SiteAna Sayfa
Güllük Dergisi
Şairlerimiz
Arama
Üyeler
Video
Yardım
Giriş Yap
Kayıt Ol
Oturum Aç
Kullanıcı Adı:
Şifre:
Şifremi Hatırlat
Beni Hatırla
Your browser does not support the audio element.
Akdeniz Radyo istek
Tıklayın-Okuyun/Güllük Dergisi
Web'de Ara
Sitede Ara
0 Oy - 0 Yüzde
1
2
3
4
5
Konu Modu
YAKUP ve YUSUF PEYGAMBER (Gülce Buluşma)
ali_gozutok
Yetkili Şair
Üyelik tarihi:
Sep 2011
Mesaj Sayısı:
248
Konu Sayısı:
222
#1
03/10/2011, 19:23
YAKUP ve YUSUF PEYGAMBER (Gülce Buluşma)
Hani İshak Peygamberin karısı Rebeka,
İkiz oğlan doğurmuştu ya….
Birisi tüylü İs,
Öteki (topuk tutan) Yakup,
İşte, İshak a.s. mın ikiz oğullarından,
İs’in kardeşi Yakup!
Yüz sürdü dergâhına,
BAna emanettir diye sırlar otağı,
YaKtı hicran ateşi yaktı gönül dağını,
YakUb’a yakın oldu,
Ol kaPısı dergâhın..
Yakup a.s.!
Henüz Peygamber olmadan önce,
Dayılarının yurduna giderken,
Yolda yorulmuş,
Taşı yastık yapıp,
Uykuya dalmıştı…...
İşte o zaman bir rüya gördü.
Rüyasında,
Gök kubbeye kadar uzanan bir merdiven,
Göğün kapısına dayanıyordu.
Melekler basamaklardan iniyor,
Tekrar çıkıyorlardı yukarı.
Kendi kendine,
İşte Allah’ın Melekleri! Dedi.
O anda bir nida geldi Ona…
-Ey Yakup!
Ben deden İbrahim’in İlâhı Allah’ım!
Baban İshak’ın da Allah’ı benim…
Sana müjdeler olsun!
Yattığın bu topraklar sana,
Ve
Senin nesline bağışlandı!
Senin neslin çoğalacak!
Batıdan doğuya,
Kuzeyden güneye yayılacak!
Ey Yakup!
-Ben her zaman seninleyim.
Elini bırakmayacağım.
Nereye gidersen git, seni koruyacağım.
Az sonra uyandı Yakup.
Gördüğü bir rüya idi.
Ama anladı ki,
Yüce Rabbi Onunla beraberdi…
Bu yer çok heybetli bir yer.
Burası Allah’ın evi diye düşündü.
Sabah olmuştu,
Gün ışımış,
Etrafa canlılık gelmişti.
O da kalktı taş yastıktan.
Taşı aldı bir direk gibi dikti.
Bu taşı uğur saydı.
Bu yere de Allah’ın evi dedi.
Ellerini gök yüzüne açtı!
-Allah’ım!
Bana vereceğin her bir şey’in onda birini,
Sana adıyorum dedi!
Kervan halkı da uyanmıştı.
Hep birlikte yola koyuldular.
Yakup,
Doğuya doğru,
Büyük babası İbrahim’in memleketine,
Harran’a, Urfa’ya,
Anasının akrabalarına doğru gidiyordu….
DAYISI LÂBAN’A KAVUŞMASI
Günlerden sonra,
Engin bir sahraya geldi.
Bir ağaç ve altında bir kuyu gördü.
Kuyunun başında sürüler yatıyordu.
Çobanları, sulamak için getirmişti sürüyü…
Yakup yaklaştı onlara.
-Kardeşlerim siz nerelisiniz? diye sordu.
Çobanlar;
-Biz Harranlıyız.
Şu Dicle ve Fırat nehirleri arasındaki Harandan.
İşte dedi Yakup!
-Büyük dedemin ülkesine gelmişiz.
Yine sordu çobanlara.
-Nahor oğlu Lâban’ı tanır mısınız?
Çobanlar,
-Evet tanırız.
-Sağ mıdır?
-Evet sağdır.
İşte, kızı Rahel sürünün arkasında,
Tomurcuk güller açmış,
Giydiği hırkasında,
Sevdayı karar olmuş, kendi gönül tasında,
Başka bir letafet var,
Her adım atışında!
Baktı Yakup uzaktan.
Gönderilmişti belki Yakub’a,
Gönderilmişti O Haktan!
Ter temiz eli yüzü,
Yan bakmamış kimseye,
Onun, gören iki gözü!...
Yakup!
-Henüz akşam olmadı,
Sürüleri niye toplarsınız?
Toplama zamanı değildir şimdi dedi.
Dediler ki;
-Evet değil amma, herkesin sürüsü gelmeden,
Kuyunun kapağı olan taş açılmaz!
Ancak her kez toplanınca,
Kapak açılır.
Sürü sulanır, tekrar otlatmaya götürülür.
Onlar böyle konuşurken Rahel de gelmişti.
Yakup Ona yaklaştı,
Sonra da selâmlaştı..
Eyy Rahel, Rahel!
Ben halan Rebeka’nın kocası,
İshak’ın oğluyum.
Ben Yakub’um!
Sarıldılar birbirlerine….
Sonra koyunları suladılar.
Rahel, izin ver ben babama,
Geldiğini haber vereyim. Dedi.
Tamam dedi Yakup.
Git.
Koştu Rahel babasına…..
Müjdeledi!..
Baba kız, koştular kuyunun başına,
Babası yeğeninin boynuna sarıldı öptü, öptü…
Sonra birlikte evlerine gittiler.
Yediler içtiler,
Birbirlerine anlattılar geçmişten gelecekten.
Sonunda dayıcığım dedi,
-Ben sana hizmet etmeye geldim.
Dayısı Lâban da,
Sen benim etim kemiğimsin!
Annen demek, ben demek,
Ben demek, annen demek,
Başımın üstünde yerin var!..
Bir ay kadar birlikte çalıştılar, yaşadılar.
Bir gün dayı Laban!
-Ey Yakup!
Söyler misin?
Bu çalıştığının karşılığında ne istersin?
Para mı?
Para ise ne kadar istiyorsun?
Değilse nedir dileğin?
Yakup evde iki kızın olduğunu görmüştü.
Büyük kız Leyya veya Lea idi.
Rahel kadar güzel de değildi.
O, zaten görür görmez Rahel’i sevmiş,
Ona vurulmuştu.
Ben dedi,
Rahel ile evlenmek istiyorum!
Peki dedi dayı,
Senin malın mülkün var mı?
-Yok dayıcığım.
O zaman bana yedi yıl hizmet edeceksin.
Onun nikâh akçesi budur.Dedi.
Bunun üzerine Yakup:
-Sen bana Rahel’i ver,
Ben de sana yedi yıl hizmet edeyim.
Diye şart koştu.
Dayısı,
-Tamam bi başkası olmaktansa sen ol,
Hemen çalışmaya başla dedi.
Yedi yıl çobanlık yaptı.
Yedi yılın sonunda,
Dayıcığım!
Tamam yedi yılım doldu.
Rahel’imi ver bana,
Ona sahip olayım.
Onunla yatağımı paylaşayım dedi.
Acele etme,
Hele çadırına git yat dedi dayısı…
Yakup heyecan içinde çadırına gitti.
Gitti gitmesine de,
Yatıp uyuması ne mümkün!
Acaba dayısı,
Yeni bir teklifi mi yapacak,
Ne yapacaktı!...
Diye düşünüyor ve,
Heyecandan uyuyamıyordu.
Gök yüzünde ay,
Şakır, şakır parlıyordu.
Yıldızlar ışık saçıyordu.
Lâban büyük kızı Lea’nın yanına gitti.
Seni dedi bu gece,
Yakup la evlendiriyorum!..
Haydi dedi tuttu kolundan,
Yakub’un çadırına götürdü.
Yakup görünce bu kızı şaşırdı.
Bu sevdiği kız değildi.
Bunun üzerine sözleşmemişlerdi.
Aldatıldığını anladı.
Şimşek gibi çıktı çadırdan,
Doğruca dayısına koştu.
Bu sırada dayısı bir kısım halk’ın arasındaydı.
Dayı, dayı dedi.
Bu bana ettiğin zulüm nedir?
Sen beni aldattın.
Yedi yıl çalıştırdın.
Sonra Rehal’den başkasını yatağıma koydun!
Beni kandırdın.
Niçin?
Niçin ?
Diye avaz, avaz bağırıyordu.
Bak dedi dayı Lâmek,
Bizim töremizde, büyük kız evlenmeden küçük evlenemez.
Sen bunu bilmiyorsun!
Haydi Lea ile evlen.
Bir hafta sonra gel,
Yeniden yedi yıl hizmet et!
Ondan sonra, küçük kızım Rahel’i al senin olsun!
Rahel’in aşkı uğruna,
Bu teklifi kabul etti.
Tam yedi yıl daha sürüyü otlattı.
Sığırtmaçlık yaptı ırgatlık yaptı.
Dayısı süre dolunca haydi çadırında Rahel’i bekle dedi.
Gitti Yakup çadıra,
Beklemeye başladı.
Lâban,
Küçük kızın elinden tuttu.
Onu Yakub’un çadırına götürdü.
İki sevdalı o gece gerdeğe girdiler.
Lâban cariye olarak da,
Rahel’in yanında Bilha adındaki kızı,
Armağan etti.
Yakup o gece Rahel’i Leadan çok sevdi.
Onunla nice mutlu geceler geçirdiler.
Fakat Rahel
Halası Rebeka gibi kısır çıktı.
Bir türlü gebe kalamıyordu.
Ama çirkin gördüğü, bir türlü sevemediği,
Lea her yıl bir çocuk doğuruyordu.
İlk oğlu dünyaya gelince,
Lea,
Rabbim üzüntülerimi gördü,
Bana bir oğul bahşetti,
Artık kocam beni sevecek dedi.
İlk oğlunun adını, Ruben koydu.
Ruben, (işte bir oğul anlamına geliyordu.)
Her yıl bir oğlan doğurdu.
Dördüncüyü de doğurduğu zaman,
Lea, açtı ellerini;
-Ya Rabbi!
-Sana hamd ediyorum işte!
Bu çocuğumun adı Yahuda olsun dedi.
Bu dört çocuk sonraları dört kol olarak,
İSRAİL OĞULLARININ ataları olmuştur.
Bunlara, ( dört Sibt= Dört Torun) denilmiştir.
RAHEL’İN İSYANI
Yakup Rahel’i çok sevmesine,
Ona daha çok ilgi duymasına karşı,
Rahel bir türlü doğuramıyordu.
Amma ablası her yıl bir çocuk veriyordu.
Bundan dolayı isyanlardaydı.
Bir gün, Yakub’a bağırdı!
-Ablam’ın,
Her yıl doğurmasına kıskanıyorum,
Dayanamıyorum.
Bana bir evlât vermez isen,
Kendimi öldüreceğim!
Yakup da;
-Ben Allah mıyım!
Seni döl torbandan
O mahrum etmişse,
Benim ne suçum var.
Allah dilerse sana da verir diye,
O da, Rahel’e bağırdı.
O zaman Rahel sakinledi biraz.
Şöyle bir teklifte bulundu, Yakub’a!
Tıpkı, Sara’nın İbrahim’e,
Hacer’i armağan ettiği gibi…..
-Babamın bana hediye ettiği cariye var ya!
Bilha!
Onu bir gece koynuna al!
Ondan doğacak çocukla ben teselli bulayım!
Onu, kendim doğurmuş gibi seveyim.
Yakup bir gece, Bilha cariye ile birlik oldu.
Senesine çocuğu kucağına verdi.
Bu çocuk oğlandı.
Çocuğu kucağına alan Rahel,
Şöyle dua etti.
-Ey Yüce Rabbim!
Benim göz yaşımı gördün.
Devamda haklı olduğumu bildin.
Sesimi işittin.
Bilha bana bir oğlan doğurdu.
Sana şükürler olsun!...
Lea,
Dört çocuktan başka doğuramadı.
Rael’e nazire olsun diye,
O da anasının ona hediye ettiği,
Zilpa adındaki cariyeyi,
Yakub’a sundu.
Böylece Yakub’un Lea ile iki cariyeden,
Sekiz tane oğlu oldu.
Başka kızları da vardı.
Rahel bir çocuk doğuramamanın sıkıntısını hep yaşadı.
Sık, sık Allah’a dua etti.
Dualarında:
-Ya Rabbi diyordu!
Ne olur benim de döl kapılarımı aç!
Bana da çocuklar bahşet.
Benim de dölümü artır.
Zaman içinde,
Rabbi duasını kabul buyurdu ki,
Ona da bir oğlan çocuğu bahşetti.
Bu çocuğun adını Yusuf koydular.
(Yusuf = Üresin anlamına geliyor.)
Rahel büyük bir sevgi ile Yusuf’u bağrına bastı.
Onu nadide bir çiçek gibi büyütmeye çalıştı.
Evlâtsız geçen günlerinin,
Acısını çıkarır gibiydi sanki.
Yola düştü kervanlar,
KUm çölünden öteye,
NaSıl yükseldi yerden,
BulUt, bulut dumanlar,
İnsaF etmedi ona, yola revan olanlar.
Yakup çok mutluydu artık.
Çok sevdiği karısı da çocuk sahibi olmuştu.
Kendi kendine düşünüyor,
Tekrar baba ocağına dönmenin,
Vakti geldi diyordu.
Bir gün dayısı ve kayın babası,
Lâban’a gitti.
-Dayı dedi!
Artık bize izin ver!
Öz evimize baba diyarına dönelim.
Karılarımı çocuklarımı da götüreyim!
Dayısı senin sayende ben de zengin oldum.
Sen buradan gitme,
Ne istersen veririm!
Yakup bir şey diyemedi.
Peki dedi amma bir isteğim var dedi.
Sürünün içinden benekli ve noktalı olanlarını ayırayım.
Onlar benim olsun.
Seninkilerle beraber güderim dedi.
Lâban razı oldu buna.
Dilediğini yap dedi.
Yakup,
Sürüsünü artırmanın yollarını aradı.
Yıldan yıla koyunlarının sayısı arttı.
Sürüsünü çoğalttı.
BABA OCAĞINA DÖNÜŞ
Bir gün bir ses duydu!
-Ey Yakup!
Atalarının diyarına dönme vaktidir!
Akrabalarının yanına git.
Ben senin yardımcınım.
Seninle beraberim!...
Hani sen, buraya gelirken,
Taştan bir direk dikip,
Kendini Allah’a teslim etmiştin ya!
İşte o topraklar senin olacak!
Şimdi kalk bu ülkeden çık.
Baba ocağına dön!..
Yakup, çoluğunu çocuğunu topladı.
Dayısı üç günlük mesafede olduğu için vedalaşamadı.
Ayrıldılar oradan.
Baba ocağına doğru,
Yol almaya başladılar.
Yakup, Lâban’nın yanından ayrıldıktan sonra,
Malı mülkü ,
Hanımları ve çocukları ile,
Nice çöller geçtiler.
Sonunda bir vaha ya ulaştılar.
Burası kardeşi İs’in toprakları,
Kenan ülkesiydi.
Kardeşi İs’ten halâ çekincesi vardı.
Geçmişte yaşadıklarını hatırladı.
Tedbir olsun diye,
Adamlarından birkaç kişiyi,
Kardeşine gönderdi.
Aradılar kardeşi İs’i buldular.
-Ey İS dediler:
Biz kardeşin Yakub’un habercisiyiz.
Onun yanından geliyoruz.
Yıllardır kardeşini görmeyen İs,
Yine kuşkuya kapıldı!
Geçmişi hatırladı.
-Söyleyin ne haberle geldiniz diye sordu!
Yakub’un adamları,
Yumuşak söz, tatlı dille,
-Ey İs!
Kul’un Yakup diyor ki,
Dayımız Lâban’ın yanında misafir idim.
Şimdiye kadar orada kaldım.
Sığırlarım,
Sürülerim, Cariyelerim oldu.
Tekrar baba ocağına döndüm.
Efendimizin huzurunda lütuf bulmak istiyorum dedi.
Bu durum karşısında İs de yumuşadı.
Habercilere döndü:
Kardeşim Yakub’un geldiğine çok sevindim.
Şimdi gidin Ona söyleyin,
Dört yüz adamımla Onu karşılayacağız.
Gerçekten İs kardeşini karşıladı.
İki tarafın da kötü beklentileri gerçekleşmedi.
İki kardeş sarıldılar öpüştüler.
İs Yakub’un çocuklarını tanıdı.
Onlar da İs’i!..
Kenan diyarının, Şekem şehrine geldi.
Bu şehri satın aldı.
Çadırlarını kurup,
Kavmini buraya yerleştirdi.
Yakup orada gaipten bir ses daha duydu!
Deniyordu ki;
-Ey Yakup!
Kalk!
Beyt-ele (Allah’ın evine) git.
Orada otur.
Oraya bir mihrap yap!
Bunun üzerine kavmini topladı.
-Ey kavmim!
-Ellerinizdeki putları atın!
Kendinizi temizleyin.
Giysilerinizi değiştirin.
Birlikte Beyt-ele gidelim.
Yürüdüğüm yolda,
Benimle birlik olan,
Sıkıntılı günümde buyruk veren,
Allah için orada bir mihrap kuralım. Dedi.
Birlikte Beyt-ele geldiler.
Burası dayısına giderken,
Uyumak için başının altındaki taşı,
Diktiği yer idi.
Burada yine bir ses duydu.
Diyordu ki:
Ey Yakup!
-Yolculuğun mübarek olsun,
Adın Yakup’tur amma ,
Bundan sonra sana,
İsrail diyecekler.
Bu adla çağrılacaksın!
Ey Yakup!
Ben her şeye kadir Allah’ım!
Dölün artarak çoğalsın.
Senden Milletler topluluğu üresin!
Büyük baban İbrahim’e,
Baban İshak’a verdiğim ülkeyi , sana bahşedeceğim.
Senden sonra da neslin,
Bu ülkenin sahibi olacak!..
Burada kavmi ile birlikte,
Bir mihrap yaptılar.
Yeniden bir taş sütun diktiler.
Güneye doğru yürüdüler.
BÜNYAMİNİN DOĞUŞU
Yolda!
Cariyeleri gelerek,
-Ey efendimiz dediler.
Karınız Rahel’in sancısı tuttu!
Bu birincisine benzemiyor.
Ona çok ızdırap veriyordu!
Yakup hemen koştu,
Yusuf’un anasının yanına!
Hemen bir çadır kurdu.
Rahel’i oraya aldı.
Biraz sonra Yusuf’un kardeşi doğmuştu.
Nur topu gibi bir oğlandı.
Onun adını Bünyamin koydular.
…Peygamberlik zincirinin
…………..Belâ halkasında ikili,
……………….Biri Yakup,
……………………Oğul Yusuf öteki.
…Peygamberlik sarayında,
……..…….İki ziynet.
……………….Biri Yakup,
……….Oğul Yusuf öteki.
…Nübüvvet divanında
……….İki önemli yakut,
………….Biri Yakup,
……………….Oğul Yusuf öteki.
Yusuf:
...Yakub’un on iki oğlundan biri,
….Güzel mi güzel,
……Alımlı mı alımlı,
………Akıllı mı akıllı,
…………Görenler ona hayran.
“Bu beşer değil,
Sanki bir melek diyorlardı.”(Yusuf 31)
Oydu put hanedeki, onca putu kırdıran,
Oydu kardeşlerini, huzurunda durduran.
Güzelliği eşsizdi, her kez den gönül çalan,
Solmaz bahar gülüydü, dolunaydı her zaman.
Kalemler onu yazar, oydu Mısıra sultan.
Ondan haberler veren, Hakkın sözüdür kur’an.
Rivayet edilir ki;
Hazreti Muhammed’i
Yüce Allah, Yusuf’’un hikayesi ile,
Teselli etmiştir.
Şöyle ki:
Bir gün Risalet divanın süsü,
Hem nebi hem peygamber,
Ulu Rabbin öksüzü.
İstirahat ediyordu.
Bir yanında vefa madeninin cevheri,
……İmam Hasan,
………..Diğer yanında,
…………...Cömertlik bostanın,
………………Selvisi Hüseyin.
İki nadide mücevher,
Her zaman ikisine,
Kucak açan peygamber.
Günlerden bir gün,
Cebrail göründü peygambere,
Muhabbetlerine hayran.
Belli ki bir haber var,
Onu göndermiş Rahman.
Sormuş;
Ya Muhammed!
---Onları çok mu seviyorsun?
Evet demiş peygamber.
Onlar çocuklarımız,
İki ciğer paremiz.
Ya Muhammed!
Onlara muhabbetinde,
Bir ayrıcalık var mı?
Yok.
Olur mu öyle şey!
Candır canandır her ikisi,
İkisi de marifet denizinin incisi,
Parlayan yıldızı.
Nasıl ayrıcalık olur ki,
Aynı kaynaktan akan su!..
Ciğer paremdir her ikisi!...
Cebrail;
Ya Muhammed,
Bu şehzadelerden biri,
Cefa zehiriyle,
Ötekisi de….
Göğsünden hain kılıç darbesiyle,
Vurularak öldürülecek!....
Şaşırdı Peygamber!….
Ey Cebrail;
Bunu onlara kim yapar?
Onların ne suçu var?
Onlar masum iki can.
Cebrail, kim yapacak!..
Elbette senin vefasız ümmetin.
Bu haber aziz peygambere,
Verdi büyük heyecan.
Hasanın musibeti, Hüseyin’in ol mihneti,
Resulün pak ruhuna, doldurdu gam yasını.
Almak için gönlünü, o zaman nazil etti
O yüce resulüne, Yusuf’un kıssasını.
Resul-ü Ekrem,
Öyle üzülmüş öyle üzülmüştü ki;
Cebrail üzülme,
---Allah Yusuf’un hikayesini,
Bu yüzden gönderdi sana!..
“En güzel kıssayı anlatıyoruz”(Yusuf 3)
Cenabı Allah,
Yakub peygamberine,
On iki erkek,
Evlât bahşetmişti.
Onlar şöyle sıralanıyordu:
..Ruben,
….Şimon,
..…..Levi,
.…….Yahuda,
….…….İssakar,
………….Zebulun,
Bu çocuklar LEA’dandı
…Yusuf ve Bünyamin
Bunlar, Sevgili karısı Rahel’den.
Lea’nın cariyesi Bilha’dan:
Dan ve Naftalisi doğmuştu.
Karısı Rahel’in, Cariyesi Zilha’dan da,
Cad ve Aşer.
Böylece Yakup a.s. mın
On iki oğlu oldu.
En küçükleri,
Bünyamin ve Yusuf idi.
Yusuf!
Çok mu çok güzel bir çocuk idi.
Hem görünüşü güzel,
Hem huyu güzel, hem de suyu.
YUSUF’UN KUYUYA ATILMASI
Yakub’un,
Ona karşı sevgisi,
Diğerlerinden çok mu çok fazla idi…..
Tabiki Bünyamin’i de seviyordu amma,
Yusuf kadar değildi!...
Bu yüzden onu,
Kıskandı kardeşleri.
Dediler ki:
“----Bizler birbirimize,
Çok bağlı kardeşleriz.
Babamız niye,
Yusuf’u hepimizden,
Çok seviyor ki!...”
“Doğrusu babamız apaçık,
Bir sapıklık içinde,
Yusuf’u öldürelim,
Babamız bize kalsın.”(Yusuf 8-9)
Haset kasırgası binaları bile yıkar,
Kıskançlık ateşi de, nice canları yakar.
…………………Kıskançlık ah kıskançlık,
………………Cana ıstırap salan,
……Kıskançlık!...
……..Kardeşi kardeşe kırdıran
….Yine kıskançlık…
Yusuf:
“------Babacığım!
Rüyamda, on bir yıldızı,
Ay ve güneşi
Bana secde ederlerken gördüm.” Dedi.
Babası:
“-----Ey oğul sakın,
Sakın ha bu rüyanı,
Kardeşlerine anlatma,
Tuzak kurarlar sana,
Zira şeytan insanın apaçık düşmanıdır.
İnsan oğlu ne zarar görürse görsün,
Nefsi onun en yakın şeytanıdır.
Rabbin seni rüyandaki gibi seçecek,
İbrahim ve İshak’ta olduğu gibi,
Sana da türlü ihsan verecek.(Yusuf 7)
………….On bir kardeş geldiler,
……………….Yakup’un huzuruna,
……………….….Ona selâm verdiler.
…………….Ey saadet semasının yıldızı,
…………Ey cömertlik madeninin,
……..Mücevheri!
Bak!
Mevsim,
Bahara
Erdi şimdi.
Türküler söylüyor mevsim!
Tabiat gizli perdelerden çıkıp,
Gösterdi kendisini.
İlk baharın süsü,
Bak ağaçların görüntüsü,
Derelerden akan şu su sesi,
Kıra davet ediyor,
Şu dünya yaşantısı.
Bu dünya eğlenme yeri doğrusu….
“----Yusuf bizim kardeşimiz,
……….Gezsin eğlensin, oynasın,
……………Biz ona iyi bakarız,
…………………Onun iyiliğini isteriz.
Mutlaka biz onu koruruz.(Yusuf 12)
Kurt çıksa bile, onu vururuz. Dediler.
……Bu çok güzel mevsimde,
…………Koşsun oynasın,
……………..Lâle bahçelerinde
………………….Gezsin dolaşsın!...
……………………..Çiçek tarlalarında,
…………………………… Gülsün oynasın,
………………………Yeşilliğin mahmur bakışıyla,
…………………………………..Aydınlansın.!.....
………..Menekşelerden kokular alsın,
……………..Papatyalardan taç yapsın başına.
Babaları:
“--- Onu götürmeniz beni üzüyor,
Siz farkına varmadan,
Onu kurdun yemesinden korkarım.”
….Yusuf narin,
……..Yusuf hassas,
………..Yusuf rahata alışık,
…………. Kurda kuşa karşı duramaz.
……………..Karıncayı ezemez,
…………………Haram lokmayı yemez!....
----“Aşk olsun babacığım,
Ant içeriz ki;
Biz kuvvetli toplulukken,
Kurt onu yerse, biz aciz sayılırız.”(Yusuf 15)
Bunca ısrara dayanamadı,
Babaları sonunda razı oldu.
Giydirdi kuşattı, onlara kandı,
Yalan sözün oku geldi bağra dayandı.
Ayrılığın acısı içine çöktü.
Ağladı sızladı ne yaşlar döktü,
Bilinmez kaç kere,
Döndü, döndü de Yusuf’u öptü…
Hasretlik duygusu,
Her anında sevgiyi kabartıyor,
Yüzüne baktıkça, kederleri artıyor…
“---Ey ciğerimin köşesi,
Şunu bil ki, canımsın,
Canımdan çok sevdiğim,
Oğlum, bir tanem cananımsın!....
………Görüyorsun sen beni,
…………..Ne ölü ne diriyim,
…………………İstesem de gelemem,
………………………..İhtiyarın biriyim,
………………….…Gayrı sensiz gülemem.
…………………….Aman ha dikkat et,
……………….Kurda kuşa yem olma!..
…………..Akşama çabuk dön,
…….Gece karanlığına kalma.
………………..Geceler soğuk, geceler ayaz,
…………………….Ne getirir, neler götürür belli değil.
………………………..İyi bak kendine, üşütür biraz.
…………………………….Fidanlar ne meyve verir,
…………………………………..Bilinmez bu dünyada…
………………….Dikkat et, onulmaz dertler bulma.
…………….Şu mavi gök kubbe ki,
…………..Dalga dalga belirir,
………Arif olan kullara,
..Açar sırrını bir, bir.
Heder olmasın ömür, bize gelmeden ölüm,
Yasla güzel başını, dertli sineme yasla,
Zulüm olur ayrılık, vuslatın başka gülüm,
Cehennem olsa yerim, vaz geçmem senden asla.
Deyip yandı onun derdine.
Vedalaştı Yusuf’la.
Söylendi kendi kendine!...
……….Bu aşklar sevdalar, senin eserin,
……………….Bendeki izleri, derin mi derin,
…………………….Gönlümün tahtında, başkadır yerin,
…………………………..Geri dön ne olur, yakma Yusuf’um.
Rivayet odur ki:
Yusuf’un birde kız kardeşi vardı.
Onun da adı Dünya idi.
Yusuf gittiği zaman,
O uykudaydı.
Bir rüya gördü Dünya!..
Korkunç bir rüya idi gördüğü!
Yusuf’un etrafını kurtlar sarmış,
Onu parçalamak üzere,
Ağızlarını açmış bekliyorlardı.
Bu korkunç kâbustan çırpınarak uyandı.
Dünya,
Korkmuştu gördüğü rüyadan.
Uyanınca sordu Yusuf’u,
Çöle gitti dediler.
O an yüreği,
Yandıkça
Yandı.
Yalın ayak baş kabak, veda ağacına koştu,
Yalvardı yakardı, ayaklarına kapandı.
“---Ey kardeşim,
…… Karışık rüya gördüm,
………..Gitme ne olur gitme!..
…………….O yüzden koştum sana,
…………………..Senin izini sürdüm,
………………………Bizi perişan etme.”
Böyle bir veda günü, şafak sökmesi demek,
Her yalancı şafakta, dertle uyanmak demek,
Her günün başlangıcı, hicran yarası açar,
Buna çare bulunmaz, dertliler kalır naçar.
Yakub:
En büyük oğlu Rubile;
“---En büyükleri sensin.
Yusuf’um sana emanet.”
Ne olur,
Onu gözet…
Der demez yanılmıştı!..
Çünkü, O da,
Yani oğlu Rubil de,
İnsan oğluydu.
O da yaratılmış
Allah’ın bir kuluydu.
Allah korusun ey oğul,
Diyemedi vesselâm…..
Böylece bir kul soktu, Tanrı ile arasına,
Gönlü Rabbin makamıydı, ona selâm salmadı.
Tuz bastırdı, kabuk tutmaz yarasına,
Böyle dua, Rab katında kabul izzet bulmadı!
……………………Allah’tan başkasına, kalpte güveni olan,
……………...Erişemez menzile, eremez muradına,
…………..Allah’ını unutup, kullardan medet uman,
………Ulaşsa da menzile, koşamaz imdadına.
…………..Her şeye rağmen, korudu onu Yaratan,
………………...Kardeşleri Yusuf’u, kopardılar bahardan,
……………………..Takınıp her biri, sahte bir surat,
…………………………..Gülerek vedalaşıp, ayrıldılar oradan.
……………….Satmak için Yusuf’u, çöllerde mezat,
…………...Çekilen çileler, sevgiye inat,
…….…Sarıldıkça çözüldü, kader oldu ayrılmak,
..Sardı çileyi gönle, üst üste yumak, yumak.
Yakup, veda ağacından hiç ayrılmadı.
Hep orada,
Onların dönmesi için bekledi,
Günlerce bekledi, bekledi…
Acıyla karılmış,
Bir yerine, bin dert ekledi,
Gitti bu çılgın gönle, gam veren servi boylu,
Yanağının nuruna, can kuşu pervaneydi.
Şimdi gönle gam doldu, gitti o güzel huylu.
Onunla geçen günler, neydi ya Rabbim neydi!
Kimi göğsü üstünde, taşıdı boynun eydi,
Kimisi rehber oldu, gurubun önündeydi.
Bir hileci gurup ki, hepsi de asil soylu,
Yakub’a karşı hile, gizli bir desiseydi.
Hepside göründüler, Yusuf’a latif huylu.
Babalarına karşı, düzülen bir hileydi.
……….Verilen onca sözler, inan ki hep yalandı.
…………..Başak püskülü saçlar birbirine dolandı.
……………….Açıldıkça Yusuf’la mesafelerle ara,
………………….Ay parçası olan yüz, toz toprağa bulandı.
………………………Susadı,
……………Susuzluk harap etti doğrusu,
…………………………Dili damağı kurudu,
……………………………….Kardeşlerinden istedi.
Ne olur verin bana, bir yudum su.
……………Yüzüne bile bakmadılar,
………………….Şekerli sütlerini toprağa
…………………………………..Boşalttılar.
…………………..İstediği suya karşılık,
……………………….Ölümle tehdit ettiler.
……………………………Beklediğin iltifatı,
……………..Kılıçların suyunda göreceksin,
Belki de bir kör kuyunun, dibinde öleceksin.
Dediler….
Derdine derman için, kime açsa derdini,
Ne güzel bir söz duydu, ne de bir derman buldu.
Ümidi kırılınca, harap etti kendini,
Onmayan derde düştü , gül yanakları soldu.
Kimsesiz geçen gece, kesik bir sesle doldu.
Çektiği çile keder, sarartmıştı rengini,
Gül topu bedenini, kör bir kuyuda buldu.
Doğmayan güneşlerde, tutamadı dengini.
Gün geldi devran döndü, Mısıra sultan oldu.
Soy sülâle kim varsa, önünde divan durdu!.....
Kalmadı, keder gamda, dinleyip de ağlayan,
Yazık oldu o gönle, dert ortağı kalmadı.
Dert yükünü sağlayan, topladı sofrasını,
Bu mihnet sofrasından, nimet yiyen kalmadı.
…………Kuyuya atılan Yusuf’un,
……………..Gömleğini çıkarıp,
…………………..Buladılar al kana,
……………….Döndüler babasına,
……………………..Derdinden yana, yana.
“…..Ey babamız, İnan olsun,
…………Biz yarış yapıyorduk,
…………….Yusuf’u da, eşyaların yanına koyduk.
……………………Biliyoruz sen bize kanmazsın,
…………Yemin billah etsek,
……………….Yine de inanmazsın.”(Yusuf 18)
KERVANCILARIN YUSUFU BULMASI
……….Oradan geçen kervan,
……………Yusuf’u kuyuda buldu.
………………..Kuyudan çıkarttılar,
……………………..Az bir ücret ile,
……………………………Çok ucuza sattılar.
“Böylece onu, o yere yerleştirdik.
Rüyaların nasıl yorumlanacağını,
Öğretip, hikmet ve bilgi verdik.
İnanan insanlara,
Mükafatlar veririz.”(Yusuf 19-22)
Gömleğini çıkarıp, onu çıplak ettiler,
Gülü yaprağından, koparıp ta gittiler.
Cebrail Aleyhisselâm, yetişti imdadına,
Böyle bir mucize, gelmezdi hiç yadına.
Tutup kaldırdı yerden,
Aldı nazikçe,
Bastırdı hem bağrına.
O anda girdi,
Babanın kılığına…
Babası sandı,
Gördün mü babacığım,
Kardeşlerim ne yaptı!..
Acımadan kör bir kuyuya attı.
Sabret dediler ona,
Sabret sabredene, sabır ehli yeter,
Derde düşenin derdi, ancak sabırla biter.
O
Baba,
Bir haber
Almak için,
Veda yerinden,
Ağacın dibinden,
Hiç mi hiç ayrılmadı.
Yusuf nerde bilmiyorum,
Ne yer ne içer, aç mı tok mu?....
Diye ağladı durdu baba Yakub….
Karanlığın tozu, kararttı yüreğini,
Unuttu uykuları, çilenin kuytusunda.
Yusuf’undan çıkmadı, iç açıcı bir haber,
Ağlamaktan kör oldu, çile keş o peygamber.
Ey tan yeli haber ver, servi boylum nerdedir?
Huzurum kaçtı benim, şu gönlüm kederdedir?
Karardı dünyam benim, söndü doğan güneşim,
Ay yüzlü canım benim, mihribanım nerdedir?
Ay yüzlüyü canımdan, uzak kıldım bir zaman,
Ona meylettim diye, reva gördü elemi,
Görmez oldu gözlerim, her anım oldu zindan,
Güneşten uzak düştüm, geceyle ölç halimi.
Sabah’ın ilk ışıklarıyla,
Öyle bir ah çekti ki;
Feleğin kalbi bile üzüldü,
Ağladı onun haline…
Yakup o günde dönmedi evine,
Veda ağacının altında,
Saadet meclisinin kandilini bekledi.
……Bekledi!
…………Bekledi!
…………….Üzücü maniler okudu.
…………………..Çilenin bed yüzünü,
………………………..İlmek,ilmek dokudu.
Yarimden ayrılalı, kederine kapıldım,
Ayıplamayın beni, üzülmem elde değil.
……….Gün ışıdı gül açtı,
……………Gece sabaha ulaştı.
………………..Beklemekten ne fayda,
……………………….Gelmedi benim ay da.
……………………Neyleyim ben cihanı,
………………Bana ancak can gerek,
……………İstemem ben bu canı,
………Aşığa dil dar gerek.
…………………………..Mihnet çekmeyen bilmez,
……………………..Bilemez ahvalimi,
……………….Belâ görmeyen bilmez,
………….Şu perişan halimi.
……………………….Yusuf‘undan ayrı kaldı,
……………………Görmez etti gözünü,
………………Kanlı gömleğin aldı,
……….Güldürmedi yüzünü.
Gönlünün dumanından, güneşe perde çekse,
Alem görmez güneşi, ta kıyamete kadar.
Ayrı kalsa yarinden, hicran ateşi yaksa,
Sonsuz ufuklar bile, mutlak kalır ona dar.
Çırpınmak aşık için, bilmem ki ne demektir!
Aşığın aşk yolunda, mert olması gerektir.
Unuturda adını, gelmezse hiç yadına,
Eremez asla aşık, eremez muradına.
Hazreti Yakup bir peygamberdi elbette,
Ümidini hiç mi hiç, yitirmedi.
Amma üzüntüsünden,
Çok ağlamıştı.
Gözünün karasına,
Ak düştü…
Kör olmuştu,
Artık
O!.....
Diyordu ki:
Benim ulu babam,
Değerli amcalarım,
Kudretli kardeşlerim,
Hep gözümün önünde şehit edildiler.
Çok görmeyin benim böyle, ağlamama,
Ağlarsam haksız mıyım diyordu.
Mihnet çekmeyen, bilir mi hiç halimi,
Belâ görmemiş olan, ne bilsin ahvalimi.
Ey sevgili sevmekse, benim bütün günahım,
Tutsun arş-ı alayı, sana olan feryadım,
Esir-i aşkın oldum, tutsağım perişanım,
İncinen gönlüm gamlı, eleme müptelayım.
Gönüller dertle doldu, açıldı bin bir yara,
Gömleğinin kokusu, şifadır ihtiyar’a,
Ağlamaktan kör oldu, özlem duydu o yâra,
Yusuf’tu sürgün olan, hem diyardan diyara.
………Aşk, muhabbet güzellik,
……………Tatlıdır hem her şeyden,
…………………Bir tutkudur Yakub’un,
……………………….…Gözünü görmez eden
……………………..Gören göz çok mutludur,
…………………Aşk ateşi hem yakar.
…………….Akrep olur kıskançlık,
……….Gelir kardeşi sokar.
Kimi aşk, yürek yakar, alev, alev har olur,
Kimi girer gönül’e, sevdiğine yar olur,
Eğer hicran ateşi, bir gönüle düşerse,
Ayaz kesen buz kesen, zemheride kar olur.
YUSUF’UN KUYUDAN KURTARILIŞI
On kardeş Yusuf’u kuyuya atmış,
Obaya dönmek üzereydiler.
Bir kervan göründü.
Develerin çan sesleri,
Ortalığı çınlatıyordu.
Yavaş , yavaş kuyuya yaklaştılar.
Kervancı başı,
Sakalar kırbaları indirsin.
Kuyudan su doldursun!
Diye bağırdı.
Sucular develerden atladılar.
Kuyunun başına gelip,
Kovalarını kuyuya attılar.
Yusuf kovayı görünce,
Hemen kovanın içine oturdu.
Çektiler yukarı!
Bir de ne görsünler.
Güneş kadar parlak.
Ay kadar nurlu,
Bir çocuk çıktı kuyudan.
Müjde!
Müjde diye bağrıştılar.
Bakın, bakın!
İşte bir delikanlı!
Elinden tutup,
Kervancı başına götürdüler.
O da Yusuf’u ticari bir mal gibi gizledi.
Yüce Allah her şeyden haberdardı.
Her şeyi biliyordu.
Yusuf Mısır’a getirildi.
Onu yanlarında alıkoymak istemediklerinden,
Çok ucuz bir fiyatla,
Birkaç dirhem’e sattılar.(Yusuf 20)
Yusuf kadere boyun eğmişti.
Çünkü;
Yüce Rabbinden gelen ses,
-EY Yusuf!
Sen kardeşlerine bir gün,
Sana yapılanları hatırlatacaksın.
Onlar ise seni tanımayacaklar! Demişti.
Onu alan,
Saray başbuğu Potifardı.
Firavunun en gözde adamıydı.
Yusuf’u görünce,
İşte aradığım köle!
Hem de erkek!
Benim de çocuğum olmamıştı,
Onu evlât yerine koyarım. Demişti.
Oysa,
Onun gönlü o kadar yatmıştı ki,
İstediği parayı verecekti.
Bu çocuğu mutlaka satın alacaktı.
Yusuf hemen oradan alındı.
Bir ata bindirildi.
Potifar’ın sarayına getirildi.
Adam karısını çağırdı.
“Bak dedi!
-Sen bu çocuğa iyi muamelede bulun.
Büyüyünce bize iyi hizmetlerde bulunur.
Faydası dokunur.
Yahut Onu evlât ediniriz.Dedi.
Biz işte böylece Yusuf’u,
O yere yerleştirdik.
Ona rüyaların nasıl yorumlanacağını öğrettik.
Allah,
İşinde hakîmdir.
Fakat insanların çoğu bunu bilmez.”( Yusuf 21)
VEZİRİN KARISININ YUSUF’A TUTKUNLUĞU
Mısır Azizi Yusuf’u,
Karısı Züleyha’nın hizmetine, memur etmişti.
Amma, Yusuf’un güzelliği,
Züleyha’yı perişan etti.
Bağladı kendine…
Sabra tahammülü kalmadı Züleyha’nın,
Kapıları sıkı sıkı kapattı.
Haydi bana gel dedi.
Gitmedi Yusuf!...
Allah’a
Sığınırım.
Dedi!..
……………....Yusuf’un nur yüzü, aklını aldı,
……………..Aşkından deliye, döndü Züleyha.
…………...Arzusu gönlünde, hep yarım kaldı,
…….Vuslat ateşiyle, yandı Züleyha.
Doğrusu senin kocan, efendimdir,
Hem ona hem sana, ihanet edemem.
Diyerek Züleyha’nın arzusunu geri çevirdi Yusuf!...
“Evinde bulunduğu kadın,
Onu kendine çağırdı.
Kapıları sıkı, sıkı kapadı.
Ve “Gelsene ”.Dedi.
Yusuf!
-Günah işlemekten Allah’a sığınırım.
Doğrusu senin kocan, efendimdir.
Bana iyi baktı.
Haksızlık yapanlar,
Başarıya ulaşamazlar.” Dedi
And olsun ki:
“Kadın, Yusuf’a karşı istekliydi.
Rabbinden işaret görmeseydi,
Yusuf onu isteyecekti.
Kötülüğü ondan işte
Böylece engelledik.
Doğrusu o bizim,
Has kulumuzdur. Dedik.”(Yusuf 23- 24)
O
Anda,
İkisi
Birden koştu,
Kapıya doğru,
Kadın arkasından,
Tutup yırttı gömleği.
(Züleyha) kapı önünde,
Kocasına rast gelince,
Ailene fenalık yapan,
Bir kişinin cezası ya hapis,
Ya da can yakıcı bir azap olmalıdır.”(Yunus 25)
Aşkına cevap ,
Alamayan Züleyha,
Sultana koştu,
Eteğine mihnetin,
Kiri bulaştı,
Bir mahkeme kuruldu.
Yusuf:
“-Beni kendine O çağırdı.” Dedi.
Kadın tarafından bir şahit,
“-Eğer gömleği önden yırtılmışsa,
Kadın doğru söylemiş,
Erkek yalancılardandır.
Şayet gömlek,
Arkadan yırtılmışsa,
Kadın yalan söylemiştir.
Erkek doğrulardandır.
Diye şahitlik etti. (Yusuf 26-27)
Vezir,(Kocası)
Gömleğin arkadan yırtık olduğunu görünce,
Karısına hitaben,
” Doğrusu bu sizin tuzağınızdır.
Siz kadınların düzeni büyüktür” Dedi.
.
Yusuf’a dönerek:
Yusuf!
Sen buna aldırma.
Kadına dönerek:
Sen de günahının bağışlanmasını dile,
Çünkü suçlusun.Dedi.”(Yusuf 28-29)
Bu durum şehirde çabuk duyuldu.
Dediler ki;
“Vezirin karısı kölesine aşıkmış,
Sevgisi bağrını yakmış,
Doğrusu bu kadın sapıtmış(Yusuf 30).
Züleyha duyunca bu sözleri;
O kadınları davet etti saraya.
Koltuklara kuruldular.
KADINLARIN ELLERİNİ KESMESİ
Onlara meyve ikram etti,
Her birinin eline, birer de bıçak verdi.
Yusuf’u da yanlarına,
Haydi sen de çık dedi.
Görünce Yusuf’u, o anda vuruldular.
Bu sanki insan değil,
Bir melektir dediler,
Ellerini kestiler.(Yusuf 31)
Vezirin karısı:
İşte sözünü edip,
Beni yerdiğiniz budur.
And olsun ki Onun olmak istedim.
Fakat O,
İffetinden dolayı çekindi.
Emrimi yine yapmazsa,
Hapse tıkılacak,
Ve kahra uğrayacak.( Yusuf 32)
Yine bir gün Züleyha,
Yusuf’u bir deveye bindirdi,
Mısır sokaklarında gezdirdi.
Bir taraftan da,
Münadiler bağırtıp,
Veli nimetin sarayında,
Barınıp ta ihanetlik yapanın,
Halini görün diye bağırtıyordu…
…………Görmek için Yusuf’u,
……..Halk sokağa döküldü,
……………..Onun güzelliği karşısında,
…………………..Hepsi şaşkına döndü.
………………………..Sanki taş kesildiler.
……..Züleyha da tebdili kıyafetle,
…………….Karıştı halkın arasına,
……………………Merhem aradı orda,
…………………………..Sevdalı yarasına.
………Bu nasıl kadındı, Bu nasıl işti!..
……………Gururu kibiri, ayağa düştü,
……………….Sevdası sevgisi, kine dönüştü,
………………………Deli divaneye, döndü Züleyha.
……………………Yusuf’un nur yüzü, aklını aldı,
………………..Aşkından deliye, döndü Züleyha.
…………….Arzusu gönlünde, hep yarım kaldı,
……….Vuslat ateşiyle, yandı Züleyha.
Yusuf’sa sığındı.
Ya Rabbi, benim halimi görüyor,
Biliyorsun.
Halimin hakikatına vakıfsın.
Ey yüce Rabbim, tutsağım şaşkınım,
Gönlüm kırık, perişanım.
Gam köşelerinde müptelayım eleme,
Çile ile doldum ben, derdimden huruşanım.
Yusuf:
Rabbim!
Zindan benim için,
Bunların yapmak istediklerinden,
Daha iyidir.
Beni onların şerrinden,
Uzak tut.
Yoksa onlara gönül verir,
Bilmeyenlerden olurum dedi.(Yusuf 33)
Rabbi Onun duasını kabul etti.
Kadınların tuzağına engel oldu.
Zira o,
İşitir ve bilir.
Sonra kadının ailesi:
Delilleri Yusuf’un lehinde,
Gördüğü halde,
Onu bir süre için hapsetmeyi,
Uygun buldu.”(Yusuf 34-35)
YUSUF ZİNDANDA
……….Cennetten köşeyken, Yusuf’a zindan,
……….Sığındı Rabbine, şükretti her an,
……….Sabrıyla Mısıra, olurken Sultan,
……….Günahın tasına, bandı Züleyha.
Sevgi aleminde bu, eskiden bir adettir,
Sevenler dertsiz olmaz, aşk denilen bir derttir.
Yarin incinmesini, istemez aşık olan,
Mert olan yari üzmez, yari üzen namerttir.
Dileğim odur, kimse esir-i gam olmasın,
Sonucu vuslat olsun, aman hicran olmasın.
Arzuyla dönmez felek, muradınca hiç bir an,
Gam çeken deli gönül, feryada giryan olmasın.
Yusuf’la beraber,
İki kişiyi daha,
Hapse attılar.
Onlarla
Yusuf,
Ahbaplık
Kurdu…..
Yusuf iyi bir rüya tabircisiydi.
Bir gün Yusuf’dan,
Gördükleri rüyayı
Yormasını istediler.
Birisi şaraplık üzümleri sıkıyor idi!
Öbürü ise, başına konan kuşların,
Orada ekmek yediğini,
Gördüğünü anlattı.
Bize bunu yorumla.
Seni iyi bir kimse olarak görüyoruz dediler.
Yusuf:
“Rabbimin,
Bana verdiği,
Bilgiye göre size, rüyalarınızı yorayım. Dedi.
Doğrusu ben, Allah’a inanmayan,
Ahireti de inkâr eden,
Bir milletin dinini bıraktım.
Atalarım,
İbrahim,
İshak,
Ve Yakub’un dinine uydum.
Allah’a ortak koşmak bize yaraşmaz.
Bu Allah’ın bize ve insanlara,
Bir lütfudur.
Fakat insanların çoğu şükretmez.”(Yusuf 36-38)
Ey mahpus arkadaşlarım:
Söyler misiniz?
Uydurma Tanrıya mı,
İnanmak,
Yoksa her şeyden üstün,
Tek Allah’a mı,
İnanmak daha iyi?
Taptıklarınız,
Putdan başka bir şey değil!..
Hüküm Allah’ın!…..
O ancak kendisine tapmayı emretmiştir.
Deyip,
Başladı yoruma….
---Biriniz efendisine şarap sunacak.
Diğeriniz asılacak!
Kuşlar başından, yemek için bekleşir,
Gördüğünüz rüyalar,
İşte böylece kesinleşir.(Yusuf39- 41)
Ölümden kurtulacak olana:
Vezirin yanında beni an,
Dediği an,
İşte o an,
Yıkıldı başına,
Yıkıldı Kehkeşan.
Bu yüzden birkaç yıl daha,
Fazla hapiste kaldı.
Çünkü,
(Babası Yakup gibi,
Allah’tan başkasından,
Medet ummuştu.)
Şeytan onu, efendisine,
Hatırlatmayı unutturdu.
Yusuf da bu yüzden unutuldu zindanda.(Yusuf 42)
Gönül dumanından kim, perde çekse güneşe,
Göremez ışığını, ta kıyamete kadar.
İhanet eder ise, şayet bir gün eş eşe,
Yakar onu da Rabbim, yakar günahı kadar.
YUSUF’UN ZİNDANDAN KURTULUŞU
Günlerden bir gün:
Hükümdar:
Rüyasında yedi semiz ineğin,
Yedi cılız ineği yediğini ,
Yedi yeşil başakla yedi
Kuru başağı,
Bir arada görüyorum.
Ey erkân!
Eğer rüya yormasını biliyorsanız,
Rüyamı söyleyin.Dedi (Yusuf 43)
Etrafındakiler:
“ Bu çok karışık bir rüya,
Biz böyle rüyaların,
Yorumunu bilmeyiz
Biz bu rüyayı yoramayız! Dediler, ( Yusuf 44)
“Hapisteki iki kişiden kurtulmuş olanı,
Nice zaman sonra,
Yusuf’u hatırladı.
Dedi ki;
Siz bana izin verirseniz,
Rüyanızı, yorumlarım,
Hele beni gönderin,
Ona izin verdiler.
Doğru zindanın
Yolunu tuttu.
Rüyayı,
Yusuf’a
Anlattı..
Ey,
Doğru sözlü Yusuf;
Rüyada görülen,
Yedi semiz ineği,
Yedi zayıf ineğin yemesi!
Yedi yeşil başak,
Bir o kadar kuru başak nedir?
Bize yorumla,
Ben de,
İnsanlara ulaştırayım bilsinler.”Dedi. ‘(Yusuf 45-46)
Yusuf bu rüyaya şöyle yorum getirdi:
“ Devamlı yedi sene,
Ekin ekip,
Biçtiğinuz ekinin,
Yediğinizden artanını,
Başağında bırakın.
Sonra bunun ardından,
Yedi kurak yıl gelir.
Bütün biriktirdiğinizi yer,
Yalnız az bir miktar saklarsınız.
Sonra,
Halkın yağmur göreceği bir yıl gelir.
O zaman bolluğu kucaklarsınız.
Adam rüyanın yorumunu,
Anlattı vezirine..
Vezir yorumun,
Yusuf’a
Ait
Olduğunu,
Hemen anladı…
Onu bana getirin.
Yusuf’a elçi gelince,
Efendine dön,
Kadınlar niçin ellerini kesmişlerdi?
Bir sor!
Doğrusu Rabbim onların düzenini bilir.(Yusuf 47-50)
Kadınlar size,
İtiraf etmedi mi?
Yusuf suçsuzdur.
Onun fenalığını,
Hiç görmedik demediler mi size?...
Vezir’in karısı Züleyha şöyle dedi….
“Şimdi gerçek ortaya çıktı.
Onun olmak isteyen bendim.
Doğrusu Yusuf doğrulardandır dedi.
Yusuf,
……..Ben nefsimi temize çıkarmanın,
…………..Gayretine girmedim.
………………..Çünkü nefis azgındır.
………………………Beni kötülüğe iter dedi.
…………………………Doğrusu Rabbim bağışlayandır.
……………………………….Merhamet edendir. (Yusuf 53)
YUSUF’UN VEZİRLİK YILLARI
Hükümdar:
“Onu bana getirin,
Yanıma alayım. Dedi.
Yusuf’u görünce,
Bu gün yanımda güvenli bir yerin vardır.
Yusuf:
Beni memleket’in hazinelerine memur et.
Çünkü ben,
Korumasını ve yönetmesini bilirim. Dedi.
Yusuf’u böylece o memlekete yerleştirdik.
İstediği yerde oturabilirdi.
Rahmetimizi tıpkı bu misalde olduğu gibi,
İstediğimize veririz.
İyi davrananların ecrini zayi etmeyiz.” (Yusuf 54-56)
…………Yusuf artık aklandı,
……………..Gönüllerde paklandı,
……………….…..Hiç düşürmedi dilinden,
………………………..Her an Rabbini andı.
…………….…….Geldi çattı kuraklık,
……………..O milletin başına,
…….…..İnmedi bir damla su,
…….Yıllarca hiç doğrusu.
……..Yusuf’un aldığı tedbirlerle,
………….Mısır bolluk içinde,
……………..Oldu komşu ülkeler,
……………………Ekmek aşın göçünde.
Kardeşlerinin ili Kenan,
Yusuf’u tanımıyorlardı!..
“Yardım istemek için geldiklerinde,
Yusuf onları tanıdı.
İhtiyaçları olan buğdayı,
Vermek için şart koştu.
Yüklerini hazırlatınca onlara dedi ki;
Baba bir kardeşinizi bana getirin,
Sizlerin ölçüsünü bolca tuttuğumu,
Benim misafirimi çok iyi,
Baktığımı siz de,
Görüyorsunuz.
Eğer siz onu, getirmezseniz,
Size bir ölçek bile yok!...
Bana yaklaşmayın.
Kardeşleri;
Onun babasını kandırmaya çalışacağız,
Onu getireceğiz diye söz verdiler.
Yusuf adamlarına:
Karşılık olarak getirdiklerini de,
Yüklerine koyun.
Belki ailelerine dönünce,
Onu anlarlarda,
Bir daha geri dönerler.
Hediyeleri yüklerinin,
İçine koydurdu
Babalarına dönünce,
----Ey babamız,
Bize yiyecek yasak edildi.
Kardeşimizi bizimle beraber gönder de,
Yiyecek alalım,
Onu elbette koruruz dediler.(Yusuf 57-63)
Daha önce bir kardeş emanet etmiştim,
Onu geri getirmediniz şimdi,
Sıra kardeşinde mi?
Söz verirseniz,
Göndereyim!..
Ama Allah en iyi koruyandır.
Mutlaka Allah,
Merhamet edenlerin en merhametlisidir.(Yusuf 64)
“Yüklerini açınca,
Karşılık olarak götürdükleri,
Mallarının iade edilmiş olduğunu gördüler.
Ey babamız!
Daha ne isteriz,
İşte mallarımız da bize iade edilmiş,
Ailemize yine onunla,
Yiyecek getirir,
Kardeşimizi de korur,
Bir deve yükü de artırmış oluruz.
Esasen bu,
Az bir şeydir. Dediler.
Babaları:
Hepiniz yok olmadıkça,
Onu bana geri getireceğinize dair,
Allah’a karşı sağlam bir söz vermezseniz,
Sizinle göndermeyeceğim. Dedi.
Söz verdiklerinde;
Sözümüze Allah vekildir dedi.
Oğullarım!
Tek bir kapıdan değil,
Ayrı ayrı kapılardan girin.
Ama Allah katında,
Size bir faydam olmaz.
Hüküm ancak Allah’ındır.
Ona güvendim.
Güvenenler de Ona güvensinler. Dedi. ‘Yusuf 65-68)
Bünyaminle birlikte tekrar,
Yusuf’un yanına döndüler.
“Babalarının emrettiği gibi,
Ayrı, ayrı kapıdan girdiler.
Esasen bu,
Allah katında onlara,
BİR FAYDA SAĞLAMAZDI.
Ancak Yakup içindeki arzuyu,
Ortaya koymuş oldu.
O,
Şüphesiz, kendisine öğrettiğimizi bilir.
Fakat insanların çoğu bilmez.
Yusuf’un yanına girdiklerinde,
Kardeşini bağrına bastı.
VE, VEEEE
Ben senin kardeşinim!
Onların yaptıklarına,
ARTIK ÜZÜLME.DEDİ.(Yusuf 69)
Yusuf,
Onların yükleri yüklenirken,
Bir su kabını,
Kardeşinin yüküne koydurdu.
Sonra bir münadi!
-Ey kervancılar,
Siz hırsızsınız!...
Geri döndüler,
Ne kaybettiniz? diye sordular.
-Hükümdar’ın su kabını kaybettik.
Onu getirene,
Bir deve yükü mükâfat verilecek.
Buna ben kefil oluyorum. Diye bağırdı.
Allah’a yemin ederiz ki:
Memleketi ifsad etmeye gelmedik.
Hırsız da değiliz. Dediler.
Yalancı iseniz!
Hırsızlığın (sizdeki)cezası nedir? Diye sordu.
Cezası;
Kimin yükünde bulunursa,
Ceza olarak O, tutuklanır.
Biz zalimleri böyle cezalandırırız. Dediler.
Yusuf,
Kardeşinden önce,
Onların yükünü aradı.
Sonra kardeşinin yükünden,
Su kabını çıkardı.
İşte biz Yusuf için,
Böyle bir plan kullandık.
Hükümdar’ın kanunlarına göre,
Kardeşini alıkoyamazdı.
Meğer ki ,
Allah dileye…
Dilediğimizi,
Derecelerle yükseltiriz.
Her ilim sahibinden üstün,
Bir bilen bulunur.
Kardeşleri:
Ey vezir!
Onun yaşlanmış,
Kocamış bir babası var.
Bizden birini Onun yerine al.
Doğrusu biz,
Senin iyi davrananlardan olduğunu,
Görüyoruz.
Maazallah!
Biz malı kimde bulmuşsak,
Onu alıkoyarız.
Yoksa haksızlık etmiş oluruz. Dedi.
Ümitsizliğe düşünce kardeşler,
Bir kenara çekildiler.
Büyükleri şöyle dedi.
Babanızın Allah’a karşı sizden,
Bir söz aldığını,
Daha önce de,
Yusuf meselesinde de,
İleri gittiğinizi bilmiyor musunuz?
Artık babam,
Bana izin verene kadar,
Veya Allah hakkımda hüküm verene kadar,
Bu yerden ayrılmayacağım.
Siz dönün.
Babanıza deyin ki,
Ey babamız!
Senin oğlun hırsızlık yaptı!
Bu bildiğimizden başka bir şey görmedik.
Görülmeyeni de bilmeyiz.
Bulunduğumuz kasabanın halkına,
Veya beraberinde olduğumuz,
Kervana da sorabilirsin,
Şüphesiz biz doğru söylüyoruz.(Yusuf 79-82)
Kardeşleri babalarına bu haberi götürünce:
Yakup:
Sizi nefsiniz,
Bir iş yapmaya sürükledi.
Artık bana güzelce sabır gerekir.
Belki Allah hepsini birden,
Bana getirecektir.
Çünkü O, bilendir hakimdir.
Onlara sırt çevirdi.
Vah Yusuf)a yazık oldu dedi.
Üzüntüden gözlerine ak düştü,
Artık acısını içinde saklıyordu.
Allah’a yemin ederiz ki,
Yusuf’u anıp durman,
Seni bitkin düşürecek.
Veya helâk olacaksın. Dediler.
Yakup!
Ben üzüntü ve tasamı,
Yalnız Allah’a açarım.
Allah katından,
Sizin bilmediklerinizi bilirim.” (Yusuf (Yusuf 83-86)
…Kesmedi ümidini, dua dua
……………………. Her gece,
………Bu nasıl bir hâl ki,
……………….….Sırlı bilmece.
Böyledir Yüce Rabbin, her şeyden farkı,
……………………………… Böyle döner,
………………………………Feleğin çarkı.
Ey Oğullarım!
“Gidin,
Yusuf’u ve kardeşini arayın.
Allah’ın yardımından,
Ümidinizi kesmeyin.
Doğrusu kâfirlerden başkası,
Allah’ın yardımından ümidini kesmez.(Yusuf 87)
Kardeşleri tekrar,
Yusuf’un yanına döndüler.
“ Vezirin yanına vardıklarında,
-Ey Vezir!
Biz ve çoluk çocuğumuz,
Darlığa uğradık.
Pek değersiz bir malla geldik.
Ölçeği bize tam yap,
Ve bize sadaka ver.
Allah sadaka verenleri,
Şüphesiz mükâfatlandırır”. Dediler.
Vezir!
-Siz Yusuf ve kardeşine,
Bilmeden neler yaptığınızın farkında mısınız?
O zaman ayıktılar!
-Yoksa sen Yusuf musun? Dediler.
-Evet ben Yusuf’um.
Bu da kardeşim.
Allah bize iyilikte bulundu.
Doğrusu kim kötülükten sakınır,
Ve sabrederse,
Bilsin ki,
Allah iyi davrananların ecrini,
Kat’iyen zayi etmez.Dedi. (Yusuf 88-90)
Kardeşleri anladılar hatalarını.
Ve dediler ki:
“Allah’a yemin ederiz ki,
Allah seni,
Bizden üstün tutmuştur.
Doğrusu biz suç işlemiştik.
Bunun üzerine Yusuf:
Bu gün azarlanacak değilsiniz.
Allah sizi bağışlar.
O, merhametlilerin merhametlisidir.
Bu gömleğimi götürün,
Babamın yüzüne sürün.
Görmeye başlar.
Bütün çoluk çocuğunuzla bana gelin. (Yusuf 91-93)
Bu münacat rüzgarı, dergâhına ulaştı,
Gecenin sabahında, tomurcuk güller açtı.
Yusuf’un huzurunda, tüm aile toplaştı.
…………………………………..Gizli bir el
……………………………Ta oraya ulaştı.
………………Gün oldu harman oldu,
…………………….Yusuf’un gömleği,
…………………………..Babaya derman oldu,
………………………………….Sürdü onu yüzüne,
……………………………………….Gözlerine nur doldu.
BABASININ MISIRA GİDİŞİ
VE VEFATLARI
“Kervan,
Memleketlerine doğru yola çıkınca,
Babaları!
İnan olsun ki,
Ben Yusuf’un kokusunu alıyorum.
Ne olur bana bunak demeyin!
Çevresindekiler:
Allah’a yemin ederiz ki,
Sen halâ,
Eski şaşkınlığındasın.” (Yusuf 94-95)
Müjdeci gelip de,
Gömleği Yakub’un yüzüne sürünce,
Gözleri açıldı!
Bunun üzerine Yakub:
Ben size,
Allah katından,
Sizin bilmediğinizi biliyorum dememiş miydim?
Oğulları:
-Ey Babamız!
Suçlarımızın bağışlanmasını dile!
Bizler hiç şüphesiz suçluyuz.
Yakup:
Rabbimden bağışlanmanızı dileyeceğim.
Şüphesiz Rabbim,
Esirgeyen ve bağışlayandır.
Yusuf’un yanına geldiklerinde,
O, anasını babasını,
Bağrına bastı.
Allah’ın dileğince Mısır’a,
Güven içinde yerleşin. Dedi.
Anasını babasını,
Tahtın üstüne oturttu.
Hepsi Onun önünde eğildiler.
O zaman Yusuf:
Babacığım dedi!
İşte bu vaktiyle gördüğüm rüyanın,
Gerçekleşmesidir.
Rabbim onu gerçekleştirdi.
Şeytan,
Benimle kardeşlerimin arasını,
Bozduktan sonra,
Beni hapisten çıkaran,
Sizi çölden getiren,
Rabbim,
Bana pek çok iyilikte bulundu.
Dorusu Rabbim lütufkârdır.
O,
Şüphesiz bilendir. Hakîmdir.
Rabbim!
Bana Hükümdarlık verdin.
Rüyaların yorumunu öğrettin.
Ey göklerin ve yerin yaratanı!
Dünya ve ahiret’in koruyanı,
Benim canımı Müslüman olarak al,
Ve beni iler zümresine kat! (Yusuf 95-101)
Züleyha da sonunda, doğru olanı buldu,
Hatasını anlayıp, o da tövbekâr oldu.
Allah diyen o kalbi, artık huzurla doldu.
Gönüller deryasında, aklandı Züleyha.
Ailecek Mısır’a yerleştiler.
Huzur içinde bir ömür sürdürdüler.
Yakub Aleyhisselâm yedi sene,
Daha yaşadı orada.
Sonra Hakkın rahmetine kavuştu.
Ne kadar yaşarsan yaşa,
Elbet bir gün gelir sana da sıra,
İster zindanda ol,
İster sultan ol Mısır’a,
Ölüm şerbetini içersin sen de!...
Yusuf babasından sonra,
Elli dört yıl daha yaşadı.
Yüz on yaşında o da,
Kavuştu sevdiğine….
Allah şefaatlerine nail eylesin.
“ Ölüm ötelerden bir haber,
Hiç güzel olmasaydı ölür müydü peygamber!..”
Diyor üstat Necip Fazıl Kısakürek.
….İşte şimdi geldi, selam sabah sırası,
……….Çok açıldı gitti, başlangıçla arası.
………….Söylenecek son söz, artık burası,
………………Dinleyin dostlarım, beni dinleyin
Ey saba yeli,
…….Başın alıp nereye,
……………Gidersin böyle,
………………..Eğer yolun düşerse,
…………………… Kutsal toprağa,
………………………….Ademden son resule,
………………………………… Selâmım söyle.
ALİ GÖZÜTOK
Alıntı
Tweet
Bu Konudaki Mesajlar
YAKUP ve YUSUF PEYGAMBER (Gülce Buluşma)
-
ali_gozutok
- 03/10/2011, 19:23
Benzeyen Konular
Konu:
Yazar
Cevaplar:
Gösterim:
Son Mesaj
Sırrın Sırında…(Gülce Bahçe)
RefikaDogan
0
1,698
18/02/2015, 06:43
Son Mesaj
:
RefikaDogan
Kırık Kalp Kumbarası (Gülce / Bahçe)-MORİ KIZ
Site Yönetimi
0
1,612
02/09/2013, 23:14
Son Mesaj
:
Site Yönetimi
Ah İstanbul! (Gülce Bahçe)
RefikaDogan
0
1,776
07/06/2013, 00:37
Son Mesaj
:
RefikaDogan
NEDEN? (Gülce Bahçe)
aligozutok
1
1,891
12/01/2013, 22:56
Son Mesaj
:
osman7159
Mustafa CEYLAN-Divanü Lügat-it Türk / Beş Oğuz Efsânesi(GÜLCE-Bahçe)
Site Yönetimi
0
1,664
11/04/2012, 00:38
Son Mesaj
:
Site Yönetimi
Mustafa CEYLAN-Divanü Lügat-it Türk / Çiğil Efsânesi(GÜLCE-Bahçe)
Site Yönetimi
0
1,627
11/04/2012, 00:21
Son Mesaj
:
Site Yönetimi
Mustafa CEYLAN-Divanü Lügat-it Türk / Öge-Altun Kan Efsânesi(GÜLCE-Bahçe)
Site Yönetimi
0
1,921
11/04/2012, 00:13
Son Mesaj
:
Site Yönetimi
Mustafa CEYLAN-Divanü Lügat-it Türk / Türk Takvimi Efsânesi(GÜLCE-Bahçe)
Site Yönetimi
0
1,743
10/04/2012, 21:59
Son Mesaj
:
Site Yönetimi
Mustafa CEYLAN-BURDUR ADININ EFSÂNESİ(Gülce-Bahçe)
Site Yönetimi
0
1,787
10/04/2012, 19:23
Son Mesaj
:
Site Yönetimi
Mustafa CEYLAN-BALIKESİR-SARI KIZ EFSÂNESİ(Gülce-Bahçe)
Site Yönetimi
0
1,891
09/04/2012, 00:13
Son Mesaj
:
Site Yönetimi
Lütfen seçim yapın:
--------------------
Özel Mesajlar
Kullanıcı paneli
Kimler Çevrim içi
Arama
Ana Sayfa
GÜLCE EDEBİYAT AKIMI
-- GÜLCE ŞİİR TÜRLERİNE GÖRE ŞİİRLER
---- BULUŞMA
---- ÇAPRAZLAMA
---- TRİYOLEMSİ
---- ÜÇGÜL
---- ÜÇGEN
---- DÖNENCE
---- TOKMAK
---- AKROSTİK
---- SONE'M
---- GÜLCE
---- TEKİL
---- YİĞİTCE
---- YUNUSCA
---- BAHÇE
---- SERBEST ZİNCİR
---- ÖZGE
---- GÜLİSTAN
---- YEDİVEREN
---- TUĞRA
-- GÜLCE YAZAN ŞAİRLERİMİZİN GÜLCE ve DİĞER ŞİİRLER
---- (H)
------ Harun YİĞİT
------ Harun YİĞİT
------ Hasan ULUSOY
------ Hasan ULUSOY
------ Hatice ALTAŞ(Asi Çiçek)
------ Hatice ALTAŞ
------ Hacer KOZAN
------ Hatice KATRAN
------ Hatice KATRAN
------ Hikmet ÇİFTÇİ
------ Hülya EKMEKÇİ
------ Hülya EKMEKÇİ
---- (I-İ)
------ İbrahim COŞAR
------ İbrahim COŞAR
------ İbrahim İMER
------ İbrahim İMER
------ İbrahim ETEM EKİNCİ
------ İbrahim ETEM EKİNCİ
------ İhsan ERTEM
------ İhsan ERTEM
------ İsmail KARA(Karozan)
------ İsmail KARA(Karozan)
---- (K)
------ Köksal KIRLIOĞLU
---- (M)
------ Mahir BAŞPINAR
------ Mahir BAŞPINAR
------ Mehmet NACAR
------ Mehmet NACAR
------ Mehmet ALUÇ
------ Mehmet ALUÇ
------ Mehmet ALUÇ
------ Mehmet ÖZDEMİR
------ Mehmet ÖZDEMİR
------ Meltem ARAS
------ Meral ADAK
------ Meral ADAK
------ Melahat TEMUR
------ Mevlüde DEMİR
------ Mevlüde DEMİR
------ Miktad BAL
------ Miktad BAL
------ Mübeccel Zeynep ÜNALAN
------ Mübeccel Zeynep ÜNALAN
------ Muhammed İsa ÖZTÜRK
------ Muhammed İsa ÖZTÜRK
------ Mehmet Ziya DİNÇ
------ Mehmet Ziya DİNÇ
------ Mustafa CEYLAN
------ Mustafa CEYLAN
------ Mustafa CEYLAN
------ MUSTAFA CEYLAN(Editör)
-------- Mustafa CEYLAN
---------- Mustafa CEYLAN(On Punto Yazıları)(Makaleler)
---------- GÜNE BAKIŞ
---------- TAŞ YAĞMURU(Ceylan'ın kaleminden)
---------- Hakkında Yazılanlar
---------- DİĞER ŞİİRLERİ
---------- Hayatı
---------- Sanatı
---------- Hocaları
---------- Çocukluğu
---------- Gençliği
---------- Özlü Sözleri
---------- Önsöz Yazdığı Kitaplar
---------- Siyasete İlgisi
---------- Bestelenen Şiirleri
---------- Fotoğrafları
---------- Mühendisliği
---------- Düzenlediği Etkinlikler
---------- Konferansları
---------- Yer Aldığı Antolojiler
---------- Kitapları
---------- EZAN SUSMAZ Kitabı içindekiler
---------- "YANDI BU GÖNLÜM"-Hacı Bayram Veli Kitabı içindekiler
---------- TAHİR KUTSİ MAKAL Kitabı İçindekiler
---------- SEĞMEN RUHU Kitabı İçindekiler
---------- TOROSLARIN TÜRKÜSÜ Romanı
---------- Armağan-2(AHMET TUFAN ŞENTÜRK İÇİN NE DEDİLER?)Kitabı içindekiler
---------- Armağan-1(ANILAR KORİDORU İÇİNDE SARIVELİLER)Kitabı
---------- YARALI CEYLAN Şiir Kitabı İçindekiler
---------- PAŞA GÖNLÜM Şiir Kitabı İçindekiler
---------- Kırat Geliyor Kitabı İçindekiler
---------- Her Yönüyle YENİMAHALLE Kitabı
---------- Tarihi ve Folkloruyla Elmadağ Kitabı İçindekiler
---------- Köylerimiz Kitabı İçindekiler
---------- Köyümüz Yeşildere Kitabı İçindekiler
---------- Bayramlar Haftalar Günler Kitabı
---------- Ahmet Tufan Şentürk Kitabı
---------- Halil Soyuer Kitabı
---------- Detanlaşan Köylü İsa Kayacan Kitabı
---------- Abdullah Satoğlu Kitabı
---------- Güzide Taranoğlu Kitabı
---------- Gülendenin Beşiği Kitabı
---------- GÜLLÜK ANTOLOJİ (2006)Kitabı
---------- GÜLLÜK ANTOLOJİ(2007)Kitabı
---------- CEYLAN-Tahliller-MAKALELER-Görüşler
---------- Güllük Dergileri
---------- Kapodokya Güneşleri Kitabı
---------- Bir Yanardağ Fışkırması Kitabı
---- (P-R)
------ Rahime KAYA
------ Rahime KAYA
------ Refika DOĞAN
------ Refika DOĞAN
------ Ramazan EFE
------ Ramazan EFE
------ Rengin ALACAATLI
---- (S-Ş)
------ Sabiha SERİN
------ Sabiha SERİN
------ Serap HOCA(Serap ÖZALTUN)
------ Serap HOCA(Serap DEMİRTÜRK)
------ Süleyman KARACABEY
------ Süleyman KARACABEY
------ Serdar AKKOÇ
------ Serdar AKKOÇ
------ Sevgili ÖZBEK
------ Sevgili ÖZBEK
------ Şemsettin DERVİŞOĞLU
------ Şemsettin DERVİŞOĞLU
------ Şükran GÜNAY
------ Şükran GÜNAY
---- (T-U-Ü-V)
------ Turan UFUKTAN
------ Ümran TOKMAK
------ Ümran TOKMAK
---- (Y-Z)
------ Yusuf BOZAN
------ Yüksel ERENTÜRK
------ Yusuf BOZAN
------ Yüksel ERENTÜRK
------ Yusuf Ziya KARAHASANOĞLU
------ Zübeyde GÖKBULUT
------ Zübeyde GÖKBULUT
------ Yıldız TOKSÖZ
------ Yıldız TOKSÖZ
GÜLCE'YE DAİR
-- GÖRÜŞLER
---- Gülce Nedir?
---- Gülce ve Ozanlık
---- Gülce Manifestosu
---- 5 Hececiler ve Gülce
---- Garip Akımı ve Gülce
---- Fecr-i Ati ve Gülce
---- Hisarcılar ve Gülce
---- Neyzen Tevfik, Aşk
---- Mazmunlar
---- Gülce Ne Değildir?
---- Hece Vezni ve Gülce
---- Serbest Şiir ve Gülce
---- Aruz Vezni ve Gülce
---- Gülce ve Zolal
---- Gülce Tarihinden
---- GÜLCE-(Atölye)-Video Dersler
------ Gülce Etkinlikleri
------ Kurucular Beyanı
------ Gülce 2009
------ Doğru Yaz/Konuş
------ Gülce-2010 Projeleri
------ Gülce-2011 Projeleri
------ Üstad Necip Fazıl'dan
------ Gülce-Aruza Dair
------ Öneriler-Çalışmalar
------ GÜLLÜK DERGİSİ
------ Gülce'ye Öneriler
------ Röportajlar
------ Negatif Bakışlara
------ Aleyhimizdekiler
------ M.E.B' na
---- Gülce'de Mesajlar-Projeler
------ Gülce-Güldeste(1)
------ Destanlarımız
------ Dede Korkut
------ Öncü Kadınlarımız
------ Peygamberlerimiz
------ Nutuk(Gülce)
------ Nutuk(Z.Korkmaz)
------ Kutlu Hanımlar
------ Ozanlarımız
------ NasrettinHoca
------ Yedi Askı
GÜLCE TÜRK ŞİİR AKADEMİSİ
-- Şiir Akademisi
---- Şiir Akademisi
------ HALK EDEBİYATI
-------- DİVAN EDEBİYATI
-------- BATI EDEBİYATI
-------- YENİ TÜRK EDEBİYATI
---- Hece Vezni' ne Dair
---- Şiir Tahlilleri
---- Aruz Vezni' ne Dair
---- Hiciv Tarihinden
---- Ustalardan Şiirler
---- Ustalardan Makale
---- Aramızdan Ayrılanlar
------ Ustalardan Şiirler
-------- A. Tufan ŞENTÜRK
-------- DİLAVER CEBECİ ANISINA
---- Şiir Üstüne (Serbest)
---- Atışma Sayfamız
---- Denemeler-Makaleler
---- Şiirde Dönüşüm
---- Şiir ve Anlatım
-- Türk Edebiyatı Şiir Türleri
---- Şiir Türleri
---- İslâmiyet Öncesi
---- Servet-i Fünun
---- Garip Şiirler
---- Akımlar
---- Edebî Sanatlar
---- Söz Sanatları
---- Şair Padişahlar
---- Şiir Tarihimizden
---- Yıllara Göre Edebiyat
---- Mehmet Nacar
DÜNYA EDEBİYATI
-- Dünyadan Şiir Türleri
---- Burns Stanza
---- Choka
---- Go Vat
---- Catena Rondo
---- Onegin Stanza
---- Canzonetta
---- Bauk Than
---- Rhupunt-Galce
---- Septilla
---- Viator
---- Luc Bat
---- Tritena
---- Pantoum
---- Shakespeare Sonnet
---- Diamonte
---- Villanelle
---- Hutain
---- Hex Sonnata
---- Hexaduad
---- Haynaku
---- Harrisham Rhyme
---- Guzzande
---- Gratitude
---- Glosa
---- Garland Cinquain
---- Fornlorn Suicide
---- DÜNYA EDEBİYATI
---- Dünyadan Destanlar
---- Dünyadan Şiirler
KAYNAKÇA
-- Konularına Göre Şiirleriniz
---- Aşk Şiirleriniz
---- Atatürk Şiirleriniz
------ 23 Nisan Şiirleri
------ Atatürk'e Dair
---- Kahramanlık Şiirleriniz
---- Doğa Şiirleriniz
------ 2009 Yılı Sayılarımıza
---- Taşlama Şiirleriniz
---- Gurbet Şiirleriniz
---- Tasavvuf Şiirleriniz
---- Barış Şiirleriniz
---- Şehir Şiirleriniz
---- Anne Şiirleriniz
------ Babanıza Şiirler
---- Doğum Günü Şiirleriniz
---- Deprem Konulu Şiirler
---- Diğer Şiirleriniz
---- Köşe Yazarlarımız/Makaleler
------ Mustafa CEYLAN
------ Refika DOĞAN
------ Osman ÖCAL
------ Ahmet ÖZDEMİR
------ A. S. ATASAYAR
------ Prof.Dr.İsa KAYACAN
-------- Prof. Dr. İSA KAYACAN
------ Rahime KAYA
------ Harun YİĞİT
------ İlqar MÜEZZİNZADE
------ Sündüz BİGA
------ Nazmi Öner(Şiirler)
------ Nazmi ÖNER(Nesirler)
------ Coşkun KARABULUT
------ Prof.Dr.İsmail YAKIT
------ Prof.Dr.Asım YAPICI
------ Sabit İNCE
------ Muhsin DURUCAN
------ Abdulkadir GÜLER
------ Ünal Şöhret DİRLİK
------ Metanet YAZICI
------ A.Aşkım KARAGÖZ
------ Gazanfer ERYÜKSEL
------ Mehmet GÖZÜKARA
------ Necdet BULUZ
------ Yusuf Özcan
------ Afife Demirtaş
---- Mustafa Ceylan
---- Bizden
-- Video Yağmuru
---- Ozanlar-Şairler
---- Bizden Videolar
---- Rasim Köroğlu
-- Genel
---- SERBEST KÜRSÜ
---- Duyurular
---- Röportajlar
---- Günün Şiiri
---- Günün Nesiri
Edebiyat Biz Platformumuzda
-- Gülce Tv
-- Türk Argo Sözlüğü
-- Edebî Konular Forumu
Konuyu görüntüleyenler:
1 Misafir
Mustafa Ceylan |
Dost Sitelerimiz:
Türkçe Çeviri:
MyBB
Türkiye
Üretici:
MyBB
, © 2002-2024
MyBB Group
-Theme © 2014 iAndrew
Sitemizde yer alan eserlerin telif hakları şair-yazarların kendilerine veya yetki verdikleri kişilere aittir. Sitemiz kâr amacı gütmemektedir ve sitemizde yer alan tüm materyaller yalnızca bilgilendirme ve eğitim amacıyla sunulmaktadır. Kaynak gösterilmek suretiyle alıntı yapılabilir.(Haberleşme : ceylanmustafa_07@hotmail.com)
Doğrusal Görünüm
Konu Görünümü
Yazdırılabilir Sürüm
Konuya Abone Ol
Konuya Anket ekle
Konuyu Arkadaşına Gönder