SiteAna Sayfa
Güllük Dergisi
Şairlerimiz
Arama
Üyeler
Video
Yardım
Giriş Yap
Kayıt Ol
Oturum Aç
Kullanıcı Adı:
Şifre:
Şifremi Hatırlat
Beni Hatırla
Your browser does not support the audio element.
Akdeniz Radyo istek
Tıklayın-Okuyun/Güllük Dergisi
Web'de Ara
Sitede Ara
0 Oy - 0 Yüzde
1
2
3
4
5
Konu Modu
UFUKLAR ve ÖTESİ-2
Site Yönetimi
Admin
Üyelik tarihi:
Jan 2008
Mesaj Sayısı:
12,518
Konu Sayısı:
11,588
#1
16/06/2009, 00:24
**
Sözümüzün burasında şiirinden bir gül atalım üstadım ve KALDIRIMLAR’ı takdim edelim:
KALDIRIMLAR
Sokaktayım, kimsesiz bir sokak ortasında;
Yürüyorum, arkama bakmadan yürüyorum.
Yolumun karanlığa saplanan noktasında,
Sanki beni bekleyen bir hayal görüyorum.
Kara gökler kül rengi bulutlarla kapanık;
Evlerin bacasını kolluyor yıldırımlar.
İn cin uykuda, yalnız iki yoldaş uyanık.
Biri benim, biri de serseri kaldırımlar.
İçimde damla damla bir korku birikiyor;
Sanıyorum, her sokak başını kesmiş devler...
Üstüme camlarını, hep simsiyah, dikiyor;
Gözüne mil çekilmiş bir ama gibi evler.
Kaldırımlar, çilekeş yalnızların annesi;
Kaldırımlar, içimde yaşamış bir insandır.
Kaldırımlar, duyulur, ses kesilince sesi;
Kaldırımlar, içimde kıvrılan bir lisandır.
Bana düşmez can vermek, yumuşak bir kucakta;
Ben bu kaldırımların emzirdiği çocuğum!
Aman, sabah olmasın, bu karanlık sokakta;
Bu karanlık sokakta bitmesin yolculuğum!
Ben gideyim, yol gitsin, ben gideyim, yol gitsin;
İki yanımdan aksın, bir sel gibi fenerler.
Tak, tak, ayak sesimi aç köpekler işitsin;
Yolumun zafer takı, gölgeden taş kemerler.
Ne sabahı göreyim, ne sabah görüneyim;
Gündüzler size kalsın, verin karanlıkları!
Islak bir yorgan gibi, sımsıkı bürüneyim;
Örtün, üstüme örtün, serin karanlıkları.
Uzanıverse gövdem, taşlara boydan boya;
Alsa buz gibi taşlar alnımdan bu ateşi.
Dalıp, sokaklar kadar esrarlı bir kuyuya,
Ölse, kaldırımların kara sevdalı eşi..”
Kaldırımlar 2
Başını bir gayeye satmış kahraman gibi,
Etinle, kemiğinle, sokakların malısın!
Kurulup şiltesine bir tahtaravan gibi,
Sonsuz mesafelerin üstünden aşmalısın!
Fahişe yataklardan kaçtığın günden beri,
Erimiş ruhlarınız bir derdin potasında.
Senin gölgeni içmiş, onun gözbebekleri;
Onun taşı erimiş, senin kafatasında.
İkinizin de ne eş, ne arkadaşınız var;
Sükût gibi münzevî, çığlık gibi hürsünüz.
Dünyada taşınacak bir kuru başınız var;
Onu da, hangi diyar olsa götürürsünüz.
Yağız atlı süvari, koştur, atını, koştur!
Sonunda kabre çıkar bu yolun kıvrımları.
Ne kaldırımlar kadar seni anlayan olur,
Ne senin anladığın kadar, kaldırımları...
Kaldırımlar 3
Bir esmer kadındır ki, kaldırımlarda gece,
Vecd içinde başı dik, hayalini sürükler.
Simsiyah gözlerine, bir ân, gözüm değince,
Yolumu bekleyen genç, haydi düş peşime der.
Ondan bir temas gibi rüzgar beni bürür de,
Tutmak, tutmak isterim, onu göğsüme alıp.
Bir türlü yetişemem, fecre kadar yürür de,
Heyhat, o bir ince ruh, bense etten bir kalıp.
Arkamdan bir kahkaha duysam yaralanırım;
Onu bir başkasına râm oluyor sanırım,
Görsem pencerelerde soyunan bir karaltı.
Varsın, bugün bir acı duymasın gözyaşımdan;
Bana rahat bir döşek serince yerin altı,
Bilirim, kalkmayacak, bir yâr gibi başımdan...”
**
Şiire dair demiştin ki:
“Ben şiiri, her türlü hasis gayenin üstünde, doğrudan doğruya kendi zât gâyesine-sanat için sanat-, fakat kendi zat gâyesinin sırrıyle de Allah’a ve Allah dâvâsının topluluğuna-cemiyet için sanat-bağlı kabul etmişim… işte kitaplık çapta zuhuruna kadar beni bekleten ve bu zuhura mânâda ve maddede şekil veren baş ölçü!..” “ Biz şiiri iman için bilmişiz; ve bu mihrak bilgiyi, her bilginin geçtiği binbir yol ağzı biliyoruz.””Dilimin ucunda tek nükte kaldı: Allah’ın kâinata Efendi olarak yarattığı, insan ehramının zirve taşı; ve şair… Efendimiz, Kurtarıcımız, Müjdecimiz, Gâye-İnsan ve Ufuk Peygamber… O ve şair… O her şeyimiz, her şeyimiz, her şeyimiz; topyekûn varlık nimetinin her şubesiyle beraber (Poetika)mızın, şiir telâkkimizin de kaynağıdır. Bu inceliği (Poetika)mızda gösterdik. Ve şair demek, Gâye-İnsan ve Ufuk- Peygamberi, Kâinatın Efendisini, Allah’ın Sevgilisi’ni sezmeye doğru hususî ve ileri bir istidat…” “üstün idrâk müessesesi şiir, ilk borç olarak, elinde kâinat sırlarının anahtarı, O’nun hilkat sırrının ve Kâinat Efendiliği makamının eşiğinde dize gelecektir. Şiir bu mukaddes eşiğin süpürgesi; şair de boynundaki süpürücülük borcuyla insanoğlunun en yüksek rütbelilerinden birisi… Ben, bu rütbelerin en yükseği içinde, O’ nun ümmetlik liyakatinin en alçak ferdi olarak, o mukaddes eşiğin süpürgecisiyim!”
Evet üstadım, evet; ben, bizler de senin evlâdların, senin umut fidanların, ellerinle dokuyup şiir göklerine savurduğun ve her birimize en yüce görevleri yüklediğin küçümen yıldızların, şairlerin, çırakların, yolunda yolcular, kapında bendelerin olarak, şiire dair aynı duyguları duymuş, aynı sorumluluk bilinciyle, kendimizi kelâm sahasında bir hizmetkâr, şiir sahasında bir köle kabul ederek, iy’olmaz şiir hastalığımızı da bir yandan tedavi edebilmek maksadıyla ufuklara, çizdiğin, şehadet parmağınla gösterdiğin ufuklara yolculuktayız. Ufuklara yolculuk “gül üstüne” başladı, gül üstüne devam etmekte üstadım. Zira, ufkun en son noktasında hilkat sırrının ve Kâinat Efendiliği makamının sahibi vardır…
Yollar, sende başlar; iki Cihan Sevgilisi’ne uzar, oradan Yüce Mevlâ’ya uzanan yollar.
“Yaram var, havanlar dövemez merhem;
Yüküm var, bulamaz pazarlar dirhem.
Ne çıkar bir yola düşmemiş gölgem;
Yollar ki, Allah’a çıkar bendedir.”
Ben’i bende etmişiz üstadım kaleminize. Ak topraklara çevirmişiz ızdırap dozerlerinin dişli çarklarında ezilen gönül topraklarımızı… Kavruk, yanık, yüzü yırtık, hüzün yumağı toprağımızı mısralarının sırdaş türküsüyle verimli vahalara çevirmişiz. Irmaklarımız senden doğmuş, senden bize, bizden kalemimize, kalemimizden insanlığın hafıza kâğıtlarına, gönül girdaplarına akmış hep. Yunuslayın düşmüşüz ışıltılı yoluna sırtımızda alıç heybesi, başımızı vurmaktayız taştan taşa. Aynalar ardındaki sırrı düşürdüler şimdiki zamanda. Olaylar, gelişmeler, akan zaman, parça parça etti, tuzla buz etti aynaları da kör aynalarda, ayna kırıntılarında küçülen nefsimizi, enaniyet canavarımızı çoğaldı ve büyüdü sanmaktayız. Oysa üstadım sen, “Ve nefs” i köpeğe, hattâ köpekten de aşağı derecelere indirmelisin diyordun.
“Köpek korkusiyle korktum ölümden,
Ölmeden ölmeyi anlayamadım.
Ne güneşler doğup battı üstümden
Bir günü bir güne bağlayamadım.
Hırsıma ne şöhret yetti, ne de şan
Döndüğüm her nokta dünyadan nişan
Nefsimin ardından koştum perişan
Ondan bir kıl bile avlayamadım…”
Biz, gençliğinin o en delişmen zamanlarında insanlığın söz sultanı seni, üstadım seni, tanımış olmanın bize kazandırdıklarına bakıyorum şimdi. Nefis mücadelesi, ölmeden ölmeyi anlamak işte en önemli kazancımız bu. Bu kazanç bizi, akranlarımız arasında mutlaka yüz puan önde, bin adım ilerde yapmaya yetiyor da artıyor. “Annesi gül koklasa, ağzı gül kokan çocuk”ların olmak kadar, “ağaç içinde ağaç geliştiren tomurcukların” olmak kadar güzel bir hadise olamazdı. Bize “ Bugün ağla çocuğum, yarın ağlayamazsın !/Şimdi anladığını sonra anlayamazsın” dedikten sonra gerekçe olarak zamanı göstermiş ve “İnsanlık zincirinin ebediyet halkası / Çocukların kalbinde işler zaman rakkası” demiştin. Evet Hocam, zaman rakkası işleye işleye iz etti kalbimizde. Biz büyüdük, zaman yürüdü; biz yürüdük zaman geriden geriye gitti. Şimdi zaman bahçesinin tel örgülerinde takılı uçurtmalarımız ve çığlıklarımızla hıçkırıklarımız, pişmanlıklarımız ağaran şakaklarımızda. “Biz akıl tutsağıyız, çocuktur ki asıl hür” demiştin ya, aynen öyleyiz üstadım, aynen öyleyiz, akıl tutsağıyız. Zamanın dişli çarkları un yapıp öğüttü bizi. Çağa, çağdaşlığa bir “imalât hatası” olarak imza attırıp ismimizi eğri-büğrü hurufatla yazdıran bizler, çocuklarımızın hürriyetini dokuyamadık, ışıyamadık sabah güneşi ışıltından yansımalarımızı alıp ışıyamadık. Koskoca bir nesil kayboldu üstadım. Köprüler kuramadık gelecek çağlara. Derme çatma-gecekondu mantığıyla kurduğumuz köprüler, en küçük emperyalist batıcıl rüzgârla yerle yeksan oluverdi. Biz, bizden sonrakileri kaybettik. Bize verdiğin emanetin gereğini yapamadık üstadım. Senin yokluğun ve doldurulamaz boşluğun çaresiz koydu bizi. Kanayan yaralarımıza merhem diye, “çöle inen nur”dan bir ışık salkımı, “nur harmanı”ndan bir kıble rüzgârı saramadık. Kanadı yaralarımız, Biz kanadık.
“zaman donacak kadar güzel bir Allah dostu olan sen”i aramaktayız… “Düşünün, ben ne büyük rütbeye tutukluyum!/Çünkü O’nun kulunun kölesinin kuluyum” ve “Ben şairim, gâibi kurcalayan çilingir;/Canlı cenazelerin başında Münker-Nekir”
Şair oluşum senden. Şiirim senin suyunla güzel ve hayat dolu. Senin izin, bakışın, duruşun, yansıman olmayan hiçbir mısra ve şiirde şekil, tarz, üslup, mesaj, evrensel bakış ve güzellik yok. Sen varsan anlam dolu mısra ırmağım. Hani Koca yunus, hani Bizim Yunus demiş ya, Mevlâna’yı –Mesnevi’yi okuduktan sonra “Ete-kemiğe büründüm /Yunus diye göründüm diye” sen de; Yunuslayın “Mezarlarda susarken dilsizler, dudaksızlar / Üstlerinde ot biter, kuş öter, arı vızlar” demiş, Mevlâna’nın ney’ine de “Ben o kutsî nefesin üflediği kamışım / Ses onun, ben imzamı atmışım, atmamışım…” diyordun. Kâinatta her ne varsa zerreden küreye, noktadan sonsuza, atomdan galaksilere varıncaya kadar, hepsindeki sırrı, oluşu, dönüşü, raksı, zikri hissedip kanına batırıp kalem ucunu öyle yazıyordun sanki şiirlerini. Bu tekniği, bu söylem biçimini kara sevdamız yapan sensin… Bütün olmazları olduran şairi, hayal, madde ve manânın tılsım bekçisi, türkü çığırıcısı yapan sen…
Varlığım, dilimin ırmak çağıltısı üstadım, şairliğimi, kelime oyunculuğumu sana borçluyum. Kelimelerle dansı senden öğrendim. Usta değilim, kelime kuyumcusu olamadım, yazdıklarım küçümen bir kâğıtı dahi havalandırmaya gücü yetmeyen, gönüllerde dalgalanmayan kuru harf hamuleleri. Fikrin ve imanın, aşkın ve vecdin uzağında, çöl kumsallarında gezinmenin getirdikleri işte bu sonuç…
Esasında bir başka husus da, önüne oturacağımız, rahle-i tedrisinden geçeceğimiz, iğne deliğinden, değirmen taşı arasından geçip un olup akacağımız Arvasiler, Necip Fazıllar yok ve arada korkunç, doldurulamayan bir uçurumlar zinciri var… Ummanlar yok, sığ sularda canhıraş feryatlarımız yükselmede. Ateş yakmıyor, su gül kokmuyor. Belli ki su arklardan geçerken gülistana uğramaz olmuş, kesilmiş nefs, çıkar, vurgun ve siyaset şâkileri tarafından arklarımız, doldurulmuş taşla, toprakla, kayayla ve suyun yönü değiştirilmiş. Yanardağlar patlatan sevda, mübârek evrensel mesaj, kozmik pervaneler kaybolmuş da, elimize değen kibrit ateşleri içimizi üşütmede, bakışımızı yere, başımızı öne düşürmede üstadım…
“Kalpten kazıdılar iman sırrını
Her günün bugünden beter yarını
Acı rüzgârlara vermiş bağrını
Türk Bayrağı yana yana çırpınır.”
Evet, Türk bayrağı acı rüzgârlara bağrını vermiş de yana yana çırpınmada üstadım. Anadolumuz, Cennet yurdumuz iç ve dış hain mihraklarca asrın en büyük planlı saldırısıyla her gün şehid haberleriyle sarsılmaktadır. Anaların dinmiyor gözyaşları. Söylenecek çok söz var üstadım, denecek çok kelâm. Kalpten kazınan imanın yerine kin, öfke, nefret ve ayrılıkçı bölücü bir rüzgâr üflenirse tahmin et neler olmaz? İşte biz o korkunç, o hastalıklı zamanı yaşıyoruz üstadım. Ne “Büyük Doğu” programına, “idelogya örgü”ne sahip çıkıp, muktedir yapabildik; ne de “Büyük Doğu yerine” kangölü bir “Ortadoğu projesi”ne engel olamadık işte. Türk bayrağının yana yana çırpınışı ondan…
Hasılı biz müflis esnaflarız ki, terazimiz de hüzün ve acı var. Canımız yanıyor ama sesimizi çıkaramıyoruz. Beceriksiz çıktık üstadım, çok beceriksiz hem de… Ayrılıkçı terörün kökünü kazıyamadık, birlik ve beraberliği vakit geçirmeden tesis etmemiz gerekirken, gülü kızıl kana batırıp boyamış, kudret boyasına boya katma eylemine kalkışanlar bugün Başkentte ellerini kollarını sallayarak gezer olmuşlar. Avrupa Birliği hayâliyle, gelene geç istasyonu olmuş yollarımız, televizyonlarımız, gazetelerimiz.
Türk bayrağımızın yana yana çırpınışı ondan üstadım…
“Kollarımı makas gibi açarak” “Durun kalabalıklar, bu cadde çıkmaz sokak!” diyeceğim diyemiyorum Hocam. “Mezarda kan terliyor babamın iskeleti;/Ne yaptık, ne yaptılar mukaddes emaneti?” diye haykırışın ufkumu dipten doruğa kaplamakta. Mukaddes emanete sahip çıkamadık. Küçük hokkabazlığa ve sefil aynalı dolaba kandırdılar bizi.
Duygu hazinemizi boşalttılar üç-beş loca ve lonca, batı ve uşakları. Maddenin kıskacında ufkumuz kelepçeli ki, kelepçeli ufukları yıkıp ötelerin ötesine ulaşamıyoruz. Kuru, kupkuru yanık dalla, yanık kökün birleşe birleşe yaprağın ucuna kadar yemyeşil bir ışık olmasını arzulamaktayız. Genç Osman ve Ulubatlı Hasan’ı lif lif edip yolan güruh, dilimize perçin vuran anlayışlar fermuar çekmekte dudaklarımıza. Işığa gem vurup da ışıktan atlara binip de gökten inen bizimkileri inecek diye beklemekteyiz. Mekândan arınmış, zamandan ileride, uzaklığı yenmiş, ufukları Ulubatlı iman ve bayrağıyla fethetmiş, Fatih edasıyla okutmuş fermanını, dinletmiş Ezanını… O bizimkileri beklemekteyiz. Bizim gençliğimiz, bizler, bizler olamadık üstadım. Tutamadık sözümüzü. Gayret etmesine ettik ancak devri devranın çarkları üstünlerden üstündü. Ancak, asla yitirmedik ümidimizi, asla bedbin olmadık, bıkmadık, usanmadık yoldan ve bu bayrağı dalgalandırma aşkımızdan vaz geçmedik…
“Kırılır da bir gün bütün dişliler,
Döner şanlı şanlı çarkımız bizim.
Gökten bir el yaşlı gözleri siler
Şenlenir evimiz, barkımız bizim.
Yokuşlar kaybolur, çıkarız düze,
Kavuşuruz sonu gelmez gündüze,
Sapan taşlarının yanında füze,
Başka âlemlerle farkımız bizim.
Kurtulur dil, tarih, ahlâk ve iman;
Görürler, nasılmış, neymiş kahraman!
Yer ve gök su vermem dediği zaman,
Her tarlayı sular arkımız bizim.
Gideriz nur yolu izde gideriz,
Taş bağırda, sular dizde gideriz,
Bir gün akşam olur biz de gideriz,
Kalır dudaklarda şarkımız bizim.”
Evet, üstadım şimdi dudaklarımızda senin şarkın var, şarkıların var. Öksüz yapıyı yıktırmadan, yıkmadan ayakta tutmak istiyoruz. Dallardaki iğreti yapraklar, hedefe varmayan mızraklar utanmalı, utanacaklar. Binbir tanede solmayan kudret boyası, tek renk, bayrağımın güleceği günün hasretindeyiz.
“Tohum saç, bitmezse toprak utansın!
Hedefe varmayan mızrak utansın!
Hey gidi küheylân, koşmana bak sen !
Çatlarsan, doğuran kısrak utansın!
Eski çınar şimdi Noel ağacı;
Dallarda iğreti yaprak utansın!
Üstada kalırsa bu öksüz yapı,
Onu sürdürmeyen çırak utansın!
Ölümden ilerde varış dediğin,
Geride ne varsa, bırak utansın!
Ey binbir tanede solmayan tek renk,
Bayraklaşmıyorsan bayrak utansın!”
Üstadım, nur-u aynım… Mutlak hakikat, Mutlak Güzel sevdalısı kervanımın önderi… Solmadı, soldurmadık gülümüzü… Dal uçlarımızda umutla, müjdeli yarınları bekledi goncalarımız. Gülü solan dal olsaydık, işte o zaman kahrolmuştuk. Şimdi gülistanlarımızın kapı tokmakları ehil elleri bekliyor.
“Aç kapıyı, haber var,
Ötenin ötesinden!
Dudaklarda şarkılar,
Kurtuluş bestesinden.”
Ufuklar geride kaldı, kalacak. Azmimiz, irademiz ve sabrımızın altın kaplamalı kılıcı nefsimizin başını uçuranda, öteler yakına gelmekte. Dudaklara kurtuluş bestesinden şarkılar düşmekte..
Övüncüm, hasretim, ömrüm Üstadım…
Asumanımı baş ve sonu itibariyle kuşatan saadet ışığım. Gönül bahçemin reyhan çiçeği, ıtırım. Firuze akşamlarımın atlas bahçelerinin şırıltısı, uğultusu ve su sesiyle dolduran nehirler üstü nehirim. İnsanı sevmeyi, insanlar arasında ayırım yapmamayı, hoşça bakmayı senden öğrendim ben. Kişilik kumaşımı dokuyan ilim, iman, kozmik bilinç, ilâhi manzume ve ilhamın; bendeki beni yıkıp yeni bir ben ortaya koydu da nice sonra farkına varabildim.
Eşyanın, olayların, varlıkların görünmeyen cephelerinin teranesini duyurdun bana. Üç boyutlu değil, sonsuz boyutlu ama tekte tek olmuş bir acun sundun akıl sarayıma. Ne zamanki tasavvuf neşesini damağıma, zihnime, kalbimin taa ortasına nakışladın, işte o zaman akıl sarayım yıkıldı, kale burçlarım yere düştü, kapıların kilitleri işe yaramaz oldu. O ana kadar ufuklarımda maddi zaferlerin şaşaalı törenleri vardı, benlik kumaşının sim-altın işli gömleği sırtımda, altından tahtımda, para-maddiyat direkleri üzerinde yükselmiş sarayımda kendimi özgür, kendimi mutlu sanıyordum. İbrahim Ethemleyin soyundum kaftanı, çıkardım kravatı, attım dünya diplomasını ve dünya zaferlerinin taklarını yıktım. Çıktım kırların hür havasına ve kavalımı çaldım akça kuzulara. Yeşil otta beyaz ayran gördüm, yaprak ucunda yıldız, yaprak ortasında tünel, yaprak kökünde yükleri ışık ve su olan trenler gördüm; o zaman aradığımın peşinde olduğumun farkına vardım. “Rüya gören atlar” ı sayıkladım “at’a senfoninde”. Deli toynaklarla tarihin sinesinde uçsuz bucaksız ovalarda gezindim ve yelesinden alev akan atlarla gardaş olasım geldi. “Bozkırlardan geçen topal trenler”e baktık başıboş; baktık da 29 harflik sözde aydınların bir kibritle bir ormanı ateşe vermelerini gördük. Çoğu yaraladı bizi, ruhumuzu; yaralarımıza merhem diye şiirini çaldık, şiirini sardık üstadım…
Sardık ta içimiz ancak o zaman rahat edebildi…
Ufuklar ve ötesinin görevlisi bir gençlik. O gençlikin büyük bir kısmı Anadolu şehirlerinde ve kasabalarında, bir kısmı da bizim gibi Başkent Ankara gibi İstanbul gibi üniversitelerin yoğun olduğu kentlerde… En çok ve en mühim görev de üniversite şehirlerindeki gençlere düşmekteydi.
Fişek gibi gençlerdik…
Ülkenin geleceği diyerek umut bağladığın fişek gibi gençler…
Kutsal emaneti omuzlarımıza yükledikten sonra, “Anadolu kıtası büyüklüğündeki dâva taşını gediğine koymayı unutmayacak” ve bunu üstadının tek vasiyeti bilecek bir gençlik…
Diyordun ki:
“Büyük bir tasavvuf adamının benzetişiyle zifiri karanlıkta, ak sütün içindeki ak kılı farkedecek kadar gözü keskin; ve gerçek kahramanlık mâdeniyle sahtesini ayırdetmekte kuyumcu ustası bir gençlik...
Bugün komik üniversitesi, hokkabaz profesörü, yalancı ders kitabı, demagog politikacısı, çıkartma kâğıdı şehri, muzahrafat kanalı sokağı, takma diş fabrikası, fuhuş albümü gazetesi, mümin zindanı mâbedi, temeli yıkık ailesi, hasılı kendisini yetiştirecek bütün cemiyet müesseselerinden aldığı zehirli tesiri üzerinden atabilecek, kendi öz talim ve terbiyesine memur vasıtalara kadar nefsini koruyabilecek, destanlık bir meydan savaşı içinde ve bu savaşı mutlaka kazanmakla vazifeli bir gençlik...”
”İşte bu gençliği, bu gençliğin ilk filizlerini karşımda görüyorum. Şekillenmesi, billurlaşması için 30 küsur yıldır, devrimbaz kodamanların viski çektiği kamış borularla kalemime ciğerîmden kan çekerek yırtındığım, paralandığım ve zindanlarda süründüğüm bu gençlik karşısında, uykusuz, susuz, ekmeksiz, başımı secdeye mıhlayıp bir ömür Allah’a hamd etme makamındayım.
Genç adam! Bundan böyle senden beklediğim şudur: Tabutumu öz ellerinle musalla taşına koyarken Anadolu kıtası büyüklüğündeki dâva taşını da gediğine koymayı unutma ve bunu tek vasiyetim bil!”
Bugün Anadolu’nun dört bir yanında genç arkadaşlarım varsa, çoğunluğu şiir sevdasıyla bize “hocam” diyorsa, bunun sebebi sensin üstadım. Senden aldık bu davranış biçimini, insanî ilişkilerdeki ince ayarı. Hassas teraziler ve şaşmaz ölçüler senin eserin… Kucak açmak, sevmek, saygı duymak; “insan aynasının gene insan” olduğunu bilmek şuuru; bütün bu erdemler senden bize akanlar. Mıknatıs nasıl çekerse madeni, ışık pervaneyi nasıl ölümüne çekip alırsa kendine, bizi de sen aldın iman, ahlâk, dâva, misyon teknene; yoğurdun bir iyice, yoğurdun… Şu kurulu düzende bize “imalât hatası” gözüyle bakılıyorsa; bu bizim, senin ışık bahçendeki asma dalından aldığımız üzümün yansımasıdır, başka bir şey değil. Varsın, bugün bu dünyanın zamanına ve devranına “imalât hatası” olarak gözükelim. O zaman dosdoğru yoldayız, o zaman bize verdiğin görev üzereyiz demektir.
...................DEVAMI VAR................
Alıntı
Tweet
Benzeyen Konular
Konu:
Yazar
Cevaplar:
Gösterim:
Son Mesaj
UFUKLAR ve ÖTESİ-7
Site Yönetimi
0
1,083
16/06/2009, 13:21
Son Mesaj
:
Site Yönetimi
UFUKLAR ve ÖTESİ-7
Site Yönetimi
0
1,073
16/06/2009, 00:58
Son Mesaj
:
Site Yönetimi
UFUKLAR ve ÖTESİ-6
Site Yönetimi
0
1,071
16/06/2009, 00:33
Son Mesaj
:
Site Yönetimi
UFUKLAR ve ÖTESİ-5
Site Yönetimi
0
1,175
16/06/2009, 00:30
Son Mesaj
:
Site Yönetimi
UFUKLAR ve ÖTESİ-4
Site Yönetimi
0
1,161
16/06/2009, 00:28
Son Mesaj
:
Site Yönetimi
UFUKLAR ve ÖTESİ-3
Site Yönetimi
0
1,019
16/06/2009, 00:26
Son Mesaj
:
Site Yönetimi
UFUKLAR ve ÖTESİ-1
Site Yönetimi
0
1,254
16/06/2009, 00:20
Son Mesaj
:
Site Yönetimi
Lütfen seçim yapın:
--------------------
Özel Mesajlar
Kullanıcı paneli
Kimler Çevrim içi
Arama
Ana Sayfa
GÜLCE EDEBİYAT AKIMI
-- GÜLCE ŞİİR TÜRLERİNE GÖRE ŞİİRLER
---- BULUŞMA
---- ÇAPRAZLAMA
---- TRİYOLEMSİ
---- ÜÇGÜL
---- ÜÇGEN
---- DÖNENCE
---- TOKMAK
---- AKROSTİK
---- SONE'M
---- GÜLCE
---- TEKİL
---- YİĞİTCE
---- YUNUSCA
---- BAHÇE
---- SERBEST ZİNCİR
---- ÖZGE
---- GÜLİSTAN
---- YEDİVEREN
---- TUĞRA
-- GÜLCE YAZAN ŞAİRLERİMİZİN GÜLCE ve DİĞER ŞİİRLER
---- (H)
------ Harun YİĞİT
------ Harun YİĞİT
------ Hasan ULUSOY
------ Hasan ULUSOY
------ Hatice ALTAŞ(Asi Çiçek)
------ Hatice ALTAŞ
------ Hacer KOZAN
------ Hatice KATRAN
------ Hatice KATRAN
------ Hikmet ÇİFTÇİ
------ Hülya EKMEKÇİ
------ Hülya EKMEKÇİ
---- (I-İ)
------ İbrahim COŞAR
------ İbrahim COŞAR
------ İbrahim İMER
------ İbrahim İMER
------ İbrahim ETEM EKİNCİ
------ İbrahim ETEM EKİNCİ
------ İhsan ERTEM
------ İhsan ERTEM
------ İsmail KARA(Karozan)
------ İsmail KARA(Karozan)
---- (K)
------ Köksal KIRLIOĞLU
---- (M)
------ Mahir BAŞPINAR
------ Mahir BAŞPINAR
------ Mehmet NACAR
------ Mehmet NACAR
------ Mehmet ALUÇ
------ Mehmet ALUÇ
------ Mehmet ALUÇ
------ Mehmet ÖZDEMİR
------ Mehmet ÖZDEMİR
------ Meltem ARAS
------ Meral ADAK
------ Meral ADAK
------ Melahat TEMUR
------ Mevlüde DEMİR
------ Mevlüde DEMİR
------ Miktad BAL
------ Miktad BAL
------ Mübeccel Zeynep ÜNALAN
------ Mübeccel Zeynep ÜNALAN
------ Muhammed İsa ÖZTÜRK
------ Muhammed İsa ÖZTÜRK
------ Mehmet Ziya DİNÇ
------ Mehmet Ziya DİNÇ
------ Mustafa CEYLAN
------ Mustafa CEYLAN
------ Mustafa CEYLAN
------ MUSTAFA CEYLAN(Editör)
-------- Mustafa CEYLAN
---------- Mustafa CEYLAN(On Punto Yazıları)(Makaleler)
---------- GÜNE BAKIŞ
---------- TAŞ YAĞMURU(Ceylan'ın kaleminden)
---------- Hakkında Yazılanlar
---------- DİĞER ŞİİRLERİ
---------- Hayatı
---------- Sanatı
---------- Hocaları
---------- Çocukluğu
---------- Gençliği
---------- Özlü Sözleri
---------- Önsöz Yazdığı Kitaplar
---------- Siyasete İlgisi
---------- Bestelenen Şiirleri
---------- Fotoğrafları
---------- Mühendisliği
---------- Düzenlediği Etkinlikler
---------- Konferansları
---------- Yer Aldığı Antolojiler
---------- Kitapları
---------- EZAN SUSMAZ Kitabı içindekiler
---------- "YANDI BU GÖNLÜM"-Hacı Bayram Veli Kitabı içindekiler
---------- TAHİR KUTSİ MAKAL Kitabı İçindekiler
---------- SEĞMEN RUHU Kitabı İçindekiler
---------- TOROSLARIN TÜRKÜSÜ Romanı
---------- Armağan-2(AHMET TUFAN ŞENTÜRK İÇİN NE DEDİLER?)Kitabı içindekiler
---------- Armağan-1(ANILAR KORİDORU İÇİNDE SARIVELİLER)Kitabı
---------- YARALI CEYLAN Şiir Kitabı İçindekiler
---------- PAŞA GÖNLÜM Şiir Kitabı İçindekiler
---------- Kırat Geliyor Kitabı İçindekiler
---------- Her Yönüyle YENİMAHALLE Kitabı
---------- Tarihi ve Folkloruyla Elmadağ Kitabı İçindekiler
---------- Köylerimiz Kitabı İçindekiler
---------- Köyümüz Yeşildere Kitabı İçindekiler
---------- Bayramlar Haftalar Günler Kitabı
---------- Ahmet Tufan Şentürk Kitabı
---------- Halil Soyuer Kitabı
---------- Detanlaşan Köylü İsa Kayacan Kitabı
---------- Abdullah Satoğlu Kitabı
---------- Güzide Taranoğlu Kitabı
---------- Gülendenin Beşiği Kitabı
---------- GÜLLÜK ANTOLOJİ (2006)Kitabı
---------- GÜLLÜK ANTOLOJİ(2007)Kitabı
---------- CEYLAN-Tahliller-MAKALELER-Görüşler
---------- Güllük Dergileri
---------- Kapodokya Güneşleri Kitabı
---------- Bir Yanardağ Fışkırması Kitabı
---- (P-R)
------ Rahime KAYA
------ Rahime KAYA
------ Refika DOĞAN
------ Refika DOĞAN
------ Ramazan EFE
------ Ramazan EFE
------ Rengin ALACAATLI
---- (S-Ş)
------ Sabiha SERİN
------ Sabiha SERİN
------ Serap HOCA(Serap ÖZALTUN)
------ Serap HOCA(Serap DEMİRTÜRK)
------ Süleyman KARACABEY
------ Süleyman KARACABEY
------ Serdar AKKOÇ
------ Serdar AKKOÇ
------ Sevgili ÖZBEK
------ Sevgili ÖZBEK
------ Şemsettin DERVİŞOĞLU
------ Şemsettin DERVİŞOĞLU
------ Şükran GÜNAY
------ Şükran GÜNAY
---- (T-U-Ü-V)
------ Turan UFUKTAN
------ Ümran TOKMAK
------ Ümran TOKMAK
---- (Y-Z)
------ Yusuf BOZAN
------ Yüksel ERENTÜRK
------ Yusuf BOZAN
------ Yüksel ERENTÜRK
------ Yusuf Ziya KARAHASANOĞLU
------ Zübeyde GÖKBULUT
------ Zübeyde GÖKBULUT
------ Yıldız TOKSÖZ
------ Yıldız TOKSÖZ
GÜLCE'YE DAİR
-- GÖRÜŞLER
---- Gülce Nedir?
---- Gülce ve Ozanlık
---- Gülce Manifestosu
---- 5 Hececiler ve Gülce
---- Garip Akımı ve Gülce
---- Fecr-i Ati ve Gülce
---- Hisarcılar ve Gülce
---- Neyzen Tevfik, Aşk
---- Mazmunlar
---- Gülce Ne Değildir?
---- Hece Vezni ve Gülce
---- Serbest Şiir ve Gülce
---- Aruz Vezni ve Gülce
---- Gülce ve Zolal
---- Gülce Tarihinden
---- GÜLCE-(Atölye)-Video Dersler
------ Gülce Etkinlikleri
------ Kurucular Beyanı
------ Gülce 2009
------ Doğru Yaz/Konuş
------ Gülce-2010 Projeleri
------ Gülce-2011 Projeleri
------ Üstad Necip Fazıl'dan
------ Gülce-Aruza Dair
------ Öneriler-Çalışmalar
------ GÜLLÜK DERGİSİ
------ Gülce'ye Öneriler
------ Röportajlar
------ Negatif Bakışlara
------ Aleyhimizdekiler
------ M.E.B' na
---- Gülce'de Mesajlar-Projeler
------ Gülce-Güldeste(1)
------ Destanlarımız
------ Dede Korkut
------ Öncü Kadınlarımız
------ Peygamberlerimiz
------ Nutuk(Gülce)
------ Nutuk(Z.Korkmaz)
------ Kutlu Hanımlar
------ Ozanlarımız
------ NasrettinHoca
------ Yedi Askı
GÜLCE TÜRK ŞİİR AKADEMİSİ
-- Şiir Akademisi
---- Şiir Akademisi
------ HALK EDEBİYATI
-------- DİVAN EDEBİYATI
-------- BATI EDEBİYATI
-------- YENİ TÜRK EDEBİYATI
---- Hece Vezni' ne Dair
---- Şiir Tahlilleri
---- Aruz Vezni' ne Dair
---- Hiciv Tarihinden
---- Ustalardan Şiirler
---- Ustalardan Makale
---- Aramızdan Ayrılanlar
------ Ustalardan Şiirler
-------- A. Tufan ŞENTÜRK
-------- DİLAVER CEBECİ ANISINA
---- Şiir Üstüne (Serbest)
---- Atışma Sayfamız
---- Denemeler-Makaleler
---- Şiirde Dönüşüm
---- Şiir ve Anlatım
-- Türk Edebiyatı Şiir Türleri
---- Şiir Türleri
---- İslâmiyet Öncesi
---- Servet-i Fünun
---- Garip Şiirler
---- Akımlar
---- Edebî Sanatlar
---- Söz Sanatları
---- Şair Padişahlar
---- Şiir Tarihimizden
---- Yıllara Göre Edebiyat
---- Mehmet Nacar
DÜNYA EDEBİYATI
-- Dünyadan Şiir Türleri
---- Burns Stanza
---- Choka
---- Go Vat
---- Catena Rondo
---- Onegin Stanza
---- Canzonetta
---- Bauk Than
---- Rhupunt-Galce
---- Septilla
---- Viator
---- Luc Bat
---- Tritena
---- Pantoum
---- Shakespeare Sonnet
---- Diamonte
---- Villanelle
---- Hutain
---- Hex Sonnata
---- Hexaduad
---- Haynaku
---- Harrisham Rhyme
---- Guzzande
---- Gratitude
---- Glosa
---- Garland Cinquain
---- Fornlorn Suicide
---- DÜNYA EDEBİYATI
---- Dünyadan Destanlar
---- Dünyadan Şiirler
KAYNAKÇA
-- Konularına Göre Şiirleriniz
---- Aşk Şiirleriniz
---- Atatürk Şiirleriniz
------ 23 Nisan Şiirleri
------ Atatürk'e Dair
---- Kahramanlık Şiirleriniz
---- Doğa Şiirleriniz
------ 2009 Yılı Sayılarımıza
---- Taşlama Şiirleriniz
---- Gurbet Şiirleriniz
---- Tasavvuf Şiirleriniz
---- Barış Şiirleriniz
---- Şehir Şiirleriniz
---- Anne Şiirleriniz
------ Babanıza Şiirler
---- Doğum Günü Şiirleriniz
---- Deprem Konulu Şiirler
---- Diğer Şiirleriniz
---- Köşe Yazarlarımız/Makaleler
------ Mustafa CEYLAN
------ Refika DOĞAN
------ Osman ÖCAL
------ Ahmet ÖZDEMİR
------ A. S. ATASAYAR
------ Prof.Dr.İsa KAYACAN
-------- Prof. Dr. İSA KAYACAN
------ Rahime KAYA
------ Harun YİĞİT
------ İlqar MÜEZZİNZADE
------ Sündüz BİGA
------ Nazmi Öner(Şiirler)
------ Nazmi ÖNER(Nesirler)
------ Coşkun KARABULUT
------ Prof.Dr.İsmail YAKIT
------ Prof.Dr.Asım YAPICI
------ Sabit İNCE
------ Muhsin DURUCAN
------ Abdulkadir GÜLER
------ Ünal Şöhret DİRLİK
------ Metanet YAZICI
------ A.Aşkım KARAGÖZ
------ Gazanfer ERYÜKSEL
------ Mehmet GÖZÜKARA
------ Necdet BULUZ
------ Yusuf Özcan
------ Afife Demirtaş
---- Mustafa Ceylan
---- Bizden
-- Video Yağmuru
---- Ozanlar-Şairler
---- Bizden Videolar
---- Rasim Köroğlu
-- Genel
---- SERBEST KÜRSÜ
---- Duyurular
---- Röportajlar
---- Günün Şiiri
---- Günün Nesiri
Edebiyat Biz Platformumuzda
-- Gülce Tv
-- Türk Argo Sözlüğü
-- Edebî Konular Forumu
Konuyu görüntüleyenler:
1 Misafir
Mustafa Ceylan |
Dost Sitelerimiz:
Türkçe Çeviri:
MyBB
Türkiye
Üretici:
MyBB
, © 2002-2025
MyBB Group
-Theme © 2014 iAndrew
Sitemizde yer alan eserlerin telif hakları şair-yazarların kendilerine veya yetki verdikleri kişilere aittir. Sitemiz kâr amacı gütmemektedir ve sitemizde yer alan tüm materyaller yalnızca bilgilendirme ve eğitim amacıyla sunulmaktadır. Kaynak gösterilmek suretiyle alıntı yapılabilir.(Haberleşme : ceylanmustafa_07@hotmail.com)
Doğrusal Görünüm
Konu Görünümü
Yazdırılabilir Sürüm
Konuya Abone Ol
Konuya Anket ekle
Konuyu Arkadaşına Gönder