Gülce Edebiyat Akımı
Şiirimiz ve Yazılı-Görsel Medya Ve Toplum -Metin ESER - Yazdırılabilir Sürüm

+- Gülce Edebiyat Akımı (http://www.gulceedebiyat.net)
+-- Forum: GÜLCE'YE DAİR (http://www.gulceedebiyat.net/forum-gulce-ye-dair-1496)
+--- Forum: GÖRÜŞLER (http://www.gulceedebiyat.net/forum-gorusler-744)
+---- Forum: GÜLCE-(Atölye)-Video Dersler (http://www.gulceedebiyat.net/forum-gulce-atolye-video-dersler-745)
+----- Forum: GÜLLÜK DERGİSİ (http://www.gulceedebiyat.net/forum-gulluk-dergisi-974)
+----- Konu: Şiirimiz ve Yazılı-Görsel Medya Ve Toplum -Metin ESER (/konu-siirimiz-ve-yazili-gorsel-medya-ve-toplum-metin-eser-12903.html)



Şiirimiz ve Yazılı-Görsel Medya Ve Toplum -Metin ESER - Site Yönetimi - 28/04/2009

Komisyon 4 :
Şiirimiz ve Yazılı-Görsel Medya Ve Toplum

Metin ESER

Şair her tarzda şiir yazabilmeli ve kendisini hayatının her döneminde bir şiir öğrencisi gibi görmelidir. Öğrenmeye kapalı olanların öğretmeye yeteneği olamaz. Öğrenmeye zaman ayırmayanların, öğrenmeye aç olanlardan zaman istemeye ve şiirlerinin okunmasını talep etmeye de hakları yoktur.
Şiirimiz ve Yazılı-Görsel Medya Ve Toplum

Öncelikle bir çok emek, zaman ve parasal açıdan fedakarlıkta bulunarak yurdumuzun dört bir yanından, hatta yurt dışından gelerek bu güzel organizasyona renk ve ahenk kattıkları için tüm burada olan ve yürekleri burada atan dostlara şahsım adına teşekkürü bir borç biliyorum. İçlerinde şiire, edebiyata ve sanata yıllarca emek vermiş, maddi beklentilerden uzak ve sadece bu yola bir yol taşı da kendileri koyabilmek adına bugünlere gelmemizde katkıları bulunan, ismen bilinen ve bilinmeyen o gönül seslerine ayrı ayrı teşekkür ediyorum.

Görev aldığım komisyon ve komisyonumuzun konu kapsamı çerçevesinde öncelikle bazı olgulara yer vermek istiyorum.

“Şiirimiz ve Yazılı-Görsel Medya ve Toplum” bağlamında sanırım öncelikle “şiirimiz” olgusunu masaya yatırmakta fayda olduğu görüşündeyim. Çünkü “Şiirimiz” olgusunu kavramak bize “Yazılı-Görsel Medya ve Toplum” ile olan etkileşimi ve bu etkileşimin doğru ve yanlış taraflarını gösterecektir. Ayrıca, uygulamalarda nerelerde sapmalar olduğunu da anlamamıza ışık tutacaktır.

“Şiirimiz” ifadesini ilk duyduğumuzda bunun nereden nereye kadar olan bir şiiri kapsaması gerektiğini düşünelim. Eğer şiir evrensel bir olgu ise; ve bize ait olan bir şiirden bahsediyorsak o zaman “bizim” diyebileceğimiz bütün şiir tarihini içine katmamız gerektiği düşüncesindeyim. Bunun içerisine Osmanlı’dan hatta daha öncesinden tutun, günümüz çağdaş şiirine kadar her türlü şiirsel akım, tarz, üslup ve tüm şiir yapıları girebilir. Buraya kadar tamamsa burada şu soru akla gelir.

Şiirin ortaya çıkmasında en temel sebepler nelerdir?

Bu soruya cevap vermeden önce neden böyle bir soruyu gündeme getirdiğime bir iki cümleyle değinmek istiyorum. “Şiirimiz” diyeceksek eğer ve bunu sahipleneceksek, bunu ortaya çıkaran temel sebepleri de bilmek ve sahiplenmek gerektiği düşüncesindeyim. Şimdi bu sebeplere ve sorunun cevabına geçelim.

Şiirin ortaya çıkmasının en temel sebeplerinden bir tanesi “yazma isteği”dir. Gerek Osmanlı’da gerekse daha öncesi ve sonrasında gerekse günümüzde şairlerin topluma yön vermek, toplumsal ve kişisel yaşanmışlıklara temas etmek ve bunu dışarı vurmanın bir yolu olarak şiir yüzyıllardır başvurulan bir araç olarak kullanılagelmiştir. Burada şiir “araç” mıdır, “amaç” mıdır tartışmasına girmek istemiyorum. Fakat geçmişte ve günümüzde bir kısım şairler için şiir halen araçtır. İfade edebilmenin, tepki verebilmenin, duyguyu ve hisleri anlatabilmenin bir yoludur bence. Ve şiir yazmak bir istek ise; bu istek daha çok hangi kesimden geliyor sorusu hemen akla gelir. Bunun cevabı da çok açıktır aslında şiir her zaman halk tabanlıdır ve eskiden beri halk tabanından destek almış ve büyüyerek yayılmıştır. Diğer bir tabirle “şiir” avam dediğimiz halk tabakasından çıkan bir varoluş olmasaydı, bugün tüm dünyada herkesin benimsediği ve azçok ilgilendiği bir “olmazsa olmaz” durumuna gelemezdi. Bunun Osmanlı’dan tutun günümüz şairlerine kadar binlerce örneği vardır. Bütün şairler halk kökenlidir ve halkın içinden çıkmışlardır. Zamanla onlara “aydın” veya “entellektüel” sıfatları eklense de çıkış temeli halktır. Böyle olunca “şiirimiz” dediğimiz zaman öncelikle “halkımız” demek sürekli dilimin ucuna gelen bir kelime olmuştur.

Buradan hareketle “şiirimiz” dediğimiz olgu halktan uzak olamaz, olmamalı ve halkın anlayış ve istifadesine her zaman açık olmalıdır. Fakat bu ifade kesinlikle şu anlama gelmemelidir “Şiir halkın kabul ettiğidir” demek istemiyorum. Ama “şiir halkın değerlerine saygılı ve onların istifadesine açık olandır” demek istiyorum.

Bu bağlamda şiirin üzerine düşen en büyük görevlerden birisi şudur; halktan çıkmışsa halkı eğitmelidir. Onları bilinçlendirmelidir. Ufuk vermelidir. Dar ve basmakalıp düşünce mekanizmalarının dışına taşımalıdır. Hayal gücüne cesaret vermeli ve daha da önemlisi şiir okuyana ilham vermelidir. Ucu açık gidebileceği birçok yol göstermelidir. Ve en önemlisi şiir; okuyucuyu şiire ve “şiirimiz” e çekmelidir. Aslında bu görev en zor olanıdır. Ve şiir okuyucusunun aslında sürekli aradığı ise; kendisini şiire ve şiir okumaya çekecek temaları, örgüleri bulabilmek ümididir. Her okunan şiirdeki hayal kırıklığı, okuyucuyu önce okuduğu şiirden, sonra o şiirlerin şairinden daha sonra da maalesef “Şiirimiz” den uzaklaştırır.

Geldiğimiz noktada hemen küçük bir saptama daha yapmak istiyorum. Şiir okumak ile şiir yazmak arasındaki ince çizgi genellikle bu sebeplerden sonra geçilir. Ve zamanında sadece okuyucu olan kişiler daha sonra hem okuyucu hem şair olurlar. Bunun sebepleri de çok olmakla beraber en önemli iki nedeni bence şunlardır: Birincisi şiirde beklentilerine uygun eserleri bulamamak, yada bulmaya verilen çabanın genelde hüsranla bitmesi. İkincisi ise; okuduğu şiirlerden aldığı pozitif etki ve birikimle yazmaya karşı ilgi ve merakın zaman zaman içte bir dürtüye dönüşmesidir. Bu aynı bir serçe kuşunun yuvadan ilk uçuşu gibidir. İlk kanat çırpış uçmayı netice verecektir. Cesaret çizgisi aşıldığı anda “şiir okuyucusu” zamanla bir “şair” olur çıkar.

Buradan da şu sonuç çıkarılmalıdır. “Şiirimiz” ne kadar çok eser kazanırsa, şiire ilgiyi ve alakayı çoğaltacak, bunun bir sonucu olarak ta şair sayısı artacaktır. Şairlerin çok olması yada şiir yazanların çok olması beraberinde bazı dez avantajları getirse de hiçbir zaman şiire kötülük olabilecek bir olguyu gündeme getirmeyecektir.

Fakat çoğu zaman duyduğumuz ve maalesef şair kimliği altındaki kişilerden duyduğumuz hepimizin bildiği bir söz vardır ki ben buna katılmıyorum. Ama bu sözün irdelenmesinde de bu konu kapsamında fayda olduğu görüşündeyim. Söz ise; aynen şöyledir:

“Şiirlerimiz okunmuyor.” Ne kadar acıdır değil mi? Fakat az önce belirttiğim üzere ben bu ifadeye katılmıyorum. Bu ifadenin aslı şöyle olmalıdır “Şiirlerimizi okutamıyoruz.” Evet doğrusu budur. Yani birinci cümlede okuyucular suçlanırken ikincisinde şairler suçlu duruma düşer ki, ben en çok ikinci kısım üzerinde durmak istiyorum “şiirimiz” adına.

Şimdi bakınız, küçük bir örnek ile bunu izah etmeye çalışacağım. Varsayalım ki, bir öğle yemeği yiyeceğiz. Çok farklı tarzlarda yemek yiyebiliriz. Cebimizdeki para önemlidir elbette, zevklerimiz ve kiminle yemek yiyeceğimiz de önemlidir. Eğer yalnız başımıza bir yemek yiyecek isek; ekonomik durumumuz, zevklerimiz ve beklentilerimiz çerçevesinde çok farklı yerlerde ve farklı şekillerde yemek yiyebiliriz. Ancak netice de düşünün ki, yediğimiz yemek aynı yemek olsun. Sadece yenildiği yerler, hizmet şekli ve kalitesi ile yemeğin süsü ve lezzeti noktasında sapmalar olabilir. Ama dediğim gibi netice de yenilen yemek aynı yemektir (örneğin bir güveç olsun) . Bunu kendi evimizde yersek farklı, en lüks bir restorantta yersek farklıdır. Lezzet olarak ta maliyet olarak ta. Şimdi kaliteyi seviyorsanız, paraya acımazsınız. Zevkinize ve hizmetin kalitesine düşkünseniz paraya acımazsınız. Sırf kaliteli bir yemek yiyebilmek adına zevkinizden taviz vermezsiniz. Çünkü bu sizin tercihinizdir. Yüzlerce restorant vardır ve istediğinizi seçebilirsiniz. Kimisi daha dışarıdan bakıldığında kalitelerini yansıtırlar. Kimisi kapıda karşılanış şeklinize göre hizmet derecesinin yüksekliğini yansıtırlar. Kimisine girersiniz ve self servistir. Tabildot tarzı bir teneke tabağa yemekleri kepceyle koyarlar ve geçer boş bulduğunuz bir masada belki tanımadığınız ve hiç istemediğiniz birisi ile yersiniz.

Şimdi gelelim ne anlatmak istediğimize. Sevgili dostlar maalesef şiir okuyucusunun, önüne aradığı kaliteyi, aradığı tadı, aradığı kokuyu, aradığı lezzeti, mahareti, hüneri, hizmetin ve emeğin büyüklüğünü koyamazsak ve ona bunu hissettiremezsek. Şiir okuyucusu bunu anladığı ve baştan sağma bir şeyleri yapıldığını sezdiği an sizin şiir restorantınıza bir daha gelmesi uzak ihtimaldir. Yada onu geri getirip bir şiirinizi daha okutabilmeniz için çok fazla çaba sarfetmeniz gerekir. Şiirinizden uzaklaşan bir okuyucu, kendi adınıza kaybedilmiş bir çift göz, bir beyin, bir ufuk, bir hayal dünyası ve belki yarın sizi idol olarak seçebilecek bir değerdir. Şimdi düşünün derim, şiir okuyucusunu kaçırmamak için ne kadar titizlik gösteriyoruz, “şiirimiz” in üstüne ne kadar düşüyoruz, ne kadar emek veriyoruz. Ve dahası şiire daha güzel emek vermek adına kendimizi ne kadar geliştiriyoruz. Eğer şiir okuyucusunun eline her an kitap rafının en çok okunan eserini veremiyorsak yada masasının bir kenarında yazdığımız bir şiir sürekli bulunmuyorsa, sürekli okunmuyorsa, rafa konan bir kitap yerinden alınmıyorsa; çok özür dilerim dostlar o kitabı hiç yazmayın ve yazmayalım derim. Bakınız burası çok acı olacak ama dost acı söyler sözünü de unutmayalım. Eğer ki kendi şiirinizi ve/veya kitabınızı dışarıdan bakan bir insan gözüyle okuyamıyorsanız ve kitabınızı basmadan önce okuyuculardan tarafsız tepkiler almadan elinizde şiirler ile doğruca yayınevinin yolunu tutuyorsanız, “şiirimiz” adına hizmet etmiyoruz demektir ve dahası kendi nefis ve arzularımızı bastırmak adına yapılmış ve şiire balta vuran bir çalışma olduğunu da unutmayalım derim. Sözün özü şu ki “Şiirlerimizi okutabilmektir amaç, kitap basıp raflara girebilmek değildir.” Ve şu son noktada şiirin amaç olarak değerlendirilmesi gerektiği de ortaya çıkmış oluyor. Kalite istiyorsak şiir amaç olmalıdır. Amaç şiire hayat vermek olmalıdır.

Değerli arkadaşlar,

Kendimizi geliştiremezsek, “şiirimiz” dediğimiz ifadenin içinde sizden ve bizden eserler olmayacaktır yarınlarda. Önemli olan yarınlara ve gelecek kuşaklara şiirler bırakabilmektir. Şiire yeni soluklar, yeni bakış açıları, yeni ufuklar katabilmek adına çaba sarfetmektir.

Buraya kadar işlediğim konuyu kısaca özetleyecek olursak, “şiirimiz” eskiden beri var ola gelen ve kökeni halk olan, üstten ve tepeden dayatmalarla değil de, alttan çıkan seslerle türemiş ve olagelmiş bir bütündür. “Şiirimiz” okuyucusu ile vardır. Okuyucu da halktır. Bugün şiir ile hiç bir ilgisi olmadan gözünü kapatan bir insan bile bulamazsınız dünyada. Az gelişmiş ve açlık sınırında yaşayan toplumlarda bile şairler vardır. Şiir vardır ve hem yazılır hem okunur. Şair, şiirine emek vermelidir, yarınlarda şiir adına bir şeyler varolacaksa, bunları da ayakta tutacak olan yine halktır. O zaman orta netice şudur ki, şiir halktan uzaklaşamaz, uzaklaştığı yerde şiir kökünden kopar ve koptuğu andan itibaren yaşaması desteksiz ayakta tutulmaya çalışılan bir bina gibidir ki her an çökmeye mahkumdur.

Peki bu durumda şiirimizi ayakta tutabilmenin yolları nelerdir? bunun birçok yolu olmakla beraber komisyon kapsamındaki konumuz itibariyle “Yazılı-görsel Medya” süzgecinde baktığımız zaman, aslında tamamen maddi çıkarlara dayalı bir örgü içinde şiir gibi son derece kutsal bir olguya çok büyük katkılar beklemek elbetteki hayalden öte geçemez. Çünkü hepimizin kabul ettiği üzere, halkın taleplerinden öte; halka, okuyucu ve izleyiciye dayatılan genel temalar çoğunluk ile edebiyat, şiir, kültür ve sanata yönlendirmekten çok, vakitlerin boşa geçirilmesine ve tüketime yönelik yapılan yüzlerce birbirinin kopyası programlar cenderesine sıkışmış bir vahim durumdur aslında medyanın durumu.

Bu durum içerisinde “Şiirimiz” için en büyük katkıyı onlardan beklemek şuan için gerçekçi olamaz. Ancak sadece şiir ve edebiyata yönelik, kültür ve sanata yönelik yayınlar merkezinde belki bir yol ve kanal bulunabilir ki, zaten hal-i hazırdaki durumda bu merkezde gitmektedir. Yani halkın temelini oluşturduğu “şiir” maalesef halka geri dönebilmek için bile çok fazla zorlukla mücadele etmek zorundadır. Binlerce, onbinlerce şair, yüzbinlerce şiiri gerçek sahibi olan halka duyuramadan ortadan kaybolabilmektedir. Eğer şansları varsa, arkada kalan bazı vefalı dostlar veya yakınları şairin ömrü boyunca yapamadığını onun ölümünden sonra arkasından yapmaya çalışmakta ve duyuramadığı sesini duyurmaya çaba sarfetmektedirler. Ki bunlarda profesyonelce olmadığı için maalesef bir süre sonra bunlarda kendi dar çevresinde sıkışıp kalma tehlikesi ile karşı karşıyadır.

Her ne kadar internet “şiirimiz” e çok büyük pozitif katkılar sağlasa da, aslında gerçek anlamdaki şiir okuyucusunun hala %80 gibi bir oranı internetten uzaktadır. Bu durum halka şiiri indirebilmenin ve ona ulaştırabilmenin gerekliliğini bir kez daha ortaya koymaktadır aslında. Bunun için ne yapılabilir. Aslında basılı ve görsel medya bazı güç birliği haline gelmiş “Şiir ve Edebiyat” oluşumları tarafından yönlendirilmelidir. Çünkü bir tarafta çok büyük şiir okuyan ve talep eden kitle, diğer tarafta ise; okuyucuya ulaşmaya çalışan hiçte azımsanamıyacak kadar çok şiir sahibi vardır. Buna arz talep dengesi gibi bakarsak, talep eden ve şiir okumak isteyen bir halk yada okuyucu kitlesi eskiden olduğu gibi vardır. Ancak şiir okuyucusunun istediği ve beğenip kabul ettiği veya okuyucuyu yönlendirecek şiirler onlara nasıl ulaşacaktır. İşte bu yazılı ve görsel medyanın bu iki taraf arasında üzerine düşen görevi yapması gerekiyor. Gerek ulusal kanallar gerekse bölgesel kanalların “şiirimiz” adına yönlendirilmesi elbetteki en büyük ihtiyaçtır. Ve bunları etkileyebilecek kurum ve kuruluşlarda onların çevresinde yer alan bölgesel kurum ve kuruluşlardır. Büyük bir yazılı basın organını elbetteki bölgesel yazılı ve basılı organların etkilemesi çok doğaldır. Yada ulusal bir TV kanalını bölgesel kanalların etkilemesi ve teşvik etmesi çok normaldir ve gereklidir de. Ayrıca bu konuda kurulmuş olan ve halen faaliyette olan dernek ve vakıfların da üzerine hiç te küçümsenemeyecek görevler düşmektedir.

Her konuda branş çalışmaları olduğu gibi “şiir” alanında da branş çalışmaları yapan bir çok dergi ve yazılı basın organı hayattadır. Aslında benim bu merkezdeki önerim öncelikle şiir kitabından öte şiir dergilerine yönelmek olmalıdır. Bunun sebebi de çok açıktır aslında. Bakınız varolabilmenin şartı ve ayakta kalabilmenin şartı da öncelikle ihtiyaçları karşılayabilmekten geçer. Eğer ihtiyacımız şiir okumaksa o zaman birçok şairin ve yazarın edebi yazılarına ve şiirlerine ulaşabileceğimiz en doğru kaynak aslında şiir dergileridir. Şiir dergileri; aslında şiiri ve şairleri tanımamızın ön basamağıdır. Eğer ki orada bir şairi ve şiirini beğendiğimizi farkettiğimiz anda o şairimizin kitabını edinmek ve ondan istifade etmek çok daha doğru, gerçekçi ve mantıklı olandır. Bakınız dergilerde şiirlerini yayınlamak istemeyen ve direkt kitap basan şairlerin aslında doğrudan halka inmek adına çaba sarfettiklerini söyleyemem. Halka ve direkt okuyucuya inmek gerekiyorsa o zaman onlara her halukârda ulaşabilen periyodik aralıklarla ulaşabilen ve “şiirimiz” e dolaylı da olsa hizmet adına büyük bir güç olma yolunda ilerleyen bu gibi varoluşları ayakta tutmak, bence şiir kitaplarını ayakta tutmaktan çok daha öncelikli bir gerekliliktir. Bunun anlamı şiir kitaplarına destek vermeyelim demek değildir. Ancak şiire desteğin ilk önce şiirin kalitesinden geçtiğini kabul ettiğimize göre, kalitenin anlaşılabileceği yerlerden birinin de birçok şiirin beraberce yayınlandığı dergiler olacağına göre; o zaman kaliteli şiirlerin süzgeçlenebileceği aslında yegane yayın organı bölgesel veya ulusal bazda yayında olan şiir ve edebiyat kökenli dergilerdir. Ben hassaten bu konunun daha önemli olduğu konusunda ciddi anlamda iddialıyım.

Değerli şair dostlarım,

Toplum, her zaman ve zeminde şiire ihtiyaç duyar, okur, talep eder, ister, şiire değer verir. Ancak unutmayalım ki, toplumun önüne kaliteyi sunduğumuz da tarihe mal oluruz. Necip Fazıl Kısakürek, Mehmet Akif Ersoy, Nazım Hikmet ve daha birçok isim kaliteyi sunmuşlardır. Eğer “şiirimiz” le var olmak istiyorsak, önce kalite prensibini unutmayalım. Şiire yeni soluklar, yeni çıkışlar, yeni bakışlar ve olmamış, yapılmamış yada denenipte başarılı olunamamış çabaları sarfetmek için geç kalmayalım. Şair her tarzda şiir yazabilmeli ve kendisini hayatının her döneminde bir şiir öğrencisi gibi görmelidir. Öğrenmeye kapalı olanların öğretmeye yeteneği olamaz. Öğrenmeye zaman ayırmayanların, öğrenmeye aç olanlardan zaman istemeye ve şiirlerinin okunmasını talep etmeye de hakları yoktur.

Sözlerimi yavaş yavaş toparlarken, şu anektotlarla konuyu bir sonuca bağlamak istiyorum.

• Şiirimiz, halktan uzak olmamalı. Gerekirse halka ve okuyucuya inebilmenin yolları aranmalıdır.
Şiirimiz, geçmişten kopmamalı. Şiir dilini• sadeleştireceğiz adına çok büyük zenginlikler koparılıp atılmamalıdır. Okuyucu bu zenginliklere alıştırılmalı ve ısındırılmalıdır.
Şiirimiz, kaliteyi• taşımalı. Gerek şiir okuyucuları, gerekse şiir yazanlar; her zaman kalite unsurunu, beğeni unsurunu en yüksekte bir mihenk ölçüsü olarak tutmalıdırlar.
Şiirimiz, okutulabilmeli. Bunun için kanallar aranmalı ve varolanlar• desteklenmeli.
Şiirimiz, yeni şiir okuyucuları kazanmalı. Bunun için• okuyucuya inebilmek adına bölgesel yada ulusal şiir dergileri mümkün olduğunca desteklenmeli ve okunmalıdır. Öncelikle şiir yazanlar tarafından.
Görsel• Medya, halkın eskiden beri ola gelen en büyük ihtiyacı olan şiir olgusuna gözünü kapamamalıdır. Halka ulaşmanın ve onun duygularına hitab edebilmenin en kısa yolu şiirdir.
Yazılı Medya, görsel medyadan daha fazla destek verdiği şiir• ve edebiyata; yine halka ulaşabilmenin ve duyguyu yansıtabilmenin en kısa yolu olduğu için şiire destek vermelidir.
Toplum, her zaman kaliteliye• yönelerek “Şiirimiz” için en büyük katkıyı yapacağını düşünüyorum.

Ve “Şiirimiz” var olsun istiyorsak, onun hayat damarı olan duygularımızı her zaman taze tutabilmenin yollarını arıyalım. Çünkü duyguların tazeliği yeni şiirlere gebedir. Ve duyguların tazeliği çok şiir okumak ile de doğrudan ilişkilidir...

Okumazsak yazamayız.



Sevgi ve saygılarımla


Metin Eser
Frankfurt / Almanya

e-mail: metineser@msn.com

Tel: +49 – 6105 - 9813614