SiteAna Sayfa
Güllük Dergisi
Şairlerimiz
Arama
Üyeler
Video
Yardım
Giriş Yap
Kayıt Ol
Oturum Aç
Kullanıcı Adı:
Şifre:
Şifremi Hatırlat
Beni Hatırla
Your browser does not support the audio element.
Akdeniz Radyo istek
Tıklayın-Okuyun/Güllük Dergisi
Web'de Ara
Sitede Ara
0 Oy - 0 Yüzde
1
2
3
4
5
Konu Modu
YUNUS PEYGAMBER (Gülce Bahçe)
ali_gozutok
Yetkili Şair
Üyelik tarihi:
Sep 2011
Mesaj Sayısı:
248
Konu Sayısı:
222
#1
03/10/2011, 20:59
YUNUS PEYGAMBER (Gülce Bahçe)
Elyasa Peygamberin,
Çocukluğunda,
Asurlular,
Ak Deniz
Kıyılarına inip,
İsrail devletini
İşgal ettiler.
Tam on yedi yıl sürdü,
İşgal günleri.
On yedi yıl sonunda
Vergiye bağlayarak çekildiler gittiler.
İsrail oğulları tarihler boyunca,
Sapkınlığın doruğuna ulaşmışlar,
Ayrı, ayrı devlete ayrışmışlar.
Bazı zamanlar kendileriyle,
Bazen Yakup oğullarıyla
Bazen da komşularıyla
Savaşıp durmuşlar.
Tevrat’ı unutmuşlar,
Mescid-i Aksa’yı,
Kapatmışlar!
Mal’a mülke,
Putlara
Tapmışlar!....
Allah’ı unutmuşlar!...
İşte böyle bir devirde,
Yunus Aleyhisselâm,
Peygamber olarak
Gönderilmiş.
Yerlerin ve göklerin sahibi sensin,
KUdret sende, kuvvet sende,
SeN hükmedensin.
KulUnu ancak, sen affedersin,
YunuS ‘u affettiğin gibi….
Yunus,
Kuş gibi uçan
Deniz güvercini demektir.
Yunus balığı onu yuttuğu için,
Ona bu ad verilmiştir.
Lakabı, Zünnûn, ( balık sahibi)
Sahib-ül Hût dür.
M.Ö.Sekiz yüz kırk yıllarında,
Peygamber olduğu rivayet edilir.
Çok
Güzel
Yüzlüydü.
Sesi tatlı,
Gür, dokunaklı,
İşinde bile Tevrat’ı,
Hiç durmadan okurdu.
Allah’ın emirlerini,
Tam tamına eksiksiz yapar,
Amma iman’a davette biraz,
Aceleciydi. Bu yüzden Allah,
Onu ikaz edip, sabrını çoğalttı.
Önce ticaret, sonra da amcasından,
Çömlekçiliği öğrendi. Onu sanat edindi.
ÇÖMLEKÇİLİĞİ
Rivayet edilir ki,
Yunus, köyünden kopmuş,
Çalışmak için
Şehre doğru yürümüş,
İş aramıştı.
Bir çömlekçi ustası,
Yanına aldı.
Onun adı Veddal’dı.
Veddal son derece sanatkar bir ustaydı.
Herkes tarafından hem çok aranıyor,
Hem çok çömlek siparişi alıyordu.
Siparişleri yetiştirmek için
Gece gündüz çalışıyor,
Vaktinde sahibine
Teslim ediyor,
Seviliyor,
Sayılıyordu.
Sakalı göbeğinde
Olan ihtiyar,
Tencereler tabaklar,
Renkli cilalı,
Türlü, türlü vazolar üretiyordu.
Onları yerlerine sıralıyordu.
Görenler hayran kalıp,
Seyrine bile doyamıyordu!...
Zaman zaman saraydan,
Sipariş alıp,
Arzularına göre,
Çömlek yapıyor,
Değerinden çok ücret,
İstemiyordu.
İşte Yunus böyle bir
Usta yanında,
Sanat öğreniyordu!...
Yine bir sabah vakti, çömlek yapımı için hazırlık yapılıyor,
Çamur karılıyordu. Karşılarına subay kılığında bir atlı,
Çıktı ansızın. Sanırsın ki atlı kudretten kanatlı,
Belli ki o saraylıydı. Saraydan geliyordu.
Veddal’ı çekti kenara, uzun konuştu,
Bir hafta süre tanıdı ustaya,
Zamanında ister Hükümdar,
Demeyi unutmadı.
Kimse duymasın
Gizli tut
Deyip ayrıldı.
Canı sıkıldı ustanın
Şimdiye kadar yapmadığım bir şey istiyor,
Başka bir hükümdara, armağan olacak diyor.
Yunus öğrenince gerçeği, moral verdi ustaya,
Korkma sen ustacığım, yetiştiririz haftaya.
Usta; Bildiğin gibi değil dedi Yunusa,
Hükümdar çok mu çok zalim adamın biri,
İstediği zamanda olmazsa eğer,
Bizi acımasızca cezalandırır.
Bizden ruha ferahlık verecek
Bir eser istiyor bu kadar
Zamanda teslim etmemiz,
Sanki imkansız gibi,
Görünüyor o,
Diyerek,
Endişesini
Bildirdi.
Yunus, Ey Veddal!
Amcam da çömlekçidir.
Diyorum ki ben,
İki eser yapalım.
Bunlardan biri, Hükümdarın isteği,
Diğeri senin istediğin gibi olsun.
Seninkinde öyle bir
Özellik olsun ki,
Onu daha da çok
Beğensin dedi.
Nasıl bir özelliktir
Diye sormaktan alamadı,
Kendini. Usta!...
Anlatayım dedi Yunus:
Amcam bir zaman,
Bir leğenle bir ibrik
İmal etmişti.
İbriğin sapına öyle
Bir düzen verdi ki,
Türlü delikler deldi.
Sular akarken,
Bülbül gibi öterdi.
Siparişi yaptılar,
İbriğe su doldurup
Tekrar, tekrar döktüler,
Yunus suyu döktükçe,
İbrik bülbül gibi ötüyordu!
Bülbül gibi öttükçe,
Usta zevkten dört köşe,
Şaştı usta bu işe.
Hükümdara vermek istemiyorum bunu,
Sürüklüyor bu sesler, beni benden alarak.
O alemde neler var, ah bir bilsen sen onu!
Dönüyorum kendime, ben bir mecnun olarak.
Sen ver ustacığım,
Onu ver krala…
Biz ondan güzelini yine yaparız.
Diyerek, duygularını şöyle,
Dile getirdi Yunus!...
Başarının ipi uzun,
Nasip olmaz herkese,
Tutununca o ipe,
Yavaş, yavaş tırmanmalı.
Kabiliyet Hak vergisi,
Her an Hakkı anmalı.
Yavaş, yavaş yükselmeli, başarılar bundadır,
Yükseldikçe yukarılar, nasıl yerdir sormalı!
Bu ip uzun, bu ip narin, görünmezi ondandır,
Hep koşulmaz bazı zaman, dinlenmeli durmalı.
Doğru dedi Veddal,
Hele biz sanatkârlar bunu
Asla unutmamalıyız.
Tamamlandı eser amma,
Daha saraya ulaşmadan,
Usta hastalandı,
İhtiyar vücudu fazlasını çekemedi,
Vefat etti sonunda…
Yunus çok üzüldü ölümüne!
Yapacağı bir şey yoktu,
Hüküm Allah’ındı.
Teslim günü gelince,
Aldı siparişleri yol’a koyuldu.
Güneş epeyce yükselmişti,
Unutmuştu zamanı.
Şehre yaklaştıkça,
Hayranlığı artıyor,
Babil’in sanat ve sanatkarlar,
Beldesi olduğunu görüyordu!
Caddeler, sokaklar tertemiz, pırıl pırıl,
……………………………Parlıyordu.
Arabaları tam Dicle kıyısına gelince,
Ninova şehrinin karşı kıyısını da görüyor,
Öte yakanın da aynı şekilde olduğunu,
İki şehri köprülerin birbirine bağladığına,
……………………..Şahit oluyordu.
Şehrin içi başka, köyleri başka idi.
Bir taraf lüks içinde yüzerken,
Diğer taraf, yoksulluk içinde sürünüyordu!
Bu kadar bakımlı bir şehrin ortasında,
Tepe niye çıplaktı! Şaşırdı Yunus!
Bu duruma bir mana veremedi,
Yanındaki baş yavere sordu,
Orası dua tepesidir.
Oraya topluca dua
Etmek için çıkılır.
Put haneler varken!...
Buna ne gerek,
Diye sordu,
Yunus!..
Baş yaver;
Bazen ortak felaketimiz olur.
Bunu önlemek için buraya,
Topluca çıkarız..
Duamızı yaparız.
Put haneye gitsek,
Ötekiler darılır!
Diye izah etti.
Saraya yaklaştıkça,
Caddenin iki,
Tarafında baltalı,
Heykeller sıralanmış,
Duruyorlardı.
Asur askerleri de
Görev başında,
Kısa saplı baltalar ellerinde.
Bunları gören Yunus,
Maziye daldı.
İbrahim Peygamberin
Döneminde de,
Bu Putların yüzünden,
Ninova halkı
Ona neler çektirmişti.
Put hanedeki,
Putları kırdığından,
Nemrut İbrahim’i,
Ateşe atmıştı amma,
Yüce Rab yakma demiş
Ateş yakmamıştı!
Gül bahçesine dönmüştü.
Bunlar nasıl unutulurdu….
Sıralı askerlerin arasından,
Hükümdar’a ulaştılar.
Yunus hediyeleri verdi Kral’a,
Kral böyle sanatkârları,
Olduğu için gururlandı.
Yunus’a,
Ninova kentinde,
Dicle’ye kıyı,
Bir ev, bir arsa bir de dükkan verildi.
Orada sanatıyla
Uğraşıyordu.
Boş zamanlarında da,
Şehri tanıyordu.
KÖYLÜSÜYLE BULUŞMASI
Bir gün;
O kadar dalmıştı ki;
Yanına gelen
Adamı fark etmedi.
Adam seslendi!...
Başını çevirmeden
Ben kimim?
Beni tanı bakalım!
Yunus bu seste,
Köyünün çiçeklerinin kokusunu duydu.
Nasıl tanımazdı ki;
Çocukluk arkadaşını.
Boşet’ti o.
Hemen cevap verdi.
Kucaklaştılar sarıldılar.
Tam zamanında geldin dedi Yunus.
Ticaretten usandım.
Bir kervanla mal
Getirdim dün buraya.
Seni aradım.
Öğrendim ki, Hükümdar,
Yereboam’ın
Ustabaşı lığına yükselmişsin.
Bu diyarlara yoksul
Gelmeseydin sen,
Böyle nimetlere nasıl,
Kavuşurdun?
Dedi arkadaşı.
Sonra da endişesini şöyle dile getirdi.
--Senin bir sıkıntın var herhalde!
Bana anlatır mısın? Dedi.
Yunus,
--Ben çok sıkıldım.
Sen doğru söylüyorsun,
Dedi arkadaşına.
Sonuna dek dinledi.
Sonunda,
Duygularını,
Şöylece dile getirdi
Arkadaşı Boşet.
Keseler dolusu para,
Dağlar kadar mal ve mülk,
Gizlenebilir bakışlardan, hırsız ellerden.
Saklanamayan şey, içimizde kabaran
Zaman, zaman, çılgınlıklar bile yapan,
Tepinen, hislerimiz değil mi ki !
Onları dışa vuran gözlerdir.
Gözler çok vefasız değil mi?
Saklayamaz sırrımızı,
Ele verirler bizi.
Kapatsak onları,
Dilimizi tutsak,
Hiç konuşmasak!
Yüzler verir,
İç çekişler,
Nefesimiz
Verir
Bizi
Ele.
Yunus, sakınca görmeden anlattı birer, birer;
Burada hiç huzurum yok, kuşkulardayım..
İstersen seni köye götüreyim.
Dedi arkadaşı Boşet.
Benim on, on beş güne kadar
Burada işim biter.
Dönüşte seni
Alayım
Dedi.
Ben seni, rahat Ettiririm.
Çocukların da rahat ederler.
Bundan hiç endişen
Olmasın emin ol dedi.
Yunus, bunun üzerine;
--Daha ben hiç evlenmedim.
Çoluk çocuğum da yok henüz!..Dedi.
Tamam değip,
Gidiş gününü kararlaştırdılar.
Günler yaklaştıkça Yunus’un içi
İçine sığmıyor günler geçmiyordu.
Bu durumdan haberdar olanlar,
Hakkında dedi kodu çıkarmışlar
Yunus Hükümdarını sevmiyor,
Hep aleyhinde konuşuyor
Diye iftira atıyorlardı.
Yunusu kötüleyip,
Gözden düşürmeye
Çalışıyorlardı.
Bu durum onu,
Çok üzüyordu.
Huzursuzdu.
Kendini aklamadan,
Hükümdardan
İzin almadan,
Gidemezdi köyüne.
Arkadaşı,
Git,
İzin al hükümdardan dedi.
Yunus’u ikna etti.
Yunus cesaretlendi,
Ertesi sabah,
Saray yolunu tuttu.
Baş yaver onu,
Hükümdara götürdü.
Hükümdar Yereboam,
Onu dinledi.
Ummadığı bir cevap
Verdi Yunusa.
Bu gün eşref saatim.
Bir çömlekçi bul,
İstediğin yere git!...
Yunus, çok sevindi.
Yetiştirdiği bir usta vardı,
Onun adı Mednandı.
Şehir dışında
O da tezgah açardı.
Ona uğradı,
Şarkı mırıldanırken buldu Onu.
Diyordu ki;
Ben ne garip insanım,
Şu tablam çok dar,
Keşke tasarladığım planladığım
Eseri verebilsem.
Dağları koysam tepsinin üzerine,
Yeniden şekil versem.
Böyle bir tezgah,
Henüz icat edilmedi.
Ben oyuncakla oyalanıyorum.
Yunus, hemen konuyu açtı. Ben köyüme gideceğim.
Hükümdarla konuştum. Yerime usta başı olsan,
Söylediğin işleri sarayda yapabilirsin.
Biraz direndi amma, sonra ikna oldu.
Yunus uğradığı iftira şokunu,
Atamadan yola koyuldu amma,
İçi henüz rahatlamamıştı.
Yönünü Beytullah’a döndü,
Yıldızlara baka, baka,
Rabbine dua etti,
Yalvardı Rabbine,
O zaman biraz rahatladı.
Uyumak istiyordu uyuyamıyordu,
Göz kapakları kavuşmuyordu birbirine.
Sanki kanatlanmışlardı.
Birden doğruldu oturdu.
Bahar çiçeklerinin kokusu sardı.
PEYGAMBER OLUŞU
Aniden bir ses duydu!
Sonra birisini gördü!
Ben Cebrail’im, diyordu!
Allah’ın emrini getirdim dedi.
Emir üç kere tekrar edilmiş,
Her seferinde anladın mı?
Ey Yunus denmişti.
Yunus da evet anladım,
Diye cevaplamıştı.
Neydi verilen emir:
Ninova şehri ve çevresinde,
Peygamberlik yapacaktı.
CEBRAİL A.S. Kaybolup gitmişti.
Kur’anda Yüce ALLAH:
Buyurur ki;
“Nuh’a,
Ondan sonraki peygamberlere,
Vahy ettiğimiz,
……İbrahim’e,
……….İsmail’e,
…………İshak’a,
……………Yakup’a ve evlatlarına,
………………İsa’ya,
……….Eyyub’a,
……..Yunus’a,
……Harun’a ve Süleyman’a,
….Vahiy eylediğimiz,
…Davut’a Zebur verdiğimiz gibi,
(Habibim) sana da vahiy ettik biz. (Nisa 163)
Yunus da hiç şüphesiz,
Gönderilen peygamberlerdendi.
(Saffat 139)
Yunus A.S.
Emri alınca;
Vazifesini yapmak
Üzere, Ninova’ya döndü
Kendini çok güçlü hissediyordu.
Çünkü emirleri doğrudan alacaktı.
Ninova halkına nasıl emirler gelecekti,
Yoksa Tevrat’a göre mi hükmedecekti artık.
Dönüş yolculuğu böyle sorularla geçti.
Ertesi gün, Cebrail A.S.
Tevrat ve Zebur’a göre,
Hareket edeceğini bildirdi.
Merhaba ey ihtişam erbabının kıblesi,
Saygı duyanlar şahı, ey ayağı uğurlu.
Ben ki gönderilmişim, sesimdir Hakkın sesi,
Gelmeden bana emir, tutmazdım o yolu!
Temiz zatın beklendi, gerek yok gizlemeye,
Nübüvvet göstermekte, taktir eder o ulu.
Yunus eski evine döndü,
Yıkandı arındı.
İşe kimden nereden başlayacaktı.
Komşu çömlekçi sevindi döndüğüne,
Amma haberi alınca Yunustan!
İrkildi ürperdi!..
--Sen aklını yitirmişsin!
Seni o kahinlere ,
Ya da tabiplere,
Götürelim de,
Seni tedavi
Etsinler dedi.
Yunus Aleyhisselâm:
Bu görevi bana veren,
Yerlerin göklerin sahibi,
Yücelerden yüce olan, Allah’tır.
Ne dersen de, verilen vazifeyi,
Eksiksiz yapmalıyım diye cevapladı.
Ertesi gün, Hükümdar
Yereboam’ı,
İrşad ederek işe
Başlamalıydı!
Saraya doğru yola
Koyulmuştu ki,
Onu bir subay gördü,
Alarak onu,
Dua Tepesi denen yere götürdü.
Hükümdar oradaydı,
Selâmlaştılar
Birbirini görünce,
Kral nazikçe,
Beklemesini istedi.
Baş yaver söz taşına çıkarak,
Şöyle bir konuşma yaptı;
---Yer yüzünün en büyük,
Hükümdarının emri ile,
Burada toplanmış bulunuyoruz.
Huzurlarında bulunmaktan ,
Şerefler duyduk, şan duyduk.
Hükümdarımız gece,
Bir rüya görmüş!
--Dağlar yüksekliğinde,
Ateşler görmüş.
Büyük bir halka olan bu ateş,
Ninova’ya gelerek,
Surlardan geçip,
Yakarak etrafı kül etmiş!
Sizden bu rüyanın yorumunu istiyoruz.
--Anladınız mı?
--Evet dediler. Anladık.
Şimdi dağılın
Kimlerle istişare
Edecekseniz edin.
Ne yapacaksanız yapın,
Bu rüyayı çözün dedi.
……Kahinler,
……….. Sihirbazlar,
…………..Yıldızcılar,
…………….. Büyücüler,
…………………..Falcılar.
……………………Üfürükçüler,
…………….Grup, grup ayrıldılar.
Aralarında şiddetli tartışmalar başladı!...
Kimi gökleri araştırıyor,
Kimi yere şekiller çiziyor,
Kimi beline sardığı ipi,
Çıkarıp okuyordu.
Hepsi ayrı bir telâş içindeydiler.
Yunus Aleyhisselâm,
Nihayet hükümdar,
Yereboam tarafından çağrıldı.
KRAL YEREBOAM’I DİNE DAVETİ
Yüzü boyalı olduğu halde,
Rüyanın şiddetinden,
Buruşmuş,
Sanki çökmüştü.
Gözleri bir garip korku içindeydi.
Gururundan eser yoktu!
Çok yumuşak bir sesle,
--Hoş geldiniz,
Dedi Yunus’a!
Geldiğin için çok sevindim.
Seni şunun için çağırdım.
Ey Yunus!
Gördüğüm bu rüyada tanrılar!
Put hanemize yakışan,
Çok büyük bir put yapmamızı istiyor!
Bunu senden istiyorum!
Sana Mednan da yardım eder, çabuk bitirirsiniz !
Yunus Aleyhisselâm’ın ne diyeceğini beklemeden,
Tahtı yanındaki adamlarından şarap istedi.
Hemen içti o şarabı,
Şarkıcılarına neşeli, güzel bir şarkı,
Söylemeleri için işaret etti.
Şarkıcılar kurnaz insanlardı.
Nabza göre,
Şerbet vermesini biliyorlardı.
Şu şarkıyı söylemeye başladılar.
Ey ufuklar ötesindekiler!
Sizlere sesleniyoruz.
Ördek diline benzeyen,
Ateşten silahlarınızla,
Kimler için,
Kimlere karşı hazırlık içinde bulunuyorsunuz?
Sizleri aldatan nedir?
Karıncayı fil yapan,
Dev aynaların
Önünden, gidin artık.
Gücünüzün, hiçliğini bilerek,
Birleşin gidin,
Gidin artık!...
Sizi aldatan nedir?
Eğer gecikirseniz,
Ninova’ nın bulutları kadar iri,
Ateşten daha sıcak,
Kanatlı ordular,
Silip süpürecek sizi!
Birleşip gidin artık!
Sizi aldatan nedir?..
Hükümdar;
Söylenen şarkıdan memnun,
Tekrar, tekrar söyletti…
Durmadan şarap içti.
Kafası iyiydi artık,
Morali yerinde!...
Gerindi, uzattı ayaklarını,
Sesi çıktığı kadar,
Başladı bağırmaya!..
“Hala basit bir rüyayı çözemediniz mi?”
Der demez,
Baş kâhin!
Acele çıktı söz taşına;
---Ey Hükümdarım!
Doğudan batıya, güneyden kuzeye hükmettiğiniz,
Yer yüzünün en büyük ülkesinde, gizli, gizli,
Fitne ve fesat çıkaranlar var.
Rüyanızda, gök tanrıları size,
Bunun haberini vermişler Hükümdarım!
Hükümdar öyle kızdı,
Öyle kızdı ki,
Kükredi!.
-Kimlerdir bunlar?
Ele başları kimdir?
Bana onu bulun getirin.
Bana gerekli olan odur bulun!
Onun kim olduğunu bilmek istiyorum!....
Kâhin:
-Hünkarım buna gerek yok,
Bu insanlar zaten ölecek!..
Onları, Tanrımıza kurban edelim.
Suçluları suçsuzları,
Ayırmaya ne hacet!..
Sevgili Hükümdarım!....
Diğer kahinler:
--Veziri destekledi.
Kurban edilecekler toplanırlarken,
Biz asıl suçluları söyleteceğiz!
Diye söz verdiler.
Hükümdar;
Anladım der demez!
Yunus dayanamadı,
Düzen bazların bu tutumuna kızdı.
Koştu söz taşına çıktı!
Söyleyeceklerim var,
Diye haykırdı!..
Kral;
--Ne ile ilgili ey Yunus?
Biraz önceki konuyla mı ilgili?
--Hayır dedi Yunus,
Hayır rüya ile ilgili.
Şaşırdı Hükümdar!
Demek ki senin,
Başka hünerlerin de varmış?
Şimdiye kadar yoktu,
Amma şimdi var.
Bana yeni bir görev verildi.
Pek şerefli bir görev!..
---Nedir o?
---Ninovayı uyuduğu,
Ölüm uykusundan uyandırmak!..
--Anlamadım dedi kral!
Artık sapkınlığınız yeter!
Ey Yereboam.!....
Sen, çevreni saran,
Şu yalancıların,
Şu düzenbazların,
Menfaat düşkünlerinin,
Yalanlarından kurtul!
Hele biraz önce,
Üç kere söylettiğin şarkıdan,
İlham alıp, bana yaptırmak istediğin,
İlâhı yapmak başım üstünedir.
Lakin!
…….Öyle bir İlah zaten var.
………..Var olmaya devam edecek!
……………..Biz gidiciyiz, O ise kalıcı.
Onu görmüyorsunuz!
Gözlerinizi açacağım,
Göğüslerinizi ferahlatacağım.
Hem rahatlayacaksınız,
Hem de, bana verdiğiniz emir,
Yerine getirilmiş olacak. Dedi.
Hazreti Yunus bir an sustu.
Onu fırsat bilenler,
Homurdanmaya başladılar.
Yereboam,
Çok soğukkanlı idi.
Susmalarını söyledi.
Nerede ise Yunus’a inanacaktı.
Hazreti Yunus devam etti.
Ey Yereboam,
Gördüğün rüya çok açık!
Hazret-i ALLAH!
Beni Ninova’ya peygamber yaptı.
Elbette ilk imana sokmaya,
Çalışacağım kişi sen olacaksın!
Çünkü balık baştan kokar.
Bunun için sabahleyin,
Sarayına zaten gelecektim.
Şimdi rüyan bizi bir araya getirdi.
Bu da Cenab-ı Allah’tan bir lütuf.
Gördüğün rüya ile,
İlk ihtarın yapılıyor!..
Peygamberinin tebliğ edeceklerine,
Uymadığın taktirde….
Bir ateş çemberi içine düşeceğin!
Ve orada yanıp,
Kül olacağın gösterilmiş sana!...
Zamanını henüz bilmiyorum!
Şu insanların sözüne kanıp,
Masum insanların canına kıyma!
Her canlıya, ancak ve ancak,
Allah can verir,
Zamanı gelince,
Verdiği canı yine O alır.
Bu sözler karşısında,
Etraftakiler yine homurdandı.
Fırsat verilse,
Yunus’u oracıkta parçalayacaklardı.
Kral dokunmayın dedi.
O serbest!
Dilediğince hareket etsin,
Aldığı vazifeyi yerine getirmek için,
Çalışsın gayret etsin.
Tam otuz üç yıl,
Yunus peygamberlik,
Görevini yapmaya çalıştı.
Gece gündüz dolaştı.
Rabbinin emirlerini tebliğ etti.
Ama kendisine iki kişiden başka,
İnanan çıkmadı.
Cana tak etti kurtulmadı, derdinden belâsından,
Yola çıktı Rabbinin, mihnetli odasından,
Gönül nasıl el çeksin, cihanın şu cefasından,
Nasıl avare kılsın, dönüp duran şu zaman.
Rivayet odur ki;
Ey Rabbim;
Kitabı
İnkâr eden,
Peygamberine inanmayan kavme,
Niye beni gönderdin!....
Ey Yunus!
Sen, tövbe eden kulların,
Tövbesini kabul, edeceğimi bilmez misin ki,
Böyle söylenip duruyorsun dedi.
KAVMİNDEN KAÇMASI VE
GEMİDEN ATILMASI
Yunus Aleyhisselâm,
Halkın kâfirce
Olan tutumlarına
Daha fazla tahammül edemeyerek,
Zaman, zaman, dağa çıkar giderdi.
İbadet eder, Allah’a sığınırdı.
Kavminin imanından,
Ümit kesince bir gün,
Kavmi için bed dua ediverdi!..
Yüce Allah uyardı
--Ey Yunus!
Böyle dua etmekte
Acele etme!...
Onların yanına dön,
Kırk gün, kırk gece imana davet et!
Kabul ederler ise, ne mutlu sana.
Eğer etmezler ise!
Üzerlerine azap göndereceğim.
Buyurdu…
Bunun üzerine Hazreti Yunus geri döndü.
Gece gündüz hiç durmadan onları uyardı!
Eğer iman etmezseniz üzerinize mutlaka
Azap gelecek, ne olur iman edin!...
Tek Allah’a inanın diye yalvardı.
Ne çare ki, hiç bir kul imana gelmedi.
Yunus’u tehdit etmekten de,
Asla geri durmadılar.
Otuz yedinci güne ulaşılmıştı ki,
Tekrar uyardı onları!
---Eğer,
Kalan şu üç gün içinde,
İman etmezseniz,
Renginiz değişecek!
Helâk olacaksınız!
Diye son uyarısını yaptı.
Yaptı yapmasına da aldırmadılar.
Sabaha çıktıkları zamanda,
Yüzlerinin renkleri değişmişti,
Yunus’un haber verdiği şey gelip çattı.
Biz, zaten onun hiç yalanını görmedik.
Diye de kabullenir gibi oldular!....
Bakın dediler,
Eğer o gece, Yunus aranızda ise,
Azaptan emniyettesiniz demektir.
.Amma!...
Şayet aranızda olmazsa….
Biliniz ki,
Azap sizi, erkenden yakalayacak!...
Sonunda kırkıncı gün gelip çattı.
O gün, benizlerinin rengi değişti!
Yunus Alehisselâm!
Hemen aralarından çıktı gitti.
Azabın gelmekte olduğuna
Kanaat getirmişti artık.
Sabaha çıktıklarında,
Başlarının üstünde
simsiyah dumanlar dolaşıyordu,
Felâketin vakti gelmişti.
Azap bulutlarının bürüdüğünü,
Bütün şehri kapladığını,
Evlerini kararttığını gördüler!...
Helâk ve azapla karşı karşıya,
Olduklarını anladılar.
Peygamberleri Yunus Aleyhisselâm’ı,
Aradılar amma bulamadılar!
Yüce Allah, onların kalplerinde,
Tövbe etme ve Allah’a yönelme,
Arzusu uyandırdı.
Cebrail;
Yunus Aleyhisselâm’a,
- Ninova halkına git.
Oradan kaçma diye uyardı.
Yunus;
Dur hele,
Bir at bulayım giderim dedi.
Cebrail;
İşin daha aceledir, git dedi.
Bari ayağıma bir ayakkabı bulayım,
Giderim dedi.
Cebrail A.S.
Senin gitme işin,
Ayakkabı bulmandan önemlidir dedi.
Yunus Aleyhisselâm kızdı!
Başka bir yöne çekip gitti.
Ninova halkı;
Sağ kalan ilim adamlarından birini buldular.
Bak!
Şu gördüğün azaba,
Uğramış bulunuyoruz.
Kurtulmak için ne yapmalıyız? Dediler.
O zat;
- Günahlarınıza tövbe,
Allah’a iman edin.
Deyin ki;
“Ey daima diri olan!
Ey kendi zatı ile kaim olan!
Ey bütün varlıkları ayakta tutan!
Ey hiçbir canlı yok iken var olan!
Ey ölüleri dirilten diri!
Ey senden başka İlah bulunmayan Bir’i!
Bize yardım et!
Kurtar bizi, diye niyaz edin” dedi.
Bunun üzerine yaşlı, genç, kız kızan,her kim varsa,
Kaba elbiseler giydiler,hayvanları ile,
Yüksek bir yerde başlarına toprak serptiler.
Gerçekten inanarak halis bir niyetle,
Allah’a imanlarını açıklayıp,
Seslerini yükselterek yalvarıp,
Yakarmaya başladılar.
Öyle bağrışıyorlardı ki,
Sesleri,
Bir birine karışıyordu.
Tam kırk gün yalvardılar.
Aralarındaki
Her türlü
Haksızlığa, son verdiler.
O hale gelmişler di ki,
Başkasına ait bir taşı,
Binasına koyan varsa,
O taşı, söküp sahibine iade etti.
Nihayet Yüce Allah,
Üzerlerinden felâketi kaldırdı!.
Yunus Peygamber,
Kavminin sonucunu,
Merak ediyordu!
Karşılaştığı birine sordu:
---Ninovalılar ne yapıyor?
Adam cevap verdi.
- “Peygamberleri aralarından,
Çıkıp gittikten sonra,
Yüksek bir yere çıkıp,
Yalvarıp yakardılar,
Tövbe ettiler.
Allah’a imanlarını tazelediler.
Suçlarını itiraf ve tasdik ettiler.
Allah da onları affetti.”
O zaman Yunus,
- Ben onların yanına,
Yalancı biri gibi dönemem dedi.
Çünkü yalancı olanı öldürüyorlardı.
Kızdı kendi kendine,
Aldı başını,
Yüzünün doğrusuna doğru çekip gitti.
Bir gemiye bindi.
Ondan ücret istemediler.
Amma Yunus Aleyhisselâm,
Gemiye binince,
Gemi yalpalamaya başladı.
Bir türlü yürümüyordu.
Fırtına çıkmış gibi,
Sağa sola yalpalıyordu.
Gemi halkı;
İçimizde bulunanlardan birinin,
Günahı yüzündendir.
Her halde gemide,
Efendisinden kaçmış bir köle var.
Gemide kaçak köle olunca,
Gemi yürümez dediler.
Yunus Aleyhisselâm anlamıştı ki,
Günah işleyen kendisiydi.
Dedi ki onlara;
- O benim!
Beni denize atmadıkça,
Bu gemi yürümeyecek!
Siz beni denize atın dedi.
Gemidekiler çekindiler.
- Ey Allah’ın peygamberi,
Biz seni denize atmayız dediler.
Öyleyse kur’a çekin,
Kime çıkarsa onu atın dedi.
Bunun üzerine kur’a çektiler.
Kur’a Yunus Aleyhisselâm’a çıktı.
Yine atmaktan çekindiler.
Kur’a üç kere tekrar edildi,
Üçü de Yunus Aleyhisselâm’a çıktı.
Bunu gören Yunus,
Geceleyin kendisini, denize attı.
Yüce ALLAH,
Balığa onu yutmasını,
Amma etine kemiğine zarar.
Vermemesini ilham etti!....
Balık geminin yanına gelip,
Kuyruğunu sallamaya başladı.
Ona;
Ey balık! Biz sana,
Yunus’u bir rızık yapmadık,
Senin karnını ancak,
Onu bir koruma ve bir,
Secde yeri kıldık, diye seslenildi.
Balık Yunusu yutup,
Denizin dibindeki,
Meskenine kadar indirdi.
Yunus Aleyhisselâm orada bir ses duydu.
- Nedir bu ses dedi?
Yüce Allah ona,
- Bu ses, denizdeki hayvanlarının,
Tespihlerinin sesidir. Diye vahiy etti.
Bunun üzerine Yunus;
----Senden başka İlah yoktur!
Seni tenzih ederim.
Gerçekten ben, haksızlık edenlerden oldum!
Diyerek tespih ve niyaza koyuldu. (Enbiya 87)
Melekler zayıf bir ses duydular.
- Ya Rabbi bu ses seni tespih ediyor, nedir?
Bu ses çok derinden geliyor. Dediler.
Siz bu sesin sahibini tanımadınız mı?
Bu ses öyle birinin sesi ki,
O duaları kabul, kendi makbul bir kuldu!
Bana asi oldu!
Kendini balığın karnında buldu.
Bunun üzerine,
Melekler şefaatte bulundular.
Rabbi Tealâ’dan affını dilediler.
Ala balık atıp durur,
Ak gerdanı tutup durur,
Bey oğlu bey Muhammed,
Kucağında yatıp durur.
Yunus balığın karnında,
Ölü sandı kendini,
Baktı ki ölü değil!
ima ile secde etti
Ya Rabbi!
- Hiç kimsenin secde etmediği yeri,
Mescid edindim,
Affet beni dedi…
Rivayet odur ki;
Balığın karnında,
Üç gün mü desem, yedi gün mü!
Yahut ta kırk gün mü?......
Allah’ın izni ile gamdan kurtarıldı.
Erdirildi selâmete,
İman ettiği için, tövbe ettiği için.
İşte biz iman edenleri böyle kurtarırız,
Diyor yüce Allah.(Enbiya 87-88)
BALIĞIN KARNINDAN KURTULUŞU
Balık Yunus’u;
Übülle denen yere,
Sonra Dicle ye,
Sonra da Ninova’ya,
Geri götürecekti.
Bir kıyıya yanaştı,
Hasta bir halde olan Yunusu,
Kumlara bıraktı!...
Vücut uzuvları sağlamdı amma,
Çok hastaydı, halsizdi,
Sanki pelte gibiydi.
Etleri ve kemikleri gevşemiş,
Hareket edecek güçte değildi.
Nail oldu bir anda,
Yüce Rab keremine!
Baş ucunda bir kabak,
Belirdi birden bire!
Yaprakları gölgelik,
Dalından süt damladı,
Kızgın kumlar soğudu,
Güneş tesirsiz kaldı.
Bir dağ keçisi geldi,
Onun yanına,
Açtı bacaklarını,
Yanaştırdı ağzına,
Süt verdi kana, kana.
Aynı gün dört kere gelip,
Emzirdi Yunus kulu.
Yavaş, yavaş kendinde,
Güç buldu kuvvet buldu.
Kimsenin haddi mi sana karışmak,
Çünkü sen hem güçlü hem hükmedensin.
Mümkün olur mu, senle yarışmak,
Tövbe kapın açık, tek affedensin.
Akşama doğru bir çoban,
Dicle kenarına sürüsünü getirdi.
Sularken,
Hem çaldı kavalını,
Hem ilham aldı ondan.
Gün ışırken alıyorum,
Sürüleri ağıldan.
Kırların yolunu tutuyorum.
Akşam olunca her gün,
Ağıla dönüyorum.
Her gün aynı iş yapmaktan,
İşte ben bundan bıkıyorum,
Bıkıyorum.
Değişiklik istiyorum,
Şehir yüzü görmedim!
Gidenlere imreniyorum.
Söyleneni dinliyorum.
İşte ben bundan, bıkıyorum,
Bıkıyorum.
Bir yolunu bulsam da,
Ben de gitsem şehir’e,
Görsem oralar nasıl!
Ama bende o talih nerde!
İşte ben bundan bıkıyorum,
Bıkıyorum.
Ben bıktım diyorum!...
Çoban başını kaldırınca,
Şaşırdı birdenbire,
O da ne!
Daha sabah bir şey yoktu,
Burada!
Şimdi bir asma kabağı,
Nereden geldi buraya!...
Nice sonra fark etti Yunus’u da.
Ben hayal görüyorum!
“Üzerine gölge yapması için,
Asma kabak cinsinden,
Bir ağaç bitirdik. (Saffat 146)
Çömeldi baş ucuna,
Sordu ümitsizce,
Konuşacak halde değildi çünkü!
Çoban!
----Kimsin sen?
Bu hale nasıl düştün?
Yunus,
Zorlukla,
- Ben peygamber’im dedi.
Çoban;
----Ne demek peygamber!
Ben bir şey anlamadım!
Anlattı ona Yunus;
---Beni Allah,
Ninova’da yaşayanları aydınlatmam,
Onları imana çağırmam,
İçin görevlendirdi.
Çoban;
Umursamadı bile,
- Ne karışıyorsun sen böyle işlere!
Bak ne hale sokmuşlar dedi!..
Yunus;
- Beni bu hale sokanlar insanlar değil!
Görev yerimi vakitsiz bıraktığım için,
Yüce Allah ders verdi bana.
Bir balığa yutturdu.
Niyazım üzerine yine o kurtardı beni!...
Çoban çok saftı,
Dünyadan habersiz.
- İyi ki aklın başına çabuk gelmiş!
Balığın karnında,
Biraz daha kalsaydın,
Bedenin dağılacakmış.
Görecekmişsin gününü.
Diye alay edercesine cevapladı.
Doğrudur dedi YUNUS!
Çoban, Yunus iyileşinceye kadar,
Onu bırakmadı.
YUNUS!
Nerede olduğunu,
Merak ediyordu Sordu çobandan,
---Ninova diye bir yer duydun mu?
Çoban,
-- Duydum.
Ayak hızlı tutulursa,
Yarım günlük yol imiş.
Tepelerden görülmez mi?
Hayır dağ keser.
Çoban bundan sonra kalktı,
Sürüsünü alıp gitti.
Ertesi gün dönünce,
Yunus’a yeni haberler getirdi.
Dedi ki Yunus’a,
- Sen bana Ninova’yı sormuştun.
Oradan iki kişi geçiyordu,
Sordum onlardan,
Epeyce bilgi verdiler,
O şehir hakkında!
Yunus şaşırdı,
- Nasıl olur?
Yüce Rabbim gazabını,
O şehre emretmişti.
Çoban,
- Evet öyle imiş.
Kapkara azap bulutları sarınca,
Dua tepesine çıkmışlar,
Putlardan kopup,
Senin dediğin Allah’a iman etmişler.
Allah da onları affetmiş,
Bir böcek bile ölmemiş.
HZ.Yunus şaşırdı.
Çoban’a dedi ki;
- Onların yanına döndüğün zaman,
………………….Benden haber götür onlara,
Ben Yunusla buluştum, onunla konuştum de,
…………………………..Selâm götür onlara…
Eğer sen Yunus isen, bilmen lâzım ki,
Senin Yunus olduğunu kanıtlayan,
Bir delilim olmaz ise elimde,
…………………………..Ben orada öldürülürüm.
Yunus,
- Korkma dedi.
Davarları içinden, seçti dişi keçiyi,
İşte senin şahidin,
Delil olur bu sana.
Şu bulunduğun yer,
Şu ağaç,
Şu taş, şu toprak,
Şahitlik eder sana.
Çoban,
- Öyleyse sen emir ver,
Tamam dedi Yunus Aleyhisselâm.
Saydıklarına hitaben!
Şu delikanlı size geldiği zaman,
Ona şahitlik edin !..Dedi.
Hep bir ağızdan,
Olur dediler!
Çoban Krala koştu,
- Ben Yunusla konuştum,
Ben Yunusla buluştum.
Selâm söylüyor size dedi.
- Sen yalan söylüyorsun,
Dedi çoban’a öldürülmesini emretti.
Çoban,
- Durun benim şahidim var.
Benimle gelin dedi.
Ertesi gün gittiler birlikte,
Yunusla buluştukları yeri,
Gösterdi onlara.
İşte burası dedi.
Bütün şahitler,
Yer,
Dağ,
Taş,
Evet dediler.
Bunun üzerine kral,
Sen bu makama benden önce layıksın,
Bundan sonra kral sensin, gel otur dedi.
Bütün kavim aradılar Yunus’u,
Buluşma yerinde buldular.
Sevindiler, öptüler,
Peygamberliğini tasdik ettiler.
Ona iman ettiler.
Yunus peygamber şöyle söylüyordu:
Ey Allah’ım!
Ölüler diyarının bağrından,
Seni çağırdım seni.
Duydun benim sesimi,
Suçuma yüz çevirmedin.
Attın beni enginlere,
Denizlerin yüreğine,
Sesler sardı çevremi,
İndirdi balık beni,
İndindi derinlere!
Pek gamlıydım,
Şefkatinden sevginden,
Mahrum edildim diye,
Varlığına sığındım,
Yine affedersin diye.
Göğsüme bazen,
Doluyordu sular,
Başıma dolanıyor,
Dar mekanda yosunlar.
Dalga, dalga perdeler,
Deniz dibine indi.
Sanki orda üstüme,
Karalar sürgülendi.
Beni oradan yine sen,
Sen çıkardın Allah’ım!
Beni sen bağışladın!
Kendimden geçtiğim anda,
Dudaklarımda yalnız,
Yine yalnız sen vardın.
Şükranım sonsuz sana.
YUNUS A.S VEFATI
Yunus Aleyhisselam,
Çocuklarının yanında,
Kırk gece kaldı.
Kralla birlikte seyahate çıktı.
Ninova çevresini imana davet ediyordu.
Güneye inip hacc ibadetini de yaptı.
Yaşı hayli ilerlemişti,
Bir gün aniden hastalandı.
Ben artık sabaha yok’um diyordu.
Çok geçmeden vefat etti.
Bir ağacın altına defnedildi.
Rabbim şefaatine nail etsin.
Ona ve tüm peygamberlere selâm olsun.
………………..İşte şimdi geldi, selam sabah sırası,
……………Çok açıldı gitti, başlangıçla arası.
………….Söylenecek son söz, artık burası,
………Dinleyin dostlarım, beni dinleyin.
………Ey saba yeli,
…………..Başın alıp nereye,
………………..Gidersin böyle,
………………………Eğer yolun düşerse,
………………………….. Kutsal toprağa,
……………………………..Ademden son resule,
…………………………………. Selâmım söyle!...
ALİ GÖZÜTOK
Alıntı
Tweet
Benzeyen Konular
Konu:
Yazar
Cevaplar:
Gösterim:
Son Mesaj
ISLAH ET (Gülce Buluşma)
ali_gozutok
0
731
25/10/2017, 10:34
Son Mesaj
:
ali_gozutok
KİME NE ZARARI VAR? (Gülce Buluşma)
ali_gozutok
0
819
23/10/2017, 11:02
Son Mesaj
:
ali_gozutok
DEĞİŞLER(Gülce Gülce)
ali_gozutok
0
722
21/10/2017, 19:51
Son Mesaj
:
ali_gozutok
İHTİYARLIK ŞİİRİ (Gülce Buluşma)
ali_gozutok
0
726
21/10/2017, 19:39
Son Mesaj
:
ali_gozutok
DENETLEYEN VAR (Gülce Buluşma)
ali_gozutok
0
689
21/10/2017, 19:34
Son Mesaj
:
ali_gozutok
GÖLGE ETME (Gülce Özge Buluşma)
aligozutok
1
1,690
16/04/2013, 23:01
Son Mesaj
:
osman7159
VATAN DEDİ (Gülce Buluşma)
aligozutok
3
1,856
18/03/2013, 17:37
Son Mesaj
:
aligozutok
LÂL EYLE SEN DİLİNİ (Gülce Buluşma)
aligozutok
0
1,299
04/03/2013, 11:07
Son Mesaj
:
aligozutok
GÜLMEYİ ÖZLEDİM(Gülce Buluşma)
aligozutok
0
1,263
31/01/2013, 09:46
Son Mesaj
:
aligozutok
KERBELÂ(Gülce Özge)
aligozutok
1
1,553
17/01/2013, 01:44
Son Mesaj
:
osman7159
Lütfen seçim yapın:
--------------------
Özel Mesajlar
Kullanıcı paneli
Kimler Çevrim içi
Arama
Ana Sayfa
GÜLCE EDEBİYAT AKIMI
-- GÜLCE ŞİİR TÜRLERİNE GÖRE ŞİİRLER
---- BULUŞMA
---- ÇAPRAZLAMA
---- TRİYOLEMSİ
---- ÜÇGÜL
---- ÜÇGEN
---- DÖNENCE
---- TOKMAK
---- AKROSTİK
---- SONE'M
---- GÜLCE
---- TEKİL
---- YİĞİTCE
---- YUNUSCA
---- BAHÇE
---- SERBEST ZİNCİR
---- ÖZGE
---- GÜLİSTAN
---- YEDİVEREN
---- TUĞRA
-- GÜLCE YAZAN ŞAİRLERİMİZİN GÜLCE ve DİĞER ŞİİRLER
---- (H)
------ Harun YİĞİT
------ Harun YİĞİT
------ Hasan ULUSOY
------ Hasan ULUSOY
------ Hatice ALTAŞ(Asi Çiçek)
------ Hatice ALTAŞ
------ Hacer KOZAN
------ Hatice KATRAN
------ Hatice KATRAN
------ Hikmet ÇİFTÇİ
------ Hülya EKMEKÇİ
------ Hülya EKMEKÇİ
---- (I-İ)
------ İbrahim COŞAR
------ İbrahim COŞAR
------ İbrahim İMER
------ İbrahim İMER
------ İbrahim ETEM EKİNCİ
------ İbrahim ETEM EKİNCİ
------ İhsan ERTEM
------ İhsan ERTEM
------ İsmail KARA(Karozan)
------ İsmail KARA(Karozan)
---- (K)
------ Köksal KIRLIOĞLU
---- (M)
------ Mahir BAŞPINAR
------ Mahir BAŞPINAR
------ Mehmet NACAR
------ Mehmet NACAR
------ Mehmet ALUÇ
------ Mehmet ALUÇ
------ Mehmet ALUÇ
------ Mehmet ÖZDEMİR
------ Mehmet ÖZDEMİR
------ Meltem ARAS
------ Meral ADAK
------ Meral ADAK
------ Melahat TEMUR
------ Mevlüde DEMİR
------ Mevlüde DEMİR
------ Miktad BAL
------ Miktad BAL
------ Mübeccel Zeynep ÜNALAN
------ Mübeccel Zeynep ÜNALAN
------ Muhammed İsa ÖZTÜRK
------ Muhammed İsa ÖZTÜRK
------ Mehmet Ziya DİNÇ
------ Mehmet Ziya DİNÇ
------ Mustafa CEYLAN
------ Mustafa CEYLAN
------ Mustafa CEYLAN
------ MUSTAFA CEYLAN(Editör)
-------- Mustafa CEYLAN
---------- Mustafa CEYLAN(On Punto Yazıları)(Makaleler)
---------- GÜNE BAKIŞ
---------- TAŞ YAĞMURU(Ceylan'ın kaleminden)
---------- Hakkında Yazılanlar
---------- DİĞER ŞİİRLERİ
---------- Hayatı
---------- Sanatı
---------- Hocaları
---------- Çocukluğu
---------- Gençliği
---------- Özlü Sözleri
---------- Önsöz Yazdığı Kitaplar
---------- Siyasete İlgisi
---------- Bestelenen Şiirleri
---------- Fotoğrafları
---------- Mühendisliği
---------- Düzenlediği Etkinlikler
---------- Konferansları
---------- Yer Aldığı Antolojiler
---------- Kitapları
---------- EZAN SUSMAZ Kitabı içindekiler
---------- "YANDI BU GÖNLÜM"-Hacı Bayram Veli Kitabı içindekiler
---------- TAHİR KUTSİ MAKAL Kitabı İçindekiler
---------- SEĞMEN RUHU Kitabı İçindekiler
---------- TOROSLARIN TÜRKÜSÜ Romanı
---------- Armağan-2(AHMET TUFAN ŞENTÜRK İÇİN NE DEDİLER?)Kitabı içindekiler
---------- Armağan-1(ANILAR KORİDORU İÇİNDE SARIVELİLER)Kitabı
---------- YARALI CEYLAN Şiir Kitabı İçindekiler
---------- PAŞA GÖNLÜM Şiir Kitabı İçindekiler
---------- Kırat Geliyor Kitabı İçindekiler
---------- Her Yönüyle YENİMAHALLE Kitabı
---------- Tarihi ve Folkloruyla Elmadağ Kitabı İçindekiler
---------- Köylerimiz Kitabı İçindekiler
---------- Köyümüz Yeşildere Kitabı İçindekiler
---------- Bayramlar Haftalar Günler Kitabı
---------- Ahmet Tufan Şentürk Kitabı
---------- Halil Soyuer Kitabı
---------- Detanlaşan Köylü İsa Kayacan Kitabı
---------- Abdullah Satoğlu Kitabı
---------- Güzide Taranoğlu Kitabı
---------- Gülendenin Beşiği Kitabı
---------- GÜLLÜK ANTOLOJİ (2006)Kitabı
---------- GÜLLÜK ANTOLOJİ(2007)Kitabı
---------- CEYLAN-Tahliller-MAKALELER-Görüşler
---------- Güllük Dergileri
---------- Kapodokya Güneşleri Kitabı
---------- Bir Yanardağ Fışkırması Kitabı
---- (P-R)
------ Rahime KAYA
------ Rahime KAYA
------ Refika DOĞAN
------ Refika DOĞAN
------ Ramazan EFE
------ Ramazan EFE
------ Rengin ALACAATLI
---- (S-Ş)
------ Sabiha SERİN
------ Sabiha SERİN
------ Serap HOCA(Serap ÖZALTUN)
------ Serap HOCA(Serap DEMİRTÜRK)
------ Süleyman KARACABEY
------ Süleyman KARACABEY
------ Serdar AKKOÇ
------ Serdar AKKOÇ
------ Sevgili ÖZBEK
------ Sevgili ÖZBEK
------ Şemsettin DERVİŞOĞLU
------ Şemsettin DERVİŞOĞLU
------ Şükran GÜNAY
------ Şükran GÜNAY
---- (T-U-Ü-V)
------ Turan UFUKTAN
------ Ümran TOKMAK
------ Ümran TOKMAK
---- (Y-Z)
------ Yusuf BOZAN
------ Yüksel ERENTÜRK
------ Yusuf BOZAN
------ Yüksel ERENTÜRK
------ Yusuf Ziya KARAHASANOĞLU
------ Zübeyde GÖKBULUT
------ Zübeyde GÖKBULUT
------ Yıldız TOKSÖZ
------ Yıldız TOKSÖZ
GÜLCE'YE DAİR
-- GÖRÜŞLER
---- Gülce Nedir?
---- Gülce ve Ozanlık
---- Gülce Manifestosu
---- 5 Hececiler ve Gülce
---- Garip Akımı ve Gülce
---- Fecr-i Ati ve Gülce
---- Hisarcılar ve Gülce
---- Neyzen Tevfik, Aşk
---- Mazmunlar
---- Gülce Ne Değildir?
---- Hece Vezni ve Gülce
---- Serbest Şiir ve Gülce
---- Aruz Vezni ve Gülce
---- Gülce ve Zolal
---- Gülce Tarihinden
---- GÜLCE-(Atölye)-Video Dersler
------ Gülce Etkinlikleri
------ Kurucular Beyanı
------ Gülce 2009
------ Doğru Yaz/Konuş
------ Gülce-2010 Projeleri
------ Gülce-2011 Projeleri
------ Üstad Necip Fazıl'dan
------ Gülce-Aruza Dair
------ Öneriler-Çalışmalar
------ GÜLLÜK DERGİSİ
------ Gülce'ye Öneriler
------ Röportajlar
------ Negatif Bakışlara
------ Aleyhimizdekiler
------ M.E.B' na
---- Gülce'de Mesajlar-Projeler
------ Gülce-Güldeste(1)
------ Destanlarımız
------ Dede Korkut
------ Öncü Kadınlarımız
------ Peygamberlerimiz
------ Nutuk(Gülce)
------ Nutuk(Z.Korkmaz)
------ Kutlu Hanımlar
------ Ozanlarımız
------ NasrettinHoca
------ Yedi Askı
GÜLCE TÜRK ŞİİR AKADEMİSİ
-- Şiir Akademisi
---- Şiir Akademisi
------ HALK EDEBİYATI
-------- DİVAN EDEBİYATI
-------- BATI EDEBİYATI
-------- YENİ TÜRK EDEBİYATI
---- Hece Vezni' ne Dair
---- Şiir Tahlilleri
---- Aruz Vezni' ne Dair
---- Hiciv Tarihinden
---- Ustalardan Şiirler
---- Ustalardan Makale
---- Aramızdan Ayrılanlar
------ Ustalardan Şiirler
-------- A. Tufan ŞENTÜRK
-------- DİLAVER CEBECİ ANISINA
---- Şiir Üstüne (Serbest)
---- Atışma Sayfamız
---- Denemeler-Makaleler
---- Şiirde Dönüşüm
---- Şiir ve Anlatım
-- Türk Edebiyatı Şiir Türleri
---- Şiir Türleri
---- İslâmiyet Öncesi
---- Servet-i Fünun
---- Garip Şiirler
---- Akımlar
---- Edebî Sanatlar
---- Söz Sanatları
---- Şair Padişahlar
---- Şiir Tarihimizden
---- Yıllara Göre Edebiyat
---- Mehmet Nacar
DÜNYA EDEBİYATI
-- Dünyadan Şiir Türleri
---- Burns Stanza
---- Choka
---- Go Vat
---- Catena Rondo
---- Onegin Stanza
---- Canzonetta
---- Bauk Than
---- Rhupunt-Galce
---- Septilla
---- Viator
---- Luc Bat
---- Tritena
---- Pantoum
---- Shakespeare Sonnet
---- Diamonte
---- Villanelle
---- Hutain
---- Hex Sonnata
---- Hexaduad
---- Haynaku
---- Harrisham Rhyme
---- Guzzande
---- Gratitude
---- Glosa
---- Garland Cinquain
---- Fornlorn Suicide
---- DÜNYA EDEBİYATI
---- Dünyadan Destanlar
---- Dünyadan Şiirler
KAYNAKÇA
-- Konularına Göre Şiirleriniz
---- Aşk Şiirleriniz
---- Atatürk Şiirleriniz
------ 23 Nisan Şiirleri
------ Atatürk'e Dair
---- Kahramanlık Şiirleriniz
---- Doğa Şiirleriniz
------ 2009 Yılı Sayılarımıza
---- Taşlama Şiirleriniz
---- Gurbet Şiirleriniz
---- Tasavvuf Şiirleriniz
---- Barış Şiirleriniz
---- Şehir Şiirleriniz
---- Anne Şiirleriniz
------ Babanıza Şiirler
---- Doğum Günü Şiirleriniz
---- Deprem Konulu Şiirler
---- Diğer Şiirleriniz
---- Köşe Yazarlarımız/Makaleler
------ Mustafa CEYLAN
------ Refika DOĞAN
------ Osman ÖCAL
------ Ahmet ÖZDEMİR
------ A. S. ATASAYAR
------ Prof.Dr.İsa KAYACAN
-------- Prof. Dr. İSA KAYACAN
------ Rahime KAYA
------ Harun YİĞİT
------ İlqar MÜEZZİNZADE
------ Sündüz BİGA
------ Nazmi Öner(Şiirler)
------ Nazmi ÖNER(Nesirler)
------ Coşkun KARABULUT
------ Prof.Dr.İsmail YAKIT
------ Prof.Dr.Asım YAPICI
------ Sabit İNCE
------ Muhsin DURUCAN
------ Abdulkadir GÜLER
------ Ünal Şöhret DİRLİK
------ Metanet YAZICI
------ A.Aşkım KARAGÖZ
------ Gazanfer ERYÜKSEL
------ Mehmet GÖZÜKARA
------ Necdet BULUZ
------ Yusuf Özcan
------ Afife Demirtaş
---- Mustafa Ceylan
---- Bizden
-- Video Yağmuru
---- Ozanlar-Şairler
---- Bizden Videolar
---- Rasim Köroğlu
-- Genel
---- SERBEST KÜRSÜ
---- Duyurular
---- Röportajlar
---- Günün Şiiri
---- Günün Nesiri
Edebiyat Biz Platformumuzda
-- Gülce Tv
-- Türk Argo Sözlüğü
-- Edebî Konular Forumu
Konuyu görüntüleyenler:
1 Misafir
Mustafa Ceylan |
Dost Sitelerimiz:
Türkçe Çeviri:
MyBB
Türkiye
Üretici:
MyBB
, © 2002-2025
MyBB Group
-Theme © 2014 iAndrew
Sitemizde yer alan eserlerin telif hakları şair-yazarların kendilerine veya yetki verdikleri kişilere aittir. Sitemiz kâr amacı gütmemektedir ve sitemizde yer alan tüm materyaller yalnızca bilgilendirme ve eğitim amacıyla sunulmaktadır. Kaynak gösterilmek suretiyle alıntı yapılabilir.(Haberleşme : ceylanmustafa_07@hotmail.com)
Doğrusal Görünüm
Konu Görünümü
Yazdırılabilir Sürüm
Konuya Abone Ol
Konuya Anket ekle
Konuyu Arkadaşına Gönder