Gülce Edebiyat Akımı
ÖZDEMİR ASAF'I ANARKEN - Yazdırılabilir Sürüm

+- Gülce Edebiyat Akımı (http://www.gulceedebiyat.net)
+-- Forum: KAYNAKÇA (http://www.gulceedebiyat.net/forum-kaynakca-1495)
+--- Forum: Konularına Göre Şiirleriniz (http://www.gulceedebiyat.net/forum-konularina-gore-siirleriniz-1236)
+---- Forum: Köşe Yazarlarımız/Makaleler (http://www.gulceedebiyat.net/forum-kose-yazarlarimiz-makaleler-1284)
+----- Forum: Mustafa CEYLAN (http://www.gulceedebiyat.net/forum-mustafa-ceylan-1285)
+----- Konu: ÖZDEMİR ASAF'I ANARKEN (/konu-ozdemir-asaf-i-anarken-30211.html)



ÖZDEMİR ASAF'I ANARKEN - Mustafa Ceylan - 02/02/2015

ÖZDEMİR ASAF'I ANARKEN

Mustafa CEYLAN

Özdemir ASAF, günümüzde özgün-veciz sözleri en fazla tüketilen ve özellikle gençlerin
sosyal medyada birbirine mesaj nitelğinde sözleri yazmaktan bıkmadığı bir şair. Rahmetli şairin, 
şiirlerini okumak yerine sevgiye ve inslığa dair, dstluğa dair söylemlerini paylaşıyor 
insanlar...

Bence, başarılı şair öldükten sonra da yaşayan şairdir.
Sağlığında yüzüne karşı baldudak kesilen insanların, kişioğlu öldükten onra adını bile 
anmadıklarını, vefa'nın sadece bir İstanbul semtinin adı olduğunu ne de çok görüyor ve 
yaşıyoruz...

Kimdir Özdemir ASAF?
Geliniz, bir özgeçmiş kısalığınca bir şairin ruh köküne inmeye çalışaım, olmaz mı?

Asaf, 11 Haziran 1923'te Ankara'da doğdu.28 Ocak 1981'de İstanbul'da öldü. 
Asıl adı Halit Özdemir Arun'dur.

Özdemir Asaf'ın ilk eşi Sabahat Selma Tezakın'dan Seda isimli bir kızı; 
ikinci eşi Yıldız Moran'dan ise Gün, Olgun ve Etkin adında üç oğlu vardır.

İlk ve ortaöğreniminin bir bölümünü Galatasaray Lisesi'nde yaptı.
1942 yılında Kabataş Erkek Lisesi'nden mezun oldu. 
İstanbul Üniversitesi'nde, önce Hukuk Fakültesi'ne, 
sonra İktisat Fakültesi ve Gazetecilik Enstitüsü'ne devam ettiyse de 
1947'de yüksek öğrenimini yarıda bıraktı. 

Bir süre sigorta prodüktörlüğü yaptı. 
'Zaman' ve 'Tanin' gazetelerinde çevirmen olarak çalıştı. 
İlk yazısı 1939'da 'Servetifünun-Uyanış' dergisinde çıktı.
1951'de Sanat Basımevi'ni kurarak matbaacılık yaşamına girdi. 
Kendi şiir kitaplarını bastı.1955'te Yuvarlak Masa Yayınları'nı kurdu. 


İkilikler ve dörtlüklerden oluşan ilk şiirlerinde 
yoğun bir söyleyiş özelliği göze çarpar. 
İnsan toplum ilişkilerine yönelik temaları konu edinerek 
düşündürücü bir şiir evreni kurmuştur. 

Duygu ve düşünce yoğunluğuyla birlikte, "alay ve taşlama" şiirine egemen olan öğelerdir. 
İnsan ilişkilerinin toplumsal ve bireysel yanlarını sen ben ikileminde vermiştir. 
Çok kullandığı sevgi, ayrılık, ölüm temaları, 
son dönem şiirlerinde giderek yerini kaçış ve umutsuzluğun tedirginliğine bırakmıştır. 

Şiirin bir görüşü yansıtması, bir iletisinin olması düşüncesinden yola çıkmıştır. 
Yuvarlağın Köşeleri kitabında şiirin ve yazarın işlevi konusundaki görüşlerini 
dile getirmiştir. 

Batı şiiri ve geleneksel Türk şiirinden yararlanarak verdiği bileşim 
sanatını zenginleştirip geliştirmiştir.
 
ESERLERİ
.Şiir kitapları: 

Dünya Kaçtı Gözüme (1955) , 
Sen Sen Sen (1956) , 
Bir Kapı Önünde (1957) , 
Yuvarlağın Köşeleri (1961) , 
Yumuşaklıklar Değil (1967) , 
Nasılsın (1970) , 
Çiçekleri Yemeyin (1975) , 
Yalnızlık Paylaşılmaz (1978) , 
Benden Sonra Mutluluk (1983)
----------------------------------------------
Şair Özdemir Asaf 1981'de, 58 yaşında İstanbul'da öldü. 
,

Asaf'ın kızı Seda Arun babasıyla geçen bir hikayeyi şöyle anlatıyor...

Bir ilkokul. Okulun ilk günü. Birinci sınıf. 
Öğretmenleriyle ilk kez karşılaşan çocukların kulaklarında; 
“Şiir bilenler parmak kaldırsın” sözü çınlar. 
Parmak kaldıran öğrencilerin sayısı, iki elin parmaklarını geçmez. 
Öğretmenleri sırayla hepsini çağırır. 
Tahtaya kalkan çocuk, başı ile sınıfı selamladıktan sonra şiirini okur, 
hazır ol vaziyetinde.   

Biri Atatürk ile ilgili şiir okur, biri 23 Nisan, öteki 19 Mayıs, 
bir diğeri 29 Ekim, kimileri de annem, okulum, öğretmenim. 
Her şiir okuyan büyük alkış alır. Sıra kendisine gelen seda da tahtaya koşar, 
büyük bir sevinçle. Beyaz kurdeleler ile örülmüş saçları dalgalanır bu sırada. 
Rugan ayakkabılarını bitiştirdiğinde çıkan sesle içi gıcırdar, ,
ama heyecanı daha ağır basmaktadır.

Bir şair olan babasının arkadaşlarının evlerini ziyaretleri sırasında, 
babasının çok sık okuduğu bir şiiri ezberlemiştir Seda. 
Babasından büyük ve önemli şair yoktur elbetteki o’nun için. 
Rugan ayakkabıların iç gıcıklayan sesi sınıf içerisinde yankılanmasa da 
okulda yankılanır.

Ölebilirim genç yaşımda,
En güzel şiirlerimi söylemeden götürebilirim.
Şimdi kavak yelleri esiyorken başımda,
Sevgilim,
Seni bir akşamüstü düşündürebilirim.

Sınıftaki sessizlik artarken, seda’nın heyecanı da artar. 
“Hani nerede alkışlar, hani nerede tebrikler?” soruları kafasının içinde yankılanır, 
birkaç saniye önce arkadaşlarının kulaklarında yankılanan mesaj şiiri gibi. 
Şiirin bitmesiyle başlayan sessizlik, 
seda’nın kafasının içinde artan bir çığlığa dönüşür. 
“Neden?” sessizliği ilk bozan kişi elbette öğretmenidir.

"Sen bu şiiri nereden biliyorsun? Kim ezberletti bu şiiri? Kimin şiiri bu?"

Sessizlik artmaya devam etseydi diye düşünmekten kendini alamaz Seda, 
ama yanıtlamaktan da geri kalmaz.

"Babamın."
"Baban ne iş yapıyor?"
"Matbaacı."
"Babana söyle, yarın okula gelsin."

Akşam eve gider gitmez olanları anlatır babasına Seda 
ve beklediği gibi bir yanıt alır. 
Evet, sessizce dinleyen baba güler, yalnızca güler.

Bu olayı anlatan Seda Arun, şu cümleler ile devam eder: 
“Uzun saçları, gür bıyıkları, siyah beresi, bakışlarındaki ışıltısı, 
r’leri söyleyemeyişi, onu arkadaşlarımın babalarından ayırıyordu. 
Babamın Özdemir Asaf olduğunu öğrenmem için 
ilk kitabının basılmasını beklemem gerektiğini o günlerde bilmiyordum.”

--------------------------------------------------

Memet Fuat da Aydınlar Sözlüğü'nde, 
'Sağlığında edebiyat matinelerinin yıldızıydı' dediği Özdemir Asaf için, 
şunları yazıyor:
 
'... Binlerce gencin toplandığı salonlarda cana yakın kişiliği, 
şirin selamlarıyla herkesi kendine bağlardı, 
ama yapıtları bugünkü gibi satmazdı o günlerde. 
Kendi küçük basımevinde, pedallı makinelerde özenle bastırdığı kitaplarının satışı, 
öbür şairlerin kitaplarından fazla değildi.'
 
Aynı kitapta, Özdemir Asaf'ın bu matinelerde şiir okuyuşu ise şöyle anlatılıyor: 
'... Kendine özgü peltek konuşmasıyla şiirlerini söyler, alkışa boğulur, 
iki elini birden kafasının iki yanına götürerek çift yanlı asker selamını verir, 
koca bıyıklarıyla gülümser, 
gösterisini genel istek üzerine 'Lavinia' adlı şiiriyle noktalardı.'

ÖZDEMİR ASAF’IN LAVİNİA’SI
Efendim Lavinia ismi; shakespear’in titus andronicus isimli eserinde 
roma imparatorluğunun baş komutanı olan olan titusun güzeller güzeli kızıdır. 
tamora’nın iki oğlu tarafından tecavüze uğrar ve babası titus tarafından öldürülür.

Olmayan bir sevgili için yazıldığını düşünmüştüm. 
Hayali bir sevgili için hayali bir şiir. 
Meğer öyle değilmiş. 
Gerçek bir kadınmış. 
Üstelik herkesin aşık olmaktan kendini alamadığı çok da güzel bir kadınmış.

*
Özdemir Asaf’ın deli gibi aşık olduğu Lavinia kimdir? 
Prof. Dr. Haluk Oral’ın İş Bankası Yayınlarından çıkan “Şiir Hikayeleri” 
kitabından öğreniyoruz ki güzelliği ve cana yakınlığıyla herkesin başını döndüren, 
herkesin aşık olduğu Mevhibe Beyat’mış. 
Yani Cumhuriyet Gazetesi yazarı ünlü gazeteci İlhan Selçuk’un ilk eşi! 

*
Kimdir peki “Lavinia” yani Mevhibe Beyat?
2 Mayıs 1925’te İstanbul’da doğmuştur. Babası eski bir vali. 
Güzel Sanatlar Akademisini bitirdikten sonra resim öğretmenliği ve stilistlik yapar. 
Güzelliği dillere destandır. Uzaktan akrabası Oktay Akbal bile ona aşıktır. 
Hikayelerinde ondan “Hisya” diye söz eder. 
Şair dünyası ile tanışması da böyle olmuştur zaten. 
Bir ara Servet-i Fünun dergisinin yöneticiliğini yapan Oktay Akbal sayesinde 
İlhan Berk, Cavit Yamaç, Naim Tirali ve Özdemir Asaf gibi genç şairlerle tanışır. 

Bu genç şairlerin şiirlerini ulaştırır Oktay Akbal Mevhibe’ye. 
Özdemir Asaf, Mevhibe’ye fena halde aşık olmuştur. 
Ama Lavinia, Özdemir Asaf’a aşık değildir. 

İlk aşkı, ünlü ressam ve hocası Edip Hakkı Köseoğlu’dur. 
İkincisi ise İlhan Selçuk. 
İlhan Selçuk’la 1952’de evlenir. 
İlhan Selçuk yıllar sonra Sevim Burak hakkında yazdığı bir yazıda şöyle der:

 “Kuzguncuk tepelerinde tahtaları kararmış bir ahşap evin alt kattaki odası 
Boğaz’a bakıyor. Odada dört kişi var: …
Birisi Orhan (Borar). Elinde içki kadehi, Sevim’le sözlü. 
Sedirde oturan genç kız Özdemir Asaf’ın ünlü şiirindeki Lavinia.
 
Açıkça yazmaz ama odadaki dördüncü kişi muhtemelen kendisidir. 

Bir yıl sonra Lavinia başlıklı başka bir yazı yazar ve olayı özetler. 

Ancak bu yazıda da Lavinia’nın gerçek ismini vermez ve kendisiyle bağlantısını yazmaz. 
“Lavinia’ya aşıktı Özdemir. Oysa o yıllarda Lavinia yere bakan birine tutulmuştu; 
fırtınalı bir ilişkinin tensel terinde köpüklenen dalgasını yaşarken, 
gönüllerde dolaşmanın çekiminden de vazgeçemiyordu; 
ileride bunun hesabının acıyla vereceğinden habersizdi.” 

İlhan Selçuk’a büyük bir aşkla bağlı olduğunu yıllar sonra 
İlhan Koman’ın oğlu Ahmet Koman’a yazdığı bir notta da belirten Lavinia, 
İlhan Selçuk’tan muhtemelen “Gönüllerde dolaşmanın çekiminden vazgeçemediği” için 
ayrılır. 
Mevhibe’nin en yakın arkadaşı Melda kaptana onun için şöyle söylemiş:

“Öylesine özel ve farklı bir kadındı ki, kitap yazsanız yetmez.” ve şöyle sorulmuş:

Niçin bütün erkekler âşık oluyordu Mevhibe Beyat’a; 
sırf güzelliği, albenisi yüzünden mi?”

Cevap şu olmuş: 
“Korkunç bir sezgi gücü vardı Mevhibe’nin. 
Yüzünüze bakar bakmaz, sizi tanır, anlar, ruhunuzun en derin köşelerine kadar kavrardı.
 Küçücük bir bakıştan, mimikten, jestten tüm karakter haritanızı çıkarabilirdi. 
Özdemir Asaf bu yüzden ona “Öldürmekten daha beter anlıyorsun insanı” demişti. 
Çok keskin gözleri vardı.” 

devam ediyor Melda Kaptana; 
Ben Bir Bizans Bahçesinde Büyüdüm adlı anı kitabının bir yerinde,
“İlhan Selçuk”a 14 Şubat Sevgililer Günü yazısı yazdıran Lavinia 
ona uzaktan uzağa aşık olan Oktay Akbal’ın bir hikayesindeki Hisya’ydı aynı zamanda. 

Laleli’de Harikzadegan Apartmanları’nın kapısında buluşup konuşan delikanlıların 
Violetta’sıydı. 
O sıralarda ünlü olan bir tangonun adıydı bu ve delikanlılar, 
Mevhibe onlara gülümseyerek geçerken ıslıkla bu melodiyi çalardı. 

Mevhibe Beyat, Güzel Sanatlar Akademisi’nde okurken mimar arkadaşları 
ona Gilda diye seslenirdi. 
Rita Hayworth’un o yıllarda büyük beğeni kazanan “Gilda” filminden mülhem… 

Kızılkahve rengi, iri dalgalı, parlak ve çok güzel saçları vardı. 
Adalet Cimcoz da Marilyn Monroe’ya benzettiği için onu “Marlin” diye çağırırdı. 
Güzelliğini hiç önemsemezdi. 
Zaten insan sıcaklığı, insanlara anlayarak yaklaşması ve sezgisi, g
üzelliğinin üstündeydi.”
İlhan Selçuk’tan ayrılan Mevhibe Beyat, 
ikinci evliliğini daha da şaşırtıcı bir kişiyle yapar: 
Öztürk Serengil! 

Mücap Ofluoğlu’nun kurduğu oda tiyatrosunda kostüm tasarımcı olarak çalışan Mevhibe 
yine orada çalışan Öztürk Serengil ile evlenir 
fakat bu evlilik de uzun sürmez. 

Son evliliğini fotoğrafçı ve kameraman Muhlis Hasa ile yapar. 
11 Eylül 2007’de de vefat eder.”

*
Bir şiir bir geceye değer, 
Bir şiir bir uykuya değer, 
Bir şiir bir uyanmaya değer, 
Bir şiir bir sigaraya değer, 
Bir şiir bir rakıya değer, 
Bir şiir bir şarkıya değer, 
Bir şiir bir türküye değer, 
Bir şiir bir ağrıya değer, 
Diye-diye.. 
Meğer.

*
Soldaki hanımefendi Mevhibe Meziyet Beyat. 
Nam - ı değer Lavinia… 
Tabi bu şiir ona yazıldığında bundan bihaberdi. 
O kadar habersizdir ki Özdemir Asaf bu şiiri üniversite yıllarında 
platonik olarak yazar ve bir yarışmaya gönderir. 
Yarışmada birinci olan şiiri okumak için sahneye çıkar Asaf. 
Kız da salondadır ama ne var ki şiir okurken salonu terk eder. 
Bunun yüzünden Özdemir Asaf asla açılamaz Mevhibe hanıma. 
Her ne kadar "R"leri söyleyemese de Asaf’ın düzgün diksiyonu 
onu en iyi şiir okuyanların içinde yer almasını sağlar. 
Ve en çok sevilen şiiri de her zaman Lavinia olmuştur. 
Ne zaman bir yerde şiir okusa bu şiiri her zaman çok istek alır 
ve her zaman da Asaf bu şiirini sona saklamıştır. 
Zamanın en güzel kadınlarından olan Mevhibe hanım 
o zamanlar çevresi tarafından Gilda filminin yıldızı Rita Hayworth'a 
ve Marilyn Monroe'ya benzetilirmiş. 
Şiirin gücü ise burda ortaya çıkmıştır. 
Yaşamlar sona erse de Lavinia hep yaşamıştır. 
Birçok kadın Asaf'ın Lavinia'sı olmak istemiştir. 
Kim bilir belki bir gün 
yine çıkar bir şairin gönlünden bir Lavinia ve dizelere dökülür… Kim bilir…

Sana gitme demeyeceğim. 
Üşüyorsun ceketimi al. 
Günün en güzel saatleri bunlar. 
Yanımda kal. 

Sana gitme demeyeceğim. 
Gene de sen bilirsin. 
Yalanlar istiyorsan yalanlar söyleyeyim, 
İncinirsin. 

Sana gitme demeyeceğim, 
Ama gitme, Lavinia. 
Adını gizleyeceğim 
Sen de bilme, Lavinia.

-----------------------------------------------------
Eskisi Kadar Özlemiyorum Seni


Eskisi kadar özlemiyorum seni
Ve ağlamıyorum olduk olmadık zamanlarda…
Adının geçtiği cümlelerde, gözlerim dolmuyor…

Yokluğunun takvimini tutmuyorum artık.
Biraz yorgunum…
Biraz kırgın…
Biraz da kirletti sensizlik beni!
Nasıl iyi olunur henüz öğrenemedim ama
“İyiyimler” yamaladım dilime.
Tedirginim aslında, seni unutuyor olmak,
Hafızamı milyon kez zorlamama rağmen
Yüzünü hatırlayamamak korkutuyor beni…
Gel diye beklemiyorum artık,
Hatta istemiyorum gelmeni..
Nasıl olduğun konusunda ufacık bir merak yok içimde.
Arasıra geliyorsun aklıma, banane diyorum
Benim derdim yeter bana banane!
Alıştım mı yokluğuna?
Vaz mı geçiyorum, varlığından?
Tedirginim aslında,
Ya başkasını seversem?
İnan o zaman seni hayatım boyunca affetmem…


Özdemir Asaf

---------------------------------------------------------

Sabahat 1942'de Hukuk Fakültesinin sınıfına girdiğinde 
Özdemir’in sıra üstünde uyuklayan kafası hemen canlanır. 
Güzelliğinden çarpılmıştır. Sonraları her gün kalabalık sınıfa erkenden gelip 
Sabahat için önlerden yer ayırır. Sabahat de Özdemir’den etkilenmiştir. 
Kibar, zarif ve şıktır Özdemir. 
Takım elbisesinin içine ipek ponje gömlek giyiyordur, 
kol düğmeleri altın üzerine inci kakmadır. 
Herkesten belirgin biçimde farklıdır ve dahası peşini hiç bırakmamaktadır. 
Hayata mantık gözlükleriyle bakan Sabahat, 
bu sevdada gelecek göremez; ne de olsa birinci sınıftadırlar, 
Özdemir okulu bitirip askere gidecektir daha, 
o güne kadar nelerin yaşanacağını kim bilebilir ki? 
Ayrıca annesinin yokluğunda kendisini fedakarca büyütmüş babasını üzmek istemez.

Özdemir’in etkisinden kurtulmak için okulu bırakır. 
Özdemir Asaf ‘haftada 3-4 mektup gönderiyordu’ diyor bir anısında Sabahat Arun. 
O sıralardaki bir mektubunda şöyle yazmış Özdemir;

‘Eğer başkasını sevmiyorsan veya söz vermemişsen seni pek çok, 
herkesten fazla mesut etmeye çalışacak kadar çok seviyorum. 
Ve kendimde bazı vasıfların bulunmadığını bilsem hiç böyle bir teklife yanaşmazdım. 
Pek yakında kendime parlak ufuklar açacağım. Yeter ki beraber olalım’.

Sabahat’ın babası durumun elbette farkındadır ve bir noktadan sonra dayanamaz. 
Özdemir, 4 yıl boyunca her anında peşinden koşturduğu Sabahatle 1946'da, 
Liman Lokantasında yapılan gösterişli bir düğünle evlenmeyi nihayet başarır.
------------------------------------------------------------

SENİ SAKLAYACAĞIM

Seni saklayacağım inan
Yazdıklarımda, çizdiklerimde
Şarkılarımda, sözlerimde.

Sen kalacaksın kimse bilmeyecek
Ve kimseler görmeyecek seni,
Yaşayacaksın gözlerimde.

Sen göreceksin duyacaksın
Parıldayan bir sevi sıcaklığı,
Uyuyacak, uyanacaksın.

Bakacaksın, benzemiyor
Gelen günler geçenlere,
Dalacaksın.

Bir seviyi anlamak
Bir yaşam harcamaktır,
Harcayacaksın.

Seni yaşayacağım, anlatılmaz,
Yaşayacağım gözlerimde;
Gözlerimde saklayacağım.

Bir gün, tam anlatmaya…
Bakacaksın,
Gözlerimi kapayacağım…
Anlayacaksın.


özdemir asaf
------------------------------------------------------------

Aynanın Oyunu

Bir çocuk doğdu, bendim.
Sıraya girdim insanlar içinde.
Alay - bayrak büyüdüm
Odalar, sofalar içinde.
Bir ayna doğdu, gördüm.
Sıraya girdi aynalar içinde.
İşime geldi, aldım,
Çarşılar, pazarlar içinde.
Bunca yıl yüzüne baktım.
Kendisini aşmadı
Olanlar içinde.
Bir sabah uyandım,
Duruyordu karşımda
Düşmancasına,
Bir cam,
Aldanmış,
Kendini ayna sanmış..
 
(Dünya Kaçtı Gözüme’den),

--------------------------------------
KALMAK TÜRKÜSÜ
Daha gidilecek yerlerimiz var
Şu sohbetini dinler gideriz.
Coştukça şarkılar, türküler, sazlar
Rakı mı, şarap mı, içer gideriz.

Geçse de umudun baharı yazı
Gözlerde kalıyor yaşanmış izi
Kimseler kınamaz burada bizi
Ne varsa hesabı öder gideriz.

Söyleyecek sözü olan anlatsın
İsterse içine yalan da katsın
Yeter ki kendinden, bizden söz etsin
Yalanı doğruyu sezer gideriz.

Neler gördük neler bu güne kadar
Daha gidilecek yerlerimiz var
Bizi buralarda unutamazlar
Kalacak bir türkü söyler gideriz.

Sevgiye var olduk sevdik sevildik
Kavgalara girdik öldük, dirildik
Bir anlam fırını içinde piştik
Anlamlı güzeli sever gideriz.