• SiteAna Sayfa
  • Güllük Dergisi
  • Şairlerimiz
  • Arama
  • Üyeler
  • Video
  • Yardım
  • bayrak

Giriş Yap   Kayıt Ol
Oturum Aç
Kullanıcı Adı:
Şifre: Şifremi Hatırlat
 
Gülce Edebiyat Akımı
gulce
Your browser does not support the audio element.

Akdeniz Radyo istek
Tıklayın-Okuyun/Güllük Dergisi

Google Web'de Ara Sitede Ara
Submit Face book
  • 0 Oy - 0 Yüzde
  • 1
  • 2
  • 3
  • 4
  • 5
Konu Modu
Tahir Kutsi Makal (TÜRK HALK EDEBİYATINDA SOSYAL KONULAR)
Dışarıda Site Yönetimi
Admin
*******
Üyelik tarihi: Jan 2008
Mesaj Sayısı: 12,518
Konu Sayısı: 11,588
 
#1
05/04/2009, 01:09
Tahir Kutsi Makal (TÜRK HALK EDEBİYATINDA SOSYAL KONULAR)

TÜRK HALK EDEBİYATINDA SOSYAL KONULAR

Tahir KUTSİ MAKAL
***********************

Üstad Tahir Kutsi bu bildirisini 27-29 Ekim 1975 tarihinde Konya’ da yapılan Uluslararası Folklor ve Halk Edebiyatı Semineri’ nde sunmuştur.

“Türk Edebiyatı, halk edebiyatından başlar. Masaldan, mâniden, efsaneden öyküden... Türk sözlü edebiyatı, yazılı edebiyattan çok önce gelmiştir. Sözlü edebiyat ürünleri, yüzyıllardan bu yana aktarılarak gelmiştir. Halk, öyküyü, masalı, efsaneyi, mâniyi, koşmayı, türküyü yüzyıllar boyunca belleğinde korumasını bilmiştir. Bu yönü ile Türk Milleti, edebiyat ürünlerini belleğinde koruma yönü ile öteki milletlerden ayrıcalık ve üstünlük taşır.
Türkçe’nin şiir söylemedeki zenginliği, halkın kolay şiir söyleme kolaylığı kazanmasına yol açmıştır. Halk, bir derdi, davayı, sevgiyi, nefreti, acıyı, sevinci kendi diliyle, kendi görüşü ve yorumu ile değerlendirmesini bilmiştir. Duygu ve düşünceler halk adına, halkın içinden çıkan ozanlar tarafından en iyi biçimde anlatılmıştır.
Ozan sevgiyi, dostluğu, insanlar ve doğa ile ilgili çeşitli duyguları, düşünceleri dünden bugüne gelen edebiyat ürünlerinde anlattığı gibi toplumsal olayları da konu edinmiştir. Sosyal konular, dertler ve sıkıntılar, öfkeler, duygusal ve eylemsel başkaldırılar halkın ozanları tarafından dile getirilmiştir. Türk halk edebiyatında sazını silah gibi kullanan ozan çoğunluktadır. Köroğlu, Dadaloğlu, Kuloğlu, Dertli, Pir Sultan Abdal, sosyal konuları en çok işleyen, toplumsal olaylara eserlerinde en çok yer veren ozanların başında gelir.

Halk, haksızlığa, adaletsizliğe, yolsuzluğa, baskıya karşı öfkesini bu ozanlarla aynı konuları işleyen öteki ozanların mısraları ile dile getirmiştir. Ozanları haykırdıkça kavgaya girdikçe halk, kendini bulmuş, başını dik tutmasını bilmiş, çok zaman yöneticilerden çok “sahibim” diyerek ozana sarılmıştır. Mehmet Emin Yurdakul’un dediği gibi, “Unutma ki şairleri haykırmayan bir millet / Sevenleri toprak olmuş öksüz çocuk gibidir”.anlayışını benimseyen ozanlar sosyal olaylar karşısında görevlerini tam anlamıyla yerine getirmişlerdir.

Günümüz Türk halk ozanları da, daha önceki devirlerde yaşayan ozanlar gibi sosyal konuları işlemekte, “sorumluyum ben çağımdan” diyebilmektedir.
Çağdaş ozanlardan Huzuri, Âşık Veysel, Ali İzzet, Reyhani, Sefil Selimi, Divani, Adil Ali Atalay, M. İhsani, Şeref Taşlıova gibi ozanlar toplumsal konulara önemle eğilen eserler vermektedirler.

Savaşlar, isyânlar, toplum yahut aşiretler arası kavgalar, anlaşmazlıklar, su baskını, büyük yangın, deprem gibi doğal âfetler, rüşvet, iltimas, yolsuzluk, adaletsizlik, eziyetler gibi sosyal olaylar halk ozanlarının işlediği konuların başında gelmiştir.

Birçok hak ozanı savaşa bizzat katılmıştır. Savaş sonunun zaferi, yenilginin acısı halk ozanlarının dizelerinde dile gelmiştir. Burada Kayıkçı Kul Mustafa’yı anmalıyız. Kayıkçı Mustafa 17. yüzyılın başlarında Turgut Reis’in komutasında levent olarak savaşlara katılmıştır.1630’da, Dördüncü Murat’ın Bağdat’ı muhasarasında bulanan Kayıkçı Kul Mustafa, zaferi bir destanla şöyle anlatılmıştır.

“İptida Bağdat’a sefer olanda
Atladı hendeği geçti Genç Osman
Vuruldu sancaktar, kaptı sancağı
İlleti, bedene dikti Genç Osman

Eğerleyin kır atımın ikisin
Fethedeyim düşmanların hepisin
Sabah namazında Bağdat kapısın
Allah Allah deyip açtı Genç Osman

Sultan Murat eydür, gelsin göreyim
Nice kahramandır, ben de bileyim
Vezirlik isterse üç tuğ vereyim
Kılıcından al kan saçtı Genç Osman

Kul Mustafa karakolda gezerken
Gülle, kurşun yağmur gibi yağarken
Yıkılası Bağdat, seni döverken
Şehitlere serdar oldu Genç Osman”

“Yıkılası Bağdat”, binlerce ananın, yavuklunun kocasını kaybetmiş kadının ağıdı olmuştur. Ozanlar, Kayıkçı Kul Mustafa ile Karacaoğlan ve çağdaşları Bağdat, Revan seferini bütün yönleriyle anlatmışlardır. Bağdat üstüne yürüyen ordumuzun kahramanlığı yanında, savaşın sıkıntıları da dile getirilmiştir.

Karacaoğlan da olayların içindedir. Sözüyle, sazıyla savaşın içindedir. Halep Valisi, Abaza Hasan Paşa’nın 1653’de Osmanlı İmparatoru Avcı Mehmet’e karşı ayaklanması ve ertesi yıl isyânın bastırılarak Hasan Paşa’nın idamı üzerine “Yürü bre yalan dünya” dizesi ile başlayan semaisinde şöyle söylemiştir:

“Aşıklar der ki n’olacak
Bu dünya mâmur olacak
Halebi Osmanlı alacak
Dağı taşa katar bir gün..”

Avcı Mehmet’in zayıf yönetimini fırsat bilen Macarların Osmanlı İmparatorluğu topraklarına hücuma hazırlanması üzerine Köprülü Ahmet paşa’nın oğlu Sadrazam Fazıl Ahmet Paşa’nın Avusturya seferini Karacaoğlan bir koçaklamasına bağımsız konu yapmıştır. 1663-64 yıllarındaki Avusturya seferi üzerinde Karacaoğlan’ın deyişi şöyledir:

“Hazır ol vaktinde Nemçe kralı
Yer götürmez asker ile geliyor
Patriklerin inmiş tahtan diyorlar
Bir Halife kalmış, o da geliyor

Yetmiş bin var siyah postal giyecek
Seksen bin var Allah, Allah diyecek
Doksan bin var atlı, cana kıyacak
Yüzbin de Tatar Han’dan geliyor

Gelen Ahmet Paşam, kendidir kendi
Altmış bin dalkılıç, kusuru cündi
Kaçma kâfir kaçma, ölümün şimdi
Hacı Bekaş Veli, kalkmış geliyor

Şevketli efendim, Sultan u vezir
Altmışbin kılıçlı yanında hazır
Deryalar üstünde boz atlı Hızır
Benliboz’a binmiş, o da geliyor

Karacaoğlan der ki burda durulmaz
Güleç yüze, tatlı söze doyulmaz
Gökteki yıldızdan çoktur sayılmaz
Yedi iklim dört köşeden geliyor…”

Ozanlar güzellemelerinde, türkülerinde olduğu gibi koçaklamalarında da toplum içindeki toplumsal olaylardan, halk ağzındaki deyimlerden, inanışlardan söz açmaktadırlar. Kayıkçı Kul Mustafa’nın eserinde tuğ verme töreni Türk’ün geleneklerinden biridir. Karacaoğlan da savaşa Allah Allah denilerek girildiğini, Yeniçeri örgütünün kurucusunun Hacı Bektaş Veli olduğunu, halkın Hızır’a inandığını, Hızır’ın boz atlı dolaştığını, halk hikâyelerinden “Bey Böyrek” hikâyesindeki kahramanın atının adının “Benliboz” olduğunu şiir dili içinde anlatıyor.

Mağrip ile Yemen acısı yüreklere işlenmiştir. Fas, Cezayir, Libya, Tunus, Osmanlı İmparatorluğunda “Mağrip” olarak anılmıştır. Âşık Benli Ali şöyle demiştir: ”Padişahım Cezayir’in /Yarar arslan yatağıdır /Zaviyesidir Resul’un / Gerçek erler otağıdır...”

Gerçek erler otağı Cezayir’de, Libya’da Murat Reis’in bayrağı dalgalanmıştır. Gidip de dönmeyen leventlerin acısı Anadolu insanının içlerinde iken leventlerin kahramanlıkları Âşık Çırpanlı’nın yüreğinden şöyle dile gelmektedir:


“…Bilen Gazi Murat Reisi, der bak
Resullulah sancağını çeker ak
Denizde, karada yardımcısı Hak
Gerçek Magrip erlerinin Velisi”

“Baş başa çatarız gelir dem olur
Savaşanda derya yüzü kan olur
Gaziler yüzünü görür şen olur
Geldi derler, Cezayir’in ulusu”

Kahramanlıklar, zaferler, başarılar dile destan olmuştur da; yenilgiler, siyim siyim gözyaşı ve ağıttır halk ozanının dilinde, 1683 ikinci Viyana Kuşatması’nı izleyen bozgundan sonra Uyvar, Eğre, Estergon kalelerinin elden çıkması, Budin ve Belgrat’ın 1688’ de düşmesi üzerine Gazi Âşık Hasan acıyı dile getirmiştir:

“Ne çeker kulların serhat elinde
Bilinmez Hünkârım, görülmeyince
Bunca memleketin kâfir elinde
Kaldı, inanmadan ayrılmayınca

Kimi şehit oldu kimi giriftar
Kâfirin elinden inler zaru zar
Estergon’la Budin, Eğre’yle Uyvar
Ele girmez Şahım, yorulmayınca

Gaziler, başına takıp çelengi
Kırardı Nemçe’yi Macar, Frengi
Neylersin, kulların edemez cengi
Hal’ü, hatırları sorulmayınca

Hasan der, göklere çıkmıştır ahım
Hüdam bağışlasın, çoktur günahım
Temaşvar kalesin bil Padişahım
Vermeyiz kâfire kırılmayınca..”

Birbirini izleyen yenilgileri anlatırken Gazi Âşık Hasan, kahraman ordunun yöneticilerini inceden inceye iğneliyor, taşlıyor… Ordunun bakımsızlığını, İstanbul’un ilgisizliğini belirtiyor. Yeri gelmişken bir durumu not etmeliyim. Gazi Âşık Hasan, yıllardanberi yanlış bilinmekte, bildirilmekte, antolojilere bundan kırk yıl önceki bilgiler ışığı altında geçmektedir. Temaşvarlı Gazi Âşık Hasan’ın bugün Romanya sınırları içindeki (Timuşuara) kentinde öldüğü ve orada gömülü bulunduğu anlatılmaktadır. Oysa Gazi Âşık Hasan, ordudan emekli olduktan sonra Ankara’ya bağlı Keskin’in bir köyüne yerleşmiş ve karpuz yetiştirmekle uğraşmıştır. Bugün köyün adı Hasendede’dir ve türbesi oradadır. Özellikle Bektaşiler arasında büyük yeri olan Hasandede, “Karpuzu büyük Hasan Dede” olarak anılmaktadır.

Romanya’da ve Hasandede köyünde yaptığımız inceleme ve araştırmalar bu sonucu vermektedir.

İmparatorluk içinde büyük bir sosyal olay olarak yıllar yılı yaşanan yenilgi halk edebiyatımızda büyük yer tutmuştur. “Bura Yemen’dir /Gülü çimendir / Giden gelmiyor/ Acep nedendir? ” türküsü dillerin pelesengidir. Bir başka türkü, “Çanakkale içinden aynalı çarşı / Ana ben gidiyom düşmana karşı” yakın acıları ve anıları dile getiren ürünlerdir.

Türk’ün ölmezliğini, milletin, vatanı korumak yolundaki duygu ve düşüncesini de halk ozanları dile getirmişlerdir. Buna en güzel örnek Çıldırlı Âşık Şenlik’in “Doksanüç koçaklaması”dır. 1853-1914 yılları arasında yaşayan Âşık Şenlik, daha sonra, Türk Kurtuluş Savaşında Türklüğün vatan için şahlanışını sezmiş, şöyle demiştir:

“Ehli İslâm olan işitsin bilsin
Can sağ iken yurt vermeyiz düşmana
İsterse Uruset, ne ki var gelsin
Can sağ iken yurt vermeyiz düşmana

Guşanın gılıcı, giyinin donu
Kavga bulutları sardı her yanı
Doğdu koç yiğidin şan alma günü
Can sağ iken yurt vermeyiz düşmana

Asker olan bölük bölük bölünür
Sandınız mı Kars kalesi alınır
Boz atlar üstünde kılıç çalınır
Can sağ iken yurt vermeyiz düşmana

Gavga günü nâmert sapa yer arar
Er olan göğsünü düşmana gerer
Cemi ervah bizlen meydan’a girer
Can sağ ekin yurt vermeyiz düşmana

Hele Alosman’ın görmemiş zorun
Din gayreti olan tedarik görün
At tepin, baş kesin, Kazak’ı kırın
Can sağ iken yurt vermeyiz düşmana

Benefserdir bilin, urusun aslı
Osman yabanisi, balıkçı nesli
Hınzır sürüsüne dalın kurt misli
Can sağ iken yurt vermeyiz düşmana

Şenlik, ne durursun, atlara binin
Sıyra kılıç düşman üstüne dönün
Artacaktır şanı bu Alosman’ın
Can sağ iken yurt vermeyiz düşmana..”

Mürüvevetsiz Bey’ler çoğalmıştır dünyada. Dağlar Bey’lerden daha iyi sığınaktır insana. Köroğlu öyle demiştir. “Mürüvetsiz Bey’den yeğdir dört köşen / Arkam sensin, kalam sensin dağlar hey! ”.
Kötülük yapmayı kendine meslek edinenler için halk, “Hadi bakalım” demiştir., “Bu dünya sana da kalmaz. Sultan Süleyman’a kalmayan dünya…”.
Karacaoğlan’ın da vardır mürüvvetsiz Bey’lere seslenişi

“Cennet, cehennemi yoktur diyenler
İt hakkını alıp haksız yiyenler
Al, yeşil konaktan hükmeyleyenler
Dur bakalım canım, beyler kalır mı?

Bir başka koşmasında Karacaoğlan, halkı küçük görenlerin yukardan bakanların, kanun benim diyenlerin, hiç ölmeyecekmiş gibi har vurup haram yiyenlerin hesap vereceği günlerin geleceğini haber vermiştir. Şöyle demiştir:


“Sultan Süleyman’a kalmayan dünya
Bu dağlar yerinden ayrılır bir gün
Nice bin senedir çürüyen canlar
Hak’kın emri ile dirilir bir gün

Ne güzel yapıldı cennet yapısı
Çok aradım görünmedi kapısı
Benim korktucağım Sırat Köprüsü
Cehennem üstüne kurulur bir gün

Karşıki dağlar da karlı dağ olsa
Çevre yanı mor sümbüllü bağ olsa
Ağa olsa, Paşa olsa, Bey olsa
Yakasız gömleğe sarılır bir gün

Bu dünyada adem oğluyum dersin
Haramı, helali durmayıp yersin
Yeme el malını er geç verirsin
İğneden ipliğe sorulur bir gün

Karacaoğlan der ki konup göçersin
Ecel şerbetini bir gün içersin
Sırat Köprüsünden nasıl geçersin
Amelin arkana verilir bir gün..”

Halk ozanları, halkın “dünyanın çivisi koptu” deyimi doğrultusunda, devrin kötüye kaldığını dünyanın bozulduğunu belirtmişler, sosyal taşlamalarda düşündüklerini dile getirmişlerdir. İşte Seyrani’nin bir taşlaması:

“Eyvah, fukaranın beli büküldü
Medet ticaretin gücüne kaldık
İyiler âlemden göçtü, çekildi
Bizler zamanenin piçine kaldık

Rüşvet ile yazar hakim hücceti
Hüccet ile alır kadı rüşveti
Halk bilmiyor dini şer’i sünneti
Bozuldu, sıkkenin tucuna kaldık

Sene bin ikiyüz altmış beş tamam
Okunur ezanlar, boş bekler imam
Seyrani, bu nutkun sonu vesselâm
İnanın, dünyanın ucuna kaldık”


Bir başka ozanın, Sivas yöresinden Serdari’nin köylünün, çifçinin durumunu anlatan kıtaları, anlamayanların, halktan uzak duranların suratına kırbaç etkisindedir:

“Nesini söyleyim canım efendim
Gayri düzen tutmaz telimiz bizim
Arzuhal eylesem deftere sığmaz
Omuzdan kesilmiş kolumuz bizim

Sefil irençberin yüzü soğuktur
Yıl perhizi tutmuş, içi kovuktur
İneği davarı iki tavuktur
Bundan gayri yoktur malımız bizim

Rençberin sanatı bir arpa, tahıl
Havasın bulmazsa bitmiyor, pahıl..
Tecelli olmazsa neylesin akıl
Dördü bir okkalık dolumuz bizim

Benim bu gidişe aklım ermiyor
Fukara halini kimse sormuyor
Padişah sikkesi selâm vermiyor
Kefensiz kalacak ölümüz, bizim

Evlât da babanın sözün tutmuyor
Açım diye çift sürmeye gitmiyor
Uşaklar çoğaldı, ekmek yetmiyor
Başımıza belâ dölümüz bizim

Zenginin sözüne beli diyorlar
Fukara söylese deli diyorlar
Zamane şeyhine veli diyorlar
Gittikçe çoğalır delimiz bizim

Tahsildar da çıkmış köyleri gezer
Elinde kamçısı fakiri ezer
Yorganı döşeği mezatta gezer
Hasırdan serilir çulumuz bizim

Zenginin yediği baklava börek
Kahvaltıya konur keteli çörek
Fukaraya sordum size ne gerek
Düğülcek çorbası balımız bizim

Serdari, halimiz böyle n’olacak
Kısa çöp uzundan hakkın alacak
Mamurlar yıkılıp viran olacak
Akıbet dağılır ilimiz bizim..”

Geçmiş halk ozanlarının söylediklerinin bir çoğunu günümüze de uygulamak mümkündür. Birçok dert ve dava, yüzyılların derdi ve davası olarak günümüze kadar gelmiştir. Günümüzde de halk ozanları, toplumun dert ve sorunlarına sıcak yürekle yaklaşan eserler ortaya koymaktadırlar. Halkın duygu ve düşüncesi doğrultusundaki bu eserler günümüzün gerçeklerini ortaya koymaktadır. Politik ve ideolojik görüşle değil de konuyu candan, içten işleyen halk ozanlarımıza selâm olsun diyelim.
Ruhsati’nin “Bir vakte erdik ki değil bizim günümüz / Yiğit belli değil mert belli değil / Herkes yarasına derman arıyor / Deva belli değil dert belli değil” deyişine kulak vererek dertlerine derman arayan bir ozanı çağıralım. Erzurumlu Âşık Reyhani dertleri, değişik bir anlatımla şöyle dile getiriyor,

“Amâ gazeteci gel bizim köye
Bizde olan türlü halleri de yaz
Yalnız saçlıyı, kaşlıyı yazma
Uyuzu, kötürü, kelleri de yaz

Tütmez oldu köyümüzün bacası
Ne gündüzü belli ne de gecesi
Dokuz yıldır Almanya’da kocası
Çoluklu çocuklu dulları da yaz

Doğu illerinde yaşamak hata
Bir köyde bir kişi biniyor ata
Birbaş kırar, onbin verir avkata
İfadeden aciz dilleri de yaz

Bir de tenezzül et bizim köyde yat
Hele sor soruştur derdimiz kat kat
Ankara’dan Hakkari’ye bir göz at
Şavata’dan geçmez yolları da yaz

Reyhani’yim ömrüm yarı, az kaldı
Niyaz bitti gönlümüzde naz kaldı
Elimizde bir kırılmış saz kaldı
Üstünde paslanmış telleri de yaz..”

Adil Ali Atalay, gençlerin birbirine girişine, her iki tarafın ölü verişine el atıyor. “Vurma gardaş birbirine” diyor da ekliyor:

“Karşındaki kardaşındır
Vurma gardaş birbirine
Akan kan gardaş kanıdır
Vurma gardaş birbirine

Düşman seni sana çarpar
Kırığından bina yapar
O binayı sana satar
Vurma gardaş birbirine”

Daha nice ozanlar, nice konulara ışık tutuyor, nice yaralara parmak basıyor. Gün geçecek, yıl geçecek dert - dava bitmeyecek. Halk adına konuşan, halk adına söyleyen halk ozanları dinmeyen acıları çalıp söyleyecekler. Dertleri, acıları halkın diliyle zamanlar ötesine aktaracaklar.

Dertlerin bittiği görülmüş mü? Şimdiye kadar yaşayan halk ozanları dünyaya iyilerin, doğruların hâkim olduğunu görmüş mü? Hayır! Sanatçının, halk ozanının görevi iyiyi aramaktır, güzeli aramaktır ve doğru aramaktır...
Dava ne olacaktır?

Dava kıyamete kadar sürüp gidecektir. Ve dayanamayıp halk ozanı, “Kalsın benim davam, Divan’a kalsın” deyip kesecektir. Pir Sultan’ın sesi kulaklarda yankılanacaktır:

“Ben de şu dünyaya geldim giderim
Kalsın benim davam, Divan’a kalsın
Muhammed Ali’dir benim vekilim
Kalsın benim davam, Divan’a kalsın

Yorulan yorulsun ben yorulmazam
Derviş makamından ben ayrılmazsam
Dünya kadısından ben sorulmazam
Kalsın benim davam, Divan’a kalsın

Ben de vekil ettim Bâri Hüda’mı
O da kul gibi zulüm ede mi
Orda söyletirler bir bir adamı
Kalsın benim davam, Divan’a kalsın

Mümin müslim devşirir de cem olur
Anda sınık yaralara em olur
Kara taş erir de safi dem olur
Kalsın benim davam Divan’a kalsın

Pir Sultan Abdal’ım dünya kovandır
Giden âdil beyler, gelen ihvandır
Muhammed Divanu ulu Divan’dır
Kalsın benim davam, Divan’a kalsın”


Kaynaklar,
1. Pertev Naili Boratav H.V. Firartlı-İzahlı Halk Edebiyatı Antolojisi
2. Tahir Kutsi Makal- Türk Halk Şiiri

Mustafa Ceylan
Alıntı  
Tweet      
     


Benzeyen Konular
Konu: Yazar Cevaplar: Gösterim: Son Mesaj
  Tahir Kutsi Makal'ın Hayatı Site Yönetimi 0 2,063 05/04/2009, 01:33
Son Mesaj: Site Yönetimi
  Tahir Kutsi Makal'ın Felçi Yenişi Site Yönetimi 0 1,501 05/04/2009, 01:30
Son Mesaj: Site Yönetimi
  Tahir Kutsi Makal'ın 'Benim Gizli Yazılarım' kitabı Site Yönetimi 0 1,597 05/04/2009, 01:29
Son Mesaj: Site Yönetimi
  Tahir Kutsi Makal İle Röportaj-1 Site Yönetimi 0 1,527 05/04/2009, 01:28
Son Mesaj: Site Yönetimi
  Tahir Kutsi Makal İle Röportaj-2 Site Yönetimi 0 2,045 05/04/2009, 01:27
Son Mesaj: Site Yönetimi
  Tahir Kutsi Makal ile Röportaj-3(Son Bölüm) Site Yönetimi 0 1,498 05/04/2009, 01:26
Son Mesaj: Site Yönetimi
  Ders Kitaplarında Tahir Kutsi Makal Site Yönetimi 0 1,454 05/04/2009, 01:24
Son Mesaj: Site Yönetimi
  Tahir Kutsi Makal ve 'TARLA Dergisi' Site Yönetimi 0 1,830 05/04/2009, 01:23
Son Mesaj: Site Yönetimi
  Tahir Kutsi Makal (ANADOLU’DA AĞITÇI KADINLAR) Site Yönetimi 0 3,028 05/04/2009, 01:22
Son Mesaj: Site Yönetimi
  Tahir Kutsi Makal (HALK OZANLARININ ÇUKUROVA HARİTASI) Site Yönetimi 0 2,021 05/04/2009, 01:17
Son Mesaj: Site Yönetimi

Digg   Delicious   Reddit   Facebook   Twitter   StumbleUpon  


Konuyu görüntüleyenler:
1 Misafir

Mustafa Ceylan |
  •  
  • Yukarı dön  
  • Lite mode  
  •  Bize Ulaşın


Dost Sitelerimiz:

Türkçe Çeviri: MyBB Türkiye
Üretici: MyBB, © 2002-2025 MyBB Group-Theme © 2014 iAndrew

Sitemizde yer alan eserlerin telif hakları şair-yazarların kendilerine veya yetki verdikleri kişilere aittir. Sitemiz kâr amacı gütmemektedir ve sitemizde yer alan tüm materyaller yalnızca bilgilendirme ve eğitim amacıyla sunulmaktadır. Kaynak gösterilmek suretiyle alıntı yapılabilir.(Haberleşme : ceylanmustafa_07@hotmail.com)
Doğrusal Görünüm
Konu Görünümü
Yazdırılabilir Sürüm
Konuya Abone Ol
Konuya Anket ekle
Konuyu Arkadaşına Gönder