SiteAna Sayfa
Güllük Dergisi
Şairlerimiz
Arama
Üyeler
Video
Yardım
Giriş Yap
Kayıt Ol
Oturum Aç
Kullanıcı Adı:
Şifre:
Şifremi Hatırlat
Beni Hatırla
Your browser does not support the audio element.
Akdeniz Radyo istek
Tıklayın-Okuyun/Güllük Dergisi
Web'de Ara
Sitede Ara
0 Oy - 0 Yüzde
1
2
3
4
5
Konu Modu
SAYFA-10-26)GÜZİDE GÜLPINAR TARANOĞLU’NUN HAYATI
Mustafa Ceylan
Site Yönetimi
Üyelik tarihi:
Nov 2008
Mesaj Sayısı:
2,007
Konu Sayısı:
1,502
#1
10/01/2014, 03:34
“SULTAN ŞAİRE - TOPRAK ANA”
GÜZİDE GÜLPINAR TARANOĞLU’NUN HAYATI(1)
Mustafa CEYLAN
*************
Güzide anam, 28 Ocak 1922 doğumludur. Yani, bugün 77 yaşındadır. Siz anamı bir görseniz, o’na asla 77 yaşında diyemezsiniz. Gülen gözleriyle ruhunuzu okur da, kendi yaşınızda hissedersiniz onu. O, hep bizimle ve bizim yaşımızdadır. O dost insan olduğundan, bir düz ayna misali kendimizi onda, o’nu bizde görürüz. Bizimle oturur, konuşur, sohbet eder... Bizi can kulağıyla dinler. Sizi de dinler... Hepinizi...
Güzide Ana mın babası Üsküp’lü. Hacı kamberoğullarından Tahir Efendi’nin oğlu Rıfat.. İstanbul Tıp Fakültesi’nde okumuş ve dördüncü sınıfta, doktorluk yerine kimyager -eczacılığı seçmiş. Dört lisan bilen Rıfat, kimyager-eczacı olarak okuldan mezun olunca, doğduğu yer. Üsküp’e yerleşmiş, orada, bir dükkân açmış. Balkan Harbi sırasında dükkânı işgâl edilmiş ve kendisi tutsak edilmiş. Harbin sonunda, esir değişikliği yapılırken serbest bırakılmış ve İstanbul’a gelip yerleşmiş.
İstanbul’da aynı mahallede, Darülfünün farisî hocası, ünlü hattat ve hakkak
Abdurahman Zihni Bey’in oğlu; Rıfat'ın arkadaşıdır. Ve kızkardeşi Nevres Hanım’ı, dört lisan bilen, mahallenin hem doktoru, hem eczacısı olan Rıfat’a verir. Rıfat böylece Osmanlı-saray kökenli bir aileye içgüveysi olarak girmiştir.
Nevres Hanım ın ağabeyi Mehmet Ziyaeddin Bey, sarayda müsahip muavini ve umum itfaiye alay komutanıdır. Aynı zamanda bir hukukçu olan Mehmet Ziyaeddin Bey, eczacı-kimyager Rıfat Bey’le çok iyi arkadaştırlar. O yıllarda, Türk donanmasının güçlendirilmesi için İstanbul’da yardım toplama faaliyetlerinin önderliğini birlikte yapmışlardır. Meşhur Enver Paşa ve arkadaşlarıyla birlikte aynı ekipte yer almışlardır.
Evliliklerinin dördüncü yılında, soğuk bir kış sabahı, 28 Ocak 1922 günü, dünya güzeli bir kızları doğdu. Çocuğa Fatma Güzide adı verildi.
Güzide’den sonra, Rıfat Bey ve Nevres Hanım’ın bir de erkek çocukları dünyaya gelir. Bu cocuğa dedelerinin ortak adı olarak Tahir Zihni adı verilir.
Rıfat Bey, son derece kültürlü bir insan olarak, millet ve memlekete hizmet sevdasıyla doludur. Eczacı-kimyager olarak, ülkenin içinde bulunduğu durumun farkındadır. O yıllarda, yurt sathında eczacılık mesleği yaygın değildir. İlâçları, eczacı-kimyagerlerin kendileri, topladıkları çeşitli bitkilerden yapmak durumundadırlar. Yeni ilâçlar keşfetmek arzusuyla kimsenin seyahate cesaret edemediği o çağlarda çocuklarını ve eşini alıp, evvelâ Adana’ya giderler. Oradan Kozan’a geçerler. Adana ve Kozan, Torosların eteklerinde, tropikal bir iklime sahip olduğu için seçilmiştir.
Rıfat Bey ve ailesi, Kozan’da birkaç yıl kaldıktan sonra, Konya Ereğlisi’ne gider. Orada da bir yıl, ilâç keşif çalışmaları ve meslekî ilerlemeler kaydettikten sonra, Konya’nın Ilgın İlçesi’ne gelirler...
Ilgın'a gelindiğinde, Güzide beş yaşlarındadır.
Yıl 1928’dir. Yeni Türk Alfabesi kabul edilmiş ve yurt genelinde, büyük bir okuma-yazma seferberliği başlamıştır.
Dört lisan bilen Rıfat Bey’in başkanlığında Ilgın îlçesi’nde hummalı bir çalışma başlar. Kaymakam başta olmak üzere, ilçenin bütün ileri gelenleri, Rıfat Bey'in açtığı yeni alfabeyi öğrenme, okuma-yazma kurslarına devam ederler. Eşi Nevres Hanım ve kızı Güzide de, bu kurslarda, okuma yazmayı öğrenmişlerdir.
O yıl, Güzide’nin yaşı büyütülür ve okula kaydı yapılır. Üstün zekâsı, bilgisi, görgüsü sayesinde okuldaki öğrenciler arasında örnek bir öğrencidir Güzide. Okulun başöğretmeni Hayri Bey ve eşi öğretmen Vesile Hanım, Güzide’nin üstüne titrerler. O arada, okula genç, aktif, sosyal faaliyetlere önem veren bir öğretmen daha tayin edilir. Mustafa isimli bu öğretmen, Güzide’nin yeteneklerini keşfetmiştir. Güzide, müsamerelerin öncüsüdür. Sosyal aktivitelerin düzenleyicisidir artık...
Güzide beşinci sınıfa geçtiğinde, babası Rıfat Bey, ağır bir rahatsızlık geçirir. Eczacı-kimyager Rıfat Bey, Ilgın’ın herşeyi olmuştur, ilçenin doktoru, fazla içki içtiği için, daima evinde istirahatte... Tıp Fakültesi’nde, o yıllarda, dördüncü sınıfa kadar eczacı ve kimyacılarla doktorlar birlikte okumuşlar, beşinci sınıfta, doktor olmak isteyenlerle eczacı-kimyager olmak isteyenler ayrılmıştır. Yani, Rıfat Bey, bir doktor kadar, sağlık problemlerini ve çözümlerini bilmektedir. Ilgın llçesi’nin doktorunun, halka faydalı olmaması nedeniyle, bütün halk, muayene ve ilâç için Rıfat Bey’e yüklenmişlerdir. Bir taraftan, ilâç keşfi ve üretimi, öte yandan hasta muayenesi; bir taraftan hastalar, öte yandan eczane arasındaki koşu, ağır kış şartlarıyla birleşince, o'nu zatürreye düçar etmiştir.
Tam beş gün süren bu ağır zatiirre sonucunda, 7 Mart 1932 günü, Rıfat Bey, canı kadar aziz bildiği halkı ve ailesinden ayrılarak Hakk’ın rahmetine kavuşmuştur.
Ilgın halkı, mart ayının soğuğu üstüne gelen bu acı haberle yıkılmıştır. Güzide ise, bütün dünyanın o gün başına yıkıldığını daima hatırlar... Unutamaz asla... artık, kendi tabiri ile dünyası kararmış, kendisini boşluğun içinde hisseden bir çocuktur o...
Ilgın İlçesi’nin herşeyi olan Rıfat Bey'in ölüm haberi Ilgmlılalann yüreğine kara bulutlar gibi çöküvermiştir. Haberi duyan herkez, o’nun evinin önünde toplanarak, büyük yasa bürünürler. Babasıyla çok iyi anlaşan, onu çok seven, çok sayan Güzide, hıçkırıklara boğulur...
Eğitim-öğretim döneminin sonuna gelindiği için, Güzide’nin okuldan mezun olması beklenir. İmtihanlar neticesinde Güzide okulunu bitirince, annesi, çocuklarım da yanına alarak. İstanbul’a göç eder.
1935 yılında soyadı kanunu çıkınca aile “Gülpınar” soyadını alır.
Güzide Gülpınar, İstanbul’da ortaokula, ardından liseye devam eder. O yıllarda, şiir denemelerine başlamıştır. Fakat, şiir defterini herkesten saklamıştır.
Lise tahsili bitince, ailesinin yakın dostları ve İstanbul Baş Savcısı Sabri Bey ve babası Rıfat Bey’in Ilgın’dan arkadaşı olan aile dostları avukat Haşan Fehmi Bey’in yardımıyla, bugünkü adı Emlak Bankası olan “Emlak ve Eytam Bankası”nda iş hayatına başlar Güzide...
Güzide, hem çalışıp hem de okumayı düşünmektedir.
Ne varki, o yıl Bilal Taranoğlu ile tanışacak; sevdaları yüreklerinde dolup taşacak, tahsile devam edemeyecektir.
Günümüz Türkiye’sinde örnek aile olarak gösterilen Güzide ve Bilal Taranoğlu ailesinin kuruluş yıllarına bir göz atalım hele...
Bilal Taranoğlu, Haydarpaşa Lisesi’ni pekiyi derece ile bitirmiş, Ordu doğumlu bir genç. Ordu İli’mizin ileri gelenlerinden, çok eski aile şeceresine sahip Osman Taranoğlu Ağa’nın ve Dudu Hanım’ın oğludur Bilal.. Taranoğlular köken olarak Giresun/Bulancak’lı bir Türk aile olup, Ordu’ya sonradan gelip yerleşmişlerdir. Taranoğlu Osman Ağa, Giresun/Bulancak çevrelerinden, göç ederek Ordu’ya yerleşmiş Ali Taranoğlu’nun oğludur, büyük Osman Taranoğlunun torunudur. Osman Ağa'nın oğlu Bilâl, 1920’de Ordu’da dünyaya gelmiş. Çok azimli ve çalışkan bir genç olan Bilal, 1 Kasım" da fakültelerin açılmasıyla birlikte, gününün büyük bölümünü okulda ve kütüphanede geçirmektedir. Babıâli Yokuşu’nda İran Sefarethanesi’nin karşısında bulunan kütüphane mekânı olmuştur. Kütüphanedeki gençlerin çoğu masaları işgal ettiklerinden, o’na hep pencere kenarındaki bir masada çalışmak kalırdı.
işte o günlerde, o semtin kızı olan Güzide’yi yoldan geçerken görür. Ve görüş, o görüştür... artık, kütüphanenin pencere kenarı meskeni olmuştur. Mahallenin sapsarı saçlı, güzel, ince, uzun boylu kızını gözler durur. Bir yandan ders çalışır, bir yandan da pencereden caddeyi kolaçan eder gözleriyle. Güzide’nin her geçişinde, yüreği güp güp atar...
Kütüphanenin penceresinden Güzide’yi gördükçe, içinin balkonlarında çiçekler açar Bilâl’in. fakat, bazı yaramaz gençler gibi, dışarıya fırlayıp, yoldan geçen o genç kızın önünü kesip, onunla tanışmak istemez. Anadolu gençlerinin romantik-garipsiliği Bilal’in yüreğine o günlerde hakim olmaya başlamıştır. Anadolu gençleri, hele hele memleketinden çok, çook uzakta, yatılı bir okulda okumuş gençler, daha bir garip ve sessiz olurlar. Severler, âşık olurlar ama; sevdiklerini haykıramazlar, yüreklerinde filiz filiz yeşertirler, susarlar, konuşamazlar...
Allah kısmet etti ise, olacaklar mutlaka olur. Olaylar kendiliğinden gelişir ve sonuç mutlaka alınır...
Henüz fakültelerin açıldığının üstünden bir ay geçmiştir ki Bilal’in samimi bir arkadaşı o’nu, bir arkadaşının nişanlanması ile gençler arasında yapacakları eğlenceye davet eder. Tıbbıyenin üçüncü sınıfında okuyan arkadaşlarının nişanından sonra, arkadaş arasında yapacakları bir eğlencedir bu..
Arkadaşının nişanlısı da, ne güzel bir tesadüf ki, Güzide’nin samimi arkadaşıdır. Ve Güzide o toplantıya gitmek için annesinden izin almıştır. Zira, o dönemlerde bugünkü gibi çocuklar-gençler kendi istediklerini istedikleri gibi uygulayabilme imkânları yoktur. Hele hele kızlar için bu durum daha da zordur. Güzide, büyüklerinden izin almıştır.
Günlerden cumartesi ve tarih 30 Kasım 1939...
Sadece “Sahibinin Sesi” marka bir “Gramafon”un plaklarından çıkan şarkıların dinlenmesi ve arada dans edilmesi ile geçen güzel bir gün...
Güzide ve Bilal, arkadaşları vasıtası ile tanışmışlardır. Orada ilk dansı yapmışlardır. Ve gençliğin verdiği heyecan, ikisinin aynı duygulara sarılmasına sebep olmuştur.
Bilal, gökte ararken yerde bulduğu bu güzel kızı, kaybetmemek için bütün çabasını sarf etmiştir. Teklif ettiği arkadaşlığı kabul ettirmesini bilmiştir.
Artık, o günden sonra birbirlerine sımsıkı bağlanan, birbirlerini ölesiye*seven iki gençtirler...
Zamanlar böylece ilerlerken Güzide durumu ailesine açmıştır. Bilal’in henüz birinci sınıfta okuyan bir tıp talebesi olmasını ve Karadeniz’den Ordu’nun -uzak bir il olarak bilinmezliğinden, kimliğinin tanınmazlığından bahanelerle aile karşı çıkmağa başlamıştır.
Fakat, birbirini çok seven iki genç asla ayrılmayı düşünmedikleri, birbirlerinden kopamayacakları için, ne pahasına olursa olsun, evlenmeye karar verirler.
Bilal üniversitenin birinci sınıfından ikinci sınıfa geçmiştir. Tarih 24 Haziran 1940’dır. Güzide bankada memur olarak çalışmaktadır. İki genç Fatih Evlendirme Dairesi’nde, baba dostlarından iki kişinin şahitliği ile yıldırım nikâhı kıydırırlar...
Nikâh akşamında, Bilal’in ve Güzide’nin çok samimi arkadaş grubuyla Beyoğlu’ndaki meşhur Kristal Gazinosu’na giderler ve bir güzel eğlenirler. Düğün yapmadan yıldırım nikâhıyla evlenmeleri üzerine Güzide, her yıl yaş gününde sanki düğün olurcasına yapılan eğlenceleri düşündükçe Allah’ım ne büyüksün, bizim düğünsüz evlenmemize razı olmadın ve bunu icad ettirdin.” diye dualar eder...
Yıldırım nikâhıyla evlenmişlerdir ve artık, hiç kimsenin ses çıkarmasına imkân kalmamıştır.
Güzide bankada, Bilal Fakültede bütün güçleriyle çalışkanlıklarını göstermektedirler. Bilal, ikmale bile kalmadan sınıfları birbir geçmekte ve böylece mutlu hayatlarının tadını çıkarmaktadırlar.
Ertesi yıl tatilde Bilal bir kez Ordu’ya gitmiş ve daha sonra mezun oluncaya kadar, aralarına hiç ayrılık girmemiştir. Güzide o tarihe kadar ayrıldığı eşinden ve bu ayrılığın büyük acısının yüzünden hasretin anlamını kavramış ve -ölüm Allah’ın emri ayrılık ondan acı- oluşunu içinde duymuştur. Hasretlik şiirlerine kök buradan başlamıştır.
Bilal' in aile çevresi bu evlilik olayını olumlu karşılamışlar, vakit ilerledikçe, Ordu’dan sık sık tereyağ, reçel vs. göndermişlerdir. Güzide, o yıllarda eşinin ailesiyle tanışmamıştır henüz...
Güzide bankada çalışırken, aynı serviste şair Ziya Osman Saba da görev yapmaktadır.
Şiir yazdığını kimseye söylemeyen ve şiirlerini ulu orta meydana çıkarmayan, genç Güzide, sıkılgan, ürkek... O’nun şiir yazdığını nihayet birgün Ziya Osman Saba duyar, Israrla şiirlerini yazdığı defterleri görmek istediğini belirtir, alır Güzide’nin şiir defterlerini okur. Der ki: “Aman Güzide Hanım, bu şiirler inhisar altına alınmaz. Mutlaka yayına verelim..”
Yaşar Nabi, Cahit Sıtkı, Melih Cevdet gibi şair arkadaşları, ara sıra bankaya, Ziya Osman Saba’nın yanına geliyorlardı. Güzide, çok genç ve şiirlerini göstermekten çekindiği için, onlarla selâmlaşmak ve hatırlarını sormakla yetinirdi.
Daha sonraları, bir gün emekli maaşını kırdırmak üzere Yahya Kemal Beyatlı bankaya gelir. Bütün personel çevresini sarar.Öğle paydosuna yakındır. İşi bitmez. Başlar herkesle konuşmaya. Oradakilere, kendisine ait şiirleri sevip sevmediklerini sorar. Arkadaşları, kendi aralarında da bir şairin bulunduğunu söylerler. “Kim? Hanginiz?” deyince, o ana kadar bir kenarda sessiz-sedasız duran Güzide’yi gösterirler ve elinden tuttukları gibi Yahya Kemal’in yanma çekerler. Güzide elini öpmek ister. Yahya Kemal:
- “Hanım kızım, şiiri sever misin? Benim şiirlerimi tanırmısm? Hangi şiirimi seviyorsun” der. Güzide:
- Elbette severim. Sizin şiirlerinizi de severek okur ve bilirim. Ancak, “Vuslat” şiirinizi daha çok seviyorum efendim.” der. 0 ana kadar bütün ordakiler “ses” şiirini beğenip sevdiklerini söylemişlerdir. Güzide’nin bir başka şiiri, “Vuslat” şiirini sevmiş olmasından ve kendi şiirlerini bilmesinden, öylesine memnun olur ki...
Yıllar böylece geçip gitmektedir. Bilal tıbbıyede son sınıf öğrencisidir. Artık o yıl zamanın geldiğine kanaat getirip, bir evlâda sahip olmanın mutluluğuna erişmişlerdir. 18 Ocak 1945 günü oğulları Osman ŞANSER dünyaya gelir. Mutluluklarına diyecek yoktur.
Güzide’nin aile büyükleri, evlenmesine muhalefet etmişlerse de dünya tatlısı bir torunları olunca, sınıfları hiç kalmadan geçen damatlarını da sevmişlerdir.
Güzide ve Bilal Taranoğlu ailesinin en önemli günleri, ilk tanıştıkları 30 Kasım günüdür. Kendilerince o günü “mukaddes gün” ilân etmişlerdir. “Birbirimizi görmeseydik sevmeyecektik, sevmeseydik evlenmeyecektik-evlenmeseydik böyle mutlu olamayacaktık” sloganı, işte o mukaddes günün sloganıdır... Her 30 Kasım, bu slogan çerçevesinde, mukaddes gün olarak kutlanır... Bu güne kadar da, asla bu kutlamayı aksatmamışlardır. (1999 30 Kasım Altmışıncı yıl. Daha nice yıllara)
Oğulları Osman Şanser, dokuz aylık olmuştur. Bilal, tıbbıyeden mezun olmuştur. 1945 yılının Eylül ayı... Güzide, çalışma hayatından ayrılmış ve Ordu’nun yolu tutulmuştur.
0 tarihe kadar Bilal, memleketi olan Ordu’ya ancak bir kere gitmiştir. Eşini bırakıp da gidememiştir. Güzide’nin iş hayatıyla, Bilal’in okul tatilleri bir araya gelememiştir.
Böylece, mezuniyetten sonra, ailecek oraya gitmektedirler. Vapura binilir.
Ordu’ya varılır. Bilal’in çok kalabalık bir ailesi vardır. Kayınpeder Osman Taranoğlu Ağa’yı, üvey kayınvalide “Nene”yi, hepsi kendilerinden çok büyük görümceleri, eltileri, kayınbiraderleri ve de bütün aile efradını Güzide, sevgi ve saygı ile bağrına basar.
Gerekenden çok gösterdiği ilgi-saygı ve sevgi, Güzide’nin de onlar tarafından sevilmesini sağlar. Birçok Anadolu ailelerinde görülen, işitilen geçimsizlikten eser yoktur onlarda..
O arada, “Vona” denen mıntıka “Perşembe” ismiyle yeni ilçe olmuştur. Bilal, hükümet tabibi olarak Perşembe’ye tayin edilir..
Mutlu-huzurlu, sevgi ve saygı çerçevesinde geçmekte olan hayatları herkesçe gıpta ile izlenir. Aile çevresi tarafından sevilip, sayılmaktadırlar...
Aradan geçen yıllardan sonra bir kızları daha doğar. Adı Ayşe Serpil’dir. Ayşe adını. Güzide’nin anneannesi’nin adından almıştır. Güzide’nin anneannesi Ayşe, Çanakkale eşrafından Türkzadelerin ahfadındandır ve yaşadığı dönemin güzelliği ile dillere destan bayanıdır. Hatta Güzide Taranoğlu “Yedi nesilde anneanneme benzer bir güzel gelmedi ailemize” der, onun için... Bundan yüz küsur sene önce, ülkemizde kaç ailenin fotoğrafı vardır? İşte Güzide’nin ailesinin fotoğrafları da göstermektedir ki soylu, o günün lisanı ile alafranga, elit bir ailedir. Güzide’nin annesi de, masal misali bir hayat sürmüştür. Dayıları ve dedesi de öyle. Hattat, hakak, farisî hocası bir dede.. Saray mensubu dayılar... Ayşe Serpil’e, dünya güzeli anneannesinin ismi verilmiştir.
Ellerinde iki bebekleri varken, Bilal askere çağrılır. Van’ın Başkale İlçesi’nde askerlik hayatı başlar. Güzide ve iki çocuğu da, eşinin yanındadır. Orada kaldıkları sürenin tadını bugün dahi asla unutmuş değiller.. Zira, öyle karaktere sahiptirler ki, bu ikili, bulundukları yere hemen intibak eder, bölgeyi ve insanları sevgiyle kucaklar...
Onlar çevrelerini sevdikçe, sevilmeye de devam ederler...
Bilal’in askerlik görevi bitince, önce Ağrı’nın Eleşkirt’ine tayini çıkar. Orada fazla kalamazlar. Bir müddet sonra, Samsun’un Çarşamba İlçesi’ne tayin edilir. Çarşamba’da üç yıl kalırlar. Üçüncü senenin sonuna doğru üçüncü evlâtları, kızları Ender Sevil dünyaya gelir...
Geçen zaman diliminde sevgileri daima artmaya devam eden Güzide-Bilal İkilisi, gittikleri her yerde çok sevilen-sayılan örnek alınan bir aile tablosu oluşturmaktadır.
Çocukları artık okul çağına gelmiştir... Güzide, çocuklarını kaydettirdiği okulların okul aile birliği görevlerinde başarıyla çalışmalara başlar. Sosyal çalışmalarıyla, Çarşamba İlçesi’nde bir anda ünlenir. “Kadınlar Birliği” , “Yardımsevenler Derneği gibi sosyal amaçlı büyük derneklerde aktif, lider, örnek insan olarak tebarüz eder..
Çeşitli günlerde, bu sosyal amaçlı derneklere gelir temini maksadıyla balolar, sünnet şölenleri, sergiler düzenler. Ramazanlarda fakirlere yiyecek ve giyecek yardımı yapmak, fakir öğrencilere burslar vermek gibi ulvî çalışmalar yapar. Balolara has özel gazeteler çıkarır.
Şiirini ve şairliğini çoğu kere saklar, ikinci plânda tutar. Dostlarından birisinin tayini mi çıktı? Ona güle güle demek, uğurlamak için şiir yazar. Düzenledikleri balo veya toplantı konusuyla alâkalı esprili şiirler alır, kendi elleriyle mizanpajını yaptığı özel gazetelerde ve balo bültenlerinde bunları yayınlar...
1951 yılında “Kadınlar Birliği üyeleri başlarında Genel Başkanları şâir, bestekâr Muallâ Anıl’la birlikte Karadeniz gezisi düzenlemiştir. Yolları Çarşamba ilçesine düşer. Maksatları, Karadeniz Bölgesinde şubeler açıp, teşkilâtlanmaktır.
Güzide Taranoğlu, Muallâ Anıl ile tanışmasını şöyle anlatır:
“Muallâ Abla, Kadınlar Birliği teşkilâtını yaymak üzere Karadeniz gezisine çıkmış.. Yolu bizim Çarşamba’da..
(Burada size yardımcı olabilecek-kültürlü-eğitimli bir hanım var. Doktor Bilal Bey’in eşi Güzide Hanım) demişler.. Kaymakam o tarihte hemşehrimiz, dostumuz merhum Nihat Bey... Bana telefon etti. Ve yanında misafirler olduğunu söyledi. Kalktım, gittim dairesine... İşte o gün Muallâ abla ile ilk kez tanıştık.
Beni o, hemen her zaman üstünde olan sıcaklığı ile kucakladı, bir hayli iltifatlar etti.. Kadılar Birliği Genel Başkanı idi. Daha sonra, amacını anlattı. Benim Çarşamba’da bir şube açmamı ısrarla istedi. Ben de söz verdim ve gerçekten de daha sonraki günlerde şubeyi açtım ve üye kaydını başarıyla sürdürdüm.. Sanırım, o şube halâ faaliyetine devam etmektedir...”
Güzide Taranoğlu, Feyzi Boztepe’nin sahibi bulunduğu ve Ankara’da yayınlanan “Medeniyet Gazetesi”nin genel muhabirliğini üstlenir..
Böylece 1954’lerden itibaren ilk olarak gazeteciliğe de adım atmıştır.
Çarşamba’dan sonra Ordu’nun Gölköy ilçesi’ne kendi istekleriyle tayin olurlar. Üç yıl orada çalışmanın ardından, doktor Bilâl, Ordu’ya Sağlık Müdürü olarak atanır.
Seyahati, gezmeyi, memleketi görmeyi, insanları tanımayı çok seven Güzide için, böyle oradan oraya tayin edilmek bulunmaz bir nimettir...
Sağlık Müdürlüğü’ndeki başarısı sebebiyle, doktor Bilâl, Ankara’da Sağlık Bakanlığı Müfettişi olur...
Bölge olarak Samsun’da kalırlar birkaç yıl.. Fakat Bilâl’in müfettişlik görevinde, yurdun dörtbir yanına gitmek mecburiyeti, aileye uymayan bir durumdur. Çünkü, ayrılık çok üzer onları.. Her zaman, müfettiş Bilâl’le birlikte yurdu gezmek-dolaşmak imkânı yoktur. Zira, çocukların okulu vardır. Ancak, tatillerde hep beraber giderler görev yerlerine...
Zamanlar böylece ilerlerken, bir ara, aynı kadroda dinlenmesi amacıyla Giresun Sağlık Müdürü yapılır Bilâl Taranoğlu... Yıl 1958’dir...
Güzide Taranoğlu, Giresun’da da aynı tür sosyal faaliyetleri yönetir. Bu çalışmalarda yapılması gereken bilcümle işleri aksatmadan yerine getirmiştir. Çevresine yardım eli uzandıkça, şair gönlü bir başka mutlu olur...
Her ne kadar siyaseti sevmezse de eşinin az-çok ilgisi ile sempati duymaya gayret eder.
1960 ihtilâli olduğunda, Bilal Taranoğlu Giresun İl Sağlık Müdürü’dür. Herkes tarafından da Demokrat Parti’nin bürokratı olarak tanınmaktadır. Buna rağmen, Bilal ve eşi Güzide, ömürleri boyunca ve görevde bulundukları her yerde, asla siyasî ayırım yapmamışlar, insanları görüşlerinden ötürü ayırmamışlardır. İnsanı mukaddes ve hizmet edilmesi gereken bir varlık olarak kabul etmişlerdir.
Ne varki, müzevirler de yok değildir. Demokrat partinin adamı diye Bilâl’i şikâyet de ederler. Ancak, iyi karakteri ve başarılı hizmetleri gözönüne alınır, kendisine ve ailesine bir zarar verilmez. Aksine, doktor Bilâl Taranoğlu, zamanın asker valisi tarafından “Belediye Başkanı” olarak atanır. 1961 yılına kadar Bilal, hem İl Sağlık Müdürü’dür ve hemde Belediye Başkanı’dır. Güzide Taranoğlu’da gene çeşitli derneklerin başkanlığı görevlerini sürdürmektedir.
Pek çok çocuğu sünnet ettirmek, bazı gençlere okul masraflarını karşılamak, fakirlere giyim ve gıda yardımlarında bulunmak gibi önemli sosyal işleri başarıyla sürdürür...
1961 yılının sonlarına doğru, Sağlık Bakanlığı doktor Bilal Taranoğlu’nu müfettiş kadrosuna, merkeze çağırır... Böylece, Taranoğlu ailesi Ankara’ya gelir, yerleşir...
Bilal Taranoğlu, bir yıldan fazla “Donatım Genel Müdürlüğü yapar. Sonra teftiş heyeti başkanlığına tayin edilir.
Güzide Taranoğlu, Karadeniz’in o coşkun dalgaları misali, sosyal amaçlı derneklerin lideri, doğa aşığı, duygu yumağı, elit-soylu bir ailenin kültürüyle büyümüş, el bebek, ilgilerle, sevmelerle büyümüş; saygılarla, hürmetlerle kartallaşmış şair Ankara’dadır, Ankara şairlerin, şiirin başkenti olmanın yanı sıra; bu Karadeniz dalgalı şairin şube başkanlıkları yaptığı , sosyal amaçlı kuruluşların da merkezidir, kalbidir. Yani, Taranoğlu’nun arayıp da bulamadığı yerdir.
Önce, “Çocuk Esirgeme Kurumu”na Genel Merkez Yönetim Kurulu Üyesi olur. Aynı yerde müfettiş üye seçilir. 1961’den 1970’e kadar... O sırada, çeşitli derneklere ısrar üzerine üye olur. Çocuk Esirgeme Kurumunda çalışırken, çocuk yuvasında kafan çocuklar için moral günleri eğlence günleri düzenler. Tanıdığı, sözünün geçtiği bütün ses ve saz sanatçılarını çocuk yuvasına götürür, çocuklara moral günleri düzenler...
Yine o aralarda, bir çok ses ve saz sanatçılarım, dostlarını bir araya getirir, hastahanelere moral günleri düzenler, hastalara mutlu saatler geçirtir.
1963 yılında Şanser, Ankara Atatürk Lisesi’ni pekiyi dereceyle bitirir. Başka üniversitelerde imtihan kazandığı halde Harp Okulunu tercih eder.
1954’den beri Gerze Kaymakamlığı’ndan tanıdıkları şair Nihat Aşar ile 1961’de Ankara'da tekrar buluşmuşlardır. Nihat Aşar, o yıllarda “Çaba Dergisi”ni çıkarmakta olan Halil Soyuer’in yakın arkadaşıdır. Böylece Taranoğlu’nun şiirlerini Soyuer Çaba Dergisi’nde yayınlamaya başlar.
1967 yılına gelindiğinde, eşi Bilal Taranoğlu, şair Halil Soyuer ve Nihat Aşar üçlüsü, Güzide’yi bir kitap yayınlaması hususunda tazyike başlar... 1967'de ilk kitabı olan “Merhaba Dostum”, Çaba yayınları arasında çıkar. 112 sayfadan oluşan bu kitapla, Güzide Taranoğlu, Türk şiir dünyasına bir yıldız gibi düşer...
Başta Çocuk Esirgeme Kurumu olmak üzere, görev yaptığı sosyal amaçlı derneklerde aktif çalışmalarına hız verdi. Devlet büyüklerini ziyaret ederek, bu derneklere devletin gerekli yardımlar yapmasını temin etmeye çalıştı.
Ankara, şiirin ve sanatın da başkentidir. O yıllarda, Halk Evleri’nde çeşitli şiir matineleri, sanat etkinlikleri düzenlenirdi. Güzide Taranoğlu, bu etkinliklere katılır, şiir toplantılarına büyük bir önem verir. Şimdi, Taranoğlu’nun ağzından o toplantılardan birisine ait, bir anısını dinleyelim:
“Halkevlerindeki toplantılar, şiir matineleri çok önemliydi. Biz de, eşimle daima katılırdık. Şimdi ülkemizde siyaset sahnesinin değerlerinden “Öymen” kardeşlerin değerli babalan “Öymen Bey” ekseri olurdu.. Yine birgün toplantıya geldik. Daha evvelden daima karşılaştığımız-yakın tanışmalı olduğumuz-bildiğimiz dostlarla selâmlaşmaya başladık.
Rahmetli Enver Ağabeyimle (Enver Tuncalp) de o zamanlar yeni tanışmıştık. O’nun yanına gidince selâmlaşırken, birden yanında oturan orta yaşlıca bir hanım ses verdi:
- “Bu Güzide mi?” diye sordu.. Meğer gözleri görmüyormuş..
Ben, birden tanıyamadım.
- “Evet Güzide Taranoğlu.. Nasıl tanıdınız?” dediler. O:
- “Sesinden tanıdım.” dedi.
Ve ben, Mualla Anıl olduğunu öğrenince sevinç-üzüntü-hayret içinde karmakarışık oldum. Sarılıştık... Sohbete daldık... Ve ondan sonraki zamanlarda sık sık beraber olduk, gerçek abla kardeş gibi... O bana gelirdi, ben ona giderdim...”
Yine o yıllarda Tokat’ta yayınlanan “Tokat Gazetesi”nde başyazıları yayınlanmaktadır. Yurdun dört bir yanındaki mahalli basın ve dergiler, Taranoğlu’nun şiirlerini yayınlamaya başlamışlardır.
Artık, şiirde ön saflardadır. Çünkü 1968 yılında “Mutlu Acı” isimli ikinci şiir kitabını yayınlamıştır. Şiirleri neşredildikleri gazete ve dergilerde ayın en güzel şiiri seçilmektedir. Kimi şiirleri de tanınmış bestekârlarca bestelenmeye başlamıştır bile... Bestelenenler radyoda okunmaya başlanmıştır.
1968 yılında İstanbul’da Divan Oteli’ndeki bir davette tanınmış şairlerimizden Faruk Nafiz Çamlıbel ile karşılaşır. Çamlıbel’e kitaplarını hediye eder. Faruk Nafiz, Taranoğlu’nun şiirlerini çok beğenir. Kendisine “Sultan Şaire” ünvanını verir. Ve ekler: Şiirlerinizde çok güzel ve üstün duygu ve imajlar var. Serbest de yazdığınızı gördüm, ama sultanım, hece’yi bırakmayın, çünkü hem hece’de daha başarılısınız, hem şiir dili, şiire ahenk veren hece’dir.” der.
Üstad Faruk Nafiz, iyi bir şiir kuyumcusudur. Has şiiri ve şairi bulunca ve Ankara’da ikamet ettiğini öğrenince, kuzeni İffet Halim Oruz’a ve gene Ankara’da bulunan özellikle de, Halide Nusred Zorlutuna’ya “-Ankara’da sultan şaire Güzide, sana emanet” demiştir.
Halide Nusret Ana’mız işte o tarihten itibaren “Sultan Kızım-Can Kızım” cümlesini ağzından düşürmemiştir. Bizzat ben, bu hususa defalarca şahit olmuşumdur.
1968 yılı Taranoğlu ailesi’nin adetâ, şiirde ve sanatla yeniden şahlanışının başlangıç yılıdır diyebilirim. Zira, o yılın 28 Ocak günü, yani Güzide’nin doğum günü, muhteşem bir olay meydana gelir. Osman Adaş, Ankara Radyosu’nun değerli bir kanun sanatçısıdır ve Bilal’in yanında çalışmaktadır. Radyoda görev yapan bazı sanatçılar, Güzide Taranoğlu ile tanışmak isterler ve kanun sanatçısı Osman Adaş vasıtası ile randevu alırlar. Güzide evde yokken, doktor Bilal Bey, onlara randevu vermiştir, ama, tarih 28 Ocak’tır.
Güzide’nin doğum günüdür. Doğum gününü dışarıda başbaşa kutlayacaklarken, “Olsun dışarı gideceğimize evde büfe hazırlarım ve gelen misafirlere de süpriz olur, burada, onlarla birlikte kutlarız” der. Öyle de yaparlar.
---------------DEVAMI VAR-----------------------
Alıntı
Tweet
Benzeyen Konular
Konu:
Yazar
Cevaplar:
Gösterim:
Son Mesaj
SAYFA: 139-TARANOĞLU'NDA ORDU İLİ SEVGİSİ
Mustafa Ceylan
0
1,123
27/05/2014, 01:31
Son Mesaj
:
Mustafa Ceylan
SAYFA 136 -137-138 SULTAN ŞAİRE GÜZİDE TARANOĞLU’NUN TÜRKİYE SEVDASI
Mustafa Ceylan
0
1,252
27/05/2014, 01:26
Son Mesaj
:
Mustafa Ceylan
SAYFA 134-135 TARANOĞLU ŞİİRİNDE ÇİÇEKÇİ KIZ VE HAMAL ÇOCUK PORTRELERİ
Mustafa Ceylan
0
1,229
27/05/2014, 01:16
Son Mesaj
:
Mustafa Ceylan
sayfa 132-133 TARANOĞLU ŞİİRİNDE "BACI" PORTRESİ
Mustafa Ceylan
0
1,271
27/05/2014, 01:12
Son Mesaj
:
Mustafa Ceylan
SAYFA : 130-131 Taranoğlu şiirinde ANA PORTRESİ
Mustafa Ceylan
0
1,062
27/05/2014, 01:07
Son Mesaj
:
Mustafa Ceylan
SAYFA 128-129 TARANOLU ŞİİRİNDE PORTRELER
Mustafa Ceylan
0
1,056
27/05/2014, 01:02
Son Mesaj
:
Mustafa Ceylan
SAYFA 126 -127 TARANOĞLU'NDA ÖMÜR KONUSU
Mustafa Ceylan
0
1,169
27/05/2014, 00:56
Son Mesaj
:
Mustafa Ceylan
SAYFA:124-125 TARANOĞLU'NUN "BULUŞ DÖNEMİ"-İKİNCİ DÖNEM
Mustafa Ceylan
0
1,229
27/05/2014, 00:48
Son Mesaj
:
Mustafa Ceylan
SAYFA-120-121-122-123 TARANOĞLU'NU EŞİ BİLAL'E SORDUK
Mustafa Ceylan
0
1,053
27/05/2014, 00:43
Son Mesaj
:
Mustafa Ceylan
Sayfa 119-İKİNCİ DÖNEM-TARANOĞLU' NUN BULUŞ DÖNEMİ
Mustafa Ceylan
0
1,052
27/05/2014, 00:29
Son Mesaj
:
Mustafa Ceylan
Lütfen seçim yapın:
--------------------
Özel Mesajlar
Kullanıcı paneli
Kimler Çevrim içi
Arama
Ana Sayfa
GÜLCE EDEBİYAT AKIMI
-- GÜLCE ŞİİR TÜRLERİNE GÖRE ŞİİRLER
---- BULUŞMA
---- ÇAPRAZLAMA
---- TRİYOLEMSİ
---- ÜÇGÜL
---- ÜÇGEN
---- DÖNENCE
---- TOKMAK
---- AKROSTİK
---- SONE'M
---- GÜLCE
---- TEKİL
---- YİĞİTCE
---- YUNUSCA
---- BAHÇE
---- SERBEST ZİNCİR
---- ÖZGE
---- GÜLİSTAN
---- YEDİVEREN
---- TUĞRA
-- GÜLCE YAZAN ŞAİRLERİMİZİN GÜLCE ve DİĞER ŞİİRLER
---- (H)
------ Harun YİĞİT
------ Harun YİĞİT
------ Hasan ULUSOY
------ Hasan ULUSOY
------ Hatice ALTAŞ(Asi Çiçek)
------ Hatice ALTAŞ
------ Hacer KOZAN
------ Hatice KATRAN
------ Hatice KATRAN
------ Hikmet ÇİFTÇİ
------ Hülya EKMEKÇİ
------ Hülya EKMEKÇİ
---- (I-İ)
------ İbrahim COŞAR
------ İbrahim COŞAR
------ İbrahim İMER
------ İbrahim İMER
------ İbrahim ETEM EKİNCİ
------ İbrahim ETEM EKİNCİ
------ İhsan ERTEM
------ İhsan ERTEM
------ İsmail KARA(Karozan)
------ İsmail KARA(Karozan)
---- (K)
------ Köksal KIRLIOĞLU
---- (M)
------ Mahir BAŞPINAR
------ Mahir BAŞPINAR
------ Mehmet NACAR
------ Mehmet NACAR
------ Mehmet ALUÇ
------ Mehmet ALUÇ
------ Mehmet ALUÇ
------ Mehmet ÖZDEMİR
------ Mehmet ÖZDEMİR
------ Meltem ARAS
------ Meral ADAK
------ Meral ADAK
------ Melahat TEMUR
------ Mevlüde DEMİR
------ Mevlüde DEMİR
------ Miktad BAL
------ Miktad BAL
------ Mübeccel Zeynep ÜNALAN
------ Mübeccel Zeynep ÜNALAN
------ Muhammed İsa ÖZTÜRK
------ Muhammed İsa ÖZTÜRK
------ Mehmet Ziya DİNÇ
------ Mehmet Ziya DİNÇ
------ Mustafa CEYLAN
------ Mustafa CEYLAN
------ Mustafa CEYLAN
------ MUSTAFA CEYLAN(Editör)
-------- Mustafa CEYLAN
---------- Mustafa CEYLAN(On Punto Yazıları)(Makaleler)
---------- GÜNE BAKIŞ
---------- TAŞ YAĞMURU(Ceylan'ın kaleminden)
---------- Hakkında Yazılanlar
---------- DİĞER ŞİİRLERİ
---------- Hayatı
---------- Sanatı
---------- Hocaları
---------- Çocukluğu
---------- Gençliği
---------- Özlü Sözleri
---------- Önsöz Yazdığı Kitaplar
---------- Siyasete İlgisi
---------- Bestelenen Şiirleri
---------- Fotoğrafları
---------- Mühendisliği
---------- Düzenlediği Etkinlikler
---------- Konferansları
---------- Yer Aldığı Antolojiler
---------- Kitapları
---------- EZAN SUSMAZ Kitabı içindekiler
---------- "YANDI BU GÖNLÜM"-Hacı Bayram Veli Kitabı içindekiler
---------- TAHİR KUTSİ MAKAL Kitabı İçindekiler
---------- SEĞMEN RUHU Kitabı İçindekiler
---------- TOROSLARIN TÜRKÜSÜ Romanı
---------- Armağan-2(AHMET TUFAN ŞENTÜRK İÇİN NE DEDİLER?)Kitabı içindekiler
---------- Armağan-1(ANILAR KORİDORU İÇİNDE SARIVELİLER)Kitabı
---------- YARALI CEYLAN Şiir Kitabı İçindekiler
---------- PAŞA GÖNLÜM Şiir Kitabı İçindekiler
---------- Kırat Geliyor Kitabı İçindekiler
---------- Her Yönüyle YENİMAHALLE Kitabı
---------- Tarihi ve Folkloruyla Elmadağ Kitabı İçindekiler
---------- Köylerimiz Kitabı İçindekiler
---------- Köyümüz Yeşildere Kitabı İçindekiler
---------- Bayramlar Haftalar Günler Kitabı
---------- Ahmet Tufan Şentürk Kitabı
---------- Halil Soyuer Kitabı
---------- Detanlaşan Köylü İsa Kayacan Kitabı
---------- Abdullah Satoğlu Kitabı
---------- Güzide Taranoğlu Kitabı
---------- Gülendenin Beşiği Kitabı
---------- GÜLLÜK ANTOLOJİ (2006)Kitabı
---------- GÜLLÜK ANTOLOJİ(2007)Kitabı
---------- CEYLAN-Tahliller-MAKALELER-Görüşler
---------- Güllük Dergileri
---------- Kapodokya Güneşleri Kitabı
---------- Bir Yanardağ Fışkırması Kitabı
---- (P-R)
------ Rahime KAYA
------ Rahime KAYA
------ Refika DOĞAN
------ Refika DOĞAN
------ Ramazan EFE
------ Ramazan EFE
------ Rengin ALACAATLI
---- (S-Ş)
------ Sabiha SERİN
------ Sabiha SERİN
------ Serap HOCA(Serap ÖZALTUN)
------ Serap HOCA(Serap DEMİRTÜRK)
------ Süleyman KARACABEY
------ Süleyman KARACABEY
------ Serdar AKKOÇ
------ Serdar AKKOÇ
------ Sevgili ÖZBEK
------ Sevgili ÖZBEK
------ Şemsettin DERVİŞOĞLU
------ Şemsettin DERVİŞOĞLU
------ Şükran GÜNAY
------ Şükran GÜNAY
---- (T-U-Ü-V)
------ Turan UFUKTAN
------ Ümran TOKMAK
------ Ümran TOKMAK
---- (Y-Z)
------ Yusuf BOZAN
------ Yüksel ERENTÜRK
------ Yusuf BOZAN
------ Yüksel ERENTÜRK
------ Yusuf Ziya KARAHASANOĞLU
------ Zübeyde GÖKBULUT
------ Zübeyde GÖKBULUT
------ Yıldız TOKSÖZ
------ Yıldız TOKSÖZ
GÜLCE'YE DAİR
-- GÖRÜŞLER
---- Gülce Nedir?
---- Gülce ve Ozanlık
---- Gülce Manifestosu
---- 5 Hececiler ve Gülce
---- Garip Akımı ve Gülce
---- Fecr-i Ati ve Gülce
---- Hisarcılar ve Gülce
---- Neyzen Tevfik, Aşk
---- Mazmunlar
---- Gülce Ne Değildir?
---- Hece Vezni ve Gülce
---- Serbest Şiir ve Gülce
---- Aruz Vezni ve Gülce
---- Gülce ve Zolal
---- Gülce Tarihinden
---- GÜLCE-(Atölye)-Video Dersler
------ Gülce Etkinlikleri
------ Kurucular Beyanı
------ Gülce 2009
------ Doğru Yaz/Konuş
------ Gülce-2010 Projeleri
------ Gülce-2011 Projeleri
------ Üstad Necip Fazıl'dan
------ Gülce-Aruza Dair
------ Öneriler-Çalışmalar
------ GÜLLÜK DERGİSİ
------ Gülce'ye Öneriler
------ Röportajlar
------ Negatif Bakışlara
------ Aleyhimizdekiler
------ M.E.B' na
---- Gülce'de Mesajlar-Projeler
------ Gülce-Güldeste(1)
------ Destanlarımız
------ Dede Korkut
------ Öncü Kadınlarımız
------ Peygamberlerimiz
------ Nutuk(Gülce)
------ Nutuk(Z.Korkmaz)
------ Kutlu Hanımlar
------ Ozanlarımız
------ NasrettinHoca
------ Yedi Askı
GÜLCE TÜRK ŞİİR AKADEMİSİ
-- Şiir Akademisi
---- Şiir Akademisi
------ HALK EDEBİYATI
-------- DİVAN EDEBİYATI
-------- BATI EDEBİYATI
-------- YENİ TÜRK EDEBİYATI
---- Hece Vezni' ne Dair
---- Şiir Tahlilleri
---- Aruz Vezni' ne Dair
---- Hiciv Tarihinden
---- Ustalardan Şiirler
---- Ustalardan Makale
---- Aramızdan Ayrılanlar
------ Ustalardan Şiirler
-------- A. Tufan ŞENTÜRK
-------- DİLAVER CEBECİ ANISINA
---- Şiir Üstüne (Serbest)
---- Atışma Sayfamız
---- Denemeler-Makaleler
---- Şiirde Dönüşüm
---- Şiir ve Anlatım
-- Türk Edebiyatı Şiir Türleri
---- Şiir Türleri
---- İslâmiyet Öncesi
---- Servet-i Fünun
---- Garip Şiirler
---- Akımlar
---- Edebî Sanatlar
---- Söz Sanatları
---- Şair Padişahlar
---- Şiir Tarihimizden
---- Yıllara Göre Edebiyat
---- Mehmet Nacar
DÜNYA EDEBİYATI
-- Dünyadan Şiir Türleri
---- Burns Stanza
---- Choka
---- Go Vat
---- Catena Rondo
---- Onegin Stanza
---- Canzonetta
---- Bauk Than
---- Rhupunt-Galce
---- Septilla
---- Viator
---- Luc Bat
---- Tritena
---- Pantoum
---- Shakespeare Sonnet
---- Diamonte
---- Villanelle
---- Hutain
---- Hex Sonnata
---- Hexaduad
---- Haynaku
---- Harrisham Rhyme
---- Guzzande
---- Gratitude
---- Glosa
---- Garland Cinquain
---- Fornlorn Suicide
---- DÜNYA EDEBİYATI
---- Dünyadan Destanlar
---- Dünyadan Şiirler
KAYNAKÇA
-- Konularına Göre Şiirleriniz
---- Aşk Şiirleriniz
---- Atatürk Şiirleriniz
------ 23 Nisan Şiirleri
------ Atatürk'e Dair
---- Kahramanlık Şiirleriniz
---- Doğa Şiirleriniz
------ 2009 Yılı Sayılarımıza
---- Taşlama Şiirleriniz
---- Gurbet Şiirleriniz
---- Tasavvuf Şiirleriniz
---- Barış Şiirleriniz
---- Şehir Şiirleriniz
---- Anne Şiirleriniz
------ Babanıza Şiirler
---- Doğum Günü Şiirleriniz
---- Deprem Konulu Şiirler
---- Diğer Şiirleriniz
---- Köşe Yazarlarımız/Makaleler
------ Mustafa CEYLAN
------ Refika DOĞAN
------ Osman ÖCAL
------ Ahmet ÖZDEMİR
------ A. S. ATASAYAR
------ Prof.Dr.İsa KAYACAN
-------- Prof. Dr. İSA KAYACAN
------ Rahime KAYA
------ Harun YİĞİT
------ İlqar MÜEZZİNZADE
------ Sündüz BİGA
------ Nazmi Öner(Şiirler)
------ Nazmi ÖNER(Nesirler)
------ Coşkun KARABULUT
------ Prof.Dr.İsmail YAKIT
------ Prof.Dr.Asım YAPICI
------ Sabit İNCE
------ Muhsin DURUCAN
------ Abdulkadir GÜLER
------ Ünal Şöhret DİRLİK
------ Metanet YAZICI
------ A.Aşkım KARAGÖZ
------ Gazanfer ERYÜKSEL
------ Mehmet GÖZÜKARA
------ Necdet BULUZ
------ Yusuf Özcan
------ Afife Demirtaş
---- Mustafa Ceylan
---- Bizden
-- Video Yağmuru
---- Ozanlar-Şairler
---- Bizden Videolar
---- Rasim Köroğlu
-- Genel
---- SERBEST KÜRSÜ
---- Duyurular
---- Röportajlar
---- Günün Şiiri
---- Günün Nesiri
Edebiyat Biz Platformumuzda
-- Gülce Tv
-- Türk Argo Sözlüğü
-- Edebî Konular Forumu
Konuyu görüntüleyenler:
1 Misafir
Mustafa Ceylan |
Dost Sitelerimiz:
Türkçe Çeviri:
MyBB
Türkiye
Üretici:
MyBB
, © 2002-2025
MyBB Group
-Theme © 2014 iAndrew
Sitemizde yer alan eserlerin telif hakları şair-yazarların kendilerine veya yetki verdikleri kişilere aittir. Sitemiz kâr amacı gütmemektedir ve sitemizde yer alan tüm materyaller yalnızca bilgilendirme ve eğitim amacıyla sunulmaktadır. Kaynak gösterilmek suretiyle alıntı yapılabilir.(Haberleşme : ceylanmustafa_07@hotmail.com)
Doğrusal Görünüm
Konu Görünümü
Yazdırılabilir Sürüm
Konuya Abone Ol
Konuya Anket ekle
Konuyu Arkadaşına Gönder