• SiteAna Sayfa
  • Güllük Dergisi
  • Şairlerimiz
  • Arama
  • Üyeler
  • Video
  • Yardım
  • bayrak

Giriş Yap   Kayıt Ol
Oturum Aç
Kullanıcı Adı:
Şifre: Şifremi Hatırlat
 
Gülce Edebiyat Akımı
gulce
Your browser does not support the audio element.

Akdeniz Radyo istek
Tıklayın-Okuyun/Güllük Dergisi

Google Web'de Ara Sitede Ara
Submit Face book
  • 0 Oy - 0 Yüzde
  • 1
  • 2
  • 3
  • 4
  • 5
Konu Modu
ŞİİRDE DEĞİŞİM VE DÖNÜŞÜMÜN TARİHİNDEN -Sulhiyeler
Dışarıda Site Yönetimi
Admin
*******
Üyelik tarihi: Jan 2008
Mesaj Sayısı: 12,518
Konu Sayısı: 11,588
 
#1
26/08/2013, 01:42
GİRİŞ
********

Bayram RAHİMGLUEV
****************

Divan Edebiyatının hayal mahsülü sevgililer yıgını ya da anlasılması güç bir
siir tarzı olarak günümüz okurunun korkulu rüyası oldugu varsayımları halihazırda da sürüp gitmektedir. Oysa bes yüzyıl boyunca bir gelenek halinde devam eden Osmanlı siir kültürü gerek içerik, gerekse tür bakımından oldukça zengindir. Zaman içinde metinlerin dogru yorumlan(a)mayısı, ya da bu edebî gelenege getirilen önyargılı elestiriler, günümüzde bu metinlerin degisik bakıs açılarıyla yeniden degerlendirilmesini gerekli kılmaktadır.

Divân Edebiyatında sevgili hakkında yazılmıs, tumturaklı ifadeler bulunduran
veya anlasılması güç Arapça ve Farsça tamlamalarla süslenmis birçok siir olabilir.

Bu, Divan Edebiyatında ana temanın ask olması ve askın da belli bir kliseden anlatılması, siiri sevgili ve ask iliskisinde yogunlastırmıstır. Böyle olmakla birlikte bu durum, bu gelenegin sairlerinin, baska konulara deginmedikleri anlamına gelmez.

Bu tezde ele almaya ve irdelemeye çalısacagımız konu, bir kaside türü olan
Sulhiyyelerdir. Bunlar, Osmanlı devletinin bir baska devletle yaptıgı antlasmalar üzerine yazılan eserlerdir. Bu kasideler dogrudan tarihi bir gerçek üzerine kaleme alınmıstır ve o dönemi anlatmaktadır. Sulhiyyeler üzerine ilk olarak nitelikli bir çalısmayı Prof. Dr. Ali Fuat Bilkan yapmıstır. Ancak bu konuda baska bir inceleme ve arastırma yapılmaması bizi bu konuyu daha genis ele almaya iten sebeplerin basında gelir. Mine Mengi Divan Siirinde Hikemî Tarzın Büyük Temsilcisi Nâbî adlı kitabında, Abdulkadir Karahan ise Nâbî adlı kitapta ve Mahmut Kaplan “Bir Sairin
Barısa Tesekkürü Nâbî’nin Sulhiyye Kasidesi” baslıklı çalısmasında, Nâbî’nin
sulhiyesinden söz etmislerdir. Ziya Pasa da “Harabat’ın Önsözü”nde Nâbî’nin Sulhiyyesi oldugunu ve kendisinin bu eseri begendigini belirtir.

Ama Bosnalı Alaeddin Sâbit ve Seyyid Vehbî’nin Sulhiyye kasideleri üzerine
çalısma yapılmamıstır. Sadece, Abdulkadir Karahan slâm Ansiklopedisi’nde Seyyid Vehbî’nin bir “Sulhiya”sının olduguna; Ali Cânib Yöntem ise 1926 yılında Hayat Mecmuası dergisinde yayınladıgı bir makalede Vehbî’nin Sulhiyyesinin nasıl bittigine deginir. Bu alanda bir diger çalısmayı “Seyyid Vehbî ve Divanının Karsılastırmalı Metni” doktora tezi ile, Hamit Dikmen yapmıstır. Dikmen, Ali Cânib’den alıntılayarak, sadece böyle bir Sulhiyyenin olduguna deginir.

Ali Fuat Bilkan, Osmanlı Siirine Modern Yaklasımlar adlı kitabındaki
makalesinde, bu çalısmamıza fikir öncülügü edecek kısa ve öz bir çalısma yapmıstır.

Makalede iki Sulhiyye metini üzerinde durulmaktadır: Nabî’nin Karlofça Antlasması üzerine yazdıgı ve Sâbit’in Pasarofça Antlasması üzerine yazdıgı Sulhiyyedir.

Bilkan’ın yazısında, Sâbit’in Sulhiyyesinin Pasarofça üzerine oldugunu bildirmesine ragmen, biz, verilen tarihlere bakarak, Sâbit’in sulhiyyesinin de Karlofça üzerine kaleme alındıgına karar verdik. Zira, Sâbit 1712’de Nâbî ile aynı ayda vefat eder ve yazdıgı eser Pasarofça (1718) üzerine olamaz. Bunun yanında Amcazâde Hüseyin Pasa’nın sâdâret makamında bulundugu yıllar 1697-1702 yılları arasındadır. Eger Pasarofça üzerine yazmıs olsaydı, Sulhiyye’yi Hüseyin Pasa övgüsünde kaleme almazdı, onun yerine Pasarofça için III. Ahmet tarafından görevlendirilen Nevsehirli İbrahim Pasa için yazması gerekirdi. Amcazâde için kaleme aldıgı ve Nâbî okulunun önde gelen isimlerinden sayıldıgı için; ayrıca Amcazâde övgüsünde yazdıgını da hesaba katarak, Sâbit’in Sulhiyyesi’nin de Karlofça üzerine oldugunu söyleyebiliriz.

Biz bu çalısmamızda, bu iki Sulhiyye’ye Seyyit Vehbî’nin Pasarofça ve ran
antlasması üzerine yazdıgı Sulhiyyeleri de ekleyerek, su ana kadar elde ettigimiz dört metin üzerinde durmaya karar verdik. Vehbî’nin Sulhiyyesi 1718’de yapılan Pasarofça ve 1724’te yapılan ve bazı kaynaklarda İstanbul, bazılarında ise İran Antlasması seklinde geçen antlasma içindir.

Nâbî’nin Amcazâde Hüseyin Pasa için kaleme aldıgı Sulhiyye örnegi, 121
beyit; Bosnalı Alaeddin Sâbit’in yazdıgı eser 90 beyitten ibarettir. Seyyid Vehbî’nin sulhiyyesi ise, onar beyitlik 7 gazelden olusur ve yapı bakımından Nâbî’nin ve Sâbit’in eserlerinden farklılık gösterir. Pasarofça için kaleme aldıgı Sulhiyye’si, manzum ve mensur karısık bir risaledir.

Çalısmanın ilk bölümünde, inceleyecegimiz metnin edebî bir tür, islenen
konunun ise tarihi bir vaka oldugu için tarihin edebiyattaki izdüsümlerine
deginilecektir. Ayrıca tarihin edebiyata yansıma biçimi “dönüsüm” baglamında irdelenecek bir baska nokta olacaktır. nceleyecegimiz dört Sulhiyye örneginden ikisi Karlofça (1699), biri Pasarofça (1718) ve digeri İstanbul (1724) antlasması üzerinedir. Daha sonra, Sulhiyyeleri kaleme alan sairlerin hayatı ve onların eserleri hakkında söylenenler kısaca özetlenecektir. Bu konuya sadece deginilip geçilmesi ve Sulhiyyelerin daha önce ayrı bir kaside türü olarak islenmemesi dolayısıyla,
literatürde var olan görüslere de deginmeye karar verdik. Daha önceki çalısmalardan farklı olarak biz bu çalısmamızda, ilk kez Sulhiyyeleri toplu olarak ve tarihsel dönüsümün paralelindeki, edebî dönüsüm ürünü seklinde irdelemeyi öngördük.

İkinci bölümde tarih kaynaklarından yararlanarak, o dönemin kısa özeti
anlatılacaktır. Böylece, edebî metinde anlatılan barıs süreci ile tarih kaynaklarının bize bildirdigi malumatları karsılastırma imkanı dogar. Antlasmalarda gördügümüz toprak kaybı ya da sınır kaygısı ve kavgası, XVII-XVIII. yüzyıldaki yorgun Osmanlının bulundugu konumu çözümlememiz açısından oldukça önemlidir.

Tezin üçüncü bölümünde ise, bu kaside türünün içerigi ve özellikleri genis bir sekilde irdelenecektir. Anlasmanın tarihteki yeri ve özellikle İslâm’da “Antlasma”nın ne anlama geldigine deginmenin yerinde olacagını düsünerek, Münir Muhammed Gadban’ın İslam’da Siyasî Antlasma çalısmasından faydalandık.

İmaj dünyasındaki yenilikler, kullanılan benzetmeler ve savas karsıtı söylem; Sulhiyyeleri diger kasidelerden ayıran özelliklerdir. Savas ve ardından gelen barış sürecini anlattıgı sahnelerde, savas aletlerine bolca yer verilmesi, benzetmelerdeki olaganüstü hayal dünyası, savas karsıtı söylemi ustalıkla ve güzel bir üslupla islemesi bakımından, Sulhiyyeler özgün metinlerdir. Özellikle dikkatimizi çeken nokta ise Sulhiyyelerin baslangıç sekli olmustur. Klasik kaside baslangıcından farklılıkta bu
siirler, dogrudan konuya girer; konuya giris sekli ise çok daha ilginç ve üzerinde durulması gerekir; farklı sekillerde yoruma açık olması bakımından dikkat çekicidir.

Barışın sevgiliye benzetilerek, mutfak esyalarıyla ve savasta kullanılan
aletlerle anlatılmaya çalısılması, kullanılan yeni terimlerden yararlanarak
açıklanacaktır. Çünkü bu bölümde, savas aletlerinin aslî görevlerini kaybederek (ya da kaybettirilerek), baska bir sekle büründügünü görürüz. Genellikle bu dönüsümün eglence ve yemek olması; savasın verdigi yogunlugu yemekle ve eglence ile örtmek istenmesi, sairi yeni bir imaj dünyasına götürmüstür.

Sulhiyyelerin sadece barıs sonrası degil, savas anının portresini de çok iyi bir şekilde çizmesi, bu siirleri dikkat çekici kılar. Zira, her ne kadar barısa tesekkürü ya da barısa özlemi anlatan siirler gibi görünse de, sevinç öncesi durumu görmek mümkündür. Gerek halkın, gerekse devletin içinde bulundugu durum bu bölümde incelenecektir. Çünkü beyitlerin arasına sıkıstırılan umutsuzluk ve sabırın doruk noktasına ulastıgı gösteren ifadeler, savasın ne derecede içinden çıkılmaz bir durum oldugunu ve insanların genel tavrını tespit etmek; bir bakıma sosyolojik bir okuma
yapma imkanını dogurur.

Sulhiyyelerin sunuldugu kisilerin övüldügü bölüm olan medhiyye kısımında
sadece övgü degil, aynı zamanda devletin barıs öncesi durumunu anlatan beyitlerin oldugu gözlemlenmistir. Sairin devleti sürekli slâm’la bagdastırması ve tehlikeyi İslâm’a karsı olan bir durum seklinde sunması, farklı bakıs açıları getirmemize yol açmıstır. Bir diger nokta ise, sıkça kullanılan Sehnâme kahramanlarının, bu metinlere ayrı bir görsellik katmakla birlikte, degisik boyutlarda inceleme yapmamıza da
yardımcı olmasıdır. Zira üst makamlarda bulunan devlet adamlarına sunulan bu kasidelerde, onlar sık sık ran, özellikle Sehnâme kahramanları ile kıyaslanırken, başarılarına, onlara nazaren deger atfedildigini görürüz.
Alıntı  
Tweet      
     


Benzeyen Konular
Konu: Yazar Cevaplar: Gösterim: Son Mesaj
  ŞİİRDE DÖNÜŞÜM Mustafa Ceylan 0 1,402 27/09/2013, 15:49
Son Mesaj: Mustafa Ceylan
  ŞİİRDE DEĞİŞİM Mustafa Ceylan 1 1,972 28/08/2013, 01:10
Son Mesaj: M.YAZICI
  Edebiyattaki Değişim Site Yönetimi 0 1,438 26/08/2013, 02:17
Son Mesaj: Site Yönetimi
  Tarih ve Edebiyat İlişkisi ve Sulhiyeler Site Yönetimi 0 1,184 26/08/2013, 02:04
Son Mesaj: Site Yönetimi

Digg   Delicious   Reddit   Facebook   Twitter   StumbleUpon  


Konuyu görüntüleyenler:
1 Misafir

Mustafa Ceylan |
  •  
  • Yukarı dön  
  • Lite mode  
  •  Bize Ulaşın


Dost Sitelerimiz:

Türkçe Çeviri: MyBB Türkiye
Üretici: MyBB, © 2002-2023 MyBB Group-Theme © 2014 iAndrew

Sitemizde yer alan eserlerin telif hakları şair-yazarların kendilerine veya yetki verdikleri kişilere aittir. Sitemiz kâr amacı gütmemektedir ve sitemizde yer alan tüm materyaller yalnızca bilgilendirme ve eğitim amacıyla sunulmaktadır. Kaynak gösterilmek suretiyle alıntı yapılabilir.(Haberleşme : ceylanmustafa_07@hotmail.com)
Doğrusal Görünüm
Konu Görünümü
Yazdırılabilir Sürüm
Konuya Abone Ol
Konuya Anket ekle
Konuyu Arkadaşına Gönder