SiteAna Sayfa
Güllük Dergisi
Şairlerimiz
Arama
Üyeler
Video
Yardım
Giriş Yap
Kayıt Ol
Oturum Aç
Kullanıcı Adı:
Şifre:
Şifremi Hatırlat
Beni Hatırla
Your browser does not support the audio element.
Akdeniz Radyo istek
Tıklayın-Okuyun/Güllük Dergisi
Web'de Ara
Sitede Ara
0 Oy - 0 Yüzde
1
2
3
4
5
Konu Modu
Tahir Kutsi Makal'ın Hayatı
Site Yönetimi
Admin
Üyelik tarihi:
Jan 2008
Mesaj Sayısı:
12,518
Konu Sayısı:
11,588
#1
05/04/2009, 01:33
TAHİR KUTSİ MAKAL' IN HAYATI
-Araştırma-İnceleme-
Mustafa CEYLAN
*********************
Türk Edebiyatı' na önemli eserler bırakan Tahir Kutsi Makal 9 Şubat 1937 tarihinde doğmuş ve 16 Haziran 1999 tarihinde 62 yaşında iken vefat etmiştir.
Vefat haberi üzerine en son görev yaptığı gazetede 'ÜSTADIMIZI KAYBETTİK' başlıklı siyah çerçeve içerisinde bir yazı yayınlanmış olup yazıda; 'O Bir Gazeteciydi, yazardı. O bir halk edebiyatı ozanıydı... Ve de hepimizin üstadıydı. O bir şiir zenginiydi... Kitap zenginiydi... Ve onu zengin yapan tek şey, yarım asra yakın süredir elinden bırakmadığı yumuşak kalemiydi, yüreğinde beslediği sevgi ve insanlıktı.
EVET... Bab-ı Ali' nin ihtiyar delikanlısı, hepimizin 'Tahir Baba' sı artık aramızda değil. Önceki gün geçirdiği ani rahatsızlık onu bizlerden, tüm basın dünyasından ve de çok sevdiği okurlarından aldı götürdü. Onu artık göremeyeceğiz. Hepimizin başı sağolsun.' Denilmektedir.
Biz de;
Tahir Kutsi Makal' ın sağlığında kaleme alınmış olan ve kendisi tarafından çok beğenilen bu eserimizi siz okuyucularımıza gururla sunmaktayız.
***
Ömrünü Türk basın ve yayın dünyasıyla Türk Halk Edebiyatına hizmet yolunda harcamış bulunan Tahir Kutsi, ülkemizin yetiştirdiği en ciddi araştırmacıların ve yazarların, en iyi şairlerin başında gelmekteydi. 62 yıllık hayatının her safhası ülkemize, ülkemizin yetiştirdiği değerlere ve edebiyatımıza hizmetle dolu dolu geçmiştir.
Tahir Kutsi, Denizli ilimizin Acıpayam İlçesinin 'Oğuz Köyü' nde dünyaya gelmiştir. Babasının adı Hacı Mehmet, annesinin adı ise Kezıban' dır. Annesini yedi yaşında iken kaybetmiştir. Babası ise 83 yaşında iken, 1983 yılında Hakk'a yürümüştür. Babasının eski yazı ile yazdığı muskası Tahir Kutsi' nin sol omzunda sürekli bulunmuştur. Rençberlik yapan Hacı Mehmet Hoca' nın 13 çocuğundan üçüncüsüydü o... Baba Hacı Mehmet İstiklâl Savaşımızın son yıllarına katılmıştı.
Oğuz Köyü, Anadolu' nun çilekeş köylerinden birisidir. Bu köyde yaşayanlar 'çile adamlarıdır. O yıllarda, “Her ay” en az iki vatandaş veremden ölmekteydi. Köyün hayvanlarını susuzluktan kelebek bağlar, sebze ve meyveleri kurur, tütünlerini kurt keserdi. 1930' lu ve 1940' lı yılların Oğuz Köyü, adetâ adını 'Oğuz' değil de 'Susuz' olarak ilân etmişti. Bir de üstüne üstlük köyün suyu, ilçeye gelen 'büyükler' in isteğine uyularak yeni yapılan 'gazino' ya alınmıştı. Köylünün geriye bir tutar dalı, “yağmur duasına çıkmak” kalıyordu. Çamlıkta yapılan gazino, zaten susuz olan Oğuz Köyü' nü perişan etmişti.
Oğuz Köyü İlkokulu, üç sınıflıydı. Üç sınıftan sonra da ilçe merkezinde bulunan okula gidiliyordu. Köylü, 1947 yılında öğretmenle elbirliği yaparak okula yeni sınıflar ilâvesini gerçekleştirdi. Kadın, çoluk-çocuk herkes; okul inşaatına yardıma koşmuştu. Tahir Kutsi' de üçüncü sınıfta okuyan bir öğrenci olarak kendi okulunu yapanların arasındaydı. Kendi elleriyle şekillendirdiği okulundan 1949 yılında mezun olmuştu.
Tahir Kutsi doğduğu köye yürekten bağlıydı. On üç kardeşin üçüncüsü olarak köy yaşantısını her yönüyle tatmış birisiydi. Köyün dertleriyle yoğrula yoğrula büyümüştü. Rençberlik, fakirlik ve çilenin yetiştirdiği bir insandı.
Bir yazısında: 'Sekiz on yaşlarındaydım. İlkokul yeni bitmiş. Sınıf arkadaşım bir kızın yolunu kestim. Kendimce bir mani okudum.
'Seni beğendim, evcilik oynayalım, ilerde de evlenelim' gibi bir şeyleri şiir şeklinde söylüyorum. Belimde de bıçak var.
Şiir bitince elime aldım bıçağı. Kız mani ile ile cevap verdi ki yenip yutulası değil:
'Eli bıçaklı oğlan
Mendil saçaklı oğlan
Seni kızlar neylesin?
Dolaşık bacaklı oğlan...' demekteydi.
İşte o yılları, yani ilkokulu bitirdiği yılları anlatan ve o yılların hatıraları ile yüreği dopdolu olarak yaşamış bulunan koca şair, köy kökenli olmaktan büyük mutluluk duymaktaydı.
Oğuz Köyü' nün horoz ötüşleriyle uyanışını yeniden yaşamak isterdi. Yokluk ve çile dolu o günleri bir film şeridi gibi gözünün önüne getirdiğinde gözleri, İzmir üzümü gibi doluverirdi...
Bir şiirinde 'Siyah gözlerime yeşil renk katan / Sendin o zaman' der ve 'Yalan mı? ' diye seslenir:
'YALAN MI?
Ben yalan söylemeyi severim
Ama bakma,
Avrupa' da var, yalan bizde yok.
Benim Köyüm Oğuz iken
Senin de Oğuz olmuştu hani
O zamandır seni severim.
Ekin biçmeye kollarıma güç
Odun kesmeye bileğime can
Siyah gözlerime yeşil renk katan
Sendin o zaman
Yalan mı? ..'
Tahir Kutsi, Oğuz Köyü' nün işsizliğini, susuzluğunu ve sahipsizliğini yıllar yılı unutmamıştı. Hattâ, 'İçgöç' kitabının birinci bölümünü teşkil eden 'Anadolu Toprağı' onun köyünü anlatmaktadır. Bu bölümden hareket ederek, kırsal kesimden büyük kentlere doğru meydana gelen “iç göç”ün sebeplerini ve sonuçlarını anlamakla birlikte, o' nun doğduğu köydeki köy yaşantısından kesitler de bulmaktayız.
'İçgöç' kitabının 'Anadolu Toprağı' bölümünde yer alan vatandaş portrelerinden hareketle, topraktan geçimini temin edemeyen Oğuz Köylülerinin insanı deli eden, çileden çıkartan-çile yaşantılarını bulmaktayız. 'Dayıbaşı' tiplemesi, köyde yaşayan gençlerin işsizlik sorununun bir işaretidir. 'Kazıkbağ Musa, Hörü Nine, Hasan Dayı, İzzet Ağa, Yanıyılık Ali, Muhtar...' Hep bu tiplemeler Oğuz Köyünden portrelerdir.
O yıllarda Tahir Kutsi’ nin doğduğu Oğuz Köyü, politikacıların ihmaline uğramış, unutulmuş, devlet büyüklerinin yanlış yatırım kararları nedeniyle suyunu kaybetmiş, seçmen kütüklerine imza yerine “parmak basarak” imza atanlardan, atanan öğretmenlerin kaçtığı, gelmek istemediği, sızılarını dindirmek için okumadan-üfürmeden medet uman, kağnı dönemini yaşayan, motor ve biçerdöğeri yeni görmüş bir köydür...
Şimdi sözümüzün burasına o' nun köyünü anlattığı 'İçgöç' kitabından birkaç bölüm ve bazı tiplemeleri getirerek renk katalım mı? Şahane Türkçe' siyle sunduğu Oğuz Köyü portreleri ve manzaraları umuyorum ki, cümle köy kökenli okuyucularımızın gözlerini de dolduracak, yüreklerini hatıra yağmuruyla ıslatacaktır.
İşte onlardan birkaçı:
'Dayıbaşı': '...Her yıl çevre köylerden, ilçelerden onbinlerce insan İzmir, Aydın ovasına dökülür. Ağalarun binlerce dönümlük tütünü, pamuğu bunlara bakar. İşçiler 'Dayıbaşı' na bağlıdır. 'Dayıbaşı' Ağa ile pazarlık eder. Her iki taraftan hisse alır. 'Dayıbaşı'lığını üç yıl sürdürebilen adam üç yılın içinde 'Karun'a döner' şakşak tesbihle gezer köy içinde, yüksek konuşur, lâf altında kalmaz, ağzı kalabalık olur, dediğini dinletir. 'Aydıncılar' ı o toparlayıp gider. Yalnız yola çıkanın hali dumandır. Sürünür de sürünür. 'İzmirlere kaçmak, İstanbullara göçmek de iflâh etmez artık.'
'Kazıkbağ Musa ve Hörü Nine':.....'Evde yüzünü açtı. Çarşafın uçlarından çelme yaptı. Yer gösterdiler, oturdum. 'Bağdaş kur, el yok içimizde, selbes ol' dediler.
İki baş kişiydiler. Oğlan başını alıp bilinmedik yerlere çekip gitmişti. Kızlarıysa; kız evlâdı ele yakışırdı. Kocaya vermişlerdi. Çor çocuk sahibiydi şimdi, Dedesil' de kocasının dizinin dibindeydi. Yalnızdılar, 'namazlarında', niyazlarında idiler. Kazıkbağ Musa beyaz sakalına otuzdördüncü duayı yaptırmıştı. Hörü ninenin gözleri çukurlarında kaybolmaya yüz tutmuştu.
Yaşından umulmadık bir çeviklikle içeri girip, dışarı çıkıyordu. Besbelli karacaot pişiriyordu.'
Hasan Dayı:.......'Dolu dolu olan gözlerini üstümden ayırdı. Daha ucundan kavı dökülmeyen sigarasını sararmış bıyıklarının içinden çekip çıkardı, ezdi sigarayı. Yere çaldı 'Bu meret üçüncünün de sigaraya benzer yeri yok. Eşek tersi iç daha iyi.'
Bir başka cins sigara uzattım. Ateşlemek için kavını çakmağını çıkardı. Ondan önce davranıp sigarasını yaktım. Derin bir soluk aldı. Yılların kahrını çekmiş, birçok kere onarılmış cilâlanmışa benzeyen masaya gövdesini koydu...'
'....Ertesi gün Hasan Dayıyı köyün orta yerindeki su motorunun başında buldum. Nasırlı elleri çamurlu ve yağlıydı. Sigara dudaklarında kaybolmuştu, arasıra çıkan dumanlar Hasan dayının içinden fışkıran lâvları andırıyordu. Hava sıcaktı. Tavuklar gölgelere toplanmış, köpekler duvar diplerinde uzun dillerini çıkarıp kendilerini 'gürsoluk' a vermişlerdi. Sinek vızıldamıyordu.'
Köylüye vaatler ve politikacılar: '.... Şimdiye kadar 'köylü efendimizdir' denilmiş, kimse efendisi ne haldedir görmemiştir. Köy kalkınması ele alınmış, planlar Ankara' da, İstanbul' da düzenlenmiştir. Bilimsel inceleme yapılmış değildir. Eğitim de böyle, vergi sistemi de böyle.. Köylü ne ister sorulmuş değildir, köylü ne yer, ne içer, nasıl yaşar, niçin yaşar sorulmuş değildir.'
'Kimse değer vermez ona. Köye uğrayan politikacılardan birini görsem, der. Politikacı yoktur. Yoktur, görünmez, bulunamaz. Dört yılı beklemek gerekir...'
Çarşaf ve aydınlanma:'.....Yeşilyuvalı kadınlar küçükten başlar çarşaf örtünmeye. Beyaz çarşaflar. Yoksulluktan değil çarşaf örtünmeleri, gelenekten. Şimdi o geleneği de pek az kadın sürdürüyor. Okula gidiyor kızlar. Ondört yaşında okulu bitiriyor. Eskiden onbir yaşında gelin olurlarmış. Bir kızı oturturlarmış gaz tenekesine, ayakları yere değdi mi everirlermiş. Bu da Allah kuludur, yazıktır demek yokmuş....'
'Çarşaf davası diye bir dava olduğunu kabul edebilir misiniz? Çarşaf davası yoktur, eğitim davası vardır. Çarşafı kaldırmayı düşünenler çarşaf giyeni okutmayı düşünmelidirler. Çarşafı alıp şapka, eşarp koymak istedikleri başlara bilgi koymalıdır.'
'Her yıl Türkiye' nin nüfusu bir milyon artıyor. Bir milyon çocuğumuzu okula gönderebiliyor muyuz?
Köylü duygusuyla iş görüyor. Kulağına ne doldurulmuşsa o doğrultuda gidiyor. Anadolu kadınının çarşafı hiç bilmemesi gerekir aslında. Çünkü işi çarşafa elvermez. Mısır, tütün, bostan çapalayacaktır. Fakat bildiğini kendi çıkarlarına göre yorumlayanlara kurban olmuştur. Hangi köy kadınıyla konuşursanız konuşunuz, çarşaftan şiddetle nefret eder. Ama hoca öyle ister giyecektir, koca öyle ister örtünecektir...'
Yağmur Duası: '....Acıpayam ovası susuzluktan kırılıyordu. Mevsim boyunca yağmur düşmemişti. Her köy en azından iki kere yağmur duasına çıkmış, sonra dört beş köy birleşip 'Allah' ın lütfu için' ellerini göğe kaldırmıştı. Köylülerin dediklerine göre hava bir gün kararmış, herkes 'bereket yağıyor' diye sevinirken bulutlar başlarını alıp dağ başlarına çekilmişlerdi. Ekinler bir karış kalmış, meyveler boynunu bükmüş, bağlarda 'kara basra' baharla beraber başlamıştı. Her zaman yeşil yeşil dalgalanan ova bu yıl marazi bir sarılık içinde, mahzundu...'
İşte böyle... Tahir Kutsi, köyünü ve çevresini anlatırken, köylünün tüm problemlerini teker teker anlatmış ve onlara çözüm yolları da önermişti. Çarşaf için eğitim, politikacıya kanıp iş beklemek yerine köyde üretim, devlet büyüklerinin yanlış politik ve yatırım kararlarına karşı uyanık bulunmak, okumuş olmak; kağnı yerine motor, biçerdöğer, traktör; sulu tarıma süratle geçilmesi gibi çözüm tekliflerini, anlattığı hikâyelerin arasına ustalıkla yerleştirmiştir.
Onun doğduğu Oğuz Köyü, 1930' lu yılların 'kıtlık' ve 'kuraklık' dönemini yaşayan bir Anadolu köyüydü. Onüç kardeşten birisi olan Tahir Kutsi' nin kaderi, bu köyden kim bilir daha nerelere onu sürükleyecekti. Okumak, büyük adam olmak istemişti. Gönlü kızlardaydı. 'Okursam, şu köy kızlarının hepsini peşimden koştururum' diye düşünüyordu. Belindeki bıçağını çıkarıp eline aldığı sırada sınıf arkadaşına mani söyleyerek ilân-ı aşk edebilme cesaretine sahipti. Ancak, kız da onun eğri-çarpık bacaklı olduğunu ve eli bıçaklı olduğunu, bu haliyle ona kimsenin “evet” demeyeceğini açıkça söyleyivermişti...
Oğuz Köyü dedik de, Tahir Kutsi' nin 'Oğuz Köyü Uyanıyor' başlıklı şiirine bir göz atmadan geçilir mi? Okuyalım bakalım.
'OĞUZ KÖYÜ UYANIYOR
İşi yolda gitmiyorsa kişinin,
İşte böyle bacası eğri tüter.
Yine kahır yağacaksa bir köye,
O köyün horozları geceden öter.
Geceden öter ki, sabah erken başlasın,
Ufuk tezce ağarsın, yatak yorgan açılsın,
Buz kesen sularda donan duayla
Uyanan sabah namazı kılsın.
Horoz ötüyor, şimdi bir çocuk tıksırıyor,
Evren yayılmış sessizliğince...
Çaput düştü delikten, 'idâre' söndü;
Güneş ağır adımlarla giriyor.
Yine bir kadın uyanışı salakça,
Ve yine bir çocuk hapşırığı
Sürttükçe acır ve şişer gözler,
Gözlerde, kızıl kum veya bir cam kırığı.
Oğuz Köyü böyle uyanır dostum:
Tüm güzellikler uykuyla başlar
Düşün kesildiği yerde biter arzular
Kaval iniltileri kulaklarda
Hızlanır ve yavaşlar.
Oğuz Köyü uyanıyor,
Tengerekler alındı ele
Oğuz Köyü uyandı şimdi
Aydınlık yarınlara, iyiye ve güzele“
Doğduğunda, Tahir Kutsi’ nin kulağına ezan okunduktan sonra “sev-öp-aşık ol” sözleriyle hitap edildiğini sanıyorum. Daha sekiz-on yaşlarında iken, köydeki kızlara âşkını ilân etmişti. Köyü her sabah aydınlık yarınlara uyanırken, onun gönlü de bahara benzeyen kara kaşlı yavuklulara uyanmıştı. Sözümüzün burasında, onun “Köydeki Yavuklu” suna seslenişine bir kulak verelim.
“KÖYDEKİ YAVUKLU
Kuru, diri
Gözleri iri
Çapkının biri yavuklum...
Bakışlar, çözülmeyen bilmece,
Siyah saçlar, kapkaranlık bir gece...
Kalbime kurmuş pusu,
Sesi, şırıl- şırıldayan su,
Benim arap yavrusu yavuklum...
Elleri, çitten gül atarken kırmızı,
Beni, avlamaya çalışırken kapkara,
Seni, yılanlara benzetmiştim bir ara
Mınımık Memed’in sevimli kızı...
Canım ukalâ,
Gözleri elâ,
Başıma belâ yavuklum...
Dokuz delikanlı kalbinde uyur,
Esmer çehreden göğse iner/nur...
Allı- pullu,
Ufak yollu,
Zayıf kollu yavuklum...
Yeşil fistanlar giyer, güneşte solmuş
Sen solmadın ya, güzel sanki n’olmuş
Göğsün bir kaledir, dudaklar burcu
Dağılıp uçan saçlar kokuyor, burcu-burcu...
Benim, kuru- diri
Gözümün feri,
Çapkının biri yavuklum...
Kaşlar kara,
Benzer bahara,
Biraz farfara yavuklum...”
Tahir Kutsi’ nin doğduğu Oğuz Köyü’n den söze başladık ve o yıllardaki aşklarına geliverdik. Ben de üstada sağlığına “Aşk mıknatısı” adını vermiştim. Öpücük, onun “manyetik alanı” idi. Ondan bahsetmeye başladığınızda mutlaka bu bahse girerdiniz. Kurtulamazdınız...
Her neyse, şimdi onun hayatını özetlemeye devam edelim.
O’ nun “Benim Gizli Yazılarım” isimli eserinde, kendi hayatını bir film şeridi gibi hatırladığı bölüme bir göz atalım. İlk okulu köyünde bitiren Tahir Kutsi: “Acıpayam Ortaokulu, Denizli Lisesi derken İstanbul’ da gazetecilik tahsili yaptım” deyiverir. Bu demede, kısa bir yol tercih etmişti. Ancak, hatıraları gözlerinin önünde canlandığında aynı eserde sözlerini şöyle sürdürmüştür: “Gazeteciliği seviyordum. Ortaokulda duvar gazetesi çıkarmıştım. Tek başıma hazırlardım. Adı “Oğuz” idi. Köyümün adı, sonra “Yaratış” oldu. İdarece yasaklanınca “Kükreyen Oğuz” diye çıkardım.
Şiirler yazıyordum. Halk şiirini taklit eden şiirler. Doymazca okuyordum. Gece gündüz okuyordum. Babama şikâyet bile etmişlerdi. Bir gece yarısı babam “Kaldığın yerden oku” dedi. Okuduğum tarihi bir romandı. Saatlerce okumuştum. Babam heyecanla dinledi. “Canım böyle okumaya ne var? ” dedi. “Bunun zararı yok ki” diye ekledi. Babama “ahlâksız şeyler okuyor” demişler.
Denizli Lisesinde okurken şiirlerim yerel gazetelerde yayınlanıyordu. Üçüncü sınıfta iken, 1956’ da “Denizli Gazetesi” nin haftalık sanat sayfalarının yönetmeni oldum.”
Tahir Kutsi “Tarhana çorbasından baklava lezzeti” alan köy kökenli, velud bir yazardı, şairdi... Denizli denince kalbinin yarısı bulutların üzerine çıkar, damarlarındaki kan Menderes Irmağı gibi akmaya başlardı. Köyüne ve Denizli’ ye sevdalıydı. Aslında o, büsbütün Anadolu’ ya tutkundu. Birbiri ardına yayınladığı eserleriyle de bunu açıkca ortaya koymuştu. Ancak, Denizli ve çevresine ayrı bir gönül iklimiyle vurgundu.
Denizli’ yi Dr. Mehmet Önder’ in sunumuyla bakın ne güzel anlatmıştı:
“..... Anadolu’ nun bulunduğu ovalar, yaylalar Anadolu’ nun bir iç deniziymiş, bir zamanlar... Denizin kıyısındaki fakir bir balıkçı kulübesinde yaşlı bir anayla toy oğlu yaşarmış. Çocuk balığa çıkar, ana kulübesinde, onun yolunu gözler, dönüşüne kadar gönülcüğü rahatlamazmış. Bir kış günü, oğlan yine ağını almış, atlamış kayığa, çıkmış balığa... Derken, bir çatırtı, bir patırtı... Dalgalar kudurmuş, gök yarılmış... Bir fırtına, bir fırtına ki, küçük kayık, balıkçıyla beraber alabora oluvermiş... Oluş o oluş, gidiş o gidiş. Oğul acısıyla yüreği yanan ana, dizlerini dövmüş, içinden boşalan alevle ah etmiş: Üstünde dağ taş / Altın ataş / Olasın deniz... Senin de yüreğin benim ki gibi yansın / Dumanın çıksın, suyun kaynasın...
Ana ahı bu... Bir de ne görsünler? Koca deniz yerin dibine çekilivermiş... Altı ataş, üstü taş... Yer yer sıcak sular kaynamaya, buharlar çıkmaya başlamış. Buraya kurulan şehre de bundan böyle “Denizli” demişler...
Gerçek de budur... Gören göze, her şeye ayan... Gerçek de budur... Denizli’ nin altı volkaniktir... Kızıldere’ de, Karahayıt’ da, Pamukkale’ de su, yerden sıcak fışkırır... Şehrin merkezinde de her evin önünden, değirmen döndürücü sular akar...”
Denizli denilince, Tahir Kutsi ve horoz gelirdi aklıma... Horoz erkekliğin işareti. Tahir Kutsi’ de öyleydi... İşte “Burası Denizli’ dir”şiiri:
“BURASI DENİZLİ’ DİR
Bir türkü iniler Sarova’ nın düzünden
Tüm evreni aşka götürür
Aşkın böylesi görülmüş değil
Bahar suyu kalplerden damara yürür.
Burası Denizli’ dir kardeşim
Kızı nar benizlidir.
Denizli’ ye de gün batınca iner akşam
Ay dallardan gelir ışıkla, dilim-dilim
Gece başlar burda hayat, gece değişir iklim.
Gece atılır dışa gül demetleri
Gece tükürülür sokaklara serbestçe
Geceleri göz kırpılır yıldızlara
Gece başka bir dünyadır herkesçe.
Herkes düşe hazırlanır bu demler
Herkes bir dalga peşindedir
Ve ben Tahir Kutsi Makal
Gece, kendiliğinden ütülü pantolonla
Sarışınlar, esmerler peşindeyim.
Burası Denizli’ dir kardeşim
Yoksulu boz benizlidir.
Bir yoksul görüyorum, bir yoksul
Geçen yıldan kalan külü deşiyor
Ümit kıvılcımı halsiz gözlerinde
Karanlığa avuç açmış yaşıyor.
Denizli geceleri bol yıldızlıdır
Yoksulum derdini söyler buluta
Sular bambaşka bir renge girer
Sularda akış hızlı, kişiler de hızlıdır.
Bu hızla serpilir sevgi tomurcukları
Bu hızla dalgalanır örgüsü çözülen saç
Bu hızla, bu hızla koşar genç kızlar
Sağ ellerde fistan, solunda bakraç.
İşte böyle... Denizli geceleri...
Biterle bitmez şafak atar ufukta
Uykuyu bitirenler el-ele tutuşarak
Yedi kat gökyüzüne güneş avına çıkar
Bir alkıştır kopar horozlardan
Güneş doğar...
Burası Denizli’ dir kardeşim
Kızı saz benizlidir.”
Tahir Kutsi, “Selâm” başlıklı şiirinde Denizli’ nin ilçesi olan Acıpayam’ ın kızlarının lezzetinden şu şekilde bahseder:
“Acıpayam kızlarının lezzeti
Portakalını şehvetle yerim
Selâm yolladım tam üç yıl önce
Ha beklerim, ha beklerim.”
Denizli ve Acıpayam, şairimizin hasretini çektiği iki kutsal beldeydi. Acıpayam yollarını özlerdi hep. İşte ilçesine şiiri:
“ACIPAYAM ÖZLEMİ
Burçak yolmadan da zor ayrılık
Özlem her duyudan üstün
Sekiz ay Acıpayam suyu içmemek
Acı, Oğuz’ u unutmak artık.
Güney rüzgârında memleketim var
Kıbrıs havasıyla karışık
Horoz Dağı duymaz ağladığımı
Dağların ardında anamgil ağlar
Mithat her gürültüye kulak kabartır
Bir dürüm ekmekle çıkar şoseye
Çocuk gözlerinde doyulmaz ışık...
Denizli’ de yurdum, İzmir’ de
Acıpayam yolları hepsine baskın
Saç dağınık titrek, göğüsler diri
Kızlar kıskanır bir görseler İzmir’ i
Oğuz bana her yerden daha yakın
Orda tohumları çimlenecek ilk aşkın.”
Bu şiirlerden sonra Tahir Kutsi’ nin “Denizli Denince” isimli dev şiirini sunmak boynumuzun borcudur. İşte o şiir:
“DENİZLİ DENİNCE
Denizli denince aklıma deniz gelir
Ara ki bulasın denizi Denizli’ de! ..
Deniz yer altındadır, Denizli gemi
Geminin dağlara kıvrılıdır yelkeni
Denizli denince aklıma Pamukkale gelir
Pamuk tarlaları gelir, buğday başakları
Dokuma tezgâhları, “şak-şak”lar...
Can veren bitkiler, şifalı sular
Üzerlik otu, kekik ve keven
Evet, Pamukkale’ dir ilk akla gelen.
Denizli denince aklıma efeler gelir
Dik duruşlu, diz vuruşlu zeybekler
Koşuşturan kızanlar “Çamlık” düzünde
Omuz omuza, el ele, gönüller de bir
Bir kavga sahnesinde yahut düğünde! ..
Denizli denince aklıma gençliğim gelir
Acıyı tatlı kılan uçarı gençlik
Gönüller durağı Honoz Dağı’ nın karı
O gençliktir çıkaran yokuş yukarı
Cankurtaran’ da şölen, Akhan’ da tarih
Ve Denizli denince aklıma yaşamak gelir...”
Tahir Kutsi, Oğuz Köyü ve çevresinin susuzluğunu, eserlerinde-röportajlarında anlatır da, şiirlerinde anlatmaz mı? Anlatmıştır elbette. İşte “Çorak” şiiri:
“ÇORAK
İçine adam düşse mezar olur
Yarık-yarık yarılmış topraklar
Ellerime benzer çatlak; tabanım gibi yarık
Varma üstüme şimdi, ayranı kabarık! ...
Tokatlar topraklar. Durgun topraklar
Tarla yağmur ister, ağla biraz
Gün çıkar, güneş solar, gözlerim dolar
Toprak almaz tohumu, kan ağlar bağrı
Nice yıllık çileye denk çektiği ağrı...
Kan damlasa insan biter oysa bu toprakta
Bir güzelim sulansa, bu toprak ta!
Şimdi susuz toprak ve insanlar uykusuz
Şimdi toprak yarık; ayak girer, el çıkmaz
Toprağım susuz, su bekler toprak, topraklar susuz...”
Bu güzel şiirlerinden sonra şairimizin hayatını kendi ağzından dinlemeye devam edelim. Demişti ki: “Bir de “Varlık” dergisinde “Yücel” dergisinde, “20.Asır” haftalık mağazin dergisinde yazılarım yayınlanıyordu. 1953’ de fethin 500. Yıldönümünde “Doğan Kardeş” dergisinin okullar arasında açtığı şiir yarışmasında birincilik kazanmıştım. Yine “Nasır” dergisi vardı. İzmir’ de çıkardı. Onun yarışmasında “Burası Denizli’ dir” şiirimle birinci oldum.
Gazeteden, ödüllerden kazandığım paralar çok tatlı geliyordu. Ve ihtiyacımı görüyordu. Babamın verdiği aylık beş lira idi. İki buçuk lirası ev kirasına gidince iki buçuk lira ile bir ay geçinmek durumunda oluyorduk. Arkadaşlarım da aynıydı benimle.”
Denizli Lisesi’ nin şair öğrencisi Tahir Kutsi... Sevdası, daha o yıllarda buğu buğu tüterdi yüreğinde... Bakın o yıllardaki aşkını bir eserinde nasıl anlatmıştı?
“Kişiye yazdığım ilk şiirler, bir ortaokul öğrencisine idi. “Yenel” idi adı... Lise öğrencisiydim... Öylesine çekiciydi ki, onu düşünmeden edemezdim. Açıkça da yazardım adını, şiir günlerinde okurdum, yayınlardım. Hayret, okul idaresi bir şey demezdi.. Çalışkan ve şair yüreği taşıyan bir gence saygıdan zahir! .. Uzaktan gönül verdiğim kız da bir şey demezdi... Karşılıklı sevgi ve saygı dolu, gülümser geçerdik. Ayıptır söylemesi, hiç konuşmadık. Kim bilir nerdedir şimdi Yenel Hanım? Şöyle geçerdi bir şiirimde adı:
“Şimdi tren duracak Yenel
Besmeleyle şehre gir
Çirkin veya güzel
Burası İzmir...”
Sonraları “Gözüm Ayşem
Ona sultanım derim...” diyen şiirler yazdım... Ayşe hayat arkadaşım oldu.. İyi kötü geçinip gidiyoruz. Şimdilerde o da. Başkalarına yazacağına bana şiir yazsana! .. diyor... Her gün görülende şiirsellik mi kalır? ”
Hani, Tahir Kutsi’ nin “Deli Tay” isimli kitabı var ya, lise yıllarında o “Deli Fişek” bir âşıktır... Şairliğiyle kızların hatıra defterlerinin baş köşelerindedir...
Deli fişek âşkını ilân etmeden duramazdı...
Deli fişek bu... Yenel’ e aşkını şiir matinelerinde, okul gecelerinde ve hattâ duvar gazetelerinde dile getirmişti...
“Bazı şiirlerim vardır ezberimde.. Onları kitaplarıma koyamam” diyen Tahir Kutsi, kitaplarına koymadığı gizli şiirleriyle sevdanın en gizli caddelerinde kim bilir nasıl dolaşmıştı, nasıl? Hangi esprileri ve duygu dinamitlerini patlatmıştı? Kim bilir? ...
“Benim Gizli Yazılarım” gibi, o’ nun “Gizli Şiirleri” isimli bir kitabı yayınlansaydı da, şiir dünyasının, aşk fırtınasının, “El Nino” dan hızlı sevda rüzgârının esintilerini bir görsek diye çok düşünmüştüm...
“Tanrı onu sevsin ve sevilsin diye yaratmıştı.” O, sevmeden yaşayamazdı. Lise yıllarının deli fişek şairi, ömrünün son günlerinde bile, ilerlemiş yaşına rağmen sevgisiz yaşayamayacağının bilinci içerisinde yüreğini gümbürdetme seanslarını gerçekleştirmekteydi.
Lise yıllarında, ortaokulda okuyan Yenel’ in üzüm üzüm gözleriyle İzmirlerde gezinti yapmaya çıkan şair, uzaktan sevdiği Ayşe’ nin hoşgörülü olduğunu daha o günlerde keşfetmişti...
O’ nun yayınlanmış şiirlerinden daha çok, yayınlanmamış şiirleri var, “iki binli yıllarda bunları teker teker ortaya çıkaracak, Türk şiirinde ihtilâl yapacak iddiasında” bulunmuştum Bu iddiama gerekçe olarak da, seven ve sevdikçe tazelenen bir yüreğe sahip oluşunu ve bir kitabında “O günlerde Aşkabat’ ta bir şiir yazdım; “şuralarda bir yavruya gönül aldırdım” diye başlıyor. Şimdilik gizlidir.” Deyişini göstermiştim.
O, Necip Fazıl’ ın 79 yıl yaşamasının sırrını da, “vücuduna güzellik enerjisi depo etmiş” olmasına yorumlamakta ve kendisinin de aynı enerjinin manyetik alanıyla insanları ve gençleri etkilediğini bilmekte, görmekte, sevmekte ve yaşamaktaydı. O nedenle de “muhteşem denilebilecek şiirleri, onun gizli şiirleridir” diyordum.
Oturmuş, bir güzel tüm eserlerini incelemiştim. Eserlerinin büyük bir bölümü “mensur şiir” niteliği taşımaktaydı. Bu mensur şiirleri kaleme alan, Türk halk edebiyatının ustalarının hayatlarını, şiirlerini kaleme alan bir insanın elbette, deposunda tuttuğu, gizli kayıtla banda alınmış şiirleri bulunmalıydı.
Lise yıllarında dahi, “bir yürekte iki sevgi çok mudur? ” anlayışıyla bir yanına Yenel’ i bir yanına uzaktan uzağa sevdiği, konuşmadığı, sadece selâmlaşıp gülümsediği Ayşe’ sini alan bir insan, felç’ i de felç edebiliyorsa, “elbette devasa gizli şiirleri vardır” diyordum.
Zaten kendisi de, rahmetli üstad Necip Fazıl’ dan bahsederken onun gizli şiirlerini gündeme getirmekteydi.
“İnsanın gönlü buğday çekirdeğine benzer... Bir buğday tanesinde kırk buğday saklıdır. İnsan da aynı anda birden çok kişiyi sevebilir” diyen şairimizin lise yıllarından bu yana kaleme aldığı ancak, çoğunu yayınlamadığı şiirlerini merakla bekliyorduk.
Yarışmalarda birincilik kazanarak adından sıkça bahsettiren Tahir Kutsi için şiir, iddialı olduğu bir saha değildi. “Benim şiirde iddiam yoktur. Arkadaşlara şiir böyle yazılır diye göstermek için yazıyorum..” “Ben röportajda, öyküde, romanda iddialıyım.. Duygularımı şiire dökerim o başka..” demekteydi.
Aslında, bu sözleri ile her zaman ki alçakgönüllülüğünü göstermekteydi. Şiire ve şiir yazmaya âşıktı. Yazmadan edemezdi. Şairliği sevgisinin, yüreğinin diliydi. Sevgisi ve yüreği büyük olduğu için şiiri de büyüktü. Alçakgönüllü olduğundan, övünmeyi ve insanlara tepeden bakmayı sevmezdi. İddiasız göründüğü en küçük konuda bile aslında, bana göre çok iddialıydı. Susar, ancak, içindeki yıldırımları, depremleri sadece kendisi yaşardı. Bu sözlerimizi doğrulayan bir hatırası şudur: “Bir şiirimde farkında olmadan acımı söylemişim.. Ve öfkemi. Derdi sessizce çekerim.. Ayıptır söylemesi, bir sevdiğim vardı.. Benden ümit kesince, “Ben evleneceğim”.. dedi. Peki, dedim. Sarıldık, ayrıldık.. Nikâhında tanıklık da yaptım.. Sonradan bir dokundu ki sorma.”
Büyük usta, şiir ve aşk üstüne öylesine büyük konuşurdu ki şaşkına dönerdik.: “Ah! .. İşte böyle.. Mevlâna, “Şiir berbat şey.. diyor.. Biz deriz, “şairlik zor zenaat! ..”
Allah dağına göre kar veriyor. Adamına göre de aşk! .. Dünyanın aşk derdini bize versin.. Şiirin sevecen yaklaşımıyla yöneliriz aşka.. “Yağdır Mevlâ’ m aşk! ..” der, çekeriz alimallah! ..”
Edebiyat çalışmalarına şiirle başladığını belirten ustalar ustası bakın ne diyor: “Benim şiirim, mümkün olduğunca değişik ve çarpıcıdır.. Edebiyata şiirle başladım.. Şiirde iddialı değilim amma değişik söylemeye çalışırım..”
Peki iddialı değildi de, şiir geceleri ve matinelerinde nice adı büyük şairlerden daha fazla aldığı alkış, insanların onu görmek, onunla tokalaşmak için can atmalarına, “Bir daha, bir daha oku! ” diye istekte bulunmalarına ne denirdi ki? Peki, yıllar boyu yönettiği gazetelerin ve dergilerin sanat - edebiyat sayfalarıyla, halk şiiri üzerinde yaptığı araştırmalar ve yayınladığı kitaplarda gerçek şiir üzerine getirdiği yorumlara ne denirdi ki? Demek ki, şiirin hasını, kalıcı olanını; yani “gerçek şiiri” o bilmekteydi. Bildiği için de en iddialı şiiri o yazmaktaydı. Boşuna alçakgönüllülük gösterip durdu. Şiirde iddiam yok diyordu, fakat bana göre çok iddialıydı.
Şiirde iddialı değildi de, ülke çapında açılan bu kadar yarışmalarda birinciliği, o değil de, ben mi almıştım? İddialı adamdı ki, yarışmalarda kazandığıyla, öğrencilik yıllarında harçlığını temin etmişti. Lâf olsun diye şiir yazmazdı. Şair desinler diye yazmazdı. Duyduğu, sevdiği ve yüreği gümbürdediği için yazdı. Büyük şair de böyle olmaz mı?
İlk şiir kitabını 1957’ de “Fakir İşi” adıyla yayınlamıştı. “Fakir İşi” gönül fırınından aldığı ilk taze ekmekti. Bir yazısında: “İstanbul’ a gelişimin yılı dolmadan, yirmi yaşındayken “Fakir İşi” isimli şiir kitabını çıkardım. 1957’ lerde şiir dillerdeydi... Genç kızların defterlerindeydi.. O sırada “bana şiir yaz” diyen kızlar olurdu...
Köylülük bir, fakirlik iki, kızlara pek yanaşamazdım... Uzaktan uzağa sevdiğim bir kıza şiir yazdım... Samatya’ da bir evde toplantıda idik... Bir kenara çekilip şiir okudum arkadaşa... Kız, bahçedeki asmadan üzüm yiyordu. Şiiri kastederek sordum: “Nasıl buldun?
Cevap verdi: “İyi ama, çekirdekleri olmasa...”
Böyle maddeci düşünenlere değil de, gönül telini kıpırdatan güzellere şiir yazılır... Şairin ilham perisi onlar..” demişti.
Lise yıllarına Tahir Kutsi’ nin iyi bir arkadaşı vardı. Efendi, sessiz bir şair. Kim mi dersiniz? Kerim Aydın Erdem... Şimdi o da rahmetli oldu…
Denizli dedik, doğduğu köy dedik, şiir dedik ve onun şiirdeki başarılarıyla iddiasını ortaya koyduk.
Artık, Tahir Kutsi’ nin “İkinci Dünyası” başlamıştı. İstanbul’a gidecek ve çok sevdiği gazetecilik mesleği üzerinde tahsil yapacaktı. Koca usta’ nın ağzından dinleyelim. Bakalım bu konuda ne demişti? : 'İstanbul'’da ilk kaldığım yer Anadolu yurdu. Vezneciler'’de ki Site Yurdunun karşısında ki Anadolu Talebe Yurdu oldu. İstanbul'’da hem çalıştım. Hem okudum. Üç yıl boyunca üç buçuk saattir uykum. Günlük üç buçuk saat.. Çocukluğumda tam alabilmiş değildim. Gençlik yıllarımda uykusuzluğu yaşadım. Şimdi farkına varıyorum da hikâyelerimin, romanlarımın kahramanları uykuyu çok severler.
Ben seviyorum galiba. Ama doya doya uykuyu ancak hastahanede uyudum diyebilirim. “Tan” gazetesinin idare servisinde çalıştım. Kapatıldı. Yerine “Yeni Gazete” yayınlandı. Orada muhabir olarak görev yaptım. Tan matbaasındaki infilâktan sonra, 6 Ocak 1959’ da ki infilâktan... Halil Lütfi’ nin Yeni Gazetesi yayınını durdurdu. Bir süre “Vatan” gazetesinde, sonra “Dünya” gazetesinde de gece çalışıyordum.
O sıralar gazeteler erken çıkmazdı. Sabaha karşı üçte, dörtte dönerdi rotatifler. Gazetelerin günlük olarak Anadolu’ ya ulaşması 1960’ dan sonra olmuştur.”
Bu arada, Tahir Kutsi’ nin askerlik döneminden bahsetmek istiyorum. O günlerini anlatmazsam olmaz. Tahir Kutsi 1952 yılında askere alınmıştır. Yedek subay öğretmen olarak Konya’ nın Yunak ilçesine bağlı Saray Köyü’ nde askerlik yapmıştır. O diyor ki: “Olgunluk çağında, iki yılımın köyde geçmesi benim yetişmemde büyük etki yaptı. Bitmeyecek sanılan gecelerde ve gündüzlerde düşündüm, okudum, halkın içinde yaşadım. Deyimlerini, atasözlerini, türkülerini daha bilinçli şekilde duydum, yaşadım.” Demişti.
Evet, Acıpayam İlçesi’ nin Oğuz Köyü’ nde dünyaya gelmiş, yüreği vatan sevgisi ile dolu olan genç asteğmen Tahir Kutsi, bu kez, Konya’ nın Yunak İlçesi’ ne bağlı Saray Köyü’ nde askerlik yapıyordu. Askerliği sırasında gördükleri, yaşadıkları onun duygu mayalanışını temin etmişti.”İç göç” isimli eserinin ikinci bölümü “Köy öğretmeni” adını taşımaktadır. Köy öğretmeni olarak anlattığı tüm olayları, askerlik yaptığı sırada yaşamıştır diyorum.
Köyden çıkmış, gene köye dönmüştü. Askerliğini de Oğuz Köyü’ nden farksız bir köyde yapmıştı. Askerliğe başladığı ilk gün köyde bulunan öğretmen arkadaşının sunduğu “acı çayı” unutmamıştı. Tam beş şeker atarak ancak tatlandırabilmişti. Köyün suyu acı mı acıydı. Öğrencileri arasında güzel gülüşlü Esma, Küçük Çoban Mıstık gibi portreler yüreciğinde canlı ve taze duruyordu.
Oğuz Köyü, Yunak’ ın Saray Köyü ve İstanbul, ona “İç göç” gibi mükemmel bir kitabı yazdırmıştı. Kitabın tahlillerini ilerleyen sayfalarda sunacağım. Burada belirtmek istediğim şudur: Usta yazar Tahir Kutsi’ nin askerlik yılları da millete ve memlekete hizmetle, köy ve köylüye hizmetle geçmişti. Beş sınıfı bir arada okuyan talebeleriyle, köylüyle işbirliği ederek okulu genişletme görevi, tıpkı Oğuz’ da olduğu gibi Saray’ da da ona rastlamıştı.
Çocukluk döneminde köyündeki okula sınıf eklemişti, yedek subay öğretmenken bir başka Anadolu köyündeki okula sınıf eklemişti. Anadolu’ nun fikir işçisi, ağır işçisiydi. Köyünde haşarı, yaramaz ve de çalışkan bir öğrenciydi. Askerlikte, çocukları okula bağlamak, eğitim - öğretimi sevdirmek istemişti. Herkesten önce, erkenden okula gelip okulun sobasını yakan küçük çoban “Mıstık”, boş geçen ve kitabı-müfredatı dahi olmayan Tarım İş ve Aile Bilgisi derslerinin verdiği sıkıntı, sancı; Abdül’ ün anası, nüfusa geç yazdırılan çocuklar, devamsız kız öğrenciler, köy ağalarının değnekli tehditleri, başlık parası, kuma, çocuk yaşta evlilik, tezek ve tezek konusuyla birlikte Anadolu kadınının çilesi, toprağın işlenmesi, gübre kullanımı, ormansızlık, halk eğitimi gibi konular onu içten içe sarsmıştı.
Hiç birisini unutmamıştı. Aradan bir iki yıl geçince, bütün bunların fotoğrafını çekercesine röportaj kitabı olarak yayınlamıştı. Her yayınladığı röportajda ülkenin çok önemli bir meselesine parmak basmıştı.
İşte askerlik konusunu bu şekilde aydınlattıktan sonra, ustamızın kendi ağzından söylediklerine bir kulak verelim hele. Olmaz mı? Demişti ki: “Yaşantım şiir, sevgiliyle muhabbetimiz şiir ve nitekim ilk kitabım “Fakir İşi” şiir kitabımdır. Petek Dergisi yayınları arasında çıktı. Gençlikte Petek Dergisi’ ni de hazırladım. Çıkardım ve ondan sonra Yelken Dergisi’ ni yönettim. Ekspres, Son Havadis, Hergün, Ortadoğu Gazetelerinde çalıştım.
1960’ dan itibaren her yıl Gazeteciler Cemiyeti’ nin ve Gazeteciler Sendikası’ nın yarışmalarına katıldım. Röportaj dalında her yıl ödül kazandım. 1962-1963 yılında “İç Göç” seri röportajımla yılın gazetecisi seçildim. Bu iddialı bir yarışma idi. Stajyer muhabirden genel yayın müdürlerine kadar bir çok kişi yarışmaya katılmıştı. Çünkü BP, Avrupa gezisi ödülü koymuştu. En yüksek derece ile yılın gazetecisi seçildim ve armağan olarak Avrupa’ ya gönderildim.”
1963’ de “İç Göç”, 1964 yılında da “Acıyol” isimli kitaplarını yayınlamıştı.
Basın emekçisi olarak, gazetenin yetiştirilmesi, düzgün ve başarılı yayını, okuyucuya ulaşması ve tirajının çok olması gibi çileleri yıllarca çekmişti.
Tahir Kutsi, Avrupa’ ya gönderilmişti. İşte bu noktadan sonra, ustalar ustasının söylediklerine de bir bakalım: Avrupa’ dan “Köylü Gözüyle Avrupa” isimli kitabımla döndüm. Değişik bir bakışla Avrupa’ yı yazan bir kitap olmuştu bu. Komplekse düşmeden, gerçek bir Türk gözüyle, gerçekçi bir gözle Avrupa'’ya bakış. 1963 yılında İç Göç kitabım yayınlandı. Geniş ilgi gördü ve hemen ikinci baskısı yapıldı. Ardından 'Acıyol'”kitabım çıktı. Daha sonra 'Köylü Gözüyle Avrupa' kitabım. İleriki yıllarda kitaplarımın yayını devam etti.'
Evet, kitapları geniş yankılar uyandırmıştı.
İşte o yankılardan bazı örnekler:
“İç Göç” için dediler ki:
-“İç Göç zevk ve merakla okunuyor.”
Türker Acaroğlu / MİLLİYET
-“İç Göç meseleleri cesaretle ve tam bir gerçekci görüşle ele alan tek eser olmuştur.”
Turhan Gürkan / VATAN
-“Tahir Kutsi, insanı sıkmadan okutmasını biliyor. Yalın ve berrak bir dil.”
Muzaffer Uyguner / ÇAĞRI
- Tahir Kutsi Makal, Türkiye’ nin en büyük röportaj yazarı.
M. Ali Yalçın / SON HAVADİS
-“Tahir Kutsi ‘ de çok olumlu ve dengeli bir anlatım rahatlığı var.. Çok ilgimizi çekti.”
Tahir Alangu / KİM
-“Bir solukta, tatlı, rahat okunan bir eser İç Göç, ılgıt ılgıt avutuyor kişiyi, acı acı da düşündürüyor..”
Ahmet Kabaklı / TERCÜMAN
-“Şiir havasından daha güçlü, tabii, içten bir anlatım. İç Göç’ ü duyarak, yaşayarak okudum.”
Enver Naci Gökşen / ÇAĞRI
-“Kitapta bir çok gerçek olay, birer güzel hikâye dokusu içinde sade bir anlatışla gözlerimizin önünden geçiriliyor.”
Kadircan Kaflı / TERCÜMAN
-“İnsan yurdunun gerçeklerini renk renk, tablo tablo gezip görüyor ve kulağının içinde oynaşan seslerle dinliyor.”
Kadri Oğuz / KÖY POSTASI
-“İç Göç, Anadolu’ nun iç kanamasının şahlanışıdır.”
İlhan Bardakçı / TASVİR
-“Kısa kısa cümleler, özlü ve ifade güçleri yüksek olduğu için hemen her paragrafta kocaman bir dert deşilebiliyor. Yazılar mahalli türkü ve ezgilerle renklendirildiği için şiir gibi zevkle okunuyor.'
Ünal Sakman / TERCÜMAN
Şimdi de “Acı Yol” kitabının yankılarını sunalım:
-“Tahir Kutsi az zamanda ilgi çeken bir röportajcı oldu. Acı Yol, yer yer duygulu ve coşkun, yer yer temeldeki gerçeklere değinen, yer yer suçlayıcı, yer yer bağışlayıcı...”
Tahir Aalangu / KİM
-“Kitaba hangi açıdan bakılırsa bakılsın toplumsal sorunların iç burkan gerçeğini vermekte yazar başarı kazanıyor.”
Hayati Asılyazıcı / DÜNYA
-“Anadolu’ yu güzel yönleri ve acılarıyla tattıran eser. Acı Yol bir solukta okunacak mutlak değerdedir.”
R. Şevki Yeşim / SON HAVADİS
-“Anadolu’ nun sosyal ve ekonomik, kültürel yaşamını yansıtan, Anadolu insanının dertlerini ve düşüncelerini onun ağzından dile getiren Makal güzel Türkçe’ siyle Anadolu yollarında dolaşıp göremediklerimizi gösteriyor bize.”
Muzaffer Uyguner / ÇAĞRI
-“Yılın gazetecisi seçilen Tahir Kutsi kıvrak kalemi, özellik taşıyan üslubiyle köy dâvalarını dile getirmiş. Acı Yol’ da ıstırapları derinden duymuş.”
Selahattin Karayavuz / SON SAAT
-“Tahir Kutsi Makal şiirler yazardı eskiden. Şiirlerini unutmuşum, şimdi düz yazıda ustalaştı. Makal, Anadolu’ nun gerçeklerine vurgun bir ülkü eri... Tüm acılarımızı dile getirmek, duyurmak isteyen bir kişi.”
Oktay Akbal / VATAN
-“Acı Yol’ un üslubu hayran olunacak kadar güzel.”
Türker Acaroğlu / Edebi Eserler Sözlüğü
-“Kör kuyulara itilen Anadolu insanı, halkın ecel terini alnında hisseden Tahir Kutsi Makal’ ın kaleminden, kendini bu kitabın sayfalarında bulacaktır.”
Mustafa Koç / SON SAAT
-“İşte, gerçek bir köy yazarı, işte köyünü, vatandaşlarını seven olumlu ve yapıcı bir gerçek yazar.”
Ali Sert / YENİ KONYA
Ve şimdi de “Köylü Gözüyle Avrupa” kitabı için kim ne demiş onlardan bir özet sunalım:
-“Köylü Gözüyle Avrupa’ yı yarı mizah bir kitap sandımdı, okumaya başlayınca anladım ki tam bir edebi eserdir. Yazar, Avrupa’ yı dolaşmış, keskin çizgiler, ince istihzalarla anlatıyor... Yazar, gerçek Türk, sağlam Türk.”
Kadircan Kaflı / TERCÜMAN
-“Yazılarda mizah kisvesi altında bile olsa bir küçüklük duygusu arıyor insan. Ama hayır. Bütün kitapta samimi bir hayranlık ve gıptadan, bir gün kendi memleketini de o halde görmek arzusundan başka bir duygu yok.”
Abbas Parmaksızoğlu / HERGÜN
-“Yılın gazetecisi Tahir Kutsi köylü gözüyle bakmış Avrupa’ ya. Gördüğünü, duyduğunu, düşündüğünü kıvrak, kendine has üslubu ile dile getiriyor. Diyar-ı küfrün tablosunu usta bir fırça ile çiziyor.”
Selahattin Karayavuz / SON HAVADİS
-“Gazeteciliğin en güç dalı röportaj, yeni kuşak sanatçıların gazeteciliğe geçmesiyle yeni bir kan tazelenmesine uğradı... Köylü Gözüyle Avrupa’ nın özelliği, batıya gitmişlerdeki aşırı tutkunluk, bunun getirdiği bir ezilme, bir kendini aşağılamanın dışında kalışı. Hem gerçekçi, hem güvenli...”
Tarık Dursun / MİLLİYET
Bunlardan sonra, ustalar ustasının “evlilik dönemi”ni anlatalım istiyorum. Gene kendisinin ağzından bunu nakledelim ve sonra yorumumuzu getirelim: “... Yedek subay öğretmenliğimin ikinci yılında gazeteci Ayşe Makal ile evlendim.
Pamukçu Celal Koyun’ un kızıydı. Pamukkale’ nin bitişiğinde ki Develi Köyü’ nden Denizli’ ye göç etmişlerdi. Çeyiz, Çimen, İklim ve İnanç isimli dört çocuğumuz oldu. Eşim de İstanbul’ a gelince gazeteciliği seçti. “Tarla” dergisini çıkardı. Bizim Anadolu, Hergün, Ortadoğu gazetelerinde çalıştı.
Sevgi, beni yaşatan en güzel duygu. Hayatımın her safhasında sevdim. Sevgi, benim için hava idi soludum. Işık idi yol gösterdi, gördüm. Su idi ıslandım, içtim, yaşadım. Yaşama sevincimi buldum...”
Üstad, basın emekçisi olarak gazeteler ve dergilerde muhabir, haberler müdürü, yazar, sekreter, yazı işleri müdürü ve genel yayın müdürü gibi görevleri başarıyla yaptı. Onun basın dünyasında hatıralarının ayrı bir kitapta toplanmasını arzu etmekteydim.
Tahir Kutsi Makal, 62 yaşındaydı, İstanbul’ da yaşıyor ve en son olarak vefatından evvel de Ortadoğu Gazetesi’ nde görev yapmaktaydı.
Mekânı Cennet olsun, kabri nur dolsun...
Alıntı
Tweet
Benzeyen Konular
Konu:
Yazar
Cevaplar:
Gösterim:
Son Mesaj
Tahir Kutsi Makal'ın Felçi Yenişi
Site Yönetimi
0
1,469
05/04/2009, 01:30
Son Mesaj
:
Site Yönetimi
Tahir Kutsi Makal'ın 'Benim Gizli Yazılarım' kitabı
Site Yönetimi
0
1,558
05/04/2009, 01:29
Son Mesaj
:
Site Yönetimi
Tahir Kutsi Makal İle Röportaj-1
Site Yönetimi
0
1,478
05/04/2009, 01:28
Son Mesaj
:
Site Yönetimi
Tahir Kutsi Makal İle Röportaj-2
Site Yönetimi
0
1,979
05/04/2009, 01:27
Son Mesaj
:
Site Yönetimi
Tahir Kutsi Makal ile Röportaj-3(Son Bölüm)
Site Yönetimi
0
1,460
05/04/2009, 01:26
Son Mesaj
:
Site Yönetimi
Ders Kitaplarında Tahir Kutsi Makal
Site Yönetimi
0
1,420
05/04/2009, 01:24
Son Mesaj
:
Site Yönetimi
Tahir Kutsi Makal ve 'TARLA Dergisi'
Site Yönetimi
0
1,789
05/04/2009, 01:23
Son Mesaj
:
Site Yönetimi
Tahir Kutsi Makal (ANADOLU’DA AĞITÇI KADINLAR)
Site Yönetimi
0
2,893
05/04/2009, 01:22
Son Mesaj
:
Site Yönetimi
Tahir Kutsi Makal (HALK OZANLARININ ÇUKUROVA HARİTASI)
Site Yönetimi
0
1,975
05/04/2009, 01:17
Son Mesaj
:
Site Yönetimi
Tahir Kutsi Makal (TÜRK HALK EDEBİYATINDA GERÇEK ÜSTÜCÜLÜK)
Site Yönetimi
0
1,777
05/04/2009, 01:12
Son Mesaj
:
Site Yönetimi
Lütfen seçim yapın:
--------------------
Özel Mesajlar
Kullanıcı paneli
Kimler Çevrim içi
Arama
Ana Sayfa
GÜLCE EDEBİYAT AKIMI
-- GÜLCE ŞİİR TÜRLERİNE GÖRE ŞİİRLER
---- BULUŞMA
---- ÇAPRAZLAMA
---- TRİYOLEMSİ
---- ÜÇGÜL
---- ÜÇGEN
---- DÖNENCE
---- TOKMAK
---- AKROSTİK
---- SONE'M
---- GÜLCE
---- TEKİL
---- YİĞİTCE
---- YUNUSCA
---- BAHÇE
---- SERBEST ZİNCİR
---- ÖZGE
---- GÜLİSTAN
---- YEDİVEREN
---- TUĞRA
-- GÜLCE YAZAN ŞAİRLERİMİZİN GÜLCE ve DİĞER ŞİİRLER
---- (H)
------ Harun YİĞİT
------ Harun YİĞİT
------ Hasan ULUSOY
------ Hasan ULUSOY
------ Hatice ALTAŞ(Asi Çiçek)
------ Hatice ALTAŞ
------ Hacer KOZAN
------ Hatice KATRAN
------ Hatice KATRAN
------ Hikmet ÇİFTÇİ
------ Hülya EKMEKÇİ
------ Hülya EKMEKÇİ
---- (I-İ)
------ İbrahim COŞAR
------ İbrahim COŞAR
------ İbrahim İMER
------ İbrahim İMER
------ İbrahim ETEM EKİNCİ
------ İbrahim ETEM EKİNCİ
------ İhsan ERTEM
------ İhsan ERTEM
------ İsmail KARA(Karozan)
------ İsmail KARA(Karozan)
---- (K)
------ Köksal KIRLIOĞLU
---- (M)
------ Mahir BAŞPINAR
------ Mahir BAŞPINAR
------ Mehmet NACAR
------ Mehmet NACAR
------ Mehmet ALUÇ
------ Mehmet ALUÇ
------ Mehmet ALUÇ
------ Mehmet ÖZDEMİR
------ Mehmet ÖZDEMİR
------ Meltem ARAS
------ Meral ADAK
------ Meral ADAK
------ Melahat TEMUR
------ Mevlüde DEMİR
------ Mevlüde DEMİR
------ Miktad BAL
------ Miktad BAL
------ Mübeccel Zeynep ÜNALAN
------ Mübeccel Zeynep ÜNALAN
------ Muhammed İsa ÖZTÜRK
------ Muhammed İsa ÖZTÜRK
------ Mehmet Ziya DİNÇ
------ Mehmet Ziya DİNÇ
------ Mustafa CEYLAN
------ Mustafa CEYLAN
------ Mustafa CEYLAN
------ MUSTAFA CEYLAN(Editör)
-------- Mustafa CEYLAN
---------- Mustafa CEYLAN(On Punto Yazıları)(Makaleler)
---------- GÜNE BAKIŞ
---------- TAŞ YAĞMURU(Ceylan'ın kaleminden)
---------- Hakkında Yazılanlar
---------- DİĞER ŞİİRLERİ
---------- Hayatı
---------- Sanatı
---------- Hocaları
---------- Çocukluğu
---------- Gençliği
---------- Özlü Sözleri
---------- Önsöz Yazdığı Kitaplar
---------- Siyasete İlgisi
---------- Bestelenen Şiirleri
---------- Fotoğrafları
---------- Mühendisliği
---------- Düzenlediği Etkinlikler
---------- Konferansları
---------- Yer Aldığı Antolojiler
---------- Kitapları
---------- EZAN SUSMAZ Kitabı içindekiler
---------- "YANDI BU GÖNLÜM"-Hacı Bayram Veli Kitabı içindekiler
---------- TAHİR KUTSİ MAKAL Kitabı İçindekiler
---------- SEĞMEN RUHU Kitabı İçindekiler
---------- TOROSLARIN TÜRKÜSÜ Romanı
---------- Armağan-2(AHMET TUFAN ŞENTÜRK İÇİN NE DEDİLER?)Kitabı içindekiler
---------- Armağan-1(ANILAR KORİDORU İÇİNDE SARIVELİLER)Kitabı
---------- YARALI CEYLAN Şiir Kitabı İçindekiler
---------- PAŞA GÖNLÜM Şiir Kitabı İçindekiler
---------- Kırat Geliyor Kitabı İçindekiler
---------- Her Yönüyle YENİMAHALLE Kitabı
---------- Tarihi ve Folkloruyla Elmadağ Kitabı İçindekiler
---------- Köylerimiz Kitabı İçindekiler
---------- Köyümüz Yeşildere Kitabı İçindekiler
---------- Bayramlar Haftalar Günler Kitabı
---------- Ahmet Tufan Şentürk Kitabı
---------- Halil Soyuer Kitabı
---------- Detanlaşan Köylü İsa Kayacan Kitabı
---------- Abdullah Satoğlu Kitabı
---------- Güzide Taranoğlu Kitabı
---------- Gülendenin Beşiği Kitabı
---------- GÜLLÜK ANTOLOJİ (2006)Kitabı
---------- GÜLLÜK ANTOLOJİ(2007)Kitabı
---------- CEYLAN-Tahliller-MAKALELER-Görüşler
---------- Güllük Dergileri
---------- Kapodokya Güneşleri Kitabı
---------- Bir Yanardağ Fışkırması Kitabı
---- (P-R)
------ Rahime KAYA
------ Rahime KAYA
------ Refika DOĞAN
------ Refika DOĞAN
------ Ramazan EFE
------ Ramazan EFE
------ Rengin ALACAATLI
---- (S-Ş)
------ Sabiha SERİN
------ Sabiha SERİN
------ Serap HOCA(Serap ÖZALTUN)
------ Serap HOCA(Serap DEMİRTÜRK)
------ Süleyman KARACABEY
------ Süleyman KARACABEY
------ Serdar AKKOÇ
------ Serdar AKKOÇ
------ Sevgili ÖZBEK
------ Sevgili ÖZBEK
------ Şemsettin DERVİŞOĞLU
------ Şemsettin DERVİŞOĞLU
------ Şükran GÜNAY
------ Şükran GÜNAY
---- (T-U-Ü-V)
------ Turan UFUKTAN
------ Ümran TOKMAK
------ Ümran TOKMAK
---- (Y-Z)
------ Yusuf BOZAN
------ Yüksel ERENTÜRK
------ Yusuf BOZAN
------ Yüksel ERENTÜRK
------ Yusuf Ziya KARAHASANOĞLU
------ Zübeyde GÖKBULUT
------ Zübeyde GÖKBULUT
------ Yıldız TOKSÖZ
------ Yıldız TOKSÖZ
GÜLCE'YE DAİR
-- GÖRÜŞLER
---- Gülce Nedir?
---- Gülce ve Ozanlık
---- Gülce Manifestosu
---- 5 Hececiler ve Gülce
---- Garip Akımı ve Gülce
---- Fecr-i Ati ve Gülce
---- Hisarcılar ve Gülce
---- Neyzen Tevfik, Aşk
---- Mazmunlar
---- Gülce Ne Değildir?
---- Hece Vezni ve Gülce
---- Serbest Şiir ve Gülce
---- Aruz Vezni ve Gülce
---- Gülce ve Zolal
---- Gülce Tarihinden
---- GÜLCE-(Atölye)-Video Dersler
------ Gülce Etkinlikleri
------ Kurucular Beyanı
------ Gülce 2009
------ Doğru Yaz/Konuş
------ Gülce-2010 Projeleri
------ Gülce-2011 Projeleri
------ Üstad Necip Fazıl'dan
------ Gülce-Aruza Dair
------ Öneriler-Çalışmalar
------ GÜLLÜK DERGİSİ
------ Gülce'ye Öneriler
------ Röportajlar
------ Negatif Bakışlara
------ Aleyhimizdekiler
------ M.E.B' na
---- Gülce'de Mesajlar-Projeler
------ Gülce-Güldeste(1)
------ Destanlarımız
------ Dede Korkut
------ Öncü Kadınlarımız
------ Peygamberlerimiz
------ Nutuk(Gülce)
------ Nutuk(Z.Korkmaz)
------ Kutlu Hanımlar
------ Ozanlarımız
------ NasrettinHoca
------ Yedi Askı
GÜLCE TÜRK ŞİİR AKADEMİSİ
-- Şiir Akademisi
---- Şiir Akademisi
------ HALK EDEBİYATI
-------- DİVAN EDEBİYATI
-------- BATI EDEBİYATI
-------- YENİ TÜRK EDEBİYATI
---- Hece Vezni' ne Dair
---- Şiir Tahlilleri
---- Aruz Vezni' ne Dair
---- Hiciv Tarihinden
---- Ustalardan Şiirler
---- Ustalardan Makale
---- Aramızdan Ayrılanlar
------ Ustalardan Şiirler
-------- A. Tufan ŞENTÜRK
-------- DİLAVER CEBECİ ANISINA
---- Şiir Üstüne (Serbest)
---- Atışma Sayfamız
---- Denemeler-Makaleler
---- Şiirde Dönüşüm
---- Şiir ve Anlatım
-- Türk Edebiyatı Şiir Türleri
---- Şiir Türleri
---- İslâmiyet Öncesi
---- Servet-i Fünun
---- Garip Şiirler
---- Akımlar
---- Edebî Sanatlar
---- Söz Sanatları
---- Şair Padişahlar
---- Şiir Tarihimizden
---- Yıllara Göre Edebiyat
---- Mehmet Nacar
DÜNYA EDEBİYATI
-- Dünyadan Şiir Türleri
---- Burns Stanza
---- Choka
---- Go Vat
---- Catena Rondo
---- Onegin Stanza
---- Canzonetta
---- Bauk Than
---- Rhupunt-Galce
---- Septilla
---- Viator
---- Luc Bat
---- Tritena
---- Pantoum
---- Shakespeare Sonnet
---- Diamonte
---- Villanelle
---- Hutain
---- Hex Sonnata
---- Hexaduad
---- Haynaku
---- Harrisham Rhyme
---- Guzzande
---- Gratitude
---- Glosa
---- Garland Cinquain
---- Fornlorn Suicide
---- DÜNYA EDEBİYATI
---- Dünyadan Destanlar
---- Dünyadan Şiirler
KAYNAKÇA
-- Konularına Göre Şiirleriniz
---- Aşk Şiirleriniz
---- Atatürk Şiirleriniz
------ 23 Nisan Şiirleri
------ Atatürk'e Dair
---- Kahramanlık Şiirleriniz
---- Doğa Şiirleriniz
------ 2009 Yılı Sayılarımıza
---- Taşlama Şiirleriniz
---- Gurbet Şiirleriniz
---- Tasavvuf Şiirleriniz
---- Barış Şiirleriniz
---- Şehir Şiirleriniz
---- Anne Şiirleriniz
------ Babanıza Şiirler
---- Doğum Günü Şiirleriniz
---- Deprem Konulu Şiirler
---- Diğer Şiirleriniz
---- Köşe Yazarlarımız/Makaleler
------ Mustafa CEYLAN
------ Refika DOĞAN
------ Osman ÖCAL
------ Ahmet ÖZDEMİR
------ A. S. ATASAYAR
------ Prof.Dr.İsa KAYACAN
-------- Prof. Dr. İSA KAYACAN
------ Rahime KAYA
------ Harun YİĞİT
------ İlqar MÜEZZİNZADE
------ Sündüz BİGA
------ Nazmi Öner(Şiirler)
------ Nazmi ÖNER(Nesirler)
------ Coşkun KARABULUT
------ Prof.Dr.İsmail YAKIT
------ Prof.Dr.Asım YAPICI
------ Sabit İNCE
------ Muhsin DURUCAN
------ Abdulkadir GÜLER
------ Ünal Şöhret DİRLİK
------ Metanet YAZICI
------ A.Aşkım KARAGÖZ
------ Gazanfer ERYÜKSEL
------ Mehmet GÖZÜKARA
------ Necdet BULUZ
------ Yusuf Özcan
------ Afife Demirtaş
---- Mustafa Ceylan
---- Bizden
-- Video Yağmuru
---- Ozanlar-Şairler
---- Bizden Videolar
---- Rasim Köroğlu
-- Genel
---- SERBEST KÜRSÜ
---- Duyurular
---- Röportajlar
---- Günün Şiiri
---- Günün Nesiri
Edebiyat Biz Platformumuzda
-- Gülce Tv
-- Türk Argo Sözlüğü
-- Edebî Konular Forumu
Konuyu görüntüleyenler:
1 Misafir
Mustafa Ceylan |
Dost Sitelerimiz:
Türkçe Çeviri:
MyBB
Türkiye
Üretici:
MyBB
, © 2002-2024
MyBB Group
-Theme © 2014 iAndrew
Sitemizde yer alan eserlerin telif hakları şair-yazarların kendilerine veya yetki verdikleri kişilere aittir. Sitemiz kâr amacı gütmemektedir ve sitemizde yer alan tüm materyaller yalnızca bilgilendirme ve eğitim amacıyla sunulmaktadır. Kaynak gösterilmek suretiyle alıntı yapılabilir.(Haberleşme : ceylanmustafa_07@hotmail.com)
Doğrusal Görünüm
Konu Görünümü
Yazdırılabilir Sürüm
Konuya Abone Ol
Konuya Anket ekle
Konuyu Arkadaşına Gönder