SiteAna Sayfa
Güllük Dergisi
Şairlerimiz
Arama
Üyeler
Video
Yardım
Giriş Yap
Kayıt Ol
Oturum Aç
Kullanıcı Adı:
Şifre:
Şifremi Hatırlat
Beni Hatırla
Your browser does not support the audio element.
Akdeniz Radyo istek
Tıklayın-Okuyun/Güllük Dergisi
Web'de Ara
Sitede Ara
0 Oy - 0 Yüzde
1
2
3
4
5
Konu Modu
Tahir Kutsi Makal'ın 'İÇ GÖÇ' Kitabı
Site Yönetimi
Admin
Üyelik tarihi:
Jan 2008
Mesaj Sayısı:
12,518
Konu Sayısı:
11,588
#1
05/04/2009, 00:40
-Araştırma-İnceleme-
MUSTAFA CEYLAN
*************************
BİR ANADOLU DESTANI: “İÇ GÖÇ”
ESERİN KÜTÜĞÜ:
KİTABIN ADI: İÇ GÖÇ
KAPAK DÜZENLEMESİ: Gürbüz AZAK
FOTOĞRAF: Oktay İYBAR
Tarla Yayınları Sanat Eserleri Dizisi: 3
İlk baskısı Nisan 1964’ de yayınlanan kitabın, incelemesini yaptığız baskısı, Kasım 1966’ da Toker Matbaasında yapılmış.
Bu kitaptaki yazılar, 1960 Gazeteciler Cemiyeti, 1961 Türkiye Gazeteciler Sendikası, 1962-1963 Gazeteciler Cemiyeti ile BP Basın Armağanları’ nı almış ve yazarına “Yılın Gazetecisi” ünvanını kazandırmıştır. 156 sayfadan oluşan kitapta;
1-Anadolu Toprağı
2-Köy Öğretmeni
3-İstanbul
4-İç Göç
olmak üzere 4 bölüm bulunmaktadır. Her bölüm, kendi içinde çeşitli konuları işleyen muhteşem analizlerle doludur. Kitabın tamamında 41 ayrı başlık altında yazarına 41 kere “maşallah” dedirtecek güzellikte röportajlar bulunmaktadır.
İç Göç kitabı başlı başına bir Anadolu destanıdır.
Bu destan içinde, köyden kente göçün öyküsünü bulmakta, Anadolu’ nun şehirleşme sancısını yaşamaktayız. Tarım toplumundan sanayi toplumuna geçişin sıkıntılarını, topraktan betona kaçışın acılarını, karın doyurmak için büyük şehirlerin çevresinde oluşturduğumuz gecekondu kentlerimizin yorgun duygulanışlarını görmekteyiz.
Öylesine akıcı bir tarzda kaleme alınmış ki, kitabı elinize alıp okumaya başladığınızda, bir solukta okuyup bitiriyorsunuz. Bu kitaptaki dil, Tahir Kutsi’ nin muhteşem Türkçe’ sinin bayraklaştığı dil olup, insanın can evinin balkonunda gönül çiçeği gibi açmaktadır. Kitap, akıcılığı ile okuyanı kendisinden kapıp götürmekte, Anadolu insanının evine, ocağına, bağına, bahçesine, köyüne misafir etmektedir.
İç Göç’ ü okurken, sanki televizyonda bizden, yerli bir diziyi izler gibi oldum. Ve düşündüm... Televizyon program yapımcıları acaba bu kitabı görmüşler midir? Bu eser, başlı başına bir yerli dizi senaryosudur.
İç Göç, kırsal kesimden kentlerin varoşlarına göçün türküsüdür.
Bu eserle üstad, kendi hayat öyküsünün belirli bir kesitini de bizlere sunmuştur. Burada anlatılanlar hayâl ürünü olmayıp ülkemizin katı gerçekleridir.
Bundan seneler önce, yazdığı bu eserle ülke gerçeklerini dile getirmiş olan yazarın söylediklerine, o yıllardaki yöneticilerimiz ne kadar dikkat etmişlerdir? Ülkemiz, doğudan batıya taşınıp durmuştur. Köyden şehre akın akın insanlar gelmiş, şehirlerin çevresine inanılmaz kentsel dokular yamanmıştır. Yöneticilerimiz de zaman zaman gecekondu affı çıkarmışlar, gecekondulaşmaya çare bulmaya çalışmışlarsa da, ürettikleri bazı projeler kâğıt üzerinde kalmıştır.
Bence, üstadın metoduyla meselelere yaklaşılsaydı, hazırlanan akılcı projeler rafa kaldırılacağına uygulamaya konulsa idi, ülke olarak bir çok kentsel problemden de yıllar önce kurtulmuş olurduk.
Senelerden bu yana aynı sancıyı çekmekteyiz.
Göç dalgaları, özellikle şehir belediyelerimizin başlarına dert olmaktadır. Sağlıksız ve çarpık gelişen şehrin alt yapı hizmetleri yapılamamakta, eğitimden sağlığa, ulaşımdan enerjiye varıncaya kadar çaresizlikler, insanlarımızın boynuna dert kravatı gibi asılmaktadır. Kent planlamaları yapılamamakta, imar planları altüst olmaktadır.
Tahir Kutsi, 41 konu başlığı altında incelediği göç hadisesinin sebeplerini ve doğurduğu sonuçları, kendine has üslupla, gayet güzel bir şekilde anlatmıştır. Ve eserin sonunda, bütün bunları maddeler halinde çözüm önerileriyle birlikte sıralamıştır da...
Bakınız kitabın sonunda; “Ve İsyan” bölümünde Tahir Kutsi’ nin söylediklerine kulak verelim: “... Yıllardan beri İstanbul’ a akın var. Köyden şehre akın... Anadolu’ nun bir çok köyü kurulduğunda kaç evlik ise şimdi de hemen hemen o kadardır. Eskiden yedi tepe üstüne kurulan şehir denince yerlinin, yabancının aklına İstanbul gelirdi. Şimdi yetmiş tepeli İstanbul. Korkunç bir hızla büyüyor. Nüfus korkunç bir şekilde artıyor. İstanbul büyük sanayi şehri sayılmaz. Köylü de sanayie koşmuyor. Köydeki durumundan pek az farklı yaşama durumuna geçebileceğini tahmin ediyor da çıkıyor köyden. Aradığı rahatı bulamadığını görüştüğümüz ve tanıdığımız binlerce iç göç kahramanından dinledik, gördük.
SEBEPLER:
Köyden şehre akının başlıca sebebi olarak şunları tespit ettik: (1960’lı yıllarda)
1-Toprak kıtlığı. Toprak zayıflamaktadır, erozyonla her yıl binlerce dönüm arazi kaymakta, yok olmakta, buna paralel olarak tarlanın verimi, şimdiye kadar hep tarladan alındığı ve buna karşılık bir şey verilmediği için kaybolmaktadır. Bir çok yerlerde toprak ağaları vardır ve fakir köylü, ağanın işinde-kaydında ezilmekte, insani bir kişilik kazanamamaktadır.
2-Anadolu’ nun bir çok köyünde okul yoktur. Biz “kör kaldık çocuğumuz okusun” diye düşünen babalar, köyü var, okulu var, öğretmeni yok, köyden çıkmakta yahut yakın bir yerde ilkokuldan sonra okunacak okullar bulunmadığı için “şehirde sürünür, yine okuturum” düşüncesiyle yola dökülmektedir.
3- Kan davası. Köyde herkes birbirini tanımakta, birbirini sevmekte, yahut aynı derecede nefret etmektedir. Herkesin birbiriyle bir bağlantısı vardır. Ya iyilik, yahut kötülük bağlantısı. Öç alınmak, vurulmak korkusu, yaşamaya tutkusu köylüyü bulunamayacağı yerlere, şehirlere itmektedir.
4- Kızı kaçırılan yahut kocası yokken kızı gebe kalan, baba, köylünün yüzüne bakamayacağı utanç duygusuyla pılıyı pırtıyı yüklenip göçe hazırlanmaktadır.
5-Köylerde nüfus süratle artmakta, buna karşılık bütün gelir kaynakları aynı kalmaktadır. Köylünün çocuğunu evlendirmesi, bir gencin alacağı kıza başlık verip düğün etmesi güçlükler doğurmakta, dilenmek pahasına da olsa aşk yüzünden köyden çıkılmaktadır.
6-Bulunduğu çevrede hırsızlığı, uğursuzluğu, yahut bir uğursuz hastalığa yakalandığı şâyi olmuş bulunanlar hem hastalığı tedavi ettirmek ve hem kendisini kınayan gözlerden ırak tutmak düşüncesiyle, İstanbul’ a gidecek kara treni beklemektedir.
7- İstanbul’ da yerleşmiş, hamallıktır; duvarcı ustalığıdır, fabrika işçiliğidir, çöpçülük, gece bekçiliğidir vs. iş sahibi olanlar köye gittiklerinde arkadaşlarına etki yapmakta, göçü onlar için zaruri kılmaktadır. İstanbul’ un taşı toprağı altındır sözü yaygınlaşmaktadır. Köylü için İstanbul kurtuluştur.
8-İstanbul, Almanya, Avusturya, İsviçre ve öteki işçi isteyen dış ülkelere işçi sevk istasyonu görevini yapmaktadır. İç göç kahramanı dış göç için İstanbul’ u köprü yapmakta, Almanya’ ya gidene kadar İstanbul’ da kalmakta, İstanbul tutkusu dönüşte de onu şehre bağlamaktadır.”
SONUÇ:
Köylünün kurtuluş bildiği İstanbul, yüzlerce, binlerce kişinin hayâl kırıklığına uğramasına sebep olmuştur. İstanbul’ la köyün farkı yalnız deniz, yalnız ışıklar, yalnız koca koca binalar ve şık gezinen insanlar kalabalığıdır. Köydeki işsizlik İstanbul’ da da vardır. Köydeki sefalet İstanbul’ da da aynı. Küçük adamın, ekmek kavgasında yenilmiş vatandaşın ıstırabı köydeki gibi şehirde de devam etmektedir. Kocaman camlı büyük büyük binalar hayâli bir duvar dibinin, bir sur kovuğunun, bir eski hamamın, cami avlularının, parkların, sabahçı kahvelerinin, Gülhane Parkı’ nın, talih yardım ederse bir gecekondunun köşesine sıkışmaktadır. Köydeki susuzluk, okulsuzluk, yolsuzluk gecekondu semtlerinde de vardır. Gecekondularda, İstanbul gecekondularında taşradan gelenler taşra hayatı yaşamaktadırlar.
Köydeki kavgalar İstanbul’ da da vardır. İşçi gurupları kendi aralarında ekmek mücadelesi için kavga ederler, kız-kadına yan gözle bakmak yine köydeki gibi döğüşe sebep olmakta, kazanılan yine kahvehanelere bırakılmaktadır. İstanbul’ un yerlisi kahvehane dışındaki eğlence yerlerinde gönül eğlendirmektedir. Taşralının eğlencesi yine köydeki gibi “pişpirik”tir, ucuz sinemalardır.
İSYAN:
“Hırpani der, hücum ederiz, küçümser, seçimden seçime “köylü efendimizdir” deyip sonra yüz çeviririz. Softalar deriz, cahiller deriz. Yobaz deriz. Gerici deriz köylü için. Geleneğine, göreneğine, diline bağlı ilkel insanlar topluluğu olarak görürüz, küçümseriz, yukarıdan bakarız ve hattâ tiksiniriz. Ama ne yaptık köylü için? Şu anda ne yapmaktayız? Okul yoktur, okul olsa köylüyü uyaracak, aydınlatacak öğretmen vermeyiz. Şehirliler olarak, aydınlar olarak köylünün yaşayışından, nasıl mahrumluklar içinde bulunuşundan, ıstırabından, hastalığından, sağlığından, yolundan haberimiz yoktur. Ne yer, ne içer, nasıl geçinir, nasıl eğlenir bilemeyiz, bilmek istemeyiz. Köyün derdine, davasına eğilmek maksadıyla Anadolu’ ya gitmek yerine fırsat bulursak Avrupa’ ya kaçarız. Sonra da sefil der, fakir der, softa-yobaz, kaba, dil bilmez, ağız bilmez der aşağılarız, küçümseriz. Her yeni gelen taşralı şehirlinin yüzünü buruşturur.”
İÇ GÖÇ ÖNLENEMEZ:
“İstanbul’ a akını önlemek için İstanbulluluk vergisi konulacak. İstanbulluluk vergisi, ayak bastı parası almak ve bunun gibi “arizi” tedbirler iç göçü önleyemez. Nerde bulacaksın İstanbul’ a gelen köylüyü ki vergi alacaksın? Anadolulu polis bültenlerinde “bimekân takımından” diye geçer. Önce sebepleri ortadan kaldırmak gerekir. Yıllardan beri sürüncemede bulunan toprak reformunun gerçekleştirilmesi, köye okul, su, yol götürülmesi, köylünün emeğinin değerlendirilmesi gerekir. Köye öğretmen vermek, öğretmene imkânlar vermek gerekir. Köye seçimden seçime oy için değil her zaman, dert ve davasını halletmek için gitmek gerekir.”
İşte kitabın sonunda Tahir Kutsi seneler önce bunları söylemiştir.
Bunca senedir değişen ne oldu ki? İç göç önlenebildi mi? Halen devam etmiyor mu? Bu sefer sadece köyden kente değil, Artvin, Sivas, Kars gibi şehirlerden Ankara, İstanbul, İzmir ve Antalya gibi büyük şehirlere olmaktadır. Bu kez, şehir merkezleri boşalmaktadır. Bugün Diyarbakır ve Adana gibi illerimiz, özellikle kahpe terörün açtığı derin yaralarla içten içe kanamış, bu şehirlerimizin nüfusları milyona gelip dayanmıştır.
Bunca geçen seneler altın değerindeydi. Güzelim yılları nasıl savuruverdik? Nasıl, “bana dokunmayan bin yaşasın” zihniyetine düşüp, görmeyen, duymayan, bilmeyen toplum olup çıkmıştık?
Ülkemizin mühendisleri, haritacıları, hesap adamları, hekimleri, profesörleri, yazarları, şairleri nerede kalmıştı?
Şimdi bu güzel eserin bölümleri arasında gezinmeye başlayalım:
BÖLÜM I: ANADOLU TOPRAĞI
Anadolu toprağı bölümü, 7 ayrı konudan ve yazıdan meydana gelmiştir. Her konunun kendine has kahramanı bulunmaktadır. Her kahraman, yazarın şahane tasvirleriyle adeta fotoğrafı çekilerek sunulmuştur.
Anadolu Toprağı bölümü, üstadın doğduğu köy olan Oğuz Köyü’ nü ve sıkıntılarını anlatmaktadır.
KAMYON ÜSTÜNDE BİR YOLCULUK
Bu bölümde “Dayıbaşı” portresi oldukça enteresandır. Politikacıların köylünün dertlerini sigara kâğıtları üzerine not aldıklarını, köyden ayrılınca da bunu attıklarını, sadece seçimden seçime politikacıların köye uğradığını anlatan bu bölümde, köye ulaşım meselesi işlenmektedir. Sıkışık günlerde Büyükkent Belediyelerinin ilçelere ve yakın köylere otobüs seferleri koyması önerisi getirilmektedir. Köylünün çapa yapmaya kitleler halinde gidişlerinde belediyelerin otobüs seferi düzenlemesi gerektiği vurgulanmaktadır. Köyde çalışmak ve köyde üretken olmak gerektiği de bir çözüm olarak verilmektedir.
Köyden kente göç edenlerden çok, köye geri dönenlerin yıkılmışlığı, mahvolmuşluğu gündeme getirilirken, İstanbul’ a akının sebepleri üzerinde durulmaya çalışılmaktadır.
“ÇARŞAF” ta “Kazıkbağ Musa ve eşi Hörü Nine” tiplemesiyle Anadolu kadınının “çarşaf giyimi” üzerinde durulmaktadır. Köylünün aydınlanması gerektiği, bunun için eğitime gereken önemin süratle verilmesi gerektiği anlatılmaktadır. Seçmen listelerine parmak basarak imza atan köylü değil de, kendi imzasını atabilen köylü olmak lâzımdır denilmektedir.
“EKİNLER BİR KARIŞ” ta “Hasan Dayı” nefis bir şekilde anlatılmaktadır. Politikacıların köylünün suyunu bir gazinoya gasp ettikleri anlatılırken, yanlış yatırımın sonuçları vurgulanmaya çalışılmıştır. Köyün makinalaşması işlenirken, Hasan Dayı’ nın iç sıkıntıları yansıtılmıştır.
“İKİ ÇİZGİ BİR SATIR” da, köy davası güdenlerin, aydın geçinip köylüden yana geçinenlerin köyü ve köylüyü bilmedikleri söylenmekte ve köylüyü esas alan programların Ankara ve İstanbul gibi büyük kentlerde, köylüden uzak yerlerde yapılmasının sonuçları anlatılmaktadır. Anadolu köylüsüyle Büyükşehir köylüsü arasındaki farklar, lirik bir anlatımla sergilenmekte, ve “muhtar tiplemesi” konunun merkezine yerleştirilmiş bulunmaktadır. Yağmuru dualardan bekleyen, öğretmenden yoksun köy ve öğretmen okullarına zengin-hatırlı ailelerin çocuklarının alınması hususu eleştirilmektedir.
“KİREMİT” te, “İzzet Ağa ve eşi” konunun kahramanıdır. Köy evlerinin toprak damlardan kiremite dönüşmesiyle, yel-romatizma gibi hastalıkların tedavisinde küp kırığı ısıtılması veya kiremit ısıtılıp ağrıyan yere konulması anlatılmakta ve köyün sağlık meselesi dile getirilmektedir.
“KETEZİ ÇIKAN KAĞNI” da, “Yanıyılık Ali ve Kene Kâzım” konunun kahramanlarıdır. Köylünün işi hükümete kaldı mı, kara günde kalmış demektir anlayışını ve köylünün silâh tutkusunu anlatan bu bölümde kafaya sıkılmış kurşunun yerine su toplanıyor da, köylünün toprağına bir türlü su akıtılamıyor düşüncesi sergilenmektedir. Kağnı ve biçerdöğer rekabetini ve köylünün makine kullanımını dile getirmektedir.
“KIZGIN GÜNEŞ ALTINDA” da, ırgatla biçerdöğer arasındaki fark dile getirilerek, 9 ırgatla 4 dönüm, bir biçerdöğerle 10 dönüm hesabı ortaya konulmaktadır. “Yılan lânetlenmiş, sürünür... Ya biz, biz ırgatlar da mı lânetliyiz? Kendi ekmekleri için başkaların-ağaların ambarlarını dolduran biz ırgatların çilesi” dile getirilmektedir.
İşte Anadolu Toprağı bölümü böyle...
Dediğimiz gibi üstadın doğduğu köy anlatılırken, büsbütün Anadolu köylerini dile getirmektedir. Anadolu köylüsü yetimdir, gariptir, sahipsizdir. Eğitime ihtiyacı vardır. Köylü gerçekten efendimiz ise ihtiyaçlarını karşılamak gereklidir! ..
BÖLÜM II. KÖY ÖĞRETMENİ
Bu bölüm, üstadın askerlik yaptığı köyden manzaralar içermektedir.
“ANADOLU YOLUNDA” başlığı altında “Ülkücü öğretmenler yolda. Köyü kalkındırma düşüncesi, köylüyü okutma, uyarma gayreti, eğitim seferberliğine giriş ve devrimin şuuruna ermiş binlerce gençten kurulu bir kültür ordusu..” denilerek, köylünün eğitim ordusu ile “temelli kurtuluşa” ereceği anlatılmaktadır. Yazar, asteğmen-öğretmen olarak Konya ovasında boz zemin üstünde gittikçe büyüyüp beliren köy yollarına düşmüştür. Yeni bir iklim adamı olmanın heyecanını yaşamaktadır. Bir şeyler vermek, bir şeyler kazanmak heyecanı içindedir.
“HİÇ UNUTAMAYACAĞIM SES” de, Yunak’ ın Susuz Köyü’ne ilk geldiği günü ve ilk kez kendisine “öğretmenim” denilmesini dile getirmektedir. Öğretmen arkadaşı Mehmet Duran’ ın sunduğu “acı çay” ve çayı tadlandırmak için atılan 4 adet şeker ve bir köy öğretmeninin ruhsal yapısı dile getirilmektedir.
“EN GÜZEL GÜLÜŞLÜ KIZ” da, Esma ve babası tiplemeleri muhteşem tiplemelerdir. Bugün bile köylerimizdeki okulların manzarası Tahir Kutsi’ nin anlattığı gibidir. “Beş sınıf bir ders evinde idiler. Birinci sınıf girişte, sağda sıralanmıştı. Beş masa birleştirilmiş, iki yanına beşer parça aralıklı sıra konulmuştu. Çocukların ayağa kalkması, sıraların üstüne çıkış şeklinde oluyordu. Öğrencilerin elbiseleri de kalkaışları gibi karmakarışıktı. Seksen üç kişilik ders evinde üç dört kişinin podyesi ve yakası vardı.”
“Çocuklar da boğuşuyor olmalıydı. Üst-baş kalmamıştı hiç birinde. Yırtık, kirliydi, dökülüyordu. Kız öğrenciler en az beşer fistan giymişlerdi. Uzun şalvarlarının üstünden en az beş fistan kumaşının soluk renkleri görünüyordu. Çoğu camsız pencerelerden giren sert ve soğuk rüzgârda dalgalanıyordu.
Esma sıranın üstüne çıkmıştı, bir eliyle eteğini yani eteklerini düzeltiyor, bir eliyle de karşısındaki kırık camdan gelen rüzgârı geri itercesine yüzünü, saçlarını saklamaya çalışıyordu. Ve de gülüyordu.”
“Esma okulun en küçük kızı. Yaşta ve boyda en küçük. Ve de Dünyanın en güzel gülüşlü kızı. Bir gözünü yumup ta gülüyor. Her zaman her bakışta, her soruşta gülüyor.
Öğretmen arkadaşımla birlikte ilk derse girişimde de o gülmekteydi. Kırmızı bir entarisi vardı. En son ayağa kalkan o olmuştu.'”
İşte ustalar ustası Tahir Kutsi’ den tasvirler...
İşte Anadolu’ dan unutulmaz manzaralar...
“ELİ SOPALI KADIN” da, Abdül’ ün anası, yazarın çizdiği kahramanlardan birisidir. Bu başlık altında, çocuğu olmayan Anadolu kadınının hoca’ lardan ve kocakarı ilâçlarından nasıl medet umduğu anlatılmakta ve köylünün nüfusa kayıtta bilerek ihmalkâr davrandığı belirtilmektedir.
“YAVUKLUYA MEKTUP (I) ” “YAĞMUR VE BAŞAK” başlığı altında; okul, köy ve köylünün aşkı kaleme alınarak, köy okullarında dersi olduğu halde kitabı bulunmayan “Tarım İş ve Aile Bilgisi” derslerinden bahsedilmektedir.
“MISTIK” da, yazın çoban olan kışın öğrenci olan küçük çoban Mıstık anlatılmaktadır. Yazının bir bölümünde “Yazın koyun güderdim de kışın okurdum. Sıcacık olurdu sınıf. Sobayı kendi elimle yakardım. Herkesten önce gelirdim, üfürürdüm, sobayı yakardım. Sıcak yataklardan kalkan, yaşıtlarım sıcak sınıflara koşarlardı. Okul tatiline kadar uzardı boyum, sonra da kısalırdı. Okul bitti şimdi, şimdi boyum hiç uzamayacak. Uzamadığından kimseye yetişemeyeceğim. El içine karışamayacağım. Karışıp bu akıl da benden diyemeyeceğim. Hep “küçük çoban” diyecekler bana, “Mıstık” diyecekler.
Bari hep küçük kalaydım. Yaşım büyümeseydi de hep öğrenci kalaydım. Ölünceye kadar yazın çalışıp kışın okuyaydım. Uslu uslu ders dinleyeydim. Öğretmen sorunca parmak kaldıraydım.
Öğretmen, öğretmen neye verdin bu diplomayı? Niçin okulu bitirttin bana? Zor soraydın da, benim hiç duymadığımı soraydın da sınıfta bırakaydın a! Kulun kölen olam öğretmenim, yırt şunu, al beni okuluna! Al ve okut beni! Kurbanın olam, evini süpüreyim, suyunu çekeyim.'
İşte Mıstık bu... Tahir Kutsi’ nin anlattığı Mıstık...
“BOŞLUK” ta öğretmen dayağı işlenmiştir.
“SUSUZ KADIN” da köylünün su çilesi işlenmiştir.
“GÖZ DAĞI” nda ayağı çamurlu, eli değnekli bir adamın okula gelişi anlatılmakta ve sınıfın kapısına başını vurarak yaralanan oğlu için okula öfkeli gelen baba portresi çizilmiştir. Köylünün haklarını savunma gayretinde bulunan, işi-gücü mahkemelerle ve davalarla olan bir Anadolu köylü tipi çizilmektedir.
“KIZ PAZARLIĞI” nda, başlık parası, kuma, gelin, kaynana, çocuk yaşta evlilik, yaşlı adamla genç yaşta evlenen kızlar işlenmektedir. Burada Motor Ali olayın kahramanıdır. Genç karısının adı da Hatçe’ dir.
“TEZEK KOKUSU” nda, Anadolu köylüsünün ısınma problemi ele alınmaktadır. “Öğrenci kitaptan önce kerme kucaklar, tezek kokusu duymayınca köylü ısınamaz' denilen yazıda, gübre ve erozyon konuları özellikle vurgulanmaya çalışılmaktadır.
“YAVUKLUYA MEKTUP (II) ”, “Medet” başlığı altında yazar, yavuklusuna yazdığı mektupta “Altınımızı Mısır’a dökmüşüz. Ölülerimizi Yemen çöllerinde bırakmışız. “ demektedir. Şimdi en önemli mesele, halkın eğitimidir. Yani Halk Eğitim meselesidir. Öğretmen sorunlarının çözümlenerek eğitim seferberliğinin başlatılmasını arzular. Halk eğitim kurslarının faydasından bahseder.
İşte köy öğretmeni Tahir Kutsi’ nin anlattıkları.
Temiz, sade, yalın ve enfes bir Türkçe ile anlatılanlar, Anadolu’ nun burcu burcu Türklük kokan havasını yansıtmaktadır.
Köyün eğitim, sağlık, ısınma, barınma, eğlenme, dinlenme, çalışma, iletişim, ulaşım, enerji gibi tüm sorunları bu iki bölümde gayet veciz bir şekilde dile getirilmiştir. Anadolu destan olmuş, Tahir Kutsi’ nin bu kitabında zirvelere çıkmıştır.
Köylünün evlilik, okuma-yazma, su, kuraklık, kredi borcu, teknolojiye kavuşması, giyimi, kuşamı dahil her konusu teker teker ele alınmıştır. Anadolu destanıdır “İç Göç” kitabı... Bir Anadolu destanı...
BÖLÜM III: İSTANBUL
İstanbul Bölümü, kendi içinde 8 ana başlıktan oluşmuştur. Büyükşehrin cümle sıkıntıları şahane bir üslupla adetâ şiirleştirilmiştir.
“SABAH” başlığı altında; işsizlik, İstanbul’a trenle geliş anlatılmaktadır. Trenin İstanbul’u sabah sabah uyandırışı tasvir edilmektedir.
“İMAR ACISI” nda göç, işsizlik, iş bulmanın zorluğu, İstanbul’ daki işsizlik ele alınmış ve “Günümüzde iş bulmak Nuh’un gemisini bulmaktan zordur” görüşü yansıtılmıştır. Ev yapmak için varlıklı olmak gerektiği ifade edilmiş, arsa yağması ve gecekondulaşma işlenmiştir. Gecekondu yapanın bir de akrabası için yaptığı ve köyüne mektup yazarak köyden kente göçü nasıl teşvik ettikleri anlatılmaktadır. İmar ve tapu sorunları bir bir öyküleştirilerek gecekonduların yıkımı meselesi değerlendirilmektedir.
“BARAKA OKULLAR” da, pencereleri mikadan teneke-baraka okullar dile getirilmiştir. Bu arada, Tahir Kutsi’ nin öğrencilik yıllarında Denizli’ de ilk kez baraka okulla tanıştığını şu cümlelerden öğrenmekteyiz. “Denizli’ ye eğitim tugayı geldiğinde lisede öğrenci idim. Kıyı mahallede oturdum. Bir sabah uyandığımda karşıdaki dağların dibine kadar uzanan alanda kurşuni renkli yarı silindirlerin oturtulmuş olduğunu gördüm. Askerlik dersinde öğrendik, baraka imiş onlar. Yatılırmış, depo olarak, at - katır ahırı olarak kullanılırmış.”
“ÖLMEDEN MEZARA KOYDULAR BENİ” de, hapishanelerin ziyaret günlerinde önünden manzaralar aktarılmaktadır. Hapishane kapısının tam karşısındaki çay ocağına yerleşen yazar, güzel bir araştırma ve inceleme yapmıştır.
“TEPELER” de eskiden İstanbul’a yedi tepeli gelin denildiği ancak, şimdilerde yetmiş tepesinin bulunduğunu, demokrasi tepeleri olarak da gecekondularla örülmüş tepelere sahip olduğu anlatılmaktadır.
“TAŞLI TARLA”... “HALİNE AĞLA” da susuzluk, konut, gecekondu konuları ele alınarak “delikanlı tiplemesi” sergilenmektedir.
“KAÇAK” da evinden kaçarak sokaklara düşen çocuklar ele alınmaktadır.
“BAŞKA BALIK” da “Giresunlu Balıkçı” portresinden hareket ederek işsizlik, kahvehane, deniz ve köprü anlatılmaktadır. “Köprü altına yapılacak olan turistik çarşı projesi ne oldu? ” diye sorulmaktadır.
BÖLÜM IV: İÇ GÖÇ
Bu bölüm, iç göçün sonuçlarını değerlendirmektedir. Gene Tahir Kutsi’ nin muhteşem Türkçesi ile... O akıcı, sular kadar berrak üslubu ile...
“DÖRT KARA YAZILI” da Karataş köyünden çıkıp trenle İstanbul’a Haydarpaşa Garı’ na gelen dört garip yolcu anlatılmaktadır.
“GELE GELE GELDİK” de bunalmış insanların İstanbul sokaklarında iş aramasının öyküsü ve köydeki toprağın sancısı işlenmektedir.
“ELEK” de köydeki toprakların verasetle bölüne bölüne küçülmesi, artık insanları besleyemez hale gelmesi ve iç göçe neden oluşu vurgulanmaktadır.
“ÇEKİLMEZ” de Kadıköy’ deki bir inşaat işçisi portresiyle ülkemizin şehirlerinde yaşayanların büyük kente geldiklerinde ne gibi iş yaptıkları anlatılmaktadır.
“YAR BOYNUMA SARILDI” da kız kaçırma olayı sonrasında İstanbul’a göç işlenirken, “İstanbul’un insanı bol, düşüncesi kıt bir yer olduğu” belirtilmektedir.
“YAR İÇİN AĞLAYAN” da hamallık ve çeşitleri işlenmekte, Maraş’ın Lorşun’dan Mertan’ ın başlık parası nedeniyle büyük şehire göç ettiği ve dilencilik yaparak şehirde geçinenlerin acıklı manzaraları çizilmektedir.
“KAÇAK KADIN” da yazarın, kendisine tekel müfettişi ünvanını vererek fabrikasından çıkan bir kadınla yaptığı röportaj yer almaktadır. Tam Tahir Kutsice bir röportaj. Çok nefis bir yazı... Anadolu kadınını tasvirleri muhteşem...
“ÇOCUKLAR GÖÇÜ” nde bu kez, yazarımız, kendisini sivil polis olarak tanıtıp, cami duvarına yaslanarak dilencilik yapan Darendeli bir dilenciyle, İstanbul sokaklarındaki çocuklarla röportaj yapmaktadır. Harika bir röportaj...
“KINDIRA” da bir Anadolu köylüsü olan Mustafa Duran’ın kamış bağlamadan kaçarak, baba dayağından kaçarak İstanbul’a göç öyküsünü anlatmaktadır.
“MIRMIR RIZA” da kan davası nedeniyle köyünde öldürülmek korkusundan İstanbul’a göç hadisesi işlenmekte ve yıkıntılar arasında ispirto içenler, bitli çocuklar ve sokak çocukları derin bir analizle gündemimize getirilmektedir.
“GELİN” de insan ve ağacın birbirine benzerlikleri ne de güzel işlenmiştir. Muhtarlar arasındaki yarışta gecekonduların yıkılışı hikâye edildikten sonra, Dodurgalı Sarı Süleyman’ın “İstanbul’ da bir evim, bir gecekondum, dikili bir ağacım olsun” diyerek göç edişi anlatılmaktadır.
“GERİDE KALAN” da iç göç kahramanının köye dönemeyişi muhteşem bir şekilde kaleme alınmıştır.
Şimdi, yukarıdan beri sunmaya çalıştığımız, özetlemeye çalıştığımız manzaralar, bundan yıllarca önceki ülkemiz manzaralarıdır. Anadolu köyü ve köylüsünde, bu geçen zaman diliminde, ne gibi gelişme ve değişme ve ne gibi ilerleme olmuştur?
Diyebiliriz ki, köylerimizdeki evlere telefon ve televizyon girmiştir. Elektriksiz köy kalmamıştır. Köylere ulaşım az da olsa asfalt yolla olmakta veya köy yollarının çoğu stabilize bir dokuya sahiptir.
Fakat, Tahir Kutsi’nin dediği gibi, Anadolu köyleri kurulduğu o ilk yıllardan beri aynıdır. Evet, traktör her evin önünde var gibidir. Ancak, iç göç durmamış, durdurulamamış; büyük şehirlerimizin etrafına gecekondulardan yeni köyler eklenmiştir.
Mustafa Ceylan
Alıntı
Tweet
Benzeyen Konular
Konu:
Yazar
Cevaplar:
Gösterim:
Son Mesaj
Tahir Kutsi Makal'ın Hayatı
Site Yönetimi
0
2,057
05/04/2009, 01:33
Son Mesaj
:
Site Yönetimi
Tahir Kutsi Makal'ın Felçi Yenişi
Site Yönetimi
0
1,493
05/04/2009, 01:30
Son Mesaj
:
Site Yönetimi
Tahir Kutsi Makal'ın 'Benim Gizli Yazılarım' kitabı
Site Yönetimi
0
1,589
05/04/2009, 01:29
Son Mesaj
:
Site Yönetimi
Tahir Kutsi Makal İle Röportaj-1
Site Yönetimi
0
1,515
05/04/2009, 01:28
Son Mesaj
:
Site Yönetimi
Tahir Kutsi Makal İle Röportaj-2
Site Yönetimi
0
2,034
05/04/2009, 01:27
Son Mesaj
:
Site Yönetimi
Tahir Kutsi Makal ile Röportaj-3(Son Bölüm)
Site Yönetimi
0
1,493
05/04/2009, 01:26
Son Mesaj
:
Site Yönetimi
Ders Kitaplarında Tahir Kutsi Makal
Site Yönetimi
0
1,446
05/04/2009, 01:24
Son Mesaj
:
Site Yönetimi
Tahir Kutsi Makal ve 'TARLA Dergisi'
Site Yönetimi
0
1,824
05/04/2009, 01:23
Son Mesaj
:
Site Yönetimi
Tahir Kutsi Makal (ANADOLU’DA AĞITÇI KADINLAR)
Site Yönetimi
0
3,018
05/04/2009, 01:22
Son Mesaj
:
Site Yönetimi
Tahir Kutsi Makal (HALK OZANLARININ ÇUKUROVA HARİTASI)
Site Yönetimi
0
2,013
05/04/2009, 01:17
Son Mesaj
:
Site Yönetimi
Lütfen seçim yapın:
--------------------
Özel Mesajlar
Kullanıcı paneli
Kimler Çevrim içi
Arama
Ana Sayfa
GÜLCE EDEBİYAT AKIMI
-- GÜLCE ŞİİR TÜRLERİNE GÖRE ŞİİRLER
---- BULUŞMA
---- ÇAPRAZLAMA
---- TRİYOLEMSİ
---- ÜÇGÜL
---- ÜÇGEN
---- DÖNENCE
---- TOKMAK
---- AKROSTİK
---- SONE'M
---- GÜLCE
---- TEKİL
---- YİĞİTCE
---- YUNUSCA
---- BAHÇE
---- SERBEST ZİNCİR
---- ÖZGE
---- GÜLİSTAN
---- YEDİVEREN
---- TUĞRA
-- GÜLCE YAZAN ŞAİRLERİMİZİN GÜLCE ve DİĞER ŞİİRLER
---- (H)
------ Harun YİĞİT
------ Harun YİĞİT
------ Hasan ULUSOY
------ Hasan ULUSOY
------ Hatice ALTAŞ(Asi Çiçek)
------ Hatice ALTAŞ
------ Hacer KOZAN
------ Hatice KATRAN
------ Hatice KATRAN
------ Hikmet ÇİFTÇİ
------ Hülya EKMEKÇİ
------ Hülya EKMEKÇİ
---- (I-İ)
------ İbrahim COŞAR
------ İbrahim COŞAR
------ İbrahim İMER
------ İbrahim İMER
------ İbrahim ETEM EKİNCİ
------ İbrahim ETEM EKİNCİ
------ İhsan ERTEM
------ İhsan ERTEM
------ İsmail KARA(Karozan)
------ İsmail KARA(Karozan)
---- (K)
------ Köksal KIRLIOĞLU
---- (M)
------ Mahir BAŞPINAR
------ Mahir BAŞPINAR
------ Mehmet NACAR
------ Mehmet NACAR
------ Mehmet ALUÇ
------ Mehmet ALUÇ
------ Mehmet ALUÇ
------ Mehmet ÖZDEMİR
------ Mehmet ÖZDEMİR
------ Meltem ARAS
------ Meral ADAK
------ Meral ADAK
------ Melahat TEMUR
------ Mevlüde DEMİR
------ Mevlüde DEMİR
------ Miktad BAL
------ Miktad BAL
------ Mübeccel Zeynep ÜNALAN
------ Mübeccel Zeynep ÜNALAN
------ Muhammed İsa ÖZTÜRK
------ Muhammed İsa ÖZTÜRK
------ Mehmet Ziya DİNÇ
------ Mehmet Ziya DİNÇ
------ Mustafa CEYLAN
------ Mustafa CEYLAN
------ Mustafa CEYLAN
------ MUSTAFA CEYLAN(Editör)
-------- Mustafa CEYLAN
---------- Mustafa CEYLAN(On Punto Yazıları)(Makaleler)
---------- GÜNE BAKIŞ
---------- TAŞ YAĞMURU(Ceylan'ın kaleminden)
---------- Hakkında Yazılanlar
---------- DİĞER ŞİİRLERİ
---------- Hayatı
---------- Sanatı
---------- Hocaları
---------- Çocukluğu
---------- Gençliği
---------- Özlü Sözleri
---------- Önsöz Yazdığı Kitaplar
---------- Siyasete İlgisi
---------- Bestelenen Şiirleri
---------- Fotoğrafları
---------- Mühendisliği
---------- Düzenlediği Etkinlikler
---------- Konferansları
---------- Yer Aldığı Antolojiler
---------- Kitapları
---------- EZAN SUSMAZ Kitabı içindekiler
---------- "YANDI BU GÖNLÜM"-Hacı Bayram Veli Kitabı içindekiler
---------- TAHİR KUTSİ MAKAL Kitabı İçindekiler
---------- SEĞMEN RUHU Kitabı İçindekiler
---------- TOROSLARIN TÜRKÜSÜ Romanı
---------- Armağan-2(AHMET TUFAN ŞENTÜRK İÇİN NE DEDİLER?)Kitabı içindekiler
---------- Armağan-1(ANILAR KORİDORU İÇİNDE SARIVELİLER)Kitabı
---------- YARALI CEYLAN Şiir Kitabı İçindekiler
---------- PAŞA GÖNLÜM Şiir Kitabı İçindekiler
---------- Kırat Geliyor Kitabı İçindekiler
---------- Her Yönüyle YENİMAHALLE Kitabı
---------- Tarihi ve Folkloruyla Elmadağ Kitabı İçindekiler
---------- Köylerimiz Kitabı İçindekiler
---------- Köyümüz Yeşildere Kitabı İçindekiler
---------- Bayramlar Haftalar Günler Kitabı
---------- Ahmet Tufan Şentürk Kitabı
---------- Halil Soyuer Kitabı
---------- Detanlaşan Köylü İsa Kayacan Kitabı
---------- Abdullah Satoğlu Kitabı
---------- Güzide Taranoğlu Kitabı
---------- Gülendenin Beşiği Kitabı
---------- GÜLLÜK ANTOLOJİ (2006)Kitabı
---------- GÜLLÜK ANTOLOJİ(2007)Kitabı
---------- CEYLAN-Tahliller-MAKALELER-Görüşler
---------- Güllük Dergileri
---------- Kapodokya Güneşleri Kitabı
---------- Bir Yanardağ Fışkırması Kitabı
---- (P-R)
------ Rahime KAYA
------ Rahime KAYA
------ Refika DOĞAN
------ Refika DOĞAN
------ Ramazan EFE
------ Ramazan EFE
------ Rengin ALACAATLI
---- (S-Ş)
------ Sabiha SERİN
------ Sabiha SERİN
------ Serap HOCA(Serap ÖZALTUN)
------ Serap HOCA(Serap DEMİRTÜRK)
------ Süleyman KARACABEY
------ Süleyman KARACABEY
------ Serdar AKKOÇ
------ Serdar AKKOÇ
------ Sevgili ÖZBEK
------ Sevgili ÖZBEK
------ Şemsettin DERVİŞOĞLU
------ Şemsettin DERVİŞOĞLU
------ Şükran GÜNAY
------ Şükran GÜNAY
---- (T-U-Ü-V)
------ Turan UFUKTAN
------ Ümran TOKMAK
------ Ümran TOKMAK
---- (Y-Z)
------ Yusuf BOZAN
------ Yüksel ERENTÜRK
------ Yusuf BOZAN
------ Yüksel ERENTÜRK
------ Yusuf Ziya KARAHASANOĞLU
------ Zübeyde GÖKBULUT
------ Zübeyde GÖKBULUT
------ Yıldız TOKSÖZ
------ Yıldız TOKSÖZ
GÜLCE'YE DAİR
-- GÖRÜŞLER
---- Gülce Nedir?
---- Gülce ve Ozanlık
---- Gülce Manifestosu
---- 5 Hececiler ve Gülce
---- Garip Akımı ve Gülce
---- Fecr-i Ati ve Gülce
---- Hisarcılar ve Gülce
---- Neyzen Tevfik, Aşk
---- Mazmunlar
---- Gülce Ne Değildir?
---- Hece Vezni ve Gülce
---- Serbest Şiir ve Gülce
---- Aruz Vezni ve Gülce
---- Gülce ve Zolal
---- Gülce Tarihinden
---- GÜLCE-(Atölye)-Video Dersler
------ Gülce Etkinlikleri
------ Kurucular Beyanı
------ Gülce 2009
------ Doğru Yaz/Konuş
------ Gülce-2010 Projeleri
------ Gülce-2011 Projeleri
------ Üstad Necip Fazıl'dan
------ Gülce-Aruza Dair
------ Öneriler-Çalışmalar
------ GÜLLÜK DERGİSİ
------ Gülce'ye Öneriler
------ Röportajlar
------ Negatif Bakışlara
------ Aleyhimizdekiler
------ M.E.B' na
---- Gülce'de Mesajlar-Projeler
------ Gülce-Güldeste(1)
------ Destanlarımız
------ Dede Korkut
------ Öncü Kadınlarımız
------ Peygamberlerimiz
------ Nutuk(Gülce)
------ Nutuk(Z.Korkmaz)
------ Kutlu Hanımlar
------ Ozanlarımız
------ NasrettinHoca
------ Yedi Askı
GÜLCE TÜRK ŞİİR AKADEMİSİ
-- Şiir Akademisi
---- Şiir Akademisi
------ HALK EDEBİYATI
-------- DİVAN EDEBİYATI
-------- BATI EDEBİYATI
-------- YENİ TÜRK EDEBİYATI
---- Hece Vezni' ne Dair
---- Şiir Tahlilleri
---- Aruz Vezni' ne Dair
---- Hiciv Tarihinden
---- Ustalardan Şiirler
---- Ustalardan Makale
---- Aramızdan Ayrılanlar
------ Ustalardan Şiirler
-------- A. Tufan ŞENTÜRK
-------- DİLAVER CEBECİ ANISINA
---- Şiir Üstüne (Serbest)
---- Atışma Sayfamız
---- Denemeler-Makaleler
---- Şiirde Dönüşüm
---- Şiir ve Anlatım
-- Türk Edebiyatı Şiir Türleri
---- Şiir Türleri
---- İslâmiyet Öncesi
---- Servet-i Fünun
---- Garip Şiirler
---- Akımlar
---- Edebî Sanatlar
---- Söz Sanatları
---- Şair Padişahlar
---- Şiir Tarihimizden
---- Yıllara Göre Edebiyat
---- Mehmet Nacar
DÜNYA EDEBİYATI
-- Dünyadan Şiir Türleri
---- Burns Stanza
---- Choka
---- Go Vat
---- Catena Rondo
---- Onegin Stanza
---- Canzonetta
---- Bauk Than
---- Rhupunt-Galce
---- Septilla
---- Viator
---- Luc Bat
---- Tritena
---- Pantoum
---- Shakespeare Sonnet
---- Diamonte
---- Villanelle
---- Hutain
---- Hex Sonnata
---- Hexaduad
---- Haynaku
---- Harrisham Rhyme
---- Guzzande
---- Gratitude
---- Glosa
---- Garland Cinquain
---- Fornlorn Suicide
---- DÜNYA EDEBİYATI
---- Dünyadan Destanlar
---- Dünyadan Şiirler
KAYNAKÇA
-- Konularına Göre Şiirleriniz
---- Aşk Şiirleriniz
---- Atatürk Şiirleriniz
------ 23 Nisan Şiirleri
------ Atatürk'e Dair
---- Kahramanlık Şiirleriniz
---- Doğa Şiirleriniz
------ 2009 Yılı Sayılarımıza
---- Taşlama Şiirleriniz
---- Gurbet Şiirleriniz
---- Tasavvuf Şiirleriniz
---- Barış Şiirleriniz
---- Şehir Şiirleriniz
---- Anne Şiirleriniz
------ Babanıza Şiirler
---- Doğum Günü Şiirleriniz
---- Deprem Konulu Şiirler
---- Diğer Şiirleriniz
---- Köşe Yazarlarımız/Makaleler
------ Mustafa CEYLAN
------ Refika DOĞAN
------ Osman ÖCAL
------ Ahmet ÖZDEMİR
------ A. S. ATASAYAR
------ Prof.Dr.İsa KAYACAN
-------- Prof. Dr. İSA KAYACAN
------ Rahime KAYA
------ Harun YİĞİT
------ İlqar MÜEZZİNZADE
------ Sündüz BİGA
------ Nazmi Öner(Şiirler)
------ Nazmi ÖNER(Nesirler)
------ Coşkun KARABULUT
------ Prof.Dr.İsmail YAKIT
------ Prof.Dr.Asım YAPICI
------ Sabit İNCE
------ Muhsin DURUCAN
------ Abdulkadir GÜLER
------ Ünal Şöhret DİRLİK
------ Metanet YAZICI
------ A.Aşkım KARAGÖZ
------ Gazanfer ERYÜKSEL
------ Mehmet GÖZÜKARA
------ Necdet BULUZ
------ Yusuf Özcan
------ Afife Demirtaş
---- Mustafa Ceylan
---- Bizden
-- Video Yağmuru
---- Ozanlar-Şairler
---- Bizden Videolar
---- Rasim Köroğlu
-- Genel
---- SERBEST KÜRSÜ
---- Duyurular
---- Röportajlar
---- Günün Şiiri
---- Günün Nesiri
Edebiyat Biz Platformumuzda
-- Gülce Tv
-- Türk Argo Sözlüğü
-- Edebî Konular Forumu
Konuyu görüntüleyenler:
1 Misafir
Mustafa Ceylan |
Dost Sitelerimiz:
Türkçe Çeviri:
MyBB
Türkiye
Üretici:
MyBB
, © 2002-2025
MyBB Group
-Theme © 2014 iAndrew
Sitemizde yer alan eserlerin telif hakları şair-yazarların kendilerine veya yetki verdikleri kişilere aittir. Sitemiz kâr amacı gütmemektedir ve sitemizde yer alan tüm materyaller yalnızca bilgilendirme ve eğitim amacıyla sunulmaktadır. Kaynak gösterilmek suretiyle alıntı yapılabilir.(Haberleşme : ceylanmustafa_07@hotmail.com)
Doğrusal Görünüm
Konu Görünümü
Yazdırılabilir Sürüm
Konuya Abone Ol
Konuya Anket ekle
Konuyu Arkadaşına Gönder