• SiteAna Sayfa
  • Güllük Dergisi
  • Şairlerimiz
  • Arama
  • Üyeler
  • Video
  • Yardım
  • bayrak

Giriş Yap   Kayıt Ol
Oturum Aç
Kullanıcı Adı:
Şifre: Şifremi Hatırlat
 
Gülce Edebiyat Akımı
gulce
Your browser does not support the audio element.

Akdeniz Radyo istek
Tıklayın-Okuyun/Güllük Dergisi

Google Web'de Ara Sitede Ara
Submit Face book
  • 0 Oy - 0 Yüzde
  • 1
  • 2
  • 3
  • 4
  • 5
Konu Modu
Tahir Kutsi Makal (ANADOLU’DA AĞITÇI KADINLAR)
Dışarıda Site Yönetimi
Admin
*******
Üyelik tarihi: Jan 2008
Mesaj Sayısı: 12,518
Konu Sayısı: 11,588
 
#1
05/04/2009, 01:22
ANADOLU’DA AĞITÇI KADINLAR

Tahir KUTSİ MAKAL
**************************

Üstad Tahir Kutsi, bu bildirisini 1986 yılında İzmir’ de yapılan 3. Milletlerarası Türk Folklor Kongresi’ nde sunmuştur.

“Ölenle ölünmez, boşuna ağlanmaz..” denilmiştir. Ölenle ölünmez amma başında ağlanır. Ölenin başında yahut cenaze kalktıktan sonra ağlamaya ve ağlatmaya da yetenek gerek! .. Çünkü, ölenin ardından hem söylemeli hem ağlanmalıdır. “Söylenmek” başka “söylemek” başkadır.. “Söylenen” kendi kendinle, anlaşılır, anlaşılmaz, ipe sapa gelmez biçimde vıdırdanır.. Söyleyen ise, usul - erkân bilir, sözcükleri birbiri ardına musikili olarak söyler de diline kıl dolaşmaz. Ölenin başında veya cenaze kalktıktan sonra bir “söyleyen” olmalı ki, kelimeler yüreğin en derin noktasını bulmalı, kanatmalı, yürekten ve ciğerden göz pınarlarına yaşlar yürümeli. Ölenin cenazesinin başında hem söylemek hem de ağlamak gerektir. Eh, herkesin de söz söyleme, yapıp yakıştırma kabiliyeti olmadığına göre ne olacak, ölü ağıtsız mı kalkacak? Yahut, yaban yerden gelmişse ölüm haberi, ne denilip de ağlanacaktır? Acılı türküsü bile var:

“Ak koyun kuzusuna
Can verir bazısına
Ne deyim de ağlayım
Alnımın yazısına..”

Ağıt yakmak, binlerce yıldan günümüze ulaşan bir gelenekdir. Yunus Emre, “Sevdiğimi söylemezsem / Sevmek derdi beni boğar.” diyor… Eger ağıt yakılmazsa, ölenin ardından hönküre – haykıra ağlanmazsa ölenin acısı insanları boğar. Onun için dağ başındaki kıl çadırdan koca kentteki konağa kadar ölü ardından ağıt yakma geleneği süregelmiştir. Süregelen geleneği yaşatmak için ağıt yakıcı, yapıp yakıştırıcı kişiler gerekir.
Ölü evinde toplananlar çokçası suskundur. “Başınız sağ olsun… Allah sabırlık versin...” der de oturur gelen… Ölünün yakınları “Sizler sağ olun, dostlar sağ olsun” derler de yer gösterirler. Böylesi zamanda içteki acıyı dışa vuracak, içe akan göz yaşlarını siyim siyim ağlayan gözlerin pınarlarını daha da açacak birisi gerekir. Bu birisi Anadolu’da “ağıtçı kadın” olarak çıkar karşımıza. Ölü evinde, gözlerden yaşları pınar suyu gibi söken “Ağıtçı Kadınlar..” Kimine “Aşık Bacı” denilir bunların, kimine “Ağıtçı Kadın…” Her köyde de bulunmaz böylesi, meğer ki rastgele! .. Bazı ağıtçı kadınlar da her köye, her ölüye kolayca gidivermezler... Zaten her ölü sahibi de “ağıtçı” davet edemez. Varlıklı, vakitli olacak ölü sahibi, yahut ki kişi bir iç sızlatan olay sonunda can vermiş olacak. Örnek olarak; . gerdeğe girmeden ölen delikanlı yahut gelin olacak, kendini asan genç kız olacak, düğünde kazaen vurulmuş olacak, dağda kurt yemiş olacak…
Ağıtçı kadınlar, ölü evine başka köyden geliyorsa köyün ses duyulan yerinde başlar yaygaraya! .. “Davetiye” olarak siyah yün iple başörtüsü yahut peştamal gönderilmiştir kendisine… Köyün kıyısında eşekten veya traktörden inerek başörtüsünün düğümünü çözer ilkin elinde siyah yün iplik ve “bürgü”yü sallayarak başlar bağırmaya ve ölü evine yürür.
Ölü evinde “yas tutma” sırasında yalnızca kadınlar bulunur. Erkekler giremez... Erkekler, cenazenin kaldırılması işiyle uğraşırlar… Ağıtçı kadın, dizlerini döverek siyim siyim ağlayan ve söylenerek içten içe hıçkıran kadınlar arasında yerini almadan önce kapı ağzında birkaç “beyit” söyler… Sesini ve söyleyiş yeteneğini erkeklere de duyurarak başka cenazelere de çağrılmayı böylece garantilemiş olur...
“Ağıtçı; ölünün vücutça ve huyca övülecek yönlerini bir bir sayıp döker. Güzelliğini, yürekliliğini, cömertliğini, boyunu, bosunu över. Eğer yaşadığı sürede mutluluk görmemiş biri ise; ölenin yaşantısı boyunca çektiklerini; bahtında gülmüş, varlıklı birisi ise malını mülkünü, davarını, tarlasını, etrafındakilere yaptığı iyilikleri anlatır... Ağıtçı şatafatsız, yoğun bir söyleyişle, hiç bir özenti yapmacık kaygısı göstermeksizin köy ve kasaba yaşantısının günlük olaylarından haber verir. Aile içindeki geçimsizlikler ve çekişmeler, tamamlanmamış düğün hazırlıkları, yüzüstü kalmış harman, ödenecek borçlar vb..” (1) gibi günlük olayları deyişlerle anlatır.
Ağıt çığıran ağıtçı, sözlerini söylerken bir yandan da ölünün giysilerini sandıktan, askıdan çıkararak ağıtçı kadının önüne atarlar. Daha önce ölen hakkında geniş bilgilere sahip olan ağıtçı kadın, “yakıştırmaları”nı cekete, paltoya, gömleğe, başörtüsüne, fistana, şalvara göre ayarlayıp ağıdını söyler ve işi biten giyecek eşyasını en yakındaki kadına verir... Bu giysiler daha sonra köyün fakirlerine dağıtılır… Ağıtçı kadın, kendisine yarayışlı olanı dizinin dibine koyar, ayırır.
“Ağıtçı yaşlı ailenin bir yakını olabilir.(3) . Her kadın ağıtçı olamaz. Ağıtçı kolay kolay yetişmez… Bir kere ağıtçı, “el – ağız” almış olacak. Bir ustası bulunacak ağıtçı kadının... Adı belli olacak ağıtçının ve ünlü birinin dizi dibinde yetişmeyen ağıtçı itibar da görmez.. Ağzı lâf tutan ağıtçının işaretiyle birkaç sözcük söyleyebilir o kadar! .. Ağıtçıdan başka söyleyen ve ağlatan sözü uzatırsa, çağrılı ağıtçı kadın “Haydi derdinizi yel alsın! ...” diyerek kalkar da yürüyüverir. Çevrenin ünlü ağıtçı kadını ölmeli ki yenisi ölüye gidebilsin. Yoksa kadınlar “cin olmadan şeytan çarpmaya kalkışıyor” derler de burun kıvırıverirler. Bir de ağıtçıların, herkesin ilgi duyduğu büyük olaylar üzerine söyledikleri dillerde dolaşmalıdır ki, ünleri genişlesin.
Anadolu’da birçoğu ile görüştüğüm ağıtçı kadınları, ölen hakkında geniş bilgi topladıklarını tespit ettim. Ölenin kişiliği üzerine toplanan bilgiler, mısralarda sözcük olarak yer alır. “Uzun boylu, iyi huylu, kara gözlü, lâtif sözlü, gani gönüllü” gibi beylik sözlerden başka ağıtçı kadının gerçeği vurgulayan sözleri onun değerini daha da artırır. Ağıt törenlerinde aslında herkes kendi ölüsüne ağlar… Fakat ağıtçının, ölen kişinin özelliklerini vurgulayan sözleri konuyu canlı tutar.. İşini iyi bilen ağıtçılar, söylediklerine kendileri de ağlarlar.. Ağlayan ağıtçının içtenliğine inanılır... Ağıtçı kadın da kesik kırık sözler söyleyip ağlamaya başlayınca bir hönkürtü kopar ki ağıtçı da şaşar bu işe… Kimi ağıtçı, kendisini ölenin, karısının, kızının, oğlunun, gelininin yerine koyar da sözlerini buna göre kurar… Kendi ağzından ağıt yakılan kadın oradaysa “Hay billam, ciğerimdekini ildin de söyledin” diye ağıtçıyı yüreklendirir.
Kimi yerde, örnek olarak Kars yöresinde iki ağıtçı kadının karşılıklı söyleştikileri de olur. Buralarda ağıt söylemeye “bayatı” söylemek denilir. “En çok bilen ve söyleyip dil döken kadın, ölünün başı ucuna oturur. Ölünün durumuna göre dil yaraştırır ve “Yeni fidanım, muradı gözünde kalanım..” diye başlar… “Bayatıcı kadın”, söyleyip ağlatırken, kocası yeni ölen iki çocuğu ile dul kalan bir geline haber salınır.. O gelir. Genç gelin de söyleyip ağlayarak içindeki derdini döker. Ölünün iki yanında oturan “bayatıcı” kadınlar ellerinde mendille başlarlar ağlamaya, söylemeye:

“Ağlarım ağlar kimi
Derdim var dağlar gibi
Yürekten yaralıyım
Gezerim sağlar gibi”

Bu defa karşısındaki alır sözü hem ağlar, hem söyler:

“Ay anam, gardaşı
Bacı ağlar gardaşı
Toprak gözün doydu mu
Aldın gittin gardaşı”

Bayatçı kadın, çevresine göz gezdirir, “atma türkü” atar gibi, genç geline lâf çarpıştırır.

“Kızım can, nezik ağlar
Geymeye nezik ağlar
Senin anan ağlasın
O sesi nezik ağlar”

Bu arada oğlu askerde ölen bir kadın, cenaze törenine gelmişse onun derdi de deşilir,

“Ay oğul balalar
Ceyran dağda balalar
Sen öldün gurbet elde
Yetim galdı balalar”

Ölenin bir yahut birkaç çocuğu kalmışsa onlar da çağrılır. Bayatıcı kadın, onların başına elini koyar ve söylenir,


“Elemi ay yavrular
Körpe yetim yavrular
Elin derdi köhnelir
Benim derdim yavrular

Kol, ayağlar
Şamdanı kola yağlar
Yetim gülse zor güler
Ağlatsa kolay ağlar.. (4) ”

Havana Ayhan, bizim çocukluk dönemimizde şuh bir kadındı. Düğünlerde erkek meclislerinde türkü söyler, oynardı. Kahkahaları odaların camlarını zangırdatırdı. Hem çevrenin türkülerini söyler, hem de dayım Oğuzlu bağlamacı Akıf Can’ın “yol göstermesiyle” kendisi türkü uydururdu. Şimdi ağıtçı olmuş… Cenaze sahipleri, Acıpayam’ın Kızılhısar bucağının Panırcık mahallesindeki şimdi evlatlığına bıraktığı evinden “tomafille” götürürlermiş… “Bu iş, ağıtçılık işi nasıl oldu Havana Yenge? ” dedim. “Neden ben” dedi, “Komşuda biri ölmüş.. Gidem dediydim., karılar topleşmişle.. Sızım sızım sızmahıp bala.. Gacıven bi, dedim. Ölü gızın başına oturuverdim., başladım söylemeye. İşlecik böööle! ..
Ondan sonra, şimdi (1986) da 85 yaşında bulunan Havana Ayhan, çevrenin “Ağıtçı Kadını” olup çıkmış… “Aklında kalan beyitlerin var mı? ” diye sordum. “O zaman söyler, o zaman unudurun “ dedi. Kızkardeşim Fadime sözleri, “Bir ikisi benim aklımda” diye söze girişti. Havana Yenge, “deyve gari”. dedi. İkisi bazı deyişler hatırladılar:

“Karapınar suyuna
Bak posuna boyuna
Mezarlar almaz sizi
Yatın koyun koyuna”
Gerdek gecesinde marsık (yanmamış kömür) dan zehirlenerek ölen genç karı-koca için söylenmiştir bu ve arkası şöyledir:

“Kara haber tez gelir
Eski eve yeni kız gelir
İpten urbalar giysem
Yine de gözüm bez gelir

Selleri’nin sepeti
Alın gelin tabutu
Eller kına yakınmış
Senin sonun bu muydu? ”

Yine Acıpayam yöresinin ağıtçı kadınlarından biri de halen Evkara (Çamlık) da yaşamakta olan 76 yaşındaki Elif Çavdar’dır. Merhum Ramazan Çavdar’ın eşi Elif Ana’nın dili, kendisini kaçıran delikanlının hapse atılmasına üzülen bir genç kızın cenazesi başında çözülmüştür. Çam ağacına kendini urganla asan kızın ölüsüne sarmaşarak Elif Ana şunları söylemiştir:
“Oğlan adı Ese’ydi
Seni kurtlar yeseydi
Anan dağa taşa bakıp
Yavrum gayıp deseydi

Al kına yakamadım
Dünyaya bakamadım
Gönlüm hapise girdi
Kurtulup çıkamadım

Al kınam allanıyor
Koca çam dallanıyor
Elim duâda kaldı
Ayağım sallanıyor”

Elif Ana’nın dillere düşen, dinleyeni ve söyleyeni ağlatan bu ve benzeri ağıtından sonra çevrede ünü epeyce artmıştır. Halen, özellikle genç ölü veren aileler, içlerindeki “acıyı sökmek” için Elif Çavdar’ı çağırmaktadır.
Bazı ağıtçı kadınlar da her çağrılan yere gitmezler... “Vaktiyle Şarkışla’ya birkaç Çerkez aile yerleşmişti. Kadınlardan birinin iyi türkü bildiği, ağıt söylediği duyuldu. Ağıtçı kadın birkaç cenazeye çağrıldı. Kadının deyişiyle öylesine içtendi ki, herkes ölü başına onu çağırır oldu. Bıktı kadın bundan.. Sonra çağrılı olduğu ölü evine gitmedi. Nedenini sorduklarında şöyle dedi,

“Ne deyim de ağlayım
Ölü bizim olmayınca
Teker teker tükenir mi
Üçer-Beşer ölmeyince..”(5)

Evet, Anadolu’ da ağıt geleneği sürüp gidiyor.. Ağıtçı kadınlar da birbirlerine el vererek, dil vererek yaşayıp gidiyorlar.. Gelenek gereği ölü sahipleri ağıtçı kadına eşya, para, yiyecek vererek gönül alıyorlar. Son birkaç beyit söyleyen ağıtçı kadına verilene “Göz silimliği” deniliyor.. Ağıtçı kadın, “Acımızı aldın, Allah sana yakın acı vermesin..” diye uğurlanıyor.


KAYNAKLAR

Türk Folklor Araştırmaları Dergisi kolleksiyonu
Prof Pertev Naili Boratav- Folklor ve Edebiyat 2.
Ahmet Şükrü Esen- Anadolu Ağıtları
Tahir Kutsi Makal-Avşar Ağıtları (2.M.T.Folklor K.C:2)
İlkin Manya-Halk Şiirinde Ana Sesi (Antoloji)

KAYNAK KİŞİLER:

Âşık Şeref Taşlıova- Halk Ozanı / Kars
Ahmet Özdemir-Gazeteci Yazar, Folklor Araştırmacısı-İstanbul
Havana Ayhan-Mehmet Kızı, 1316 doğumlu Kızılhısar- Acıpayam
Elif Çavdar-Ramazan Eşi, 1916 doğumlu Çamlık Mah. Acıpayam

***
Alıntı  
Tweet      
     


Benzeyen Konular
Konu: Yazar Cevaplar: Gösterim: Son Mesaj
  Tahir Kutsi Makal'ın Hayatı Site Yönetimi 0 1,982 05/04/2009, 01:33
Son Mesaj: Site Yönetimi
  Tahir Kutsi Makal'ın Felçi Yenişi Site Yönetimi 0 1,440 05/04/2009, 01:30
Son Mesaj: Site Yönetimi
  Tahir Kutsi Makal'ın 'Benim Gizli Yazılarım' kitabı Site Yönetimi 0 1,509 05/04/2009, 01:29
Son Mesaj: Site Yönetimi
  Tahir Kutsi Makal İle Röportaj-1 Site Yönetimi 0 1,427 05/04/2009, 01:28
Son Mesaj: Site Yönetimi
  Tahir Kutsi Makal İle Röportaj-2 Site Yönetimi 0 1,933 05/04/2009, 01:27
Son Mesaj: Site Yönetimi
  Tahir Kutsi Makal ile Röportaj-3(Son Bölüm) Site Yönetimi 0 1,436 05/04/2009, 01:26
Son Mesaj: Site Yönetimi
  Ders Kitaplarında Tahir Kutsi Makal Site Yönetimi 0 1,385 05/04/2009, 01:24
Son Mesaj: Site Yönetimi
  Tahir Kutsi Makal ve 'TARLA Dergisi' Site Yönetimi 0 1,758 05/04/2009, 01:23
Son Mesaj: Site Yönetimi
  Tahir Kutsi Makal (HALK OZANLARININ ÇUKUROVA HARİTASI) Site Yönetimi 0 1,918 05/04/2009, 01:17
Son Mesaj: Site Yönetimi
  Tahir Kutsi Makal (TÜRK HALK EDEBİYATINDA GERÇEK ÜSTÜCÜLÜK) Site Yönetimi 0 1,712 05/04/2009, 01:12
Son Mesaj: Site Yönetimi

Digg   Delicious   Reddit   Facebook   Twitter   StumbleUpon  


Konuyu görüntüleyenler:
1 Misafir

Mustafa Ceylan |
  •  
  • Yukarı dön  
  • Lite mode  
  •  Bize Ulaşın


Dost Sitelerimiz:

Türkçe Çeviri: MyBB Türkiye
Üretici: MyBB, © 2002-2023 MyBB Group-Theme © 2014 iAndrew

Sitemizde yer alan eserlerin telif hakları şair-yazarların kendilerine veya yetki verdikleri kişilere aittir. Sitemiz kâr amacı gütmemektedir ve sitemizde yer alan tüm materyaller yalnızca bilgilendirme ve eğitim amacıyla sunulmaktadır. Kaynak gösterilmek suretiyle alıntı yapılabilir.(Haberleşme : ceylanmustafa_07@hotmail.com)
Doğrusal Görünüm
Konu Görünümü
Yazdırılabilir Sürüm
Konuya Abone Ol
Konuya Anket ekle
Konuyu Arkadaşına Gönder