?
Forsnet: Peki sizce Atatürk dil devrimini yaparken neyi amaçlıyordu ve Lâtin alfabesine geçilmesinin sebepleri nelerdi?
U.G.: Harf devriminin gerçek sebeplerinden en önemlileri, Arap alfabesinin Türkçe'nin ses değerlerini karşılamamasından doğan imlâ problemlerini çözmek ve çağdaş medeniyete daha hızlı uyum sağlamaktı. Arap alfabesiyle Türkçe'nin ses değerlerinin yeterli ifade bulamamasından dolayı ortaya çıkan karışıklığı giderecek düzenleme büyük ölçüde Türkçe fonetiğe ve imlâya uygun ve özel olarak yapılmıştır.
Batı dillerin de Lâtin alfabesini kullanmaktadırlar ancak bu dillerin imlâları fonetik değildir. Türkçe'nin fonetik ve morfolojik yapısına uygun yazı sistemi batıdan alınmamış, doğrudan doğruya Türkçe için geliştirilmiştir. Bilgiler zor ve kolay diye ayrılırsa ilerleme nasıl sağlanır? Böyle sübjektif ve sağlıksız bir sınıflandırmanın hiçbir eğitim ve öğrenim anlayışında yeri yoktur. Eğitim ve öğretimin amacı yetenekleri geliştirerek "zor" denileni aşmaktır.
Forsnet: Ülkemizdeki dil ve edebiyat eğitimini yeterli buluyor musunuz?
U. G. : Diğer pek çok alanda olduğu gibi ülkemizde Türk dili ve edebiyatının öğretilmesinde de sağlıksız eğitim ve öğretim anlayışları etkili olmuştur. Her Türk öğrencinin doğal olarak Türk dilini yeterince ve gereğince bildiği farz edilmiş ve okullardaki Türkçe öğretimi angarya olarak kabul edilmiştir. Kompozisyon dersleri, "Tanrı vergisi yetenekle başarılabilir, yeteneği olmayanlar için yapılacak bir şey yoktur" inancıyla değerlendirilmiş ve değerlendirilmektedir. Halbuki XX. yüzyıl eğitim ve öğretim anlayışında doğal yeteneklerin yeterli olmadığı her yeteneğin profesyonel eğitim ve öğretimle geliştirilip, zenginleştirilmesi gerektiği kabul edilmektedir. Ayrıca insanların eğitim ve öğrenimle pek çok yeni yetenek kazanabileceği de denenerek ispatlanmıştır.
Forsnet: Dil eğitiminde hedef ve süreçler ne olmalıdır?
U. G.: Çocuklar okul çağına kadar temel ihtiyaçlarını karşılayacak ölçüde dil bilgisine ve kelime hazinesine sahip olurlar. Dünyanın her yerinde ilk, orta ve yüksek öğretimde ana dil öğrenimi süreklidir. Bilgilerini, düşünce ve duygularını daha doğru, daha gelişmiş, daha çeşitli ve daha estetik biçimde ifade etmek üzere dilbilgisi ve kelime hazinesini zenginleştirmek üzere çaba harcanır.
Batı ülkelerinde üniversiteye girişin ön şartı anadili ve bu dilin edebiyatını yeterli düzeyde bilmek, iyi ve doğru kompozisyon yazabilmektir. Çünkü kelime hazinesinin zenginliği ve dili gerektiği gibi kullanabilmek zihnin yeni bilgileri almaya ve kullanmaya hazır olduğunun göstergesidir.
Forsnet: Bir başka önemli tartışma da, dilimizi sadeleştirmek adına üretilen yeni sözcükler. Bunların bir kısmı dile yerleşip, kullanılırken bir kısmı havada hatta anlamsız kalıyor. Kendimizi dil karmaşası içinde buluyoruz, birbirimizi anlamıyoruz. Siz ne diyorsunuz?
U. G. : Türkçe'nin Arapça ve Farsça'nın etkisinden kurtulması çabaları sürerken özellikle 70'li yıllarda herkes kendi beğeni ve anlayışına göre yeni kelimeler üretmeye başladı. Bazı kişiler, Türkçe bilmekle dil bilgini olmayı eş eğer gördüler. Arapça, Farsça kökenliler yanında bazı Türkçe kelimeler için bile yeni örnekler yaratıldı. Kelime üretenlerin pek çoğu Türkçe'nin yapısını ve kurallarını bilmediği için Türkçe'nin yapısında ve dil mantığına aykırı pek çok kelime ortaya çıkardılar.
1980'li yıllara geldiğimizde herkes kendi kelimelerinin en güzel ve en öz Türkçe olduğuna inanıyorlardı. Böylece bireysel diller ortaya çıktı. Herkesin anlatmak istediği, kendi zihninde ve gönlünde yaşıyordu, söyledikleri ve yazdıklarının başkaları tarafından anlaşılması mümkün değildi. Çünkü kelimelere verilen anlamlar diğerleri tarafından bilinmiyordu. Ayrıca kelimelerin büyük çoğunluğu Türkçe'nin kurallarına göre türetilmediğinden cümle yapısı da bozuluyor ve anlaşmak mümkün olamıyordu. Herkes kendisi söyledi ve dinledi. Bugünlere böylece geldik.
Forsnet: Siz otuz yılı aşkın bir süre, öğretim üyesi olarak hizmet verdiniz, pek çok genç yetiştirdiniz. Dil karmaşasından Türk gençliğinin nasıl etkilendiğini çok yakından gözlemlediniz. Sizce gençler dil kavramını kafalarına oturtabildiler mi?
U. G.: Saf ve arı bir Türkçe'nin yaratıldığının farz edildiği yıllarda liseden üniversiteye gelen gençler, Osmanlıca kelimeleri eski diye, öz Türkçe adına yaratılanları ise işlenmediği ve bazen bir kavram için üç beş karşılık birden önerildiğinden hangisinin kullanılacağına karar da verilemediğinden ve yeni kavramlar için yeni kelimeler öğrenme alışkanlığı kazanılmadığından hiçbirini öğrenmemişlerdi.
Sonuçta temel ihtiyaçları karşılayabilen 500 kelime ile konuşan gençler üniversiteye öğrenim görmek üzere geldiler. Zihnin gelişiminin, kavramların, sembollerin, algılamaların zenginliğinin kelime hazinesi ve dil bilgisi ile orantılı olduğunu yaşarak hep beraber öğrendik. Çoğunlukla çok çaba harcamadan başarı sağlanan ve konularının gereği olarak soyut tanımlarla başlayan çeşitli giriş derslerinde yalnız somutu öğrenmiş gençlerle bütün iyi niyetli çabalara rağmen başarı sağlamak âdeta imkânsızlaştı.
Daha önemlisi kelimelerin dil içinde bağımsız en küçük anlamlı temel birlikler olmalarına rağmen tarih, kültür ve çağla bağlantıları koparıldığı veya bu bağlantı yeniliklerinden veya başka sebeplerden ne kadar estetik, gerekli, uygun olursa olsun sağlıklı iletişim yapılamadığını gördük. Yalnız okulda değil toplumun her kesiminde temelde birbirlerine hiçbir art niyeti olmayan insanlar birbirlerinin söylediklerini farklı algılamalardan dolayı bazen şaşkınlıkla bazen öfkeyle dinlediler veya söylenenler hiçbir şey çağrıştırmadığı için bir anlam veremediler, sessiz kaldılar. Dil ortak çağrışımları ve algılamaları sağlayamayınca edebiyatla ve bilimle bağlantılar da hızla koptu. Yazarlar, şâirler, bilim adamları okunmamaktan, ilgi görmemekten yakınmaya başladılar. Bu sebeple son yirmi yılda edebiyatta ve tiyatroda dilsizliğin sebep olduğu bir durgunluğa girdik.
Forsnet: Dilsizliği engellemek için ne yapılmalıdır?
U. G.: Türkçe'nin yabancı dillerin boyunduruğundan kurtulması ve yeni boyunduruklara girmemesi kendi doğal gelişimini sürdürmesine bağlıdır. 1960'lı yıllardan itibaren benim izleyebildiğim kadarı ile Türk Dil Kurumu dört kere imlâ kılavuzunda değişiklik yaptı. Hiçbir insan bir ömürde ne kendi dilinin imlâsını ne de başka bir konuyu dört kere sil baştan yeniden öğrenemez. Tartışmaların bu temel gerçeğin hatırda tutularak sürdürülmesi gerektiğine inanıyorum. Aydınların birbirlerini gerici veya ilerici gibi sağlıksız, subjektif ve uygun olmayan bir biçimde tanımlamalarının konunun doğru bir biçimde tartışılmasını ve uzlaşmayı engellediğini düşünüyorum.
Forsnet: Bu tartışmalardan ve dil karmaşasından edebiyatımız nasıl etkilendi?
U. G.: Sadeleşme özellikle Cumhuriyet'ten sonra düzenli bir şekilde devam etmektedir. Ancak bugüne kadar yapıldığı üzere bir miktar Arapça ve Farsça kelime ezberlemek gerekiyor diye on asırlık edebiyatımızı reddedersek bugünkü edebiyatımızla da barışık olamayız. Çağdaş Türk edebiyatının kurucuları olan Tanzimat edebiyatı üyeleri Divan edebiyatını çok iyi bildikleri için Batı edebiyatını iyi anlamış, örnekleyebilmiş ve yeni nesillere benimsetebilmişlerdir. Cumhuriyet dönemi Türk edebiyatı bu alt yapıya dayandığı sürece sağlıklı bir biçimde gelişmiştir.
Edebiyat ifade etme, geniş kitlelerle sağlıklı ve estetik iletişim kurma sanatıdır. Kelimeleri bilmek edebiyatı hissetmek ve anlamak sonucuna ulaştırmaz. Bugünkü şâirlerden hiçbiri Yunus'un, Karacaoğlan'ın, Bâki'nin, Nedim'in, Fuzulî'nin, Seyrânî'nin, Namık Kemal'in, Yahya Kemal'in, Hâşim'in, Orhan Veli'nin, Cahit Sıtkı'nın ve benzerlerinin dinleyici ve okuyucuları ile ulaştıkları ortak paylaşıma ulaşmamaktadırlar.
Dünkü edebiyatı "zor" diye öğretmeyen ve öğrenmeyenler bugünkü edebiyatı da ilgi duymamaktadırlar. Okuduğumuz edebiyat tarzının süzülüp geldiği kültürü, dayandığı dünya görüşünü, anlamlar, değerler, kurallar bütününü bilmezsek kelimeleri bilsek bile edebiyatı anlayıp hissedemeyiz. Şâirlerimizle, yazarlarımızla ve birbirimizle kültürümüze armağan edilen eserlerin dünyasında buluşamayız. Yeni kavramlar yaratarak yeni yaşama alanları ve algı dünyaları yaratamayız. Bu iki yönlü bir alışveriştir. Bu eserlerle kültüre nüfuz edilir, insanın dışardan görünmeyen derinlikleri, güzellikleri, farklılıkları, gelişimi ve değişimi keşfedilir. Kendimizi, çevremizi ve dünyayı derinliğine anlayarak sağlıklı değerlendirme yeteneğine de kavuşabiliriz.
Bu eserleri anlamak, hissetmek bize sanat eserinde sunulan dünya görüşünü, deneyimleri benimsemek ve temsilcisi olmak mecburiyetini getirmez. Kendi hayatımızı nasıl yaşayacağımız, hangi dünya görüşünü ve değerlerini benimseyeceğimiz kendi özgür seçimimizdir. Ancak seçim yapabilmek için önümüzde en azında iki örnek bulunmalıdır. İnsan ne kadar çeşitli dünya görüşü, hayat tecrübesi bilirse kendisini ve çevresini daha iyi anlar ve hoşgörülü ilişkiler kurabilir, kendine daha uygun seçimler yapabilir, yenilikler yaratabilir, olumsuzluklardan kendini koruyabilir.
Dünyaya hoşgörü ile bakabilen karşılaşabileceği olumsuzluklara hazırlıklı ve tedbirli olabilen insan kendisiyle ve çevresiyle barışık, üretken ve etkileyici, yaratıcı bir kişilik kazanır.
Forsnet: Divân edebiyatını anlamıyoruz diye, yok sayıyoruz, sanki hiç bize ait olmamış gibi bir tavır içindeyiz. Bu tavrın bize kaybettirdikleri nelerdir?
U. G.: Divân Edebiyatı, Osmanlı kültürünün, gücün, ihtişamın, başarının, zenginliğin kazandırdığı güvenli bir toplumun işlenmiş, ayrıntılara inen ilgi çekici bir edebiyat tarzıdır. Divan şiirinde kullanılan sanatlar öğrenim sistemimiz içinde öğrenciye çok kere ceza gibi sunulmaktadır. Her bir sanatın, çevreye, yaşanılan dünyaya özel sıradışı bir bakış, estetik bir algılama tarzı olduğu anlatılamamaktadır. Çiğ gerçekliklerden, karanlıkların bilinmezliğinden doğan korkulardan uzaklaşarak estetik duygularla rahatlamaya ve farklı yaklaşımlara her çağın insanının ihtiyacı vardır.
Meselâ, Hüsnü Tâlil nedir? Gerçek sebebin yanına veya yerine güzel bir sebep bulma ve ifade etme sanatıdır. "Eski Türk Edebiyatı zor, herkes öğrenemez" demek yerine bu güzel sanatların anlattığı güzel yaklaşımların hikâyeleri birkaç yüz Arapça ve Farsça kelime öğrenmenin çok da yorucu olmadığı ve zihnimize zarar vermeyeceği anlatılabilse belki de gençler Divân şâirleri ile kavga etmekten vazgeçip şiiri yakalayabilirler. Her edebiyat tarzını anlayabilmek ve hissetmek için altyapı gereklidir. Cumhuriyet dönemi edebiyatımızı anlamak için de zaman harcamak ve çalışmak şarttır. Gerekli alt yapıya ve birikime sahip olduktan sonra edebî eserlerin perdeleri okuyanlara açılabilir. Türk eğitim sisteminde tekrarlanan "zor" kavramının tanıma ve tahlile ihtiyacı olduğuna inanıyorum. Batı, zoru göğüsleyerek dünün sihirli masal dünyasını bilgisayarlarla gerçekleştirmiştir.
Forsnet: Dilini kullanamayan bir toplum olarak kendimizi doğru anlatabiliyor muyuz?
U. G.: Dilimize ve edebiyatımıza karşı takındığımız bu umursamaz tavır kendimizi ifade etmemizi engelliyor tabii. Zaman zaman çeşitli televizyon kanallarında halka veya sanatçı aydın ve politikacılar çeşitli konularda ve olaylarla ilgili görüş ve duyguları sorulduğunda pek çoğunun verilen cevaplar genellikle şu cümlelerden oluşuyor. "Çok mutluyum yâni, ne söyleyeyim yâni. Çok mutlu bir olay yâni ..." Günlük hayatımız ve sıra dışı olaylarla (felâketler, bayramlar, anma günleri, çeşitli kutlamalar- spor alanındaki başarılar gibi...) ilgili günlerde mutlu ve mutsuz hallerimiz yanında ve bunların dışında da pek çok duygumuz, düşüncemiz, davranışlarımız vardır. Hayatımızda, sorumluluk, sorumsuzluk, heyecan, sükûnet, tek düzelik, ümit, ümitsizlik, üzüntü, keder, ıstırap, acı, şaşkınlık, hayranlık, takdir, alınganlık, umursamazlık, düşünceli, düşüncesiz, dikkatli, dikkatsiz, özlem, hasret, hoşlanma, sevgi, coşku, aşk, sevda, ilgi, ilgisizlik, çalışkanlık, tembellik, şanslı, şanssız, öfke, kızgınlık, hoşgörü, hoşgörüsüzlük, ukalâlık, densizlik, patavatsızlık, görgüsüzlük, düşüncesizlik, izansızlık ... gibi yüzlerce hâli yaşarız ve algılarız. Çeşitli hallerimizi, önerilerimizi, sıra dışı çağrışımlarımızı, keşif ve yaratılamızı, değişimlerimizi, tespitlerimizi, tahlillerimizi ve beklentilerimizi doğru ve estetik biçimde ifade etmeyi büyük ölçüde edebî eserlerden öğreniriz. Herkes orijinal, estetik ifadelerle çeşitli duyguları, bağlantıları, gözlemleri, tecrübeleri, olayları anlatıp yorumlayabilir. Edebiyat o anda devreye girer, bir mısraı, bir beyit, bir dörtlük, bir atasözü, bir deyim, bir fıkra kendimizi, şâhit olduğumuz olayı, içinde bulunduğumuz halin güzelliğini, çirkinliğini, sıradanlığını veya sıradışılığını en etkili bir biçimde ifade eder. Çevremize kendimizi anlatabilmenin, iletişim kurmanın, düşünce ve duygularımız paylaşmanın mutluluğunu o anda yaşarız. Son yıllarda oldukça sık "Beni anlamıyorlar" şikayeti ile ifade edilen yalnızlık duygusu büyük ölçüde dilimizi yeterince kullanamamaktan kaynaklanmaktadır.
Forsnet: Sizce siyasetçilerin dilimize yaklaşımı nasıl ve Türkçe'yi doğru kullanabiliyorlar mı?
U. G.: Ana dile saygının çok açık göstergeleri vardır. Türkiye dışında siz dilini kullanamayan, kendini ve politikalarını en gelişmiş ifadelerle halkına aktaramayan bir politikacı hele de iktidar mensubu, başbakan, bakan veya milletvekili gördünüz mü? İşittiniz mi? Amerika'da, İngiltere'de, Fransa'da, Almanya'da, Danimarka'da, Yunanistan'da, Bulgaristan'da, Rusya'da, Çin'de, Hint'te, Arap ülkelerinde, Ermenistan'da, Moğolistan'da beğendiğiniz veya beğenmediğiniz bütün ülkeleri gözünüzün önüne getiriniz, şimdiye kadar dikkat etmedi iseniz, şimdi açın televizyonunuzu yerli yabancı kanallarda kekeleyen, cümle kuramayan, kelimeleri yanlış telâffuz eden, yanlış vurgulama yapan, aydın, politikacı, devlet adamı var mı? Bir bakın! Dile hakimiyet ve saygı bilgi ile olur. Değil konuşmak, ellerindeki metinleri bile doğru okumaktan aciz yöneticilerde Türkçe'ye saygı düşünce olarak bile yoktur. Anlatacağınız konuyu biliyorsanız, o konuyu hem anlatabilir hem de yazabilirsiniz. Bilmek öğrenmekle gerçekleşir. Öğrenmek de saygıyı içinde barındırır. Öğrenmek hayat boyu devam eder.
Forsnet: Çok önemli bir noktaya değindiniz, "Türkçe'ye Saygı". Dilimize hak ettiği saygıyı nasıl gösterebiliriz.
U. G.: Türkçe'ye saygının öncelikle ülkemizi yöneten ve yönetmeye talip olanların ve eğitim ve öğretimin temel unsurları olan bütün öğretmen ve öğretim üyelerinin kusursuz Türkçe konuşmaları ve yazabilmeleri ile sağlanabilir. Unutmayınız ki, konuşamayan ve yazamayan zaten kendi sorumluluğundaki konuları bilmiyordur.
KAYNAK:http://www.dilimiz.gen.tr/
Alıntı
Tweet
Benzeyen Konular
Konu:
Yazar
Cevaplar:
Gösterim:
Son Mesaj
FERRUH TUNÇ İLE SÖYLEŞİ
Site Yönetimi
0
1,183
20/05/2015, 13:31
Son Mesaj
:
Site Yönetimi
MÜESSER YENİAY İLE SÖYLEŞİ
RefikaDogan
1
2,076
26/02/2014, 00:44
Son Mesaj
:
Mustafa Ceylan
Musa Eroglu ile Söylesi
Site Yönetimi
0
3,692
14/03/2013, 02:09
Son Mesaj
:
Site Yönetimi
ALİ RIZA ATASOY İLE EDEBİYAT VE ŞİİR ÜZERİNE BİR SÖYLEŞİ
Site Yönetimi
0
2,550
28/09/2008, 04:29
Son Mesaj
:
Site Yönetimi
Melih Cevdet Anday İle Söyleşi
Site Yönetimi
0
5,585
08/06/2008, 00:11
Son Mesaj
:
Site Yönetimi
Lütfen seçim yapın:
--------------------
Özel Mesajlar
Kullanıcı paneli
Kimler Çevrim içi
Arama
Ana Sayfa
GÜLCE EDEBİYAT AKIMI
-- GÜLCE ŞİİR TÜRLERİNE GÖRE ŞİİRLER
---- BULUŞMA
---- ÇAPRAZLAMA
---- TRİYOLEMSİ
---- ÜÇGÜL
---- ÜÇGEN
---- DÖNENCE
---- TOKMAK
---- AKROSTİK
---- SONE'M
---- GÜLCE
---- TEKİL
---- YİĞİTCE
---- YUNUSCA
---- BAHÇE
---- SERBEST ZİNCİR
---- ÖZGE
---- GÜLİSTAN
---- YEDİVEREN
---- TUĞRA
-- GÜLCE YAZAN ŞAİRLERİMİZİN GÜLCE ve DİĞER ŞİİRLER
---- (H)
------ Harun YİĞİT
------ Harun YİĞİT
------ Hasan ULUSOY
------ Hasan ULUSOY
------ Hatice ALTAŞ(Asi Çiçek)
------ Hatice ALTAŞ
------ Hacer KOZAN
------ Hatice KATRAN
------ Hatice KATRAN
------ Hikmet ÇİFTÇİ
------ Hülya EKMEKÇİ
------ Hülya EKMEKÇİ
---- (I-İ)
------ İbrahim COŞAR
------ İbrahim COŞAR
------ İbrahim İMER
------ İbrahim İMER
------ İbrahim ETEM EKİNCİ
------ İbrahim ETEM EKİNCİ
------ İhsan ERTEM
------ İhsan ERTEM
------ İsmail KARA(Karozan)
------ İsmail KARA(Karozan)
---- (K)
------ Köksal KIRLIOĞLU
---- (M)
------ Mahir BAŞPINAR
------ Mahir BAŞPINAR
------ Mehmet NACAR
------ Mehmet NACAR
------ Mehmet ALUÇ
------ Mehmet ALUÇ
------ Mehmet ALUÇ
------ Mehmet ÖZDEMİR
------ Mehmet ÖZDEMİR
------ Meltem ARAS
------ Meral ADAK
------ Meral ADAK
------ Melahat TEMUR
------ Mevlüde DEMİR
------ Mevlüde DEMİR
------ Miktad BAL
------ Miktad BAL
------ Mübeccel Zeynep ÜNALAN
------ Mübeccel Zeynep ÜNALAN
------ Muhammed İsa ÖZTÜRK
------ Muhammed İsa ÖZTÜRK
------ Mehmet Ziya DİNÇ
------ Mehmet Ziya DİNÇ
------ Mustafa CEYLAN
------ Mustafa CEYLAN
------ Mustafa CEYLAN
------ MUSTAFA CEYLAN(Editör)
-------- Mustafa CEYLAN
---------- Mustafa CEYLAN(On Punto Yazıları)(Makaleler)
---------- GÜNE BAKIŞ
---------- TAŞ YAĞMURU(Ceylan'ın kaleminden)
---------- Hakkında Yazılanlar
---------- DİĞER ŞİİRLERİ
---------- Hayatı
---------- Sanatı
---------- Hocaları
---------- Çocukluğu
---------- Gençliği
---------- Özlü Sözleri
---------- Önsöz Yazdığı Kitaplar
---------- Siyasete İlgisi
---------- Bestelenen Şiirleri
---------- Fotoğrafları
---------- Mühendisliği
---------- Düzenlediği Etkinlikler
---------- Konferansları
---------- Yer Aldığı Antolojiler
---------- Kitapları
---------- EZAN SUSMAZ Kitabı içindekiler
---------- "YANDI BU GÖNLÜM"-Hacı Bayram Veli Kitabı içindekiler
---------- TAHİR KUTSİ MAKAL Kitabı İçindekiler
---------- SEĞMEN RUHU Kitabı İçindekiler
---------- TOROSLARIN TÜRKÜSÜ Romanı
---------- Armağan-2(AHMET TUFAN ŞENTÜRK İÇİN NE DEDİLER?)Kitabı içindekiler
---------- Armağan-1(ANILAR KORİDORU İÇİNDE SARIVELİLER)Kitabı
---------- YARALI CEYLAN Şiir Kitabı İçindekiler
---------- PAŞA GÖNLÜM Şiir Kitabı İçindekiler
---------- Kırat Geliyor Kitabı İçindekiler
---------- Her Yönüyle YENİMAHALLE Kitabı
---------- Tarihi ve Folkloruyla Elmadağ Kitabı İçindekiler
---------- Köylerimiz Kitabı İçindekiler
---------- Köyümüz Yeşildere Kitabı İçindekiler
---------- Bayramlar Haftalar Günler Kitabı
---------- Ahmet Tufan Şentürk Kitabı
---------- Halil Soyuer Kitabı
---------- Detanlaşan Köylü İsa Kayacan Kitabı
---------- Abdullah Satoğlu Kitabı
---------- Güzide Taranoğlu Kitabı
---------- Gülendenin Beşiği Kitabı
---------- GÜLLÜK ANTOLOJİ (2006)Kitabı
---------- GÜLLÜK ANTOLOJİ(2007)Kitabı
---------- CEYLAN-Tahliller-MAKALELER-Görüşler
---------- Güllük Dergileri
---------- Kapodokya Güneşleri Kitabı
---------- Bir Yanardağ Fışkırması Kitabı
---- (P-R)
------ Rahime KAYA
------ Rahime KAYA
------ Refika DOĞAN
------ Refika DOĞAN
------ Ramazan EFE
------ Ramazan EFE
------ Rengin ALACAATLI
---- (S-Ş)
------ Sabiha SERİN
------ Sabiha SERİN
------ Serap HOCA(Serap ÖZALTUN)
------ Serap HOCA(Serap DEMİRTÜRK)
------ Süleyman KARACABEY
------ Süleyman KARACABEY
------ Serdar AKKOÇ
------ Serdar AKKOÇ
------ Sevgili ÖZBEK
------ Sevgili ÖZBEK
------ Şemsettin DERVİŞOĞLU
------ Şemsettin DERVİŞOĞLU
------ Şükran GÜNAY
------ Şükran GÜNAY
---- (T-U-Ü-V)
------ Turan UFUKTAN
------ Ümran TOKMAK
------ Ümran TOKMAK
---- (Y-Z)
------ Yusuf BOZAN
------ Yüksel ERENTÜRK
------ Yusuf BOZAN
------ Yüksel ERENTÜRK
------ Yusuf Ziya KARAHASANOĞLU
------ Zübeyde GÖKBULUT
------ Zübeyde GÖKBULUT
------ Yıldız TOKSÖZ
------ Yıldız TOKSÖZ
GÜLCE'YE DAİR
-- GÖRÜŞLER
---- Gülce Nedir?
---- Gülce ve Ozanlık
---- Gülce Manifestosu
---- 5 Hececiler ve Gülce
---- Garip Akımı ve Gülce
---- Fecr-i Ati ve Gülce
---- Hisarcılar ve Gülce
---- Neyzen Tevfik, Aşk
---- Mazmunlar
---- Gülce Ne Değildir?
---- Hece Vezni ve Gülce
---- Serbest Şiir ve Gülce
---- Aruz Vezni ve Gülce
---- Gülce ve Zolal
---- Gülce Tarihinden
---- GÜLCE-(Atölye)-Video Dersler
------ Gülce Etkinlikleri
------ Kurucular Beyanı
------ Gülce 2009
------ Doğru Yaz/Konuş
------ Gülce-2010 Projeleri
------ Gülce-2011 Projeleri
------ Üstad Necip Fazıl'dan
------ Gülce-Aruza Dair
------ Öneriler-Çalışmalar
------ GÜLLÜK DERGİSİ
------ Gülce'ye Öneriler
------ Röportajlar
------ Negatif Bakışlara
------ Aleyhimizdekiler
------ M.E.B' na
---- Gülce'de Mesajlar-Projeler
------ Gülce-Güldeste(1)
------ Destanlarımız
------ Dede Korkut
------ Öncü Kadınlarımız
------ Peygamberlerimiz
------ Nutuk(Gülce)
------ Nutuk(Z.Korkmaz)
------ Kutlu Hanımlar
------ Ozanlarımız
------ NasrettinHoca
------ Yedi Askı
GÜLCE TÜRK ŞİİR AKADEMİSİ
-- Şiir Akademisi
---- Şiir Akademisi
------ HALK EDEBİYATI
-------- DİVAN EDEBİYATI
-------- BATI EDEBİYATI
-------- YENİ TÜRK EDEBİYATI
---- Hece Vezni' ne Dair
---- Şiir Tahlilleri
---- Aruz Vezni' ne Dair
---- Hiciv Tarihinden
---- Ustalardan Şiirler
---- Ustalardan Makale
---- Aramızdan Ayrılanlar
------ Ustalardan Şiirler
-------- A. Tufan ŞENTÜRK
-------- DİLAVER CEBECİ ANISINA
---- Şiir Üstüne (Serbest)
---- Atışma Sayfamız
---- Denemeler-Makaleler
---- Şiirde Dönüşüm
---- Şiir ve Anlatım
-- Türk Edebiyatı Şiir Türleri
---- Şiir Türleri
---- İslâmiyet Öncesi
---- Servet-i Fünun
---- Garip Şiirler
---- Akımlar
---- Edebî Sanatlar
---- Söz Sanatları
---- Şair Padişahlar
---- Şiir Tarihimizden
---- Yıllara Göre Edebiyat
---- Mehmet Nacar
DÜNYA EDEBİYATI
-- Dünyadan Şiir Türleri
---- Burns Stanza
---- Choka
---- Go Vat
---- Catena Rondo
---- Onegin Stanza
---- Canzonetta
---- Bauk Than
---- Rhupunt-Galce
---- Septilla
---- Viator
---- Luc Bat
---- Tritena
---- Pantoum
---- Shakespeare Sonnet
---- Diamonte
---- Villanelle
---- Hutain
---- Hex Sonnata
---- Hexaduad
---- Haynaku
---- Harrisham Rhyme
---- Guzzande
---- Gratitude
---- Glosa
---- Garland Cinquain
---- Fornlorn Suicide
---- DÜNYA EDEBİYATI
---- Dünyadan Destanlar
---- Dünyadan Şiirler
KAYNAKÇA
-- Konularına Göre Şiirleriniz
---- Aşk Şiirleriniz
---- Atatürk Şiirleriniz
------ 23 Nisan Şiirleri
------ Atatürk'e Dair
---- Kahramanlık Şiirleriniz
---- Doğa Şiirleriniz
------ 2009 Yılı Sayılarımıza
---- Taşlama Şiirleriniz
---- Gurbet Şiirleriniz
---- Tasavvuf Şiirleriniz
---- Barış Şiirleriniz
---- Şehir Şiirleriniz
---- Anne Şiirleriniz
------ Babanıza Şiirler
---- Doğum Günü Şiirleriniz
---- Deprem Konulu Şiirler
---- Diğer Şiirleriniz
---- Köşe Yazarlarımız/Makaleler
------ Mustafa CEYLAN
------ Refika DOĞAN
------ Osman ÖCAL
------ Ahmet ÖZDEMİR
------ A. S. ATASAYAR
------ Prof.Dr.İsa KAYACAN
-------- Prof. Dr. İSA KAYACAN
------ Rahime KAYA
------ Harun YİĞİT
------ İlqar MÜEZZİNZADE
------ Sündüz BİGA
------ Nazmi Öner(Şiirler)
------ Nazmi ÖNER(Nesirler)
------ Coşkun KARABULUT
------ Prof.Dr.İsmail YAKIT
------ Prof.Dr.Asım YAPICI
------ Sabit İNCE
------ Muhsin DURUCAN
------ Abdulkadir GÜLER
------ Ünal Şöhret DİRLİK
------ Metanet YAZICI
------ A.Aşkım KARAGÖZ
------ Gazanfer ERYÜKSEL
------ Mehmet GÖZÜKARA
------ Necdet BULUZ
------ Yusuf Özcan
------ Afife Demirtaş
---- Mustafa Ceylan
---- Bizden
-- Video Yağmuru
---- Ozanlar-Şairler
---- Bizden Videolar
---- Rasim Köroğlu
-- Genel
---- SERBEST KÜRSÜ
---- Duyurular
---- Röportajlar
---- Günün Şiiri
---- Günün Nesiri
Edebiyat Biz Platformumuzda
-- Gülce Tv
-- Türk Argo Sözlüğü
-- Edebî Konular Forumu
Konuyu görüntüleyenler:
1 Misafir
Mustafa Ceylan |
Dost Sitelerimiz:
Türkçe Çeviri:
MyBB
Türkiye
Üretici:
MyBB
, © 2002-2025
MyBB Group
-Theme © 2014 iAndrew
Sitemizde yer alan eserlerin telif hakları şair-yazarların kendilerine veya yetki verdikleri kişilere aittir. Sitemiz kâr amacı gütmemektedir ve sitemizde yer alan tüm materyaller yalnızca bilgilendirme ve eğitim amacıyla sunulmaktadır. Kaynak gösterilmek suretiyle alıntı yapılabilir.(Haberleşme : ceylanmustafa_07@hotmail.com)
Doğrusal Görünüm
Konu Görünümü
Yazdırılabilir Sürüm
Konuya Abone Ol
Konuya Anket ekle
Konuyu Arkadaşına Gönder