• SiteAna Sayfa
  • Güllük Dergisi
  • Şairlerimiz
  • Arama
  • Üyeler
  • Video
  • Yardım
  • bayrak

Giriş Yap   Kayıt Ol
Oturum Aç
Kullanıcı Adı:
Şifre: Şifremi Hatırlat
 
Gülce Edebiyat Akımı
gulce
Your browser does not support the audio element.

Akdeniz Radyo istek
Tıklayın-Okuyun/Güllük Dergisi

Google Web'de Ara Sitede Ara
Submit Face book
  • 0 Oy - 0 Yüzde
  • 1
  • 2
  • 3
  • 4
  • 5
Konu Modu
ÜSTADIN KAPISI VE BİN ODAYI BİR KİLİTE VEREN BEN (2)
Dışarıda Mustafa Ceylan
Site Yönetimi
*****
Üyelik tarihi: Nov 2008
Mesaj Sayısı: 2,007
Konu Sayısı: 1,502
 
#1
26/03/2015, 03:07 (Bu mesajı son düzenleyen: 26/03/2015, 03:13 Mustafa Ceylan.)
ÜSTADIN KAPISI  VE BİN ODAYI BİR KİLİTE VEREN BEN (2)
Mustafa CEYLAN
********************


Ya bizim kayıp bekçi hiç gelmeseydi?

Ya, kaybetseydik elimizdeki anahtarı?
24 altınımız vardı güne düşen, müflis marangozlar olmuşuz ve kapılarımız açılmıyor, kapı malzemelerini bize armağan edilen 24 atınla bile almayı akıl edemiyoruz.
Ne acı?
Kapısız evlerde mi yaşasaydık?
Mümkün mü?
Kapı yerine taş, beton, zincir,  kelepçe olsa ne yapardık?
Fikir çilesi çeken düşünce adamının çıldırışından farksız olurdu yaşamamız.
Kapı olmaya olacak,doğrudur, kilidi kaçak bekçi veya sarhoş elindeki anahtarı beklememeli.
Bizim 440 kapımızın ardında insan nefesleri, bebek beşikleri, çiçekler ve saksılar...
Peki ya üstadımız Necip Fazıl'ın "Büyük Kapısı" na ne dersiniz?
Paris caddelerinden, Eyfel düşlerinden sonra, kapılarıyla ünlü İstanbul'da 1934 yılında bulmuştu Abdülhakim Arvâsî isimli büyük kapıyı. Bulmuştu da, her şey, içindeki seneler yutan darmadağınıklık kaybolup yerli yerine oturuvermişti...

Üstad önce "AÇ KAPIYI" diyordu.

"Aç kapıyı, haber var,
Ötenin ötesinden!
Dudaklarda şarkılar,
Kurtuluş bestesinden.

Biz geldik, bilen bilsin! 
Gönül gönül girilsin,
İnsanlar devşirilsin,
Sonsuzluk destesinden..."

Arayışın sözleriydi bu mısralar. Ötenin ötesinin efsunkâr ikliminin türküsüydü. Sonsuzluk destesinden insanlar gerekliydi. Ve o insanlar içinden kapıyı açacak birisi gerekliydi. Korku, yalnızlık, menzilsiz yollar ve kaybolan yolcu...
Sonra Üstad;


"ARALIK KAPI



Bu dünya bir kuyu, havasız çömlek
Daralıyorum!
Kelime, mânayı boğan bir gömlek
Paralıyorum!
ALLAH ismi varken lügat ne demek
Karalıyorum!
Kapımı, buyursun, diye o melek
Aralıyorum!"

diyordu...
Şiirin esas görevinin Allah'ı aramak olduğunu bilmiş ve menzildeki kapıya doğru adımlarını atmaya başlamıştı. Daralıyor, kendini paralıyor ve kendisini kurtaracak o melek için kapıyı aralıyordu.

Evet kapı...
Hayatın son nefesine kadar tam bir teslimiyet ve sadakatla bağlanılacak bir kapı.
Ölüm, son kapı.
Veysel, "benim sadık yârim kara topraktır" demiş. Yâr ilân etmiş kendisini saracak kara toprağı...
Elinden tutarak Üstadı, "deliler köyünden bir menzil uzaktaki" hakikatin "Büyük kapısı"na götüren Arvasi hazrelerini bulmuştu...
Tutmuştu elinden...
Diyorduki:

"Kapı kapı,bu yolun son kapısı ölümse! 
Her kapıda ağlayıp,o kapıda gülümse."


Ölüm, ölmek değil, esas aleme geçiş. Bir kapı kabir...
Dünya faniliği kartondan oyuncaklardan öte hiçlik...
Bir kapıdan geçilecek,"benlik" libasından sıyrılıp, kol kanat kırılarak geçilecek. Belki de eşten, dosttan, sevgiliden ayrılınmadan o kapıdan geçilemeyecek...Çağırılmadan geçilmez ki o kapıdan. Eti, balı, yağı zehir olan bu dünyada fani lezzetlerin cümlesini bırakıp da geçeceğiz o kapıdan...
Üstadın "Büyük Kapı"sından geçişin anahtarına bir göz atalım, olur mu?
 
"GEÇİLMEZ



Bu kapıdan kol ve kanat kırılmadan geçilmez;
Eşten, dosttan, sevgiliden ayrılmadan geçilmez.
İçeride bir has oda, yeri samur döşeli;
Bu odadan gelsin diye çağrılmadan geçilmez.
Eti zehir, yağı zehir, balı zehir dünyada,
Bütün fani lezzetlere darılmadan geçilmez.
Varlık niçin, yokluk nasıl, yaşamak ne, topyekün?
Aklı yele salıverip çıldırmadan geçilmez.
Kayalık boğazlarda yön arayan bir gemi;
Usta kaptan klavuza varılmadan geçilmez.
Ne okudun, ne öğrendin, ne bildinse berhava;
Yer çökmeden, gök iki şak yarılmadan geçilmez.
Geçitlerin, kilitlerin yalnız O'nda şifresi;
İşte, işte o eteğe sarılmadan geçilmez!"

Gündüzlerden habersiz gecenin koynunda çelik çomak oynayan bizler, kaçak bekçinin dış kapısı önünde beklemeye mahkum...
Bin odayı bir kilite veren ben, üstadın bulduğu kapıyı arayan ben...
Havasız çömlekte bunalan yolcu, merdiven başında çimento torbası yırtığı bir kâğıtta kalan şiirin şairi ben...
"Usta kaptan, klavuz peşinde" arayıcı...
( c) Bu şiirin (yazının) her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
Alıntı  
Tweet      
     


Benzeyen Konular
Konu: Yazar Cevaplar: Gösterim: Son Mesaj
  ÜSTADIN KAPISI VE BİN ODAYI BİR KİLİTE VEREN BEN (1) Mustafa Ceylan 1 965 27/03/2015, 22:53
Son Mesaj: Ramazan topoğlu

Digg   Delicious   Reddit   Facebook   Twitter   StumbleUpon  


Konuyu görüntüleyenler:
1 Misafir

Mustafa Ceylan |
  •  
  • Yukarı dön  
  • Lite mode  
  •  Bize Ulaşın


Dost Sitelerimiz:

Türkçe Çeviri: MyBB Türkiye
Üretici: MyBB, © 2002-2023 MyBB Group-Theme © 2014 iAndrew

Sitemizde yer alan eserlerin telif hakları şair-yazarların kendilerine veya yetki verdikleri kişilere aittir. Sitemiz kâr amacı gütmemektedir ve sitemizde yer alan tüm materyaller yalnızca bilgilendirme ve eğitim amacıyla sunulmaktadır. Kaynak gösterilmek suretiyle alıntı yapılabilir.(Haberleşme : ceylanmustafa_07@hotmail.com)
Doğrusal Görünüm
Konu Görünümü
Yazdırılabilir Sürüm
Konuya Abone Ol
Konuya Anket ekle
Konuyu Arkadaşına Gönder