SiteAna Sayfa
Güllük Dergisi
Şairlerimiz
Arama
Üyeler
Video
Yardım
Giriş Yap
Kayıt Ol
Oturum Aç
Kullanıcı Adı:
Şifre:
Şifremi Hatırlat
Beni Hatırla
Your browser does not support the audio element.
Akdeniz Radyo istek
Tıklayın-Okuyun/Güllük Dergisi
Web'de Ara
Sitede Ara
0 Oy - 0 Yüzde
1
2
3
4
5
Konu Modu
SEĞMEN RUHU(Araştırma_İnceleme) Başkent Ankara (1)
Site Yönetimi
Admin
Üyelik tarihi:
Jan 2008
Mesaj Sayısı:
12,518
Konu Sayısı:
11,588
#1
05/04/2009, 01:51
SEĞMEN RUHU-1-
-Araştırma-İnceleme-
MUSTAFA CEYLAN
*************************
ANKARA ADI
Ankara adı ' AN ' ve ' KARA ' kelimelerinin bir araya gelmesinden oluşmaktadır. Kara zaman, kara gün... Kara: sıkıntılı ve kasvetli zamanları anlatır...
İşte seğmenler kenti Ankara, bu kara, bu zor, bu kasvetli zamanları yok eden, aydınlığa, esenliğe, mutluluğa çeviren bir şehirdir.' Ankara, Ankara; seni görmek ister her bahtı kara' diye bir marşımızın sözleri bulunmaktadır.
Kararan bahtı aydınlatan şehir...
Ankara adının nereden kaynaklandığı yüzyıllardır tartşılır durur. Kimine göre bugün giydiğimiz Angora kazaklarının üretiminde kullanılan keçiler bu belde de yetiştiği için adını vermiş, kimine göre de keçiye- keçinin yününe Angora adını veren Ankara'dır. Çünkü, bu cins keçi sadece Ankara'da yetiştirilmektedir. Tartışmalar bu şekilde uzayıp gitmiştir. İşte belli başlı iddialar:
- Ankara adı demir'in lâtincesi Anchora'dan gelmiştir.
- Farsça'da ' üzüm ' anlamına gelen ' Üngür 'den gelmiştir.
- Ankara kalesi bir ' Angarya ' ile yapılmış, oradan gelmiştir.
-' Anğouria ' kelimesi yunancada ' hıyar ' demektir. Oradan gelmiştir.
- 'Ankyra ' kelimesi, Bizanslılarda ' Kilise köyü ' demektir. Oradan gelmiştir.
- Nuh'un oğlu Sam'ın soyundan ' Amur 'un bu topraklarda bir yerleşim merkezi kurmuş olmasından gelmiştir.
- Hititler Ankara'ya ' Angova 'demişlerdir. Oradan gelmiştir.
- Golva'ların ikamet ettikleri bu kente ' çapa ' anlamına gelen ' Ansira ' adını vermiş olmasından gelmektedir.
Türk milletinin en kara gününde, evliyâlarla, velilerle, komutanlarla cihanın emperyalist güçlerine kafa tutan bir şehir.
Kara an'ları bir anda bitirip: göklerini masmavi yapan, bulutlarını pamuk kadar ak yapan, hudutlarını sevgi kuşlarıyla donatan bir şehir. Bir karış vatan toprağında gözü olan düşmanının gözünü çıkaran şehir. Cehaleti, cahilliği önüne katıp kovalayan bilim, ilim, teknik ve çağdaşlığı fidan fidan toprağa diken şehir...
Adı hangi dönemde ne olursa olsun, artık sonsuza kadar adı ve başkentliği asla değişmeyecek, tartışma götürmeyecek tek şehir...
ANKARA KALESİ VE SEĞMEN
Ankara, tarihle iç içe bir şehirdir. Hem tarih yazan ve hem de tarihten gelen bir şehir. Kalesiyle, roma hamamıyla, Ağustus mâbediyle, Jülyen sütunuyla, Hacı Bayram Külliyesiyle bir tarih şehri...
M.S. 3-8 yüzyıllar arasında 500 sene işlediği belgelenmiş olan Roma hamamı, 1938 yılında Türk Tarih Kurumu tarafından yapılan kazıda ortaya çıkarılmıştır. Bu tarihi eser, hamam ve oyun yeri olmak üzere iki bölümden meydana gelmiştir. Soğuk bölümünde soyunma yeri, yüzme havuzu, depo bulunurken, sıcak bölümünde ise ılık ve sıcak bölümler bulunmaktadır. Bugüne kadar hamamın ısıtma yeri ve cehennemhanesi ayakta kalmıştır. Hamamda bulunan eski paralar üzerindeki imparator Karakulla ve annesi Julia Donna'nın resimlerine rastlanmıştır. Ankara'nın önemli anıtlarından olan hamamın, bir istila sonucu çıkan yangında harap olduğu anlaşılmaktadır.
Ahmet Tufan ŞENTÜRK'ün, adına dev bir şiir yazdığı Jülyen Sütunu'na gelince, eskiden bugünkü Maliye Bakanlığı’nın bahçesindeydi. Şimdi valilik önünde bulunan bu sütun hakkında ne zaman dikildiğine ilişkin bilgiye rastlanmamıştır. Gövdesinde bir çok halkalar olup, yüksekliği 15 metredir. Jülien Ankara'dan geçerken onun anısına dikildiği rivayet olunmaktadır. Bu sütuna halk Belkız Sütunu da demektedir. Birinci yüzyıla ait olduğu sanılmaktadır.
Şimdi de, Ankara Kalesini anlatalım:
' Ankara kalesi... Kale Galatalılar, Sasaniler, Bizanslılar, Araplar, Pavlikiyanlar, Selçuklular, Haçlı Orduları gibi değişik dönemler yaşamıştır. Evliya Çelebi'ye göre
'Kalenin ilk banisi Kayser Rumları'dır. Daha sonra Germiyanlardan Yakup Şah'ın Osmanlılardan Yıldırım Beyazıt Han'ın eline düşmüştür. Bazıları kale Angarya ile yapıldığından şehre Angara denilmiş derler.,, Çelebi, kalenin tarihine ilişkin verdiği bilgilerin yanısıra silahlar hakkında da bilgi vermekte ve “ iç kalede büyük, küçük 86 pare top vardır amma balyemez yoktur. Kalede bağsız bahçesiz 600 hane vardır,, demektedir.
Evliya Çelebi'nin seyahatinden bir süre sonra 1703'de Ankara'ya gelen Fransız Aubry da la Motraya kalenin üç katlı olduğunu, kalede bulunan Türk ve Tatar silahlarının 1401 Ankara Savaşı' ndan kaldığını söyler.
1835 yılında kente gelen İngiliz W.J. Hamilton ise en tepedeki sur'un adının Akkale olduğunu ve koyu renkli porfir'den yapıldığını belirtiyor.,,
Evliya Çelebi, 1640 yılında Ankara' yı görmüştür. Seyahatnamesinde Ankara ve çevresinden bahsetmiştir. Hacı Bayram Külliyesinin 300 dervişi barındıran bir tekke olduğunu anlatmıştır.
Ankara Kalesi, şehrin sembolü olup, en yüksek yerindedir. Şehrin tamamına hakimdir. Kimin, ne zaman, ne maksatla inşaa ettiği bilinmeyen kalenin M.S. 3. yüzyılda yapıldığı sanılmaktadır.
Etnoğrafya Müzesi 1927'de İtalyan heykeltraş Kanenba tarafından Etnoğrafya müzesi önüne dikilmiştir.
Bütün bu bilgileri verdikten sonra, asıl konumuza, seğmen ve kaleye gelelim...
Kale seğmenle özdeştir. Kalenin buçlarında ayyıldızlı bayrak dalgalanır, seğmenin gönül burçlarında da... Kale; yüceleri, başı dik olmayı temsil eder. Kale seğmeni temsil eder.
Kale nice yüzyılları, nice medeniyetleri, nice savaşları aşarak geleceğe söz etmektedir. Nice delişmen yağız atların, nice kahramanların gökleri saran seslenişini günümüze taşımaktadır. Kalenin burçlarında dalgalanan ayyıldızlı bayrak, daha nice yüzyıllar boyunca dalgalanacak ve bu topraklar üstünde kahraman Türk Milletinin, seğmenlerin hakimiyetini anlatacaktır. Bu topraklar üzerinde, adaletli, müşfik, gözü pek, cesur, ölümden kormayan, güzel yüzlü, güler yüzlü, ciddi, candan, samimi bir ulusun hüküm sürmekte olduğunu anlatacaktır.
Kale burçlarında sonsuza dek dalgalanacak olan ayyıldızımız, gün doğumlarında güneşin altın huzmeleriyle, ışık ordularıyla cıvıl cıvıl konuşacak, geceleri yıldızlar ve ayla koyu bir sohbet yapacaktır.
Kale, seğmenin kalbidir. Seğmenin ruhudur.
ANKARA'NIN NÜFUSU VE SEĞMEN
Şehirler, orada yaşayanlar gibidir. Orada yaşayanların kültürlerini, medeniyetlerini yansıtırlar. Yaşayanların dünyaya, olaylara ve eşyaya bakış açıları kentin dokusuna tamamiyle işlemiştir. Kentler rengini, çizgilerini yaşayanların ufuklarından almışlardır.
Şehirlerin de insanlar gibi doğduğu, büyüdüğü, yaşlanıp öldüğünü ifade etmeliyim. Toprakları üzerindeki insanlar çoğaldıkça şehir büyür. Şehir büyüdükçe, insanların ihtiyaçları çoğaldıkça ve çeşitlendikçe; şehrin de sorunları artar, dokusundaki renkler çoğalır.
Üzerinde insanları yaşamayan bir kent, ölü kenttir.
Üzerindeki insanların sevgisi, birbirine ve toprağa bağlılıkları, şehri geliştirir güzelleştirir. Şehir evimiz gibidir. Hattâ 24 saatin 16 saatini yolunda, iş yerinde, parkında, bahçesinde, fabrikasında geçirdiğimiz şehrimiz evimizden de önemlidir diyebiliriz. Çünkü evimiz sadece bize ait olup, şehrimiz hepimize aittir. Evimizdeki mekânlar ve mobilyalar gibi, kentimizin de mekânları ve mobilyaları bizim anlayışımızı zevkimizi yansıtır.
Seğmenler kenti Ankara, tarihin her döneminde önemli gelişmeler kaydetmiştir. Nüfusu, ekonomosiyle paralel gelişmeler göstermiştir.
' Kanuni Sultan Süleyman devrinde (1520-1566) Ankara'ya gelen Hans Dernschwam Ankara'nın nüfusunu 15 bin olarak tahmin etmiştir. Yaklaşık yüz yıl sonra Ankara'ya gelen Evliya Çelebi ise kale içindeki evlerin sayısını 600, camilerin sayısını 76 olarak vermektedir. 22 Ekim 1701'de Ankara'ya gelen hekim Pitton de Tournefort nüfusun, 40 bin müslüman ve 6 bin hristiyan'dan oluştuğunu bildirmektedir. İngiliz seyyah Richard Pockoche'un 1739 tarihini taşıyan anılarında nüfusun 10 bin'i hristiyan 100 bin kişiden oluştuğu belirtilmektedir. Ancak Ankara'nın nüfusunda gözlenen bu yükseliş İngiltere'nin Afrika'da Ankara keçisi yetiştirmeyi başarmasından sonra düşüş göstermiştir. İngilizler'in tiftik rekabeti nedeniyle ihracatla birlikte kentin nüfusu 20 bine düşmüştür. Örneğin 1835 yılında Ankara'ya gelen W.J. Hamilton Ankara'da 11 bin kişinin yaşadığını anılarında yazıyor. Mustafa Kemal Atatürk ise Ankara'yı 20 bin nüfusla devr almıştır. 1931 yılında 107 bin 581 olan nüfus, bugün birkaç milyonu geçmiştir…
Bugün, birkaç milyonu çoktan geçen nüfusuyla Başkent Ankara, bir dünya şehridir. Ülkemizin ikinci büyük şehridir. Başkent Ankara, her geçen gün yurdun dört bir yanından göç almaktadır. Göç dalgaları başkentin çevresinde yeni uydu kentler meydana getirmektedir. Nice Erzurumlular, Çankırılılar, Sivaslılar, Karslılar mahallesi başkente eklenmeye devam etmektedir. Kent öyle bir noktaya gelmektedir ki, Ankara doğumlular neredeyse kendi doğdukları yerde gurbette kalmış gibidirler. Ancak, Ankara çevresindeki ilçeler, kasabalar ve köylerden şehre göç nedeniyle genelde Ankara'da Ankara'lı nüfusu oldukça fazladır.
Ankaralıların dediği gibi Ankara'da Ankara'lı az değildir. Zaten Ankara'yı seven, Ankara'da yaşayan herkes, doğum yeri neresi olursa olsun Ankaralı'dır...
Evet,
Doğum yeri neresi olursa olsun, bu memleket benim, bu bayrak benim, bu toprak benimdir diyen ve bu ruh haliyle mübârek davaya sahip çıkan, bu memleketin asli sahibidir. Onun için, birinci öncelik Ankara'yı sevmektir.
Doğum yeri neresi olursa olsun, burada yaşayan, buranın suyunu içen, havasını teneffüs eden, yollarında yürüyen, iş yerlerinde çalışan, çoluk çocuğuyla bu şehirde ikamet eden herkes, artık, bu şehrin malı olmuştur. Bu şehirlidir. Onun için, bu şehir hepimizindir. Onun için, bu şehir büsbütün Anadolu'dur. Onun için, bu şehir cihan Türklüğünündür.
Seğmen ruhu, Ankara'ya hizmete sevdalıdır. Ankara'da yaşayan, Ankara'yı seven herkesi çok sever. Herkesi bir görerek, onlara kucak açar...Onların yepyeni bir heyecanla Ankaralılık ruhuna sahip olmalarını arzular...
ANKARA KEÇİSİ
'Osmanlıların egemenliğine geçmesinden sonra Ankara'nın nüfusu tamamen Ankara keçisinin ürün grafiğine bağlı. Keçi, örneğin, bir tek Ankara'da yetiştirilirken kentte 70 bine ulaşan nüfus bulunmakta, bunun 7'de birini yün ticareti yapan çoğunluğu İngiliz, Avrupalı tüccarlar oluşturmaktadır. Oysa 19. yüzyılın başlarına doğru kentin nüfusunda önemli bir düşüş görülmektedir. Bunun nedeni de İngiliz tüccarların Ankara keçisini Ümit Burnun'da yetişirmeyi başarmış olmasıdır.
Ruzname-i Ceride-i Havadis 1869 yılında yayınlanan 1285 numaralı nüshasında Ankara keçilerinin 800 başlık bir sürü halinde Samsun'a götürülerek buradan bir gemiye yüklendiklerini ve 36 günlük bir yolculukla Ümit Burnu'na vardıklarını, yolda 76' sının öldüğünü 714' nün Afrika'ya çıkarıldığını yazıyor. Keçileri Ankara'dan kaçıran İngiliz tüccar, Ruzname-i Ceride-i Havadis'e göre, bunların satışından 8 bin lira kazanmış ve ertesi yıl 2000 keçi daha götürmüştür.'
Tabikii ki sonuç olarak, Osmanlı İmparatorluğu canlı hayvan kaçırılmasıyla 18. yüzyılda 40 bin el tezgâhının çalışmasını sağlayan önemli bir ihraç ürününden oluyor ve kentin nüfusu bununla orantılı olarak büyük düşüş gösteriyor. Örneğin 1859 da kente gelen Direntalist A.D. Mordtmaan, ' Anadolunun incisi ' (Der Perle Kleinasien) olarak tanımladığı Ankara'da, 50 bin nüfus saptıyor.'
Ankara'nın başına gelen en önemli felâketlerden birisi belki de Ankara keçisinin canlı olarak Ankara'dan kaçırılmış olmasıdır.
Şehirler, yaşayan en büyük varlıklardır. Şehrin, yaşayıp yaşamadığını ekonomik faaliyetlerinden anlamak mümkündür. Ekonomisi parlak şehirlerin yaşama satandartları da yüksektir.
Bugün Başkent Ankara, yüksek ekonomik potansiyeliyle devletimizin bütçesine trilyonlarca vergi vermektedir. Ancak, üretip verdiği bu verginin karşılığını, hizmet olarak maalesef alamamaktadır. Üretip verdiği verginin, öyle fazla değil, sadece % 10' u Ankara'ya bırakılsa, Ankara'daki yerel idarelere, yerel meclislere (belediye-il genel) bırakılsa, Ankara'nın çoğu problemi kolaylıkla çözümlenebilirdi. Bugün, özellikle altyapı, eğitim ve sağlıkta, büyükşehir olmanın sıkıntılarını çekmektedir Başkentimiz....
Artan nüfusla birlikte meydana gelen şehirleşme ve gecekondulaşma, kanalizasyon, yol, su, elektrik ve haberleşme gibi alt yapı da önemli belediye sorunlarını doğurmuştur. Bununla birlikte kamu ve özel, öteki sağlık kuruluşları önünde uzun kuyruklar, yığılmalar oluşmuştur. Kentte yaşayanlara yetersiz kalan sağlık sektörü, çileden çıkmış durumdadır. Eğitimde ise, 50- 70 öğrencili dershanelerde eğitim - öğretim hizmeti verilmeye çalışılmakta, eğitim çıkmazı 'imdat' sirenlerini çalmaktadır. Daha başka, büyük şehrin bir sürü problemi bulunmaktadır ve her yıl problemler, katlana katlana büyümektedir.
İşte bütün bu problemlerin çözümü, finansman temini ve bu finansmanın yatırıma dönüşmesiyle mümkündür. Onun için Ankara'da üretilen vergiden pay istiyoruz. Üretilen verginin % 10'u Ankara'ya - Ankara'nın yerel meclislerinin bütçelerine bırakılsın istiyoruz.
Bu cümleden olmak üzere, sonsuza kadar Başkentimiz olan bu şehir için TBMM’ nin özel bir “Başkent Ankara Kenti Yasası” çıkarmasını arzuluyoruz…
1800' lü yılların Ankara ekonomisinin bel kemiğini teşkil eden Ankara Keçisi'nin ekonomiye katkılarını yukarıda anlatmıştık.
Artık Ankara'nın kendi öz kaynaklarının, tiftik, bal, üzüm, armut gibi kaynaklarının canlandırılmakta olduğunu, bunlarla ilgili yeni projeleri yerel meclislerin ele almakta olduğunu memnuniyetle öğrenmiş bulunuyoruz. Bu projelerin desteklenmesini, geliştirilmesini istiyoruz.
Ekonomisiyle yaşayan bir Ankara'ya hasretiz! ..
ÇEKİRGE ÂFETİ
Ademzade Ahmet Bey'in anı defterinde, âfete dönüşen 1830 çekirge istilâsı şöyle anlatılıyor.
' Ankara'ya güz mevsiminde çekirge geldi. Semayı kapladı, güneş görünmez oldu. Kış günü kar fırtınası gibi idi. Hububata zarar veremedi, çünkü mahsul kaldırılmıştı. Fakat kozasını Ankara muhitine gömdü. Bahar gelince kozadan çıkmaya başladı. Pire gibi çekirge koza iken hükümet her şahsı çekirge itlâfı ile mükellef kıldı. Her mahalle halkı camilerdeki kilimlerle çekirge toplayıp hükümete teslim ederdi. Toplayamayanlar dükkânlarda satılan kozayı satın alarak belediyeye teslim ederdi. Toplama fayda etmedi. Uçma zamanı geldi, etrafta bir şey bırakmadı yedi bitirdi...”
Yaşayan şehirler, yaşayan insanlar gibidir. İnsanların, nasıl zor günleri, kara günleri, hastalıklı günleri varsa, şehirlerin de böylesi günleri vardır.
Ankara tarihinin çeşitli dönemlerinde büyük âfetlerle karşı karşıya gelmiş, önemli sıkıntılar yaşamıştır. Keçi neslinin çalınması, sel baskını, kıtlık gibi çekirge âfeti de bu şehrin uğradığı önemli âfetlerden birisidir.
Adetâ bir fırtına gibi yeri göğü, kaplayıp, canlı bitki namına hiç bir şey bırakmayan çekirge âfeti 1800'lü yılların derin izler bırakan âfetidir.
Derler ki, çekirge âfetini, zamanın mânevi liderlerinden bir Ankara'lı velinin mübârek duaları ve dualı suyunun sona erdirdiğini söylerler.
Afetler, şehri bir anda ve hazırlıksız yakaladığı için büyük tahribatalara neden olmaktadır. Bu tahribatları gidermek, kimi âfetlerde, belki de, asırların geçmesi gerekmektedir.
Kent planlaması yapılırken, mutlaka muhtemel âfetleri göz önünde tutmak gereklidir. Şehrin ulaşım ağı, içme ve kullanma suyu şebekeleri, rüzgârı ve güneş akım yönleri gibi tüm özellikleri dikkate alınmalıdır. 50-100 hattâ 300 yıl sonrasının gelişmeleri, kent plânlamacılarının kafalarında şekillenmelidir. Arsa ve araziyi düzenlenmesi, sosyal ve ekonomik mekânların düzenlenmesinde, çevre ve insan konusu en önde tutulmalıdır.
Bugün ören yerlerde tarihî kalıntılarda gördüğümüz kimi yerlerde, kanalizasyon ve şehir suyu şebekelerinin, bunca âfetin harap edici yıkım kuvvetine karşılık, halâ ayakta ve işler durumda bulunmalarının izahı nedir ki? ... Elbette, kent plânlamacılarının ve plân uygulamacılarının daha uzakları, daha daha uzakları görmeleri değil midir?
Deprem, sel baskını, yangın, toprak kayması gibi, hepimizin bildiği klâsik âfetler sıralamasına, bugün çevre âfeti eklendiği gibi, yarınlarda “teknoloji âfeti” de eklenebilir.Veya bir başka âfet olabilir. Zira, teknolojik atıklar, gazlar, kimyasal maddeler ve ışıkların sebep olduğu âfetler, yaşayan bir toplumun gelecek nesillerini tehdit etmektedir.
Onun için, âfetlere yönelik kamu ve özel kuruluşların oldukça güçlü olmaları bir mecburiyettir. Olağanüstü günlerde, beklenmedik zamanlarda görev yapacak bu kuruluşlara, gereken önemi vermeliyiz.
Allah Ankara'mızı - ebedi başkentimizi her çeşit âfetten korusun! ...
ZOR GÜNLER (KITLIK)
Ankara tarihinde 1800' lü yıllar, şehrin her türlü felâketlerle karşı karşıya kaldığı yıllardır. Her 30-40 yılda bir önemli âfet, meydana çıkarak, Ankara'yı kasıp kavurmuştur.
1830'daki çekirge âfetinden sonra, 1873 yılında, yani yaklaşık 43 yıl sonra ortaya çıkan kıtlık âfeti de, Ankara'yı bir uçtan bir uca mahvetmiştir. Yaklaşık 18 bin insanın kıtlıktan öldüğünü tarihi kayıtlardan ve belgelerden öğrenmekteyiz.
Yokluk, açlık ve kıtlık; insanoğlunun kendi kendisine hazırlayıp sunduğu büyük bir âfettir. İsraf ekonomisinden, tasarruf ve üretim ekonomisine geçemeyen uluslar, erinde geçinde, ya açlık ve kıtlıkla ya da, başka uluslar ekonomisinin boyunduruğu altına girmektedir. Bugün, kara Afrika'da ve dünyanın çeşitli yörelerinde, kıtlık ve açlıktan kırılan veya sanayileşmiş, kalkınmış dünya devletlerinin sömürgesi haline gelmiş, nice ulusları görmekteyiz. Gerçekten de, dünyanın, bugün için, en önemli sorunu ' gıda ve beslenme' dir. Gıda ve beslenme için, Birleşmiş Milletler Dünya Gıda Günü'nü ilân etmiştir. Ancak, tarih milletler mücadelesidir. Sömüren sömürene bir dünyada yaşamaktayız.
Bu sebepten, zor günlere hazırlıklı olmalıyız. Üreten ve tasarruf eden bir toplum haline gelmeye mecburuz...
'İngliz gezgini F. Burnaby 1873-1874 yılı kıtlığının Ankara'da 18 bin insanın ölmesine yol açtığını bildiriyor. 1874 yılında başlayan kar yağışı iki buçuk ay sürmüş, başgösteren kıtlık üzerine Ankara valisi Derviş Paşa dersaadet'e çağrılarak yerine Abdurrahman Paşa atanmıştır.,,
İşte, iki buçuk ay süren kar yağışı sebebiyle meydana gelen kıtlık ve sonucu:18.000 insanın ölmesi...
Kar yağışının meydana getirdiği kıtlık tamamen israf ekonomisinin bir sonucudur. Kent ulaşım plânıyla kentin ekonomisi birbiriyle uyumlu olmalıdır.
Ankara'yı sevmeyen, kendini Ankara'da yaşadığı halde Ankara'lı saymayan, masa başında hizmet ürettiğini sanan insanlarla çağdaş bir şehir ortaya koymak mümkün değildir. Ankara'yı sevmek, hem de yürekten sevmek gerekir. Sevgi, en büyük güçtür. Sevgi, iyi-güzel-faydalı hizmetlerin yegâne kaynağıdır. Sevgi, geleceği mutluluk potasında yoğuran kutsal bir duygudur. Yüreklerimizin, hepimizin başkenti Ankara'ya sevgiyle dolu olmamızı yüce Mevlâ'dan diliyorum! ..
Mustafa Ceylan
Alıntı
Tweet
Benzeyen Konular
Konu:
Yazar
Cevaplar:
Gösterim:
Son Mesaj
SEĞMEN RUHU(Araştırma_İnceleme) SEĞMEN'e ve Başkent'e dair(2)
Site Yönetimi
0
1,463
05/04/2009, 01:50
Son Mesaj
:
Site Yönetimi
SEĞMEN RUHU(Araştırma_İnceleme) HACI BAYRAM ve SEĞMEN(3)
Site Yönetimi
0
1,217
05/04/2009, 01:49
Son Mesaj
:
Site Yönetimi
SEĞMEN RUHU(Araştırma_İnceleme) ATATÜRK ve Seğmen (4)
Site Yönetimi
0
1,680
05/04/2009, 01:47
Son Mesaj
:
Site Yönetimi
Lütfen seçim yapın:
--------------------
Özel Mesajlar
Kullanıcı paneli
Kimler Çevrim içi
Arama
Ana Sayfa
GÜLCE EDEBİYAT AKIMI
-- GÜLCE ŞİİR TÜRLERİNE GÖRE ŞİİRLER
---- BULUŞMA
---- ÇAPRAZLAMA
---- TRİYOLEMSİ
---- ÜÇGÜL
---- ÜÇGEN
---- DÖNENCE
---- TOKMAK
---- AKROSTİK
---- SONE'M
---- GÜLCE
---- TEKİL
---- YİĞİTCE
---- YUNUSCA
---- BAHÇE
---- SERBEST ZİNCİR
---- ÖZGE
---- GÜLİSTAN
---- YEDİVEREN
---- TUĞRA
-- GÜLCE YAZAN ŞAİRLERİMİZİN GÜLCE ve DİĞER ŞİİRLER
---- (H)
------ Harun YİĞİT
------ Harun YİĞİT
------ Hasan ULUSOY
------ Hasan ULUSOY
------ Hatice ALTAŞ(Asi Çiçek)
------ Hatice ALTAŞ
------ Hacer KOZAN
------ Hatice KATRAN
------ Hatice KATRAN
------ Hikmet ÇİFTÇİ
------ Hülya EKMEKÇİ
------ Hülya EKMEKÇİ
---- (I-İ)
------ İbrahim COŞAR
------ İbrahim COŞAR
------ İbrahim İMER
------ İbrahim İMER
------ İbrahim ETEM EKİNCİ
------ İbrahim ETEM EKİNCİ
------ İhsan ERTEM
------ İhsan ERTEM
------ İsmail KARA(Karozan)
------ İsmail KARA(Karozan)
---- (K)
------ Köksal KIRLIOĞLU
---- (M)
------ Mahir BAŞPINAR
------ Mahir BAŞPINAR
------ Mehmet NACAR
------ Mehmet NACAR
------ Mehmet ALUÇ
------ Mehmet ALUÇ
------ Mehmet ALUÇ
------ Mehmet ÖZDEMİR
------ Mehmet ÖZDEMİR
------ Meltem ARAS
------ Meral ADAK
------ Meral ADAK
------ Melahat TEMUR
------ Mevlüde DEMİR
------ Mevlüde DEMİR
------ Miktad BAL
------ Miktad BAL
------ Mübeccel Zeynep ÜNALAN
------ Mübeccel Zeynep ÜNALAN
------ Muhammed İsa ÖZTÜRK
------ Muhammed İsa ÖZTÜRK
------ Mehmet Ziya DİNÇ
------ Mehmet Ziya DİNÇ
------ Mustafa CEYLAN
------ Mustafa CEYLAN
------ Mustafa CEYLAN
------ MUSTAFA CEYLAN(Editör)
-------- Mustafa CEYLAN
---------- Mustafa CEYLAN(On Punto Yazıları)(Makaleler)
---------- GÜNE BAKIŞ
---------- TAŞ YAĞMURU(Ceylan'ın kaleminden)
---------- Hakkında Yazılanlar
---------- DİĞER ŞİİRLERİ
---------- Hayatı
---------- Sanatı
---------- Hocaları
---------- Çocukluğu
---------- Gençliği
---------- Özlü Sözleri
---------- Önsöz Yazdığı Kitaplar
---------- Siyasete İlgisi
---------- Bestelenen Şiirleri
---------- Fotoğrafları
---------- Mühendisliği
---------- Düzenlediği Etkinlikler
---------- Konferansları
---------- Yer Aldığı Antolojiler
---------- Kitapları
---------- EZAN SUSMAZ Kitabı içindekiler
---------- "YANDI BU GÖNLÜM"-Hacı Bayram Veli Kitabı içindekiler
---------- TAHİR KUTSİ MAKAL Kitabı İçindekiler
---------- SEĞMEN RUHU Kitabı İçindekiler
---------- TOROSLARIN TÜRKÜSÜ Romanı
---------- Armağan-2(AHMET TUFAN ŞENTÜRK İÇİN NE DEDİLER?)Kitabı içindekiler
---------- Armağan-1(ANILAR KORİDORU İÇİNDE SARIVELİLER)Kitabı
---------- YARALI CEYLAN Şiir Kitabı İçindekiler
---------- PAŞA GÖNLÜM Şiir Kitabı İçindekiler
---------- Kırat Geliyor Kitabı İçindekiler
---------- Her Yönüyle YENİMAHALLE Kitabı
---------- Tarihi ve Folkloruyla Elmadağ Kitabı İçindekiler
---------- Köylerimiz Kitabı İçindekiler
---------- Köyümüz Yeşildere Kitabı İçindekiler
---------- Bayramlar Haftalar Günler Kitabı
---------- Ahmet Tufan Şentürk Kitabı
---------- Halil Soyuer Kitabı
---------- Detanlaşan Köylü İsa Kayacan Kitabı
---------- Abdullah Satoğlu Kitabı
---------- Güzide Taranoğlu Kitabı
---------- Gülendenin Beşiği Kitabı
---------- GÜLLÜK ANTOLOJİ (2006)Kitabı
---------- GÜLLÜK ANTOLOJİ(2007)Kitabı
---------- CEYLAN-Tahliller-MAKALELER-Görüşler
---------- Güllük Dergileri
---------- Kapodokya Güneşleri Kitabı
---------- Bir Yanardağ Fışkırması Kitabı
---- (P-R)
------ Rahime KAYA
------ Rahime KAYA
------ Refika DOĞAN
------ Refika DOĞAN
------ Ramazan EFE
------ Ramazan EFE
------ Rengin ALACAATLI
---- (S-Ş)
------ Sabiha SERİN
------ Sabiha SERİN
------ Serap HOCA(Serap ÖZALTUN)
------ Serap HOCA(Serap DEMİRTÜRK)
------ Süleyman KARACABEY
------ Süleyman KARACABEY
------ Serdar AKKOÇ
------ Serdar AKKOÇ
------ Sevgili ÖZBEK
------ Sevgili ÖZBEK
------ Şemsettin DERVİŞOĞLU
------ Şemsettin DERVİŞOĞLU
------ Şükran GÜNAY
------ Şükran GÜNAY
---- (T-U-Ü-V)
------ Turan UFUKTAN
------ Ümran TOKMAK
------ Ümran TOKMAK
---- (Y-Z)
------ Yusuf BOZAN
------ Yüksel ERENTÜRK
------ Yusuf BOZAN
------ Yüksel ERENTÜRK
------ Yusuf Ziya KARAHASANOĞLU
------ Zübeyde GÖKBULUT
------ Zübeyde GÖKBULUT
------ Yıldız TOKSÖZ
------ Yıldız TOKSÖZ
GÜLCE'YE DAİR
-- GÖRÜŞLER
---- Gülce Nedir?
---- Gülce ve Ozanlık
---- Gülce Manifestosu
---- 5 Hececiler ve Gülce
---- Garip Akımı ve Gülce
---- Fecr-i Ati ve Gülce
---- Hisarcılar ve Gülce
---- Neyzen Tevfik, Aşk
---- Mazmunlar
---- Gülce Ne Değildir?
---- Hece Vezni ve Gülce
---- Serbest Şiir ve Gülce
---- Aruz Vezni ve Gülce
---- Gülce ve Zolal
---- Gülce Tarihinden
---- GÜLCE-(Atölye)-Video Dersler
------ Gülce Etkinlikleri
------ Kurucular Beyanı
------ Gülce 2009
------ Doğru Yaz/Konuş
------ Gülce-2010 Projeleri
------ Gülce-2011 Projeleri
------ Üstad Necip Fazıl'dan
------ Gülce-Aruza Dair
------ Öneriler-Çalışmalar
------ GÜLLÜK DERGİSİ
------ Gülce'ye Öneriler
------ Röportajlar
------ Negatif Bakışlara
------ Aleyhimizdekiler
------ M.E.B' na
---- Gülce'de Mesajlar-Projeler
------ Gülce-Güldeste(1)
------ Destanlarımız
------ Dede Korkut
------ Öncü Kadınlarımız
------ Peygamberlerimiz
------ Nutuk(Gülce)
------ Nutuk(Z.Korkmaz)
------ Kutlu Hanımlar
------ Ozanlarımız
------ NasrettinHoca
------ Yedi Askı
GÜLCE TÜRK ŞİİR AKADEMİSİ
-- Şiir Akademisi
---- Şiir Akademisi
------ HALK EDEBİYATI
-------- DİVAN EDEBİYATI
-------- BATI EDEBİYATI
-------- YENİ TÜRK EDEBİYATI
---- Hece Vezni' ne Dair
---- Şiir Tahlilleri
---- Aruz Vezni' ne Dair
---- Hiciv Tarihinden
---- Ustalardan Şiirler
---- Ustalardan Makale
---- Aramızdan Ayrılanlar
------ Ustalardan Şiirler
-------- A. Tufan ŞENTÜRK
-------- DİLAVER CEBECİ ANISINA
---- Şiir Üstüne (Serbest)
---- Atışma Sayfamız
---- Denemeler-Makaleler
---- Şiirde Dönüşüm
---- Şiir ve Anlatım
-- Türk Edebiyatı Şiir Türleri
---- Şiir Türleri
---- İslâmiyet Öncesi
---- Servet-i Fünun
---- Garip Şiirler
---- Akımlar
---- Edebî Sanatlar
---- Söz Sanatları
---- Şair Padişahlar
---- Şiir Tarihimizden
---- Yıllara Göre Edebiyat
---- Mehmet Nacar
DÜNYA EDEBİYATI
-- Dünyadan Şiir Türleri
---- Burns Stanza
---- Choka
---- Go Vat
---- Catena Rondo
---- Onegin Stanza
---- Canzonetta
---- Bauk Than
---- Rhupunt-Galce
---- Septilla
---- Viator
---- Luc Bat
---- Tritena
---- Pantoum
---- Shakespeare Sonnet
---- Diamonte
---- Villanelle
---- Hutain
---- Hex Sonnata
---- Hexaduad
---- Haynaku
---- Harrisham Rhyme
---- Guzzande
---- Gratitude
---- Glosa
---- Garland Cinquain
---- Fornlorn Suicide
---- DÜNYA EDEBİYATI
---- Dünyadan Destanlar
---- Dünyadan Şiirler
KAYNAKÇA
-- Konularına Göre Şiirleriniz
---- Aşk Şiirleriniz
---- Atatürk Şiirleriniz
------ 23 Nisan Şiirleri
------ Atatürk'e Dair
---- Kahramanlık Şiirleriniz
---- Doğa Şiirleriniz
------ 2009 Yılı Sayılarımıza
---- Taşlama Şiirleriniz
---- Gurbet Şiirleriniz
---- Tasavvuf Şiirleriniz
---- Barış Şiirleriniz
---- Şehir Şiirleriniz
---- Anne Şiirleriniz
------ Babanıza Şiirler
---- Doğum Günü Şiirleriniz
---- Deprem Konulu Şiirler
---- Diğer Şiirleriniz
---- Köşe Yazarlarımız/Makaleler
------ Mustafa CEYLAN
------ Refika DOĞAN
------ Osman ÖCAL
------ Ahmet ÖZDEMİR
------ A. S. ATASAYAR
------ Prof.Dr.İsa KAYACAN
-------- Prof. Dr. İSA KAYACAN
------ Rahime KAYA
------ Harun YİĞİT
------ İlqar MÜEZZİNZADE
------ Sündüz BİGA
------ Nazmi Öner(Şiirler)
------ Nazmi ÖNER(Nesirler)
------ Coşkun KARABULUT
------ Prof.Dr.İsmail YAKIT
------ Prof.Dr.Asım YAPICI
------ Sabit İNCE
------ Muhsin DURUCAN
------ Abdulkadir GÜLER
------ Ünal Şöhret DİRLİK
------ Metanet YAZICI
------ A.Aşkım KARAGÖZ
------ Gazanfer ERYÜKSEL
------ Mehmet GÖZÜKARA
------ Necdet BULUZ
------ Yusuf Özcan
------ Afife Demirtaş
---- Mustafa Ceylan
---- Bizden
-- Video Yağmuru
---- Ozanlar-Şairler
---- Bizden Videolar
---- Rasim Köroğlu
-- Genel
---- SERBEST KÜRSÜ
---- Duyurular
---- Röportajlar
---- Günün Şiiri
---- Günün Nesiri
Edebiyat Biz Platformumuzda
-- Gülce Tv
-- Türk Argo Sözlüğü
-- Edebî Konular Forumu
Konuyu görüntüleyenler:
1 Misafir
Mustafa Ceylan |
Dost Sitelerimiz:
Türkçe Çeviri:
MyBB
Türkiye
Üretici:
MyBB
, © 2002-2024
MyBB Group
-Theme © 2014 iAndrew
Sitemizde yer alan eserlerin telif hakları şair-yazarların kendilerine veya yetki verdikleri kişilere aittir. Sitemiz kâr amacı gütmemektedir ve sitemizde yer alan tüm materyaller yalnızca bilgilendirme ve eğitim amacıyla sunulmaktadır. Kaynak gösterilmek suretiyle alıntı yapılabilir.(Haberleşme : ceylanmustafa_07@hotmail.com)
Doğrusal Görünüm
Konu Görünümü
Yazdırılabilir Sürüm
Konuya Abone Ol
Konuya Anket ekle
Konuyu Arkadaşına Gönder